29 Mart 2008

Uzaktan Yerele Bakış

İlçeyi (Torbalı) uzaktanda olsa takip etmeye çalışıyorum. Her hafta sağolsunlar yanıma bir yada bir kaç hemşehrimiz uğrama nezaketini gösterdiği için bahtiyarım. Bu hafta Ömer Günaydın ve İbrahim Çetin, Fatih Yolcular, geçen hafta Necati ve Elif Çevrek ile Alparslan Demirgil, önceki haftalar ise Zakir Barış, değerli hocam Armağan Kars ve Gürhan Türksever ve Halil Duvar (ama Paşa Kadir uğrayamadı!) böyle sürüp gider isim listesi... Hepsi beni sevindirdikleri ve memleket havası getirdikleri için ne mutlu kıldılar beni.

Elbette hepsine ilçeyi, ortak tanıdıkları sorduk. Selam gönderenleri aldık, yenileriyle onları görevli kıldık. Malumatlar aldık, gelişmeleri dinledik. İnternetten, haber ajanslarından, telefonla görüştüğümüz eş-dosttanda bilgiler alıyoruz.Bende oluşan izlenim; Torbalı bıraktığım gibi... Hala kasabalı, hala güdük! Ben bir değişiklik algılamıyorum. Belediyemizin yaptığı bazı değişiklikleri takdirle karşıladım. Söz gelimi “Kaldırım İşgallerinin Sona Erdirilmesi” bu konuda çok yazdım. Gerek esnafımıza gerekse belediyemize ağır eşleştiriler getirmiştim. Hatta kaldırım işgalinin trafiği etkilediğini ispatlayan fotoğraflar bile yayınlamıştık. Bir kere kaldırımlar dükkan sahiplerinin yada kiracılarının malı değildir. Tıbkı önündeki kaldırımın olmadığı gibi. Siz kaldırımı işgal ederseniz vatandaş yoldan yürümek zorunda kalır. Bu sadece sizin kaldırımda sergilediklerinizin görünürlüğünü azaltmakla kalmaz, vitrininizin görünmesinide engeller. Oysa bir teşhir yani doğrudan satış yapan esnaf için vitrin düzenlemesi müşteriyi dükkana çeken, ilgi uyandıran en önemli unsurdur. Belediyenin bu uygulaması kahveci esnafı dışında herkesin yararına..!

Diğeri ise esnafımızın dükkanlarını mesai saatlarını dışına çıkacak kadar geç kapatması. Bunu abartıp, gece yarılarına kadar değil, mesai saatini 2-4 saat geçene kadar olabilir. Aksi takdirde bu esnafın sırtına yük olur. Fayda değil zarara yol açabilir. Benim o zamanlar yazıp, çizip tavsiye etmemin sebebi şuydu: esnafın taksitle yada senetle mal sattığı çalışan insanlarımız işten çıktıklarında ve borçlarını ödeme zorluğu yaşıyorlar. Çok kez şahit oldum. Fabrika servisinden inan işçilerimizin ödeme yapmak için şehir merkezinde indiklerini ama dükkanların kapalı olmasından yakındıklarını. Aynı şey elbette bu insanımızın ailesiyle alışveriş yapmayı istemesi ile de ortaya çıkıyor.

Kaldırım önlerine park konusu yoğunlaşan trafik ile ihmal edilmemesi gereken bir olgu. Dükkanların tabusunda kaldırım ve kaldırım önleri m2 hesabına dahil değildir. Esnaf dükkanının önüne park yasak dubaları yada levhaları koyuyor. Oysa dükkan önleri dükkanların malı değildir. İyi bir esnaf için burası müşterinindir. Belediye burada şöyle bir uygulama yapabilir. 5 dk.dan fazla park yapmaya izin verilmez ve tonajı yüksek ve hacimli araşların (mal indirmek yada almak için gelen kamyon, kamyonet) belli caddelere giriş-çıkışı saatle sınırlanabilir. Mesela Kazım Dirik Caddesi üzerinde seyir halindeyken, aklınıza eve almanız gereken bir sipariş geldi. En yakın dükkandan alacaksınız ama esnaf dükkanının önüne park ettiğinden araçınızı park edecek yer bulamadınız. Sonuçta müşteri kaçtı. Oysa esnafımız daha kuytu ve sokak ve mahalle aralarına park edebilir. Böylece dükkan yoğunluklu caddeler kısa parklar için rahat hale gelebilir.

Sonuçta herşey insan ve onun bilinç düzeyinden oluşuyor. Kasabalılıktan ve köylülükten kurtulmalıyız. Bu esnaf bilinçi, satış anlayışı, teşhir ve sunumu gibi bir çok artıyı beraberinde getirecektir. Metropol alanların genişlemesiyle zaten biraz uzaklaştığımız köylü reflekslerine geri döneceğiz. Kanun köy alanlarını AB sıtandartlarında (şark kurnazlığı ile) metropole çevirmeyi amaçlıyor. Böylece köylü nüfuzu AB standartlarına çekmiş olacağız. Kriterlerinden birisi daha yerine getirilmiş olacak! Gel gör ki, durum tam tersini doğuracak. Artık Torbalı Belediye Başkanları köylerden, pırasa, domates, pamuk ekenlerden oy almak için çalışacak. Burada İsmail Uygur’un ne büyük öngörü sahibi olduğuna değinmeden geçemeyeceğim! Öyle ya köylerin merkeze bağlanacağını çok önceleri gören büyük reisimiz pamuk toplama makineleri kazandırmıştı belediye envanterine... ilaveten domates toplama makinelaride alındı mı bu iş tamamdır! O zaman heykelini dikmesine gerek kalmaz zaten! En azından heykelin başkaları tarafından dikileninin makbul olduğunun bilinçine ulaşır. Temennimiz o yönde...

Cenk SARIGÖL

Ah O Kelle..!

Başlıkta ‘KAFA’ yerine ‘Kelle’ kelimesini bilerek kullandım. Çünkü kafanın içinde bir şeyler olması muhtemeldir. Kelle ise içindekiyle birlikte sadece çorba olur! Hele paçayla bnirleşince; ‘dadından yinmez!’ Sevgili, saygılı, uluğ, büyük Anayasa Mahkememiz AKP için kapatma davası açmış. Hayırlı olsun… Ne mutlu AKP’ye ki böyle devlet kurumları var. Seçimlerden önce e-muhtıra verirler, yargısı, YÖK’ü ‘HÖK’ yapar. Bir şey değişmeyecek görülüyor. Ülkede tek başına iktidar olan ve kapatılma gerekçesi sunulan konu ‘BAŞÖRTÜSÜ’ diye ileri sürülen bir parti AK. Benim merak ettiğim acaba MHP için bir teklifleri olacak mı Sayın Anayasa Savcımızın?

Şanlı sosyal demokratlarımız ise Hindistan yollarında yeterli koyulukta kına tedarik etmek için. “Oh iyi oldu siz de rahat dursaydınız.” makamına kurulmuş vaziyetteler. Tatlı su kurnazları ya da başka biri deyişiyle ‘tatlı su sosyalistleri’ (Levent Solbaş’ın tabiriyle) 3 maymunu oynamaktalar.

Siyasi olarak yıllardır bir adım ileri gidememiş sol kafalar (veya kendini öyle sananlar) başarıyı kendi çabalarının, planlarının, projelerinin karşılığı olarak beklemek yerine önlerindekinin başarısızlığını beklemeye ayarlamışlar. Öyle rölanti ve düşük vitesli bir anlayış ki sergiledikleri, öne geçmek için daha fazla çalışıp proje üretmek, iş yapmak yerine önlerindekinin ayağının kaymasını bekliyorlar. Buna ancak YAZIKLAR OLSUN denilir!Tüm bunlar olurken keşke bu bekleyişleri içinde biraz akıl, mantık, diyalektik barındırsa ki namümkün. Hadi geleceğe yönelik akıl yürütme, plan yapma, sonuç çıkarma, değerlendirme yapamıyorsunuz (Ertan Ünver de size bir şey öğretememiş!) ya insan, olanlardan, yaşadıklarından ders almaz mı? Demek ki yaşadıklarından ibret vesikası oluşturmak bile belli zekâ ve donanım gerektiriyor. Gel de bunu CHP’ye anlat… Global Ekonomik Kriz dalgası yavaş yavaş ülkemiz karasularına vurmaya başladı. Zaten kötü yönetimin ve plansızlığın meydana getirdiği cari açık SOS vermekteydi. Başörtüsü konusunu elinde bulan AKP işe balıklama daldı ve çözmek yerine çetrefilleştirmek için de eli hiç durmadı. Karşı tarafın yasakçı, meclis iradesi tanımaz jakoben, faşizan laikçi, fanatiklerin ise yazmaya bile değmez niyetleri var.

Ekonomik kriz beklentileri ile uykuları kaçan Ekonomi Kurmaylarının ve başlarının artık derin bir OH! çektikten sonra güzel uykulara daldıklarından eminim. Ne büyük şans ama tam zokaya gelirken birileri ellerine yeni yem verdiler. Faşizan, jakoben kafalar, bu ülkeyi ebedmüddet AKP yönetsin istiyor! AKP kapanırsa kendini iktidar olacak sanan tenekeler varken elbette Erdoğan ekibi hükümet treninden hiç inmez. Zurnalar, tokmak vurmakla davul susmadığı gibi sizin borunuz da ötmez, makam da tutmaz, sesi de duyulmaz. Bir kere sadece davula tokmak vurmaya çalışırsanız elinizdeki zurnadan sadece zırt sesi çıkar. Eh davulun istediği zaten tokmak… Örnek daha fazla içinden çıkılmaz olmadan konuya dönelim. Şimdi erken seçim olsa AKP veya türevi parti en az %60 ile gelir. Bu arada yazık olur SP’nin %2’si ve MHP’nin %14’üne… Aslan Sosyal Demokratlar mı? Ha onlar ağustos ayında Konya Ovası’na bakır kap içinde bırakılmış süzme tereyağı hâllerine devam…

Siyaseti ya adam gibi yaparsın ya da gider kendine bir “Babayasa Mahkemesi” kurarsın bari ismin belli olur! Gerçi ona da mukayese, muhakeme ve vicdan lazım. Lakin burası Türkiye sandık harici her yerde olabilirsiniz…

Cenk SARIGÖL

Nerde Bu Koministler?

12 Eylül Darebesi öncesi ülkemizde ciddi bir kominist vardı! Ülkede ya Amerakancı, Emperyalist ya da Rus, Çin, Mao’cu olunur, ortası makbul görülmezdi. Bugün jakoben Kemalist, Ulusalcı, Faşist çizgiye gelenlerin çoğu bu eski koministlerden devşirilmiştir. Bakmayın siz şimdi ve dün “Tam Bağımsız Türkiye” sloganları attıklarına, onların Bağımsız Türkiye’si Sosyalist Devletler Topluluğuna bağlı bir ülke olmaktı. Gerçekten, bilerek, düşünerek kominist olmayı bile beceremediler. Eğer becerselerdi şuan harbi sosyalistlerimizde olurdu!

80 darbesinden sonra bana göre 3’e ayrıldılar:
İlk ve büyük kitle Ulusalcı (Devlet fetişisti, Kürtçü, Alevici) gruplar oluşturdu. Devlette yer bulup, kapağı atabilenler faşistleşti, otoriter-totaliter resmi ideolojinin keskin sevicisi oldular (rektör, yazar. Tiyatrocu, yüksek bürokrat, parti başkanı – yöneticisi, sivil toplum lideri vs.). Bulamayanlar Pkk, Tikko, Dev-sol gibi ya etnik milliyetçiğili yada şiidetti önceleyen örgütlenmeleri oluşturdular.
İkinci gruptakiler, demokratik özgürlükleri, insan haklarını önceleyen, ekonomik özgürlükleri savunan, fırsat eşitliğini önceleyen, sosyal adaleti öneren çoğunlukla örgütsüz ama donanımlı kesimi oluşturdu.
Üçüncü kesim ise, halkcılık ve ulusalcılık arasında gidip-gelen, çoğunlukla romantikleşen ruh halleri sergileyen bir durumdalar. Örneğin bu Celal Doğan, Zülfü Livaneli vs.
Bunun dışında gerçek sosyalist olarak kalmayı başaranlarda olmadı değil. Merhum Mustafa Ekmekçi, Kaya Güvenç, Erdal Atıcı, Doğan Tılıç, Yakup Kepenek, Server Tanilli ve Ertan Ünver bu isimler arasında sayılabilir. Lakin harbi sosyalistlerin nesli hızla tükenmektedir. Yaşayanları takip eden bir silsile yok!

Aslında bu en sona saklayıp, kategorize etmediğimiz isimler baştan beri düşünce üreten, kafa yoran, ülkeyi ABD hegomanyasından kurtarıp, Sovyet hegomanyasına sokmayıda kabul etmeyen, Türk Sosyalizminin gelişmesi, oluşması, yerleşmesi için mücadele eden kesimi oluşturdular. Emeği, alın terini, tarihi inkar etmeden bu toprakların kültürünün adaptasyonu, çağçıllaştırlması için uğraştılar.

Gelelim yazımıza attığımız bağlığa, Deniz Gezmiş mahkemede mesleğini soran yargıça “Profesyonel Devrimci” diye cevap vermiş. Bu aslında dünyaya Sovyet yani kominist devrimin ihraçı için çalışan Lenin’in, "devrim yalnızca ‘profesyonel devrimciler’ sayesinde gerçekleşir." İşaret ettiği bir yöntemdir. Bugün bazı dizilerde romantikleştirilen, o gün kendini profesyonel devrimci – kominist olarak tanımlayan insanlar öyle “Tam Bağımsızlık” derdinde felan değildi. Sadece Sovyet Rusya’nın baş düşmanı ABD’ye karşı Varşova Paktı çıkarlarını savunuyorlardı. Masumiyetleri, demokratik tutumlarının olduğunu söylemekte komik olur. Bekaa Vadisinde silahlı eğitim alırlar, yurt basarlar, adam döverler, banka soyarlar, rehin alırlar, çocuk kaçırırlar, haraç keserler, askere, polise, bekçiye kurşun sıkar öldürürlerdi.

Demokratlıkları o kadar dardı ki, ODTÜ de namaz kıldığı tespit edilen öğrenciler öldüresiye dövülür, okuduğu üniversiteden kalkar başka bir üniversitenin yurdu basılır, karşı guruptan sayılan öğrenciler öldürülürdü.
Bu ülkede öldürülen solcular bilinir ama sağcılar bilinmez. Öyle bir dönem yaşandı ki sağcı öğrenciler okulları bırakmak zorunda kaldı. Nefes aldırılmadı. Bu kendini kominist sananlar sistemle kavga ederken, çatışırken sistemi tanıdılar, çözdüler, açıklarını öğrendiler. Zaten yüksek öğretimi öyle ele geçirmişlerdi ki kendi düşünceleri dışındakilerin pek mezun olması mümkün olmuyordu. Sonra hızla devlet içinde kadrolaştılar. Mesela, Ali Kırca sakıncalı diye ordudan atıldı, İsmail Cem tarafından TRT’ye kadrolandı. Sağcılarda derin devlet tarafından kullanıldı. Saf anadolu delikanlıları önce silahlandırılıp, bu koministlerin üstüne salındı. Sonra fail diye yakalanıp, taputluklarda terbiye edildi, mahpuslara dolduruldu. 15-20 yıl sonra hapisten çıkan bu sağcı gençlerin devlet bürokrasisinde, medyada, iş dünyasında sevmeyenleri tarafından kapılar tutulmuştu. Tek bildikleri şey silah sıkmaktı. Eski koministler gibi silahın yanında kalem tutmayıda bilseler tutulan kapıları zorlamaları mümkündü. Tek bildikleri şeyi yapmaya başladılar, silahla iş görmek.

Azıcık mürekkep yalamış solcular kendilerini sorguladı. Tekrar aynı hatalara düşmemek için önlemler almaya çalıştı. Bakın Bahçeli MHP Gençliğini sokaklardan çekti. Karanlık delhizlerle ilişkisi olanların ilişiğini kesti. Dün duvarlara, “Faşist Atatürk, Tek Yol Devrim, Umudun adını faşistlerin beynine kanla yazacağız, ölümüne devrim-ölümüne kominizm, Yaşasın İhtilalci Kominizm, Orak Çekiç Silah Yıldız Bayrağımız vb.

İnsanlar kendilerini nasıl tanımlarsa ben o tanımı kabul ederim. İğrendiğim ise kendilerini tanımladıklarının tersine işler yapan ve içi başka dışı başka davrananlardır. 80 öncesi sokaklarda fink atan koministler şimdilerde nerede? kendini nasıl tanımlıyor? konumları, rütbeleri, mevkileri ne? Özgürlükleri mi yoksa yasakları mı savunuyorlar? Değiştiler mi yoksa takiyye mi yapıyorlar? Bu yüzden mi kendileri dışında ‘değiştim’ diyenleri takiyyecilikle suçluyorlar? Hep merak ederim. Sahi nerede bu koministler? Yer yarılıp içine girmedi ya hepsi...

Cenk Sarıgöl

Merkez Medya ve MHP

Her ne kadar milleti büsbütün balık hafızalı zanneden DOĞAN Grubu dışı kalemşörlere ve Emin Çölaşan’a göre Aydın Doğan sahipli medya AKP iktidarına her daim ve fırsatta desteklediği yalanı söylensede durum öyle değildir. Bazı özelleştirme ihaleleri öncesi müthiş övgüler ve bazı ihaleler sonrası yersiz yermeleri saymazsak kazın ayağı öyle değil. 22 Temmuz Genel Seçimleri öncesi DYP+Anap ve CHP+DSP seçim ittifakı yada birleşmesi yönünde nasıl baskı yapıldığı, yapay gündemler oluşturulduğunu biliyoruz. Merkez sağ da umduğunu bulamayan derin medya, merkez solda en azından seçim ittifakında başarılı oldu. Merkez sağdaki yokoluş karşısında hemen devreye B planı sokuldu! “sağcıysan MHP’ye solcu isen CHP’ye oy ver” nerdeyse tüm seçmene ezberletilerek, yönlendirilmeye çalışıldı.

Erzurum’da ip atma hadisesi ve şehit cenazelerinde çıkarılan siyasi bulaşıklık olmasa MHP’nin daha fazla oy alacağını düşünüyorum. Ne yazıkki şehit cenazelerinde yapılan taşkınlıklar tamamen MHP Gençliğine yamanmaya çalışıldı. Örneğin: Manisa’da bir şehit cenazesinde protestoyu meclis başkanı Bülent Arınç’a hakarete vardıran kitlenin, polis kamera görüntüleriyle tespit edilip, mahkemeye çıkarıldıklarında görüldüki bunlar İzmir CHP Gençlik Kolları mensuplarıydı. Üstelik şehidin cenaze törenine İzmir Büyükşehir Bld. Araçları ile getirilmişlerdi. O günlerde İlhan Selçuk ve Hıncal Uluç gibi kişiler için MHP köşelerine sığmıyordu. MHP’yi medya ve köşe yazıları ile kategorize, kanileze edeceklerini sandılar. Devlet Bahçeli’yi Ortadoğu Gazetesinden takip edenler bilir, genel seçim öncesi Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumlarından dolayı CHP ve o zamanın merkez sağ partileri DYP ve Anap’a ağır eleştiriler yöneltmişti.

2007 Genel Seçimleri sonrası gerek Cumhurbaşkanlığı meselesinin aşılmasında, gerekse ülkenin hukuksuzluğa kaymasını önlemek adına sorumlu, devlet ahlakına yakışan bir tutumla, bence kendi hatasını (A. N. Sezer’in seçilmesi) telafi etti. Zaten siyaset aklının gereği buydu. Yapılan anketler AKP seçmeninin %25’lik kesiminin ikinci tercihinin MHP olacağı yönünde sonuçlar vermiş. Başörtüsü krizi bir turnaSOL kağıdı gibi işlevi gördü. AKP ile çatıştırılarak ortaya çıkacak durumdan nemalanmayı, umanlar yanıldı. MHP bu oyuna gelmedi. Şimdi bir iddiam var: “Bugün seçim olsa Milliyetçi Hareket Partisi ana muhalefettir.

CHP delege ve üyeleri tarafından, kendi memleketinde “Faşist Baykal” diye yuhalanan, ana muhalefet lideri ve partisinin oyunu arttırdığını düşünen varsa beri gelsin! Merhum Bülent Ecevit tarafından sık sık dile getirilen NATO hediyesi Kontra-Gerilla diğer ismi ile Gladio çökertiliyor ama ana muhalefette hiç tık yok. Varsa yoksa başörtüsü... Çankayada Türban olurmuymuş? Ya kardeşim bırakın başörtüsü, Türbanı Çankaya ve Cumhurbaşkanlığı makamında çarşaf vardı. Hemde üzerine atarak, yasaklamaya çalıştığınız Gazi Mustafa Kemal ve zevceleri ...

Hınçal Uluç ve İlhan Selçuk MHP’ye desteklerini çekmişler, şimdilerde hakaret olarak algılanabilecek şeyler yazıyorlar. Hani bizim kamyoncular karasörlerin arkalarına özlü sözler yazarlar. Geçende denk geldi aynen şöyleydi: “Duanla yaşamıyorum ki, bedduanla öleyim!Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD), üniversitelerde türbanın serbest bırakılması konusunda Ak Parti ile birlikte hareket eden MHP’yi protesto etmek için MHP Genel Merkezi’nin önüne siyah çelenk bırakıp MHP’yi kınayan bir bildiri dağıtmak isteyince partililer, emekli paşalara “Sayın komutanlarımız bu çelengin yeri burası değil, DTP ve PKK olmalıydı. Meraklanmayın biz cumhuriyete sahip çıkarız” diye tepki göstermişti. Haberde bu olay ana hatlarıyla böyle verilmiş. Ancak manşet ve haberde kullanılan fotoğraf, haberin bu anlatımından oldukça farklı ve manipüle ediciydi. İlk sayfada verilen algı, azgın ve kavgacı milliyetçilerin askerlere saldırdığı yönünde. Haberin sunum sekli, amacını da ele veriyor. Zira haberin ilk cümlesi “Türban, MHP’nin askerle arasını açtı...” şeklinde.

Haberde MHP’nin askerle çatışma psikolojisi oluşturarak, MHP’nin ordu içinde “ötelenen” bir parti konumuna düştüğü yansıtılmaya çalışılıyordu. Birkaç gün sonra TESUD bir açıklama yaptı. Fakat bu bildiri “Ülkücüler Paşa Kovaladı” yalanı kadar yankı uyandırmadı. TESUD, MHP Genel Merkezi önünde hiçbir mensuplarının sözlü ya da fiziksel saldırıya uğramadığını, sadece koydukları siyah çelengin parçalandığı belirtilmesine rağmen, kamuoyunun aklında “türban için askere bile kafa tutan saldırgan ülkücüler” imajı bırakıldı.

İşin en ilginç tarafı, olaylardan çok değil iki üç gün önce MHP lideri Bahçeli, başörtü desteğinin halka anlatılmasını ve emekli ordu mensuplarını kastederek, milliyetçiler üzerinden populizmyapmalarına müsaade edilmemesini isteyen, genelge ile uyarıda bulunmuştu. Bahçeli, adeta TESUD olayını önceden görmüş gibi provokasyonlara karşı partililerin ve kamuoyunun dikkatini çekmişti.

MHP’de Türban İstifaları”: Şok... Şok... Şok... Flaş... Flaş... Flaş... anonslarıyla verilen haberin de tümüyle yalandan müteşekkil olduğu hemen ortaya çıktı. Zira haberde MHP İzmir - Narlıdere İlçe Bşk. Ahmet Kara’nın ve bazı partililerin istifa ettiği söyleniyordu, oysa MHP İzmir il bşk. Müsavvat Dervişoğlu yaptığı açıklamadaBizim Narlıdere'de ilçe başkanımız, ilçe yönetim kurulumuz ve hatta ilçe başkanlığı binamız bile yoktur.” diyor ve ekliyordu: “Bazı merkezlerden aldıkları talimatlarla MHP’de zaafiyet yaratacaklarını düşünenlere gülmekten başka bir şey yapamayız.” Üstelik, bu haberlerin yalan olduğuna dair açıklamaların bile sümen altı edilmesi, MHP üzerinden yürütülen psikolojik harekatın boyutları hakkında bir fikir verebilir.

Cenk SARIGÖL

Gladio-Mafyaların Babası: ERGENEKON

Toprağı bol olsun Bülent Ecevit’in ülke için öngördüğü en büyük tehlikelerden birisi Kontra Gerilla, İtalyan tipiyle Gladio, Türkçesiyle Ergenekon’du. Tarihi neredeyse yarım yüzyılı geçer. 1950’lerde Türkiye’nin NATO üyeliğine hareketi ilk nüveyi oluşturur. Zira II. Cihan Savaşı sonrası Türkiye kendini ‘Batı Blok”u içinde bulunmak zorunda hissetti. O zamanlar devletlularımızın korkusu bir Sovyetler Birliği işgaliydi. Bunda Sovyetlerin Ardahan, Kars hatta Erzurum’u ve Boğazlarda hak istemeleri elbette büyük rol oynadı. NATO’ya girmemizle birlikte ABD’nin direktifleri ile bir örgütlenme oluşturuldu.

Sadece ülkemize has olmaktan ziyade tüm NATO üyesi ülkeler için ayrı ayrı yapılar sözkonusudur. Özel Harp Dairesi bünyesinde nüvelerinin atıldığı ve NATO bünyesinde eğitim için seçilen ve ABD tarafından eğitilerek yurda dönen subay ve yüksek rütbelilerden oluşan bir ağ... Can Dündar 28 Ocak tarihli yazısında: "12 Mart'ta ihtilalci deniz subayı Erol Mütercimler, Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duymuş; 'Ergenekon, hükümetlerin de Genelkurmay'ın da bürokrasinin de üzerinde bir örgüttür.

27 Mayıs'tan sonra CIA, Pentagon tarafından kurdurulmuştur. Özellikle Amerika'da kontrgerilla eğitimi almış, kurslardan geçmiş generallerin bir bölümü 'VATANI KURTARIYORUZ' düşüncesiyle bu örgütte yer alırlar. sadece asker ilintili örgütlenme olduğunu söylemek yanıltıcıdır. İçinde Akademisyen, Rektör, Mafya, Çete, Dernek, Vakıf, Şirketler, Sivil Unsurlar ve Silahlı kanatların olduğu bir yapı bahsini ettiğimiz. Amaçı; yakın ve uzak geleçekte oluşabilecek bir Sovyet işgali yada Kominist kalkışmalara karşı, kamuyou oluşturmak, gerektiğinde sivil direniş hücreleri ile karşı koymak, bu hücreleri eğitmek, uyanık tutmak, spekülatif, propagandalar ve eylemler yapmak. Aşırı sol örgütlenmelerle mücadele etmek, taban bulmamaları için gerektiğinde halkın iğrenerek bakacağı eylemler yaparak bunları sol örgütlerin üzerine atmak.

1991 de Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile (Berlin Duvarı’nın yıkılması) ile Avrupa için bir Sovyet yada Kominist tehdit kalmadı. ABD güdümlü bu alt servislerin tasfiyesine başlandı. Elbette hiç kolay olmadı. Çünkü örgütlenme çok geniş ve çeşitli çıkarların üzerine oturmuştu. Örgüt yöneticileri konumlarını, maddi-manevi çıkarlarını, statülerini terk etmek istemediler. Örneğin İtalyada Gladio ismini alan örgütün tavsiyesi olağanüstü yetkilerle donatılmış olan savcı Felice Casson. İtalyan Gladio'sunun ortaya çıkarılması uzun süreli bir soruşturmanın sonucunda gerçekleşti. Savcı Felice Casson, 1972 yılında Trieste yakınlarında patlayıcı madde atılarak üç kişinin öldürüldüğü olayı 1989 yılı sonlarında yargı önüne getirdi. Savcı Casson soruşturmayı derinleştirdikçe Gladio'ya çok yaklaşmış ama olayın aydınlatılması her seferinde gizli servis ya da Başbakan Andreotti tarafından hep engellenmişti. Ama Andreotti'nin engellemeleri de kar etmedi ve Gladio'nun varlığı devlet tarafından da kabul edilmek zorunda kaldı. Soruşturma sonucunda İtalya Gladio'sunun 622 üyesi, 139 gizli silah deposu ve Sardilya Adası'nda bir eğitim kampı ortaya çıkarıldı. 1988 yılında da Kuzey İtalya'da yere gömülü olarak 127 adet silah ve patlayıcı depoları ortaya çıkarılmıştı. Bu depoların İtalya Haber Alma Örgütü SİSMİ'nin denetiminde olduğu anlaşıldı. SİSMİ arşivlerini inceleyen Savcı Felice Casson İtalyan kontrgerillası GLADİO'nun ABD ve İtalya gizli servisleri tarafından 1956 kasım ayında kurulduğunu, Örgütün İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga, P-2 Mason Locası ve 1993 yılında mafya ile ilişkileri nedeniyle yargılanan Başbakan Andreotti'yle olan ilişkilerini ortaya çıkardı.

İtalya Gladio'sunun yaptığı, tesbit edilebilen eylemlerinden bazıları şunlar: 3 Mayıs 1988 tarihinde Kuzey İtalya'da bir otomobilde patlatılan bombayla üç jandarmanın öldürülmesi, 1980 yılında Bologna tren garına konulan bombanın patlatılmasıyla 35 kişinin öldürülmesi. 17 Mayıs 1973 tarihinde Milano Emniyet Müdürlüğü önünde bomba ile dört kişinin öldürülmesi. Bombayı atan Bertoli adlı sivil faşistin Gladio tarafından eğitildiği saptandı. İtalya kontrgerillasının açığa çıkarılmasıyla birlikte, bu örgütlenmenin uluslararası bir boyutu olduğu, NATO üyesi tüm devletlerde hatta Nato dışında bulunan bazı devletlerde de kurulduğu anlaşıldı. Bir Belçika hükümet temsilcisi bu örgütlerin 50'lili yıllarda 16 NATO üyesi devlette kurulduğunu açıkladı.

Ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Bu örgütlenmenin;
- Fransadakinin ismi “Rüzgar Gülü”,
- Almanya "Gehlen harekatı", "Stay Behind", "Sword" gibi adlarla da bilinmekteydi.
- İsviçre "Gizli Müdafaa Örgütü",
- Belçika "Glaive" (Kılıç),
- Hollanda "Cooperation und Aufklaerung" (Operasyon ve Keşif),
- Yunanistan "Sheepskin",
- Avusturya "Özel Proje" olarak deşifre edildi.
- Türkiyede isim ‘Ergenekon’ oldu.

Bizim ki nasıl çözülmeye başladı: 2001 yılında evine yapılan baskında, bilgisayar kayıtlarında çok özel bir belge bulundu ERGENEKON LOBİ ÖRGÜTLENMESİ (GİZLİ). Ümraniye baskınında Astsubay Oktay Yıldırım'ın bilgisayarında da aynı belge (yıllar sonra) polisin karşısına çıktı. Danıştay saldırısında adı geçen Muzaffer Tekin'in evinde de aynı belgeye ulaşıldı." İşte ilk kez 2001'de bilgisayarında bu belgeyi patlatan/yakalatan kişinin ismi: Tuncay Güney. Araştırmacı yazar Saygı Öztürk araştırıyor- bakıyor ki: vakti zamanında Samanyolu tv.de 'talk şov' yapmaktaymış bu şahıs. Şimdi ise sarsılmayın! Toronto'da bir sinagogta haham! Bunlar şüpheleri arttıran unsurlardı. Somut deliller il önce Ümraniye Bombalarının ele geçmesiyle başladı. Ele geçen 27 bomba ve 14’ü kayıp! Sonradan Cumhuriyet Gazetesine atılanlar (hani şu gazetenin ‘bombalamadan sonra dinciler yaptı’ yaygarası basıp iş ortaya çıkınca haber bile yapmadığı olay), diğeri karşımıza Necip Haptemitoğlu cinayetinin azmettiricisi olduğunu savcıya anlattığı iddia edilen ve bu ifadeden bir hafta sonra eski şoförü tarafından öldürülen İbrahim Çiftçi'ye (Çerkez İbram) fünyesi çekilen bombaların aynı seriden olduğu saptandı. Eskişehirde yakalananları unutmayalım.

Gladio tipi örgütlenmelerin diğer NATO ülkelerindede ortadan kalkması kolay olmadı. Bizdede sancılı olacak, canımız yanacak, para kaybedeceğiz. Ama ya ülkede yeni bir sayfa açılacak yada 3. Sınıf ülke kalmaya devam edeceğiz. Deşildikçe derinleşen bir terör örgütü karşımızdaki, Şemdinli, Malatya katliamı, Rahip Santorino cinayeti, Hrant Dink suikasti, Hizbullah yapılanması, Jitem Teşkilatı, Mafya, Dernekler, Üniversite üyeleri, gazeteci-yazarlar dahil kök salmış bir yapı.

Zihin açmak adına bazı küçük bilgiler derledim:
-Giresun Ünv. Rektörü, eski binbaşı, Prof. Osman Metin Öztürk'ün, tutuklanan Em. T.general V. Küçük'e, " Her zaman emrinizdeyim ".
-Doğu Perinçek'in basın toplantısında, " Veli Küçük orduda görevliyken bize bilgi sızdırıyordu ", “Ergenekon benden esinlenmiş olabilir”
-Eski GK Bşk., em. org. Kıvrıkoğlu'nun " Ben Org. Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanı olmasına karşıydım"
-2005’te Şemdinlide eski pkk’lı Seferi Yılmazın kitapevi bombalandı, bir kişi öldü. Halk bombayı atan eski pkk'lı, itirafçı Veysel Ateş ile astsb. Ali Kaya ve Özcan İldeniz'i yakaladı. Van Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları 39 yıla mahkum etti. Yargıtay bu kararı bozdu ve dava Askeri Mahkemede görüldü. Sanıklar tahliye oldu. Org. Büyükanıt, bombalamadan sonra Ali Kaya için “tanırım, iyi çocuktur” demişti.
-Hrant Dink'in avukatı Erdal Doğan'ın, Veli Küçük için “Dink'i tehdit etmişti, Dink'in en tedirgin olduğu kişiydi
-Danıştay Sanığı Alparslan Aslan ilk ifadesinde “birkaç ay içinde darbe olacak ve beni hapisten kurtaracaklar
-Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’na Atatürkçü Düşünce Derneği ile ilgili, “Niye üye olmadınız?” diye sorulduğunda “Yeterince askerlik yaptım.”
-ADD Bşk. Şener Eruygur aynen şöyle diyor: "Türkiye'de hukuk dışına çıkılacak günler yakın... Şimdi darbe zamanı değil. Başörtü krizi ellerinde patlamalı..."
-Sanıklar J. Astsb. B.çvş. Okan Şimşek ve J. U. Veysel Şahin Dink'in öldürüleceği istihbaratını dönemin Trabzon İl J. Km. A. Ali Öz'e anlattıklarını açıkladı.
-Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi (VKGB) lideri Gn. Bşk. Taner Ünal’ın bu hukuk darbesini bir sene önceden tahmin ettiği ortaya çıktı... Ünal’ın arkadaşlarından sakin olmasını isteyerek ‘Türkiye’de hukuk vasıtasıyla sessiz bir darbe yapılacak’ dediği belirlendi.
-Mafya lideri olmaktan içerde bulunan Sedat Peker www.ozturkler.com adlı internet sitesinin sahibi olarak davet ettiği tanıtımda Veli Küçük "Asil Türk milletinin yolu, Ergenekon'dan geçecek" dedi.

Benden bu kadar! Birazda siz kafa yorun. AKP’ye eften sebeplerle dava açıkdığı söyleniyor ki iddianameyi baştan sona okudum... (sizede tavsiye ederim. Yarın coçuklarınıza anlatırsınız), Yargıtay ve hukuk sistemini eleştiriyor diye “AKP %47 ile geldi diyle yargılanamaz mı? Yargı kurumlarını yıpratmayın. Hukuk hepimize lazım vb.” Figanlar eden dinazor ve ikircikli jakobenleri iyi takip edin. Kandil Dağında terörist başı Abdullah Öcalan’a çiçek veren, sözde pkk timi selamlayan Doğu Perincek ile eski rektör Kemal Alemdaroğlu, cuntacı İlhan Selçuk (“bu AKP’ye savcılar dava açmasında görelim’ diye köşe yazan) sorguya alınınca nasılda hukuk tanımaz oluyorlar. Umarım ben yanlış anlamıyorumdur. Yargı AKP’ye kapatma davası açınca iyi, mafya, kontra gerilla, darbe bağlantılı tanınmış isimleri sorguya alınca kötü. Sevsinler sizin adalet anlayışınızı.

Cenk SARIGÖL

Beldeler Mahalle Olunca


Son ayların gündemi 10 yıllardır beledilik olan ve kendi yöneticilerini seçen beldelerin parçalı mahalle olarak, bağlı bulundukları ilçe belediyelerine bağlanmaları oldu. Beldelere yakın, kimi zaman oldukça uzak köylerin bile en yakın beldeye bağlanmasını üzerinden bir yerek seçim geçmeden AKP’nin beldeleride kaldırarak, yeni düzenlemeye gitmesi tam anlaşılabilmiş değil. Katıksız AKP karşıtlarına göre sebep; “iktidar partisinin yerel seçimlerde yaşayacağı bozguna mazeret üretmek yada oyunu korumak için yaptığı siyesi bir düzenleme.” Fakat bu kronik AKP karşıtları, düzenlemenin nasıl AKP hanesine oy olarak devşirileceğini açıklamakta aciz kalıyor.

Örneğin hemen hemen tarihinde ilk kez sağ bir partiye geçen İstanbul Küçükçekmece Belediyesi bölünecek, Başakşehir ayrı bir ilçe ve belediye olacak. Oysa AKP ve Milli Görüş kökenli belediyelerin kurduğu bir uydu kent olan Başakşehir sayesinde K.çekmece Belediyesi AKP’li olmuştu. Şimdi bölününce muhtemelen CHP’li olacaktır. Aynı şey Gaziemir ve Karabağlar örneğindede görülebilir. Yani bu düzenlemelerle AKP’nin daha fazla belediye kazanacağını iddia etmek gülünç olur. Belki “kaybedeceği belediye sayısına mazeret bulması için sebep oluşturdu” diyeceklere katılabilirim. Ama AKP’nin önemli oranda belediye başkanlığını kaybedeceğini gösteren hiçbir veri olmadığınıda söyleyelim.

2004 yerel seçimlerimleri öncesi bir savım vardı. O gün savunduğum bu iddaları şuan 2009 yılında olması muhtemel yerel seçimler içinde savunuyorum; “Tek başına büyük meclis çoğunluğuna sahip iktidarlar için fazla belediye almak yüktür. Yürütmeyi oyalayan, icraatları, hedefleri, planlamaları zorlayan bir yapı doğurur.” Aksi görüşü ileri süreceklerinde haklı delilleri olacaktır ama benim görüşüm bu yönde.. AKP 2004 yerel seçimlerinde kendinden korktu! Türkiye Belediyelerinin %65’ini almak en büyük korkusu oldu. Bu yüzden yerel seçimlere fazla asılmadı! Ama rüzgar ister istemez kendilerine %45’lik bir başarı getirdi. Çok belediye almak demek, muhafaza edeceğiniz, koruyacağınız, kaybetmemek için çaba harcayacağınız alanın genişlemesi demek. Partiniz menşeili belediyelerin size ulaşması daha kolay olacaktır. Size sorun ve çözüm için ulaşma kanalları fazla olacaktır. 5-10 belediye başkanı kol kola verip, kapınızda bekleyecek, türlü talepler iletecektir. Hele bu belediyelerin istekleri reel ekonomik geri dönüşü olmayacak taleplerden oluşuyorsa işiniz zor. Gelirleri bırakın yatırım yapmayı, giderlerini karşılamayan belediyeler direkt icra makamının bütçe, yatırım planlarını sekteye uğratacak yapılar olarak görülür.

AKP iktidarının aynı şekilde yerel seçimlerde oyunu arttırmaktan ziyade muhafaza ederek çıkmak amaçı olduğunu tahmin ediyorum. Düşünsenize yıllardır belediye ile yönetilen yerleşkeleri siz bir kanunla mahalleye çeviriyorsunuz. Budurum doğal olarak ciddi bir tepki doğuracaktır. Bu tepki oyların AKP dışı partilere yönelmesini getirecektir. Bir yasayı topyekün iyi yada kötü olarak değerlendirmek yanlıştır. Bu beldelerin kapatılması ile oluşacak avantajlar olduğu gibi zorluklarda olacaktır. Öncelikle insanlar psikolojik olarak kendilerini bir mahalleli olarak görmek istemeyecekler. Zaten oda tam net değil. Söz gelimi Çaybaşı bir mahallemi olacak? Yoksa varolan mahalleler mevcudiyetini koruyarak, (Şehitler, Karşıyaka, Pamukyazı, Eğerci vs.) ‘Çaybaşı’, ‘Yazıbaşı’, ‘Ayrancılar’ vs. semt adı olarak mı varlıklarını sürdürecekler? İnsanlar bilinmeyenden, kontrol edip, tanıdıklarını sandıkları yapının büyüyerek kontrolleri dışına çıkacağından korkar. Şimdi belediyeleri ortadan kalkacak olan belde sakinleride bu değişikliğin ne getireceğini bilmedikleri için korkuyor. Emlak vergisi, inşaat ruhsatı, tadilat izni, çoğu hala tarımla uğraştığı için koruma parası gibi şuan kolayca hallettikleri işlerin işleyişinin nasıl olacağını bilmemek sakinleri ürkütüyor.daha büyük ve güçlü belediyeye bağlanmanın elbette birçok avantajları olacak.

Yıllardır belde belediyelerde yapılamayan, tamamlanamayan yüksek bütçe gerektiren alt yapı sorunları kısa vadede çözülecektir. Asfaltsız, kanalizasyonsuz sokak, kaldırımsız, düzensiz (gereğinden fazla) yapılardan oluşan cadedelerde düzenleme yapılması çok kolay olacaktır. Siyasi kayırma, adam kollama, seçim kırgınlıkları azalacaktır. Buna mukabil, su patlağının onarılması, yolda oluşan çukurun kapanması, belediye mevzuatına aykırı işlerde yolunu bulmak, cezadan kurtulmak, ek bina yapmak, yeni kat çıkmak, sondaj vurmak, kapısını çalıp belediye başkanından özel yada tüzel talepte bulunmak çok zorlaşacak. Yani yaşayışı kasabalı, ama otoritenin şehirli gibi davranmasını istediği bir garabet meydana çıkacaktır.

Torbalı Belediye Başkanlığı konusunda fikir yürütmek, tahminde bulunmak artık zor. Korku insanları en iyi kanalize eden içgüdüdür. Bunu ise ülkemizde en iyi CHP yapıyor. Bakın insanların kalbine korku salmak, korku enjekte etmekten başka önerileri var mı? Yerel seçimlerde CHP bunun üzerinden yani korkular üzerinden kendisine oy devşirmeye çalışacaktır. Yerel Seçimin en güçlü partisi AKP ve adayı kesinleşti gözüyle bakılan Mahmut Atilla Kaya’ydı. Ama bu pilav daha çok su kaldırır. AKP bence bilerek ve isteyerek CHP’ye en iyi kullanacağını bildiği silahı hediye etti. “Korku ve Siyaset” üzerine iyi bir deneyime hazırlanın. Hiçbirşey eski hesaplarla olmayacak.
Allah(cc) Yar ve Yardımcımız Olsun...

Cenk SARIGÖL