4 Haziran 2007

Bakalım Yarın Ne Diyecekler?

Bakalım Yarın Ne Diyecekler?
Ak Parti Cumhurbaşkanını açıklamadan bir gün önce Demirel, “hiçbir fani Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamı elinin tersi ile geri çeviremez” demişti. Demek çevirenler varmış! Tayip Bey’in öyle mitingle filan korktuğunu iddia edenlere “siz, sizi yöneten başbakanı zerre kadar tanımıyorsunuz” demekten başka çare yok! Kişiler üzerine bir durum tespiti:
R. Tayip ERDOĞAN; Partililerinin, Kurmaylarının, Vatandaşlarının, İş dünyasının sesini dinledi ve onların gözündeki değeri arttı. ‘HIR’ çıkarmaya hazır güruhun germe politikalarını bertaraf ederek, çok büyük bir siyasi manevraya imza attı. Önce şimşekleri üstüne toplayarak hem kendisi için nabız yokladı hem de muhtemel bir adayın yıpratılmasını önledi. A.GÜL’ün adaylığını açıklayarak, parti merkezine, ‘bana sadakatine inandığım, fedakârlığını müşahede ettiğim insanlar mutlaka bir yere gelecek, hatta onları benden ileri mevkilere bile taşırım’ mesajı... Büyük bir vefa ve fedakarlık örneği sergilendi. “önümüzde seçim var ben Çankaya’ya çıkayım, gerisi alakadar etmez! Zayıf, parti içinde tabanı olmayan birini aday göstereyim de sonra bize kafa tutulmasın” demeyerek, sorumluluk ve kendine olan güvenini gösterdi.
Abdullah GÜL; Ilımlı profili, güleryüzlü, samimi, donanımı olması ve içten pazarlıklı, partizan, diyaloga kapalı olmamasının semeresini elde etti. Bakanlık, Başbakan Yardımcılığı, başbakanlıktan sonra devletin tepesine aday gösterildi.
Bülent ARINÇ: Partinin en önemli kişilerinden olduğunu, o olmadan kesin kararların alınamayacağını, Erdoğan’a ‘hayır’ diyebilen olduğunu kanıtladı.
Ak Parti: Partiden çok oy getirisi olan başkanlarının kalması ile kurumsallaşma ve kalıcılaşma sürecini tamamlayacak görülüyor. Tabanı dinleyen, ‘daha yapacaklarımız var’ diye, sorumluluk hisseden liderlerini kaybetmedi.
Deniz Baykal: En büyük kaybeden, neden kaybettiğini ve kaybedeceğini daha aday açıklanmadan yazmıştım. Aynı tahlili Mustafa Yetkil bey de geçen hafta ki yazısında yaptı. Ayrıca sözünde durmayan bir politikacı olduğunu da “Başbakan aday olmasın... Korktu demeyeceğim. Korkmadığını onunla birlikte tüm Türkiye’ye anlatacağım. Söz! Sözüm söz, yeter ki aday olmasın...’ diyen Baykal maalesef vefa sınavını kaybetti. Yani, sözünde durmadı. Sözünde durmadığı gibi, Gül’ün adaylığına yönelik katı tutumuyla, itirazlarının Erdoğan’ın şahsıyla ilgili olmadığını göstermiş oldu. Bütün hesaplarını Erdoğan’ın aday olacağı ve genel seçim süreci boyunca buna karşı bir strateji geliştirmek üzere kuran Baykal afalladı.
CHP: Seçimin yakın olması yüzünden yönetimini değiştiremeyeceğinden işi zor. Artık din, laiklik eksenli gerilim politikaları tutmayacağından sol adına, gerçekten sosyal demokrat projeler üreten ve geliştiren muhalefet anlayışı partiye egemen olabilir. Uzun vadede kazanabilir ama bugün değil.
Ters Köşe
-Bakıyorum bazı tarih bilmezler “Çankaya da ilk ‘başörtülü first lady’ geyiği yapıyor. Neymiş efendim kabul edilemezmiş! Başörtülü (hatta çarşaflı) eşi olan ilk Cumhur reisi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
-Anayasanın 102’nci maddesine göre ilk oturumda toplantı yeter sayısı için 367 sayısını arayacaklarını (toplantıya katılmayacakları beyanları ile) ve bu sayıya ulaşılmaz ise Anayasa Mahkemesine koşturacaklarını belirten vekiller suç işlemektedir! Şimdiye kadar 3 cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanmamış (zaten bu anayasa 3 tane seçti) önerme getirmek Anayasanın “eşitlik” ilkesine aykırıdır. Maddenin buraya konuluş ruhuna da aykırıdır. 1980 darbe öncesi onlarca tur cumhurbaşkanlığı seçimi yapan ama sonuç alamayan, uzlaşamayan Demirel – Ecevit ikilisinin oluşturduğu meclisin durumuna tekrar düşmemek adına ilave edilmiştir. Yine 102’nci maddeye göre, “TBMM toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır” der. Niye? Çünkü C.başkanı aynı zamanda TSK’nin başkomutanıdır ve en tehlikeli şey ordunun başsız kalması. Bu durumda toplantıya katılmayacaklarını söyleyen vekiller öncelikle, meclis iradesini temsil eden TBMM Başkanlığının çağrısına uymadıkları ve görevlerini yerine getirmedikleri, sonrasında ise C.başkanı seçimini engelleyip, Türk ordusunun başsız kalmasına, keşmekeşe yol açtıkları için suçlanabilirler.
-Fransa C.başkanlığı seçimleri ile aramızdaki farkı söyleyerek, “onlar aylar öncesinde ilan etti” diyebilmektedir. Oysa Fransa da ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ uygulanmaktadır. Yürütme iki başlıdır. Bu durumda halkın oyunu almak isteyen siyasi partiler adaylarını çok önceden açıklar ve tanıtımını yapar, propaganda çalışmalarını yapar. Bizde C.başını parlamento seçeceğinden, vekillerin birbirini tanıdıkları ve aday son başvuru süresi ve oylama süreci içinde 550 vekile rahatlıkla ulaşılabileceği zannı kabul edilmiştir.
-Diğer bir açığa düşecekler ve yarın şimdi söylediklerinin tam tersi için mücadele edecekler ise “C.başkanını halk seçsin” diyenlerdir. Madem C.başkanlığı sembolik bir görev bunca kavga neden? Makamın yetkileri fazla sorumlulukları azdır. Bu halkımızın daha fazla müdahil olmak istemesine haklı bir sebep teşkil ediyor. Bundan sonra yapılacak iki şey görülüyor, Ya meclis yetkilerini alıp, hükümete veya TBMM’ye iade edecek yada biraz daha arttırıp, halka seçtirecek. İşte tam burada şimdi halk seçsin diyenler “bunlar başkanlık sistemini getiriyorlar” diye çığırmaya başlarsa ve şuan söylediklerinin tam tersini söylerse hiç şaşırmayın.
-Erken seçim isteyenlerin Türk siyasi tarihinden nasiplenmemiş oldukları varsayabiliriz. Çünkü bu tarihte seçim isteyenler hele erken seçim, hep yenilgi ile çıkmıştır. Bakınız ilk çok partili serbest seçimlerde İsmet İnönü (Saraçoğlu’nun karşı çıkmalarına rağmen), son MHP lideri Devlet Bahçeli (Ecevit’in uyarılarına aldırmadan)…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.