25 Kasım 2009

Demokratik Açılım Hataları II

Demokratik Açılım Hataları II
BKNZ;Demokratik Açılım Hataları I, http://cenksarigol.blogspot.com/2009/11/demokratik-aclm-hatalar-i.html
İsmi sürekli değişen ve bana göre yeniden millet olma çabalarını devam ettirebilecek yetiye sahip yegane parti maalesef iktidar partisidir. Maalesef çünkü bazı devlet projelerinin sürekliliği esastır ve her sair partinin iktidarında değişmemesi gerekir. En azından 180 derece değişmemesi beklenir. Türkiye genelini ilgilendirecek bu tip siyasi tasarrufları ne yazık ki, AKP dışındaki partilerimizin hayata geçirmesi zor. Kısaca. “bölgesel partilerin, genel ülke sorunlarını çözmelerini beklemek hayalperestlik olur.” Adına ne derseniz deyin! İster PKK sorunu, ister Kürt sorunu, ister doğu sorunu, etnik sorun, terör problemi vs. adım atmak için, yeniden vatandaşlık veya yurttaş tanımı yapıp etrafında kaynaşmanın tam vaktidir. Yarın yara daha derinleşmeden…

Ortada bir problem var. Bunu kabul etmeyen yok. Kanayan bir yara var kimse inkar edemez. Sebepleri konusunda, sonuçları açısından, çıkış noktası yönünden birçok farklı görüş olsa da varlığı konusunda herkes hemfikir. 25 yıldır kanayan bir yara, terör, OHAL, işkence, kanlı eylemler, hukuksuzluk, etnik bölücülük, Kürt Faşizmi, Türk ırkçılığı, bölünme paronayaları, kardeşin kardeş katili olduğu olaylar sonuçlarını gösteriyor.

Allah insanoğlunu diğer yaratılmışlardan aklıyla üstün kıldı. İnsanoğlunun aklını en ilkel ve ilk kullanma biçimi “Deneme Yanılma” yöntemidir. Hafızamız ve toplumsal hafıza her yanılgıyı kaydederek, doğruya yaklaşmamıza yaramış ve gelecek nesillerin aynı hataları tekrarlamamasını sağlamıştır. Üzülerek söylemek gerekir ki bizim devletimiz veya devlet adamlarımız 25 yıldır terörle veya PKK ile mücadelede aklın en ilkel kullanma biçimi olan deneme yanılma yöntemini bile denememiştir! Sonuç alınamadığı belli olduğu halde ısrarla aynı tarzda yaklaşılan sorunlarımız çözülmek bir yana derinleşmiştir. Oysa bugüne kadar süregelen yöntemler dışında farklı çözüm metotları denenmiş olsaydı elimizde ciddi veriler olacaktı. İstenen, arzu edilen neticeye ulaşmamış olsak bile her deneme bizim için bir deneyim ve doğruya yapılacak hamleye yaklaşmamızı sağlayacak, formülleri verecekti.

Devletimiz 25 yıldır birikmiş, derinleşmiş soruna farklı bir yöntemle çözüm arayışına girdi. Sonuç doğru veya yanlış olsun. Devletimizin yeni yöntemini beğenmesek bile bu bizim için doğruya atılmış veya yaklaştıracak adım niteliğindedir. AKP’yi bu cesur adımından, sorunu çözmek adına aldığı siyasi riskten ve elini taşın altına sokma cesaretinden dolayı kutlamakla birlikte bende ciddi yöntem hataları yaptığını düşünüyorum.

Mahmur Kampı bilindiği gibi en son ülkemize gelen ve her kesimden vatandaşın tepkilerini çeken görüntülere sebebiyet veren geri dönüşlerin yaşandığı BM gözetimindeki bir yerleşkedir. 1999 yılında terör başının çağrısıyla buraya gitmiş, nasıl yorum yaparsak yapalım halen Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan vatandaşların yoğun olarak ve ser sebil yaşadığı, süründüğü... Buradan ülkeye güya “barış elçisi” kisvesiyle gelenler, normalde Mahmur Kampının sıradan sakinleriydi. Türkiye’ye geldiklerinde birileri sırtlarına terör örgütünün silahlı kanadının kıyafetlerini giydirdi ve otobüs üstünden sempatizan veya halkı selamlamalarını sağladı. Kısa süre sonra bu gelenler rollerine kendilerini öyle bir kaptırdılar ki, sanki çamur ve yokluk içinde yaşam mücadelesi verilen Mahmur Kampından değil de 20 yıldır silahla dolaşmışlar ve dağdan geliyor havasına girdiler. Üstelik hem Barış Elçisi olduklarını söylüyorlar hemde bir terör örgütünün silahlı kanadının üniformasıyla halkın önüne çıkıyorlardı. Tüm Türkiye’de oluşturdukları infialin 10 katını PKK’nın silahlı kanadında oluşturduklarını sanıyorum. Dağda 20 yıldır katillik yapan teröristler bu kişilere kim bilir nasıl ifrit olmuştur!

AKP iktidarı terörü çözmek açısından işe yanlış yerden başlamıştır. 1999 yılında ülkesini bırakıp, Mahmur’a gidenler, giderken sana mı sordu ki, gelirken olay oluyor? Zaten gelenler teröre bulaşmamış insanlar! (en azından devletimiz öyle diyor) peki yurt dışında yaşamak ve sonra dönmek suç mu? Değil. Öyleyse bu insanlar suça, kanlı eylemlere karışmamış olmak şartıyla istedikleri zaman, İstedikleri şekilde ülkelerine dönebilirler. Zaten süreç bu şekilde devam ederse kaç yıl daha bekleyeceğimizi Allah bilir. 15 bin PKK sempatizanı veya kan dökücü suça karışmamış kişi Irak’da, 3 bin Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’da, 2 bin Rusya’da, 4500 kişinin de Avrupa ülkelerinde barındığı tahmin ediliyor. Yani toplamda 25 bin kişinin civarında bir geri dönüşü bu ülke ne kadar bekleyecek? Her geri dönüşte ilkindeki tepki uyandıran görüntüler bizi diken üstünde bırakmayacak mı? Üstelik bu terör örgütünü ve üye sayısını şişirmez mi? Sempatizan, siyasi dışlanmışlar ve siyasi kanadı terörize harekete dahil ederseniz, dünyanın bu sayıda desteği olan bir örgütü halen terörist görmesini beklemek gaflet olmaz mı?

Peki nasıl yapılmalı? Sorusuna bizce çözüm önerimiz şu olabilir; şuan PKK’nın silahlı dağ kadrosunda 5500 üyesinin olduğu tahmin ediliyor. Bunların 2 bin kadarı silahlı eyleme karışmış ve bunların içinden 500’ü askerimiz, vatandaşlarımız ve kamu görevlilerimizin ölümüyle sonuçlanan terör olaylarında aktif olarak yer almış! Eğer sorun PKK’nın silah bırakması ve dağdan inmesi ise asıl sorun bu 500 kişidir. Bunların dönüşünü ne ülke kamuoyu kaldırır nede hukuk sistemimiz (sadece bizim değil, hiçbir hukuk devletinde). Türkiye bu 500 kişiye dolaylı ve el altından yer bulmalıdır. Silahlarını bıraktıklarında Türkiye’ye gelemeyecekleri aşikar. Zaten yıllardır çalışmayan, üretmeyen, iş ve meslek sahibi olmayan teröristlerin geri dönmesi bizim için yeni sorundan başka bir şey doğurmaz. Türkiye bunları gönderecek bir Doğu Avrupa (Slovakya, Slovenya, Romanya, Moldova vb.) ülkesi bulmalı, gerekirse ciddi maddi bedeller, rüşvetler vererek, ülke insanının kabullenemeyeceği terör eylemi suçlarına karışmış bu örgüt mensupları buralara gönderilmelidir. El altından bu ülkenin teröristlere oturma izni, çalışma izni vermesi sağlanarak, PKK dağ kadrosunu oluşturan terörislerin konumlarını yitirmeleri sağlanmalıdır.

Diğer taraftan siyasi ayrılıklar, terör başını çağrısıyla ülke sınırları dışına çıkan ve terör eylemlerine karışmayanlar için ayrı, özel bir düzenleme yapmaya hiç gerek yok! Genel bir af ile geri dönüşleri kendi iradelerine bırakılabilir. Böylece giderken sana sormayanların, dönerken de nasıl ve ne zaman dönecekleri sorun olmaktan çıkar. Zaten insanların başka bir ülkede yaşaması suç değil! Aynı şekilde insanların silahlı eğitim almış olması suç olmadığına göre..! Suça karışmamış, terör eylemine katılmamışların geri dönüşü, pişmanlık yasasından yararlanmasına kimse bir sakınca göremez.

Kısaca AKP sorunu genişletmek yerine, PKK’yı muhatapsız bırakan bir af düzenlemesiyle eğer olacaksa geri dönüşleri kişilerin kendi iradesine bırakmalıdır. Böylece hem devlet statüsü zarar görmez hem de bunca infial uyandıran görüntüleri beklemek ve tekrar yaşamak durumunda kalmayız yada bizi bırakmazlar.
Cenk SARIGÖL

15 Kasım 2009

Demokratik Açılım Hataları I

Demokratik Açılım Hataları I
İlk önce Başbakanın kendi ağzından 3 kez söyleme gafleti ve hatasında bulunduğu “Kürt Açılımı” ülkenin batısında ciddi bir yanlış anlamaya meydan verdi. Batıdaki algıya göre,
- Kürtlerin öyle abartılacak sorunları bulunmuyor! Devlet erki içinde yeterlilikleri oranında istedikleri mertebeye ulaşabiliyorlar. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, memur olmalarına bir engel yok!
-Ticaret ve üretimde ciddi sermaye sahibi olmalarının önü açık.
-Zenginlik ve seçkinleşmede (Beyazlaşma) konusunda daha önce Kürt siyasal hareketleri içinde ırkçı ve ayrılıkçı söylemlere katıldığı düşünülenler bile kabul edilebiliyor (Mustafa Erdoğan gibi sanatçılar). Kürt olduğunu sürekli belirten sanatçılar ve ünlülere sevgi azalması, ayrımcılık yapılmıyor.
-Ülkenin istedikleri bölgesinde yaşama, mülk edinme hakları bulunuyor.
-Memleketin her yerinde kendi dillerini konuşmalarına bir mani yok (en azından halk kendi nazarında böyle biliyor) vb.
Bu algılama, sürecin “Kürt Açılımı” olarak ilk adlandırılmasının açıklanmasının ardından, “acaba Kürtler bizden daha fazla haklara mı sahip olacak?” endişesi ve bölünme paronoyasını körükleyen resmi veya gayri resmi muhaliflerce istismara açık kaldı. Sanal ortamda “Türk Açılımı İstiyoruz” metinleri dolaşmaya çıktı. Kürtlerin, özelliklede bölgede bedava elektrik, su kullanımı, yeşil kart kullanım oranı ve ortak bütçeden ödenen aile ve bireysel destekler gündeme getirilerek, “daha ne istiyorlar?” sorusu, kalplere şüphe tohumu serpmek için kullanıldı.
Üstelik siz ismine Kürt Açılımı dedikten sonra, süreci PKK odaklı bir hedef doğrultusunda yürütmeye kalkarsanız “ayrıştırılıyor muyuz?” vehmi doğması tabiidir. Eğer işi geniş tutup, tüm DTP’ye oy verenleri PKK sempatizanı olarak düşünseniz bile, Kürtlerin ancak 4/1’ini tarif edebilirsiniz. Öyleyse bu PKK eksenli hareketlerin dışında kalan Kürtlere büyük bir haksızlık ve saygısızlık yapıldığı izlenimi hortlar. Hükümet bu hatasından çok çabuk döndü ve süreci, “Demokratik Açılım” ismiyle ifade etmeye başladı.

Halkın anlamadığı nokta ve AKP hükümetinin kestiremediği olgu, toplumların sert virajlar gereken siyasi değişikliklerde esneklik, kıvraklık, uyum konusunda katı veya daha yavaş olabileceği gerçeğidir. Halklar, bugüne kadar bunca terör, ölüm, kan, yıkım, araya sokuşturulan iç-dış kışkırtmalara rağmen dünyada eşi benzeri görülemeyecek bir kardeşlik bağının varlığını, toplumsal şiddettin oluşmamasıyla ispatlamıştır. Maalesef halklar arasında olmayan ayrımcılığı devlet uygulamıştır. Kürtler dışındaki halkımızın anlamadığı husus budur. Yıllarca devletin ayrımcı uygulamaları (mahkemede, kışlada, devlet dairesinde vb.) neticesinde devlet politikalarına yaklaşan ve garipsemeyen Türk Halkı, şimdi demokratik açılım ile önündeki devletin hızlı ve köklü makas değişikliğini anlamlandıramadı. Devlet lokomotif olarak makas değiştirdi (hem de halkın kendi arasındaki hoşgörüsü nispetinde) lakin toplumda ciddi kafa karışıklıkları ve şaşkınlık oluştu. Bu şaşkınlık ve muhalefetin arkadan tutmasıyla lokomotif başka yöne çekmeye çalışsa da, çeşitli katmanlardan oluşan halk katarları ani makas değişikliği karşısında frene basmış gözüküyor. Türk halkı şunu biliyor ki, her zaman ki rayın üzerinde gitmek, onları sadece acıya, şiddete, kardeş kavgasına, ölümlere, çözümsüzlüğe götürecek...

Muhalefetin statükoculuğu yüzünden süreç siyasal aklın makul seviyede birlikte yürümesini engelliyor. Muhalefet şunu biliyor ki, terörün bitmesi durumunda sürece kendilerinin katkısı hangi oranda büyük olursa olsun, meyveler (oy) AKP sepetine gidecektir! Hatta bu konuda DTP’nin bile ciddi kaygılar taşıdığını söyleyebiliriz. Siyasi varlığını İmralı’ya endeksleyen DTP, süreç konusunda bile kendisinin muhatap kabul edilmesini istemeyerek, adayı işaret etti. Böylece süreç ve süreçten sonra gerçek siyasi hareket olma yetilerini devretmiş görünüyorlar.

Çözüm önerme konunda sıkıntılı, eski (yaptırdıkları raporlar) çalışma ve önerilerine bile sadık kalamayan ana muhalefet partisi, sürece katılmayı, öneri getirmeyi bırakın, köstek olmak için çalışmaktadır.İşin garibi, kaba muhalefetimiz ortada bir sorun olduğunu kabul ediyor. Mamafiğ hiçbir çözüm önerileri yok. PKK siyasi talepleri olan bir terör örgütüdür. Dünyanın en büyük taşeron örgütüdür üstelik. Turgut Özal dışında AKP’ye gelinceye kadarki geçen tüm hükümetler bu sorunu askerin üzerinde bırakmak kolaycılığını seçmiştir. Yaptıkları da sadece MGK Toplantılarında askerin tüm maddi taleplerini onaylamak olmuştur. Oysa siyasal talepleriyle taban bulan, militan devşiren bir terör hareketinin sonunu ancak siyasi operasyonlar getirebilir. Asker, sorunları yok etmek üzerine çözmek için eğitim alır ve uygular.

Evet ,“bataklık kurutulmadan sivrisinek bitmez” sözü doğrudur. Ama MHP’nin terör başı teslim edildiğinde ve iktidarları dönemi PKK’nın bitmiş olduğu yalandır. Öncelikle o süreçte terör başının yakalanması örgütte şaşkınlık ve şaşkınlığın oluşturduğu durgunluk ve yeniden yapılanma süreci yüzünden eylemsizliği getirdi. Üstelik bugün dağ kadrosunu oluşturan teröristlerin %65’inin terör başı yakalandıktan sonra katılanlardan oluşuyor olması bunu teyit ediyor. Askeriniz dağdaki teröristi imhada ne kadar başarılı olursa olsun, siz dağa çıkışları engellemede başarılı olamıyorsanız terörü bitiremezsiniz. Eğer ülkenin yıllardır can, mal kaybına yol açan, dış politikada prestij kaybettiren, toplumsal yapıyı bozan, ekonomik programları yeri yekzan eden en büyük sorunu konusunda söyleyecek yeni bir öneriniz, çözüm teklifiniz yoksa size dünyanın her yerinde statükocu denir. Hele siyasi bir parti olduğunuzu iddia ediyorsanız, karşınızda sadece gülen insanlar görürsünüz.
Cenk SARIGÖL

1 Kasım 2009

Aklınız Nerdeydi?

Uluslarası kuva-yı milliyenin 90. yılı sempozuyumuna katılan Necat Çetin Hocamızın bir Fotoğrafı

İlçemizin yetiştirdiği değerli eğitimcilerinden ve yerel tarih araştırmalarıyla ülke dışında bile kendinden söz ettirmeyi başarmış sevgili Necat Çetin Hocam İzmir - Torbalı Belediye Başkanlığı tarafından kurulacağı ilan edilen "Torbalı Kent Arşivi" konusuna olan çekincelerini ve bugüne kadar görmezden gelinen emeklerini, takdir edilmeyişini, tutulmayan sözleri bizlerle sitemkar bir mektupla paylaştı. Aşağıda sizlere aynen aktardığım Necat Çetin Hocamızın gönderisi;
Bugüne Kadar Aklınız Nerdeydi?
Bu günlerde bir yerel gazetede boy boy tam sayfa ilan veriyor bizim şehir eminliği. Yani belediye başkanlığı. Baş tarafta 1950 yılından kalma bir fotoğraf. Altında kent arşivi kurulacakmış. Belge fotoğraf isteniyor. Yahu kardeşim siz daha önce neredeydiniz.
Biz yıllarca ben ve Yasin Kayış hocam bangır bangır bağırdık. Yazdık çizdik. Aklınız nerdeydi? Tüm yönetici efendiler sağır ve dilsiz ve amayı oynamadı mı?. Şimdimi aklınız başınıza geldi? Bizler destek istedik. Dirsek aldık. Yazılı başvurduk. "Bizi destekleyin. Başbakanlık arşivinden belgeleri getirelim. Bunları çevirelim. Bunlar belediye de bir birim oluşturulsun" Duyuramadık. Şimdi anons üzerine anons, ilan üzerine ilan. Bey efendiler lordlar kamarasından sesleniyor. Torbalı’da yerel tarih araştırmalarını kim yapıyor? Necat Hoca ile Yasin Kayış Hoca. Çalmadıkları kapı kalmadı. Sonuç koca bir sıfır oldu. Eeee şimdi. İnanın ne beni ne de Yasin’i arayan dahi olmadı bu konuda. Arayacak yüzleri yok ki. Nasıl arasınlar. Belge ve bilgiler kimde var. Bu iki Torbalı sevdalısı öğretmende. Hangi yüzle arayacaklar ki!

Ses sanatçısı hanıma bir gece için 55 milyarı ödendiği söyleniyor.. Parayı bulursun. Araştırma için bir lira dahi yok. Yalan mı? Kaç defa sponsor olmaları için belediye başkanına gittim. Hiçbir zaman hayır demedi. Ama sonuç koca bir sıfır. Ne telefona çıkar. Ne de seni makamda kabul eder. Bugün git yarın gel. Bey efendi lord, ben avam. Başkan benim lise ve fakülte arkadaşım. Lise müdürü olarak okuluma müthiş destek aldım. "Belediye arar Bende şu tv kanalı gelmiş.. Koş gel. Belge ver, bilgi ver." Ama Torbalı araştırmaları için. Nanay.

Ha bu arada Çaybaşı eski belediye başkanı Ömer Şentürk’ün hakkını vermek lazım. Sağ olasın sevgili Ömer Şentürk. Aslında ben yazı yazmayı bıraktım. Kongre ve sempozyumlara katılıyorum sadece. Daha birkaç gün önce 'Uluslararası Multidisipliner Kadın Kongresi"nde tebliğ sundum. Ama bu kent arşivi için nafile ilanları okuyunca acıdım.
Arşiv No : 2612 Başlık : Torbalı Muhtelit (karışık) Mektebi Tarih : 25.03.1926 Arşivdeki Yeri :T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürk Eğitim Müzesi; T.C. Maarif Vekaleti Mekteb Müzesi, İzmir Albümü-1, D-221, No-125Boyutlar : 14 cm X 9 cm
Alın size beş fotoğraf. Hemde 1926 yılından kalma. Ama dikkat edin nerden alındığı altında yazılı. İlandaki Torbalı Tren İstasyonunda ve benim daha önce yayınladığım bir fotoğraf. Rum kasap Stelyo’nun ziyareti ile ilgili çekilmiş fotoğraftaki gibi değil. Bilim açıklık netlik ister. Kimden neyi aldınsa yazacaksın. Aşırma yapmayacaksın. Altına benim arşivimden olduğunu yazamayacak kadar bilime ve bilimsel araştırma yapanlara saygınız dahi yok mu?

Nasıl olsun? Bundan 3 yıl önce Çanakkale ile ilgili tam 195 fotoğrafı başkanla görüştüm. Çerçeveletelim dedim. Önce Torbalıda sergi açalım. Sonra ben okuluma götürürüm çevrede de sergi açarız dedim. Çerçevelendi. Her fotoğrafa okulumun logosunu ve belediyenin logosu kondu. Sonra ne mi oldu? İnanmıyacaksınız. Tam iki yıl halkla ilişkiler müdürü Serkan Tekin’den bunları istedim durdum. Yok estek köstek. Sonra ona buna peşkeş çekildi. Bir tanesini dahi alamadım. Serkan Tekin’e söylemediğimi bırakmadım. Belki de bu yazıyı okuyanlarda bu yağmadan elinde Çanakkale sergisi için hazırlanan fotoğraflardan paylarını almıştır. Serkan Tekin bey bana ben bu 195 fotoyu yeniden bulacakmışım. Yeniden çerçeveletip bana iade edeceklermiş. Kafaya bakın. Varmı böyle bir yaklaşım? Sen önce emanet aldığın 30 X 40 cm ebatındaki 195 fotoğrafı ona buna peşkeş çekmişsin, oraya buraya atmışsın. Ben tekrar bunları edinme yoluna gidip tekrar çerçeveletip bana iade edeceklermiş. Buna tavuklar değil kuşlar bile güler.

Evet bende hiç tahmin edemediğiniz kadar belge ve fotoğraf ve kamera çekimleri var. Hatta bunları yayınlasam belki yer yerinden oynar. Nasıl mı? Rahmetli İbrahim Kesici’nin anlatımları o kadar ağır ve suçlayıcı ki? Dayının, berberin, papazın çevirdiği entrikaları bir bir anlattı rahmetli Kesici. Kesici’nin ne kadar dürüst biri olduğunu sanırım hatırlatmama gerek yok. Hanımıma vasiyet ettim; "Ben ölürsem bir nüshasını Yasin hocaya, bir nüshasını İzmir Kent Arşivine, bir nüshasını da Atatürk İlkeleri ve İnkılap tarihi Enstitüsüne vereceksin" dedim.
2722 Başlık : Torbalı nahiyesi Tepe Köyü Kız Mektebi dikiş ve nakış esnasında alınan fotoğrafları. Tarih : 09.03.1926 Arşivdeki Yeri : T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürk Eğitim Müzesi; T.C. Maarif Vekaleti Mekteb Müzesi, İzmir Albümü-1, D-221, No-234
Bunlar aklıma geldikçe sinirleniyorum. Ve bunları kamuoyunun bilgisine sunmak için yazmak istedim. Destek isteyişlerim yalan mı sayın Ufuk bey? Yalan mı Torbalı Ticaret Odası Başkanı sayın Behçet Çınar Bey? Bir Bayındır Ticaret Odası kadar olamadınız. Bayındır’ın eti ne budu ne ki? Öyle olduğu halde adamlar son kongrede bana destek verdiler. Bende yazdım. Bu kafayla giderseniz askere belki alırsınız tezkere. Aslında yazacağım söyleyeceğim o kadar çok şey var ki? Doluyum. Kültürünü kaybedenler bir süre sonra kimliklerini, benliklerini ve nihayet namuslarını kaybederler. Sayın Torbalı Belediyesi Halkla İlişkiler Müdürü bir daha benim arşivimden yayınlayacağız her ne olursa olsun eğer kaynağını yazmazsanız size dava edecek değilim henüz. Sadece bilime bilim adamına saygıyı hatırlatmak isterim.

Arşiv No :2724 Başlık : Torbalı Nahiyesi Tepeköy Kız Mektebi bahçede idman yaparken alınan fotoğrafı. Tarih : 19.04.1926 Yer :İzmir, Torbalı Arşivdeki Yeri : T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürk Eğitim Müzesi; T.C. Maarif Vekaleti Mekteb Müzesi, İzmir Albümü-1, D-221, No-236 Boyutlar : 14 cm X 9 cm

Buradan Torbalı kamu oyuna açıkça ilan ediyorum;
Benim adımla bu güne kadar her nerde olursa olsun yayınlanmış ne olursa olsun yazımı araştırmalarımı benden yazılı izin almadan kaynak dahi gösterseniz dahi kullanma hakkını size tanımıyorum.İzin vermiyorum. Bunu böyle bilesiniz. Beni en sonunda böyle yazı yazma neden oldunuz. Bu yazıdan sonra hiç destek alacağımı da sanmıyorum. Cevabımdır…. Daha bu başlangıç. Adamı elle döversin acısı çabuk geçer, dille döversin deler geçer, kalemle döversin tarihe geçer. Siz bu kafayla devam edin. Ben de sizi tarihe geçirmeye devam edeceğim.

Arşiv No : 2728 Başlık : Torbalı Muhtelit (Karma) Mektebi. Tarih : 25.04.1926 Yer : İzmir, Torbalı Arşivdeki Yeri :T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Atatürk Eğitim Müzesi; T.C. Maarif Vekaleti Mekteb Müzesi, İzmir Albümü-1, D-221, No-240Boyutlar : 14 cm X 9 cm
Gelelim fotoğraflara:
Fotoğraflar aslında çok şeyi anlatır. Bunlarda öyle. Fazla söze hacet yok. Dönemi çok iyi tasvir etmiş. Giyimden duruşa bakışa kadar. Hele öğretmen dahi adeta esas duruşta. Sanırım bakanlık her taraftan böyle okul fotoğrafları istemiş. Eh bizimkilerde çektirip göndermiş. Bakın yıllar sonra kent arşivi için alın size bir parmak bal. Hem yalayın hem de yalanın. Belki bu tür fotoları bir daha ya bulursunuz yada bulamazsınız.

Necat Çetin
Yerel Tarihçi
ve
Bayındır Ülfet Onart Lisesi Md.