4 Haziran 2007

Yükselen Milliyetçilik, Alçalan İnsan

Yükselen Milliyetçilik, Alçalan İnsan

İslam Kavimleri içinde ya da Doğu Toplumlarında ırki milliyetçilik az rastlanan bir olgudur. Daha çok inanç ve devlet milliyetçiliği görülür. Yavuz’un Safeviler ile, Yıldırım’ın Timur ile savaşlarına bakın; düşman dediğimiz ordularda bize göre daha fazla Türkmen vardır. Hadi onlar eski, Türk (Türkiye) Devlet oluşumuna bakarsak, aynı şeyleri görürüz. Doktrinin yazan Ziya Gökalp – Zaza, Edebiyat ayağını oluşturan Ömer Seyfettin – Çerkez, devletin resmi marşını yazan Mehmet Akif – Arnavut, dini alt yapıyı şekillendiren Cemalettin Afgani’den milli duygular konusunda nasihatler alan zamanın aydınları oldukça fazladır. Said-i Kürdi (Bedüzzaman)’ın Arap aşiretler arasında kurulacak Türk devletine katılmaları konusunda propaganda faaliyetlerinde bulunması, daha bir çok etnisiteye mensup aydının Türk Ulus oluşumuna iştirak ettiklerini gösterir. Diyebiliriz ki, Türk Kimlik oluşumunda başka etnik unsurlara mensup, aydınların etki ve çabaları Türkmen köklere dayalı olanlardan fazladır.
Bizde milliyetçilik, eninde sonunda bir güvenlik refleksidir ve yabancı tasallutuna direnişten beslenir. Irk ya da tek tip ulusa dayalı milliyetçilikler ise sadece retorikten ibarettir. Toplumsal mayamız, bu retoriği kabullenmeye, kanıksamaya uygun değildir. Çünkü biz kendimizi tarihte var etmek için çabalayan geç kalmış kabileler değiliz. Binlerce yıllık devlet geleneğimiz ve tecrübemiz var. Öteki ile yeni tanışıp kendimizi korumaya alarak egemen olmaya çalışmaya ihtiyacımız yok. Hem o kadar çok öteki ile beraber olduk ki tarih boyunca Çin, Rus, Hind, Pers, Arap, Rum, Cermen vb. buna birde inanç çeşitliliğini eklersek…
Yükselen milliyetçilik söyleminin tarihte acısını çektiğimiz benzer bir operasyon olduğunu düşünmek için birçok nedenimiz var. Siyasi cinayetlerin ilk akla gelen -getirilen- adresi artık milliyetçi-ulusalcılar. (90’lı yıllarda işlenen her cinayet sonrası İslamcılar bunu bize yıkacaklar diye tedirgin olurdu, şimdi milliyetçi çevreler aynı suçlu psikolojisine sokuldu) Son derece marjinal ve içeriksiz ulusalcı söylemler sürekli gündem yapılıyor. (90’larda en uç ve primitif İslamcı gruplar-tarikatlar bütün Türkiye’yi kuşatmış havasında sunulurdu). Ulusalcı söylemin perde gerisinde askerlerin-derin devletin olduğu iması ise, tasfiye edilmek istenen gerçek odağın yani ulus devletin çekirdeğinin bir şekilde yeni düzene itirazının terbiye edilmek istendiğini gösteriyor.
“Öncelikle yükselen kürt milliyetçiliğinin mazlumiyet istismarına dayalı kollanmasına paralel olarak hedefe alınan Türk milliyetçiliğini kriminalize etme ve ardından suçüstü yapılması söz konusu. Küresel programın müttefiki kılınan mikro etnik-mezhebi milliyetçiliklerin kollanmasını anlamak mümkün, ama düne kadar, özellikle soğuk savaş boyunca batı kampının müttefiki konumundaki “Türk milliyetçiliğinin” bu şekilde tasfiyesi, Saddam’ın idamına benzer bir operasyonun ideolojik düzeyde de uygulandığını akla getiriyor. Eski müttefikler gibi eski müttefik ideolojik akımlarında artık olmaması gerekiyor!” (A.Ö)
Bugün, iç içe geçmiş bir toplumu önce ayrıştırıp her birine birer farklı isim takıp, sonrada kardeş ilan etmenin şeytani tuzağı, söylemin büyüsüne kapılan bir çok insanı içine aldı. Milliyetçilik eksenli bir tartışmada unutulmaması gereken bir diğer husus, yüz yıl önce milliyetçilikler sayesinde kaybettiklerimizdir. Batı kaynaklı azınlık yaratma ve himaye etme söylemine Tanzimat’tan beri aşinayız. Ne acılar çektiğimiz bize başkalarının anlatmasına lüzum yoktur. Bunun için gerekli olan milliyetçi bir destur değil, milli bir duruş gerek… Milliyetçi diskur, son tahlilde küreselcilik kadar bize, tarihimize ve coğrafyamıza yabancı ve yabancılaştırıcı bir sicile sahiptir. Millicilik ise, etnosa, otoriteye, yapay kimlik icatlarına değil, bütün renkleri ve alaşım hali ile “millet” varlığının çoğulcu bütünlüğüne aidiyet hissetmeyi ifade eder. Bu manada millilik; milliyetçiliğin, küreselciliğin, ulusalcığın, yani bir bütün olarak batıcılığın karşısındadır. Çanakkale Şehitleri haftasında hem M.Akif’i anmak ve bir sözünü aktarmak yazıya yakışacaktır. “Tarih tekerürden ibarettir derler, ibret alınsaydı hiç eder miydi tekerrür?” söyleyen ve Çanakkale içinde can veren baba dedem (Karyağdı Ahmet), anneannem dayıları (Çerkez Hasan ve Çerkez Hüseyin) ile tüm şehitlerimiz nur içinde yatsın.
Sözün özü; Mevlana’nın ifadesiyle, “bizim eve de iki ‘ben’ sığmaz!”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.