12 Kasım 2007

Doğru Cevapları Bilen Herkese Hediye Var/dı

Doğru Cevapları Bilen Herkese Hediye Var
Cenk Sarıgöl

Evet! Şimdi sizlere bir test sunacağım. Bu sorulara yanıtlarını cenksarigol@mynet.com adresinden bana iki gün içinde gönderen ve doğru şıkların hepsini bilen tüm okurlarıma hediye göndereceğim. Bakalım Torbalı siyasetinin dün ve bugününe kimler, ne kadar aşina!
1- İlçemizde büyük alt yapı yatırımları yaptığı bilinen ve halen kullanılmakta olan çatlak, bodrumunu su basan, 20 sene sonrasını göremediği için Belediye Binamızı uygunsuz bir planla oturttuğu için cücük kadar meydana hapseden (sonra meydanı taşımak zorunda kaldık. Elbette binayı taşıyamıyacağımıza göre..!) “efsane belediye başkanı” olarak söz edilen kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a) Murat Ağa b) Haluk Alpsu c) Ertan Ünver d) Hasan Karatoklu e) R.İsmail Uygur

2- Sık Sık Plan ve projeli işler yaptığından, bilimsel çalışmadan bahseden ama döneminde Çamlık, Aydın asfaltı üzerine diktiği ucube binalar yüzünden halkımızın “Papaz” lakabı taktığı, Metropolis ve Güz Etkinlikleri’ni ilçeye kazandıran belediye başkanı kimdir?
a)Karl Marx b)Mustafa Suphi c)Ertan Ünver d)Müjdat Gezen e)Mustafa Ekmekçi

3- Torbalı’nın en fazla sanayileştiği, fabrika ve kooperatif ruhsatı verilen 10 yıllık görev süresinde: Pazarcı esnafından alınan parayla pazaryerine belediye hizmeti adı altında uzay çatı, 10 kişinin aynı anda girmesiyle dolan dev Türk Hamamı yaptıran. Kendinden önce dikilen ağaçların altına parke taşı döşeyip ve içine bir havuz kondurarak, ilçenin tek nefes alınacak mekânına dönüştüren icraatlarıyla halkımızın başını döndüren belediye başkanı hangisidir?
a)Tansu Çiller b)Ahmet Piriştina c)Adnan Menderes d)Hasan Karatoklu e)Aziz Kocaoğlu

4- İlçemizi kendi heykelini dikerek 7 düvele tanıtan, yıktığı yerler, çıkardığı işçiler, Deve Güreşi, Metropolisspor, bitmiş işi ihaleye çıkarmak gibi ses getiren icraatlarıyla göz dolduran Belediye Reisimiz kimdir?
a)Sümbülzade Vehbi Efendi b)Cinayet Hasan c)Ertan Ünver d)Paşa Kadir e)R.İsmail Uygur

5- İlçenin her yanını kameralarla donatmasına rağmen, Ertuğrulda soyulan dükkânların faillerinin bulunamadığı, kameraların altında esnafın arabasının çalındığı ama ilçemize Alman Üniversitesi kurulması yününde takdir edilecek caba harcayan kişidir. Ayrıca, Atatürk Sanayi Sitesinde artan hırsızlıklara karşı Esnaf Odası tarafından görevlendirilen ve polisin görevini yaparken yılbaşı gecesi bıçaklanan, fakat bıçaklananın kaçarken yolda ölmesi üzerine “o hırsız değil hurdacıydı” diyerek gündeme damgasını vuran eski emniyet müdürümüz kimdir?
a)Mehmet Ağar b)İlker İşbilir c)Sadettin Tantan d)Hortum Süleyman e)Gaffar Okkan

6- İl Genel Meclis üyeliği ve Oda başkanlığını İkisinin de kuyruğunu birbirine değirmeden birlikte yürütür. Yıllardır yaptığı başkanlığında maaş almamasıyla tanınır. Son yıllarda üzerinde çalıştığı en büyük proje ilçemizin sanayileşmeyen tek bakir alanı batı yönündeki Kabaçakırı’na Organize Sanayi Bölgesi kurulması yönündeki çalışmalarıdır.
a)Sezai Tamer b)Civa İsmail Akman c)Muzaffer Sekban d)Ekrem Demirtaş e)Murat Uslu

7- Son seçiminde kıyasıya bir yarıştan sonra rakiplerine “bir taşla 5 kuş vurdum” mektubu gönderen, yılların eskitemediği oda başkanı aşağıdakilerden hangisidir?
a)Yılmaz Odabaşı b)Anthony Quinn c)Şemsi Bayraktar d)Murat Uslu e)Latif Pazarcı

8- Kendi kendine ve yandaşlarıyla seçim yapması ile tanınan, ilçemizde Türkiye’nin en etkin yerel gazetelerden birisi olmasına rağmen başkanı olduğu Oda seçimini duyurmadan yapan, sonrada büyük zafer kazanmış gibi yemekler veren yıllanmış Oda başkanımız kimdir?
a)Latif Pazarcı b)Latif Doğan c)Selahattin Hünü d)Murat Uslu e)A.Kadir Akgül

9- CHP İlçe ve Belediye Başkanlıkları sırasında yerel gazetecilere fırsat buldukça dava açan ama ilçemizi tanıtmak maksadıyla yapıldığını sandığımız “heykel” olayından sonra hakkında onca ağır yazılar yazan büyük gazete yazarlarına dava açmaya imtina eden sayın belediye başkanımız aşağıdaki hangi yerel gazeteciye dava açmıştır?
a)Ertan Ünver b)Abdulvahap Olgun c)Cenk Sarıgöl d)Kubilay Kaplan e)Hepsi


Benim tavşanım tüm kaplumbağaları geçer

Dün yaptığımız ve okurlara hediye vermeyide tahaüt ettiğimiz (bence komik ve düşündürücü) test üzerine birinci soruya eleştirmek üzere Rahmetli Haluk Alpsü’nün oğlu Mehmet Zafer Alpsü bize tekzip mahiyetinde bir cevap göndermişler. Aynen yayınlamadan önce soruyu tekrar yineleyelim. Böylece zaten hükmü kalmayan ve soruyu yanlış bilen okurlarımızda doğru şıkkı öğrenmiş olurlar.

1- İlçemizde büyük alt yapı yatırımları yaptığı bilinen ve halen kullanılmakta olan çatlak, bodrumunu su basan, 20 sene sonrasını göremediği için Belediye Binamızı uygunsuz bir planla oturttuğu için cücük kadar meydana hapseden (sonra meydanı taşımak zorunda kaldık. Elbette binayı taşıyamıyacağımıza göre..!) “efsane belediye başkanı” olarak söz edilen kişi aşağıdakilerden hangisidir?
a) Murat Ağa b) Haluk Alpsu c) Ertan Ünver d) Hasan Karatoklu e) R.İsmail Uygur

“CENK SARIGÖL’ ÜN DİKKATİNE
09/10/2007 tarihli yazınızı esef ve kızgınlıkla okudum. Gazetecilik mesleğinin halkı doğru bilgilendirmek ve yol göstermek olduğunu düşünürsek; sizin ne yapmaya çalıştığınızı anlamakta zorlanmaktayım. Olsa olsa bir art niyet diye düşünmekteyim.
Yazınızda konu ettiğiniz babam HALUK ALPSÜ Torbalı ilçesinde tam 16 yıl, 3 seçim dönemi başkanlık yapmıştır. Ufku kapalı bir insan tahmin edesiniz ki bu kadar süre başkanlık yapamazdı. Hem de son dönemi bağımsız seçilerek başkanlık yapmıştır.
Yaşınızın yetip yetmediğini bilmiyorum. Ama belediye binasının yapım aşamasında neler yaşandığını bir zahmet araştırma gereği duysaydınız yerli esnaflar ve hatta babamın aksi görüşündeki esnaflar zarar görmesin diye böyle bir uygulama yapıldığını öğrendirdiniz. Ayrıca her belediye başkanı mühendis mimar olacak diye bir şart yoktur. Belediye yapım işi tamamlamıştır. Eksiklikleri bulmak belediye mühendislerinin işidir.
Yine yaşınızın yetmediğinin düşünerek rahmetli babamın yaptığı ve hala Torbalı’ da üzerinde yürünen yollar; çeşmesinden su akan yer altı yatırımları BELEDİYE HİZMET BİNALARI NI hatırlatmak isterim.
Babam rahmetli olalı tam 14 yıl oldu. Belediye başkanlığından ayrılalı tam 18 yıl oldu. Ama hala kendisini efsane başkan olarak hatırlayan gerçek TORBALILAR var.
Kimlerin borazancılığını yaptığınızı bilemem. Ama bundan sonra rahmetli babamın adını ağzınıza alır iken bir kez daha düşünüp yutkunmanızı öneririm. Çünkü laf söylemek kolay işi yapmak zordur.”
MEHMET ZAFER ALPSÜ

İnsanın en büyük eseri evladıdır. Öncelikle sevgili oğul ALPSÜ’ya bilgilendirici, cahilliğimizi giderici, aydınlatıcı cevabı için teşekkürü borç bilirim.
Bu ülkede çok hizmet etmek yada kendi kulvarındaki diğerlerinin önünde bulunmak öyle aslında göklere çıkarılacak bir şey değildir. Bunu anlamak için döner geriye bakarsın I. Dünya Savaşından en az Osm. kadar ağır bir anlaşma (Sevr 10 Nisan 1915) imzalamak zorunda kalan Almanlar (Versay 28 Haziran 1919) II. Dünya Savaşına süper devlet olarak girmişler, yerle bir edildikleri halde yine süper devlet olmayı başarmışlardır. Kore’yi gidip biz kurtardık ama dün sazdan çardaklarda yaşayanlar bize teknoloji ve bilgi satar hale geldi. Yani kendi bostanınızdaki karpuzun köyün en büyüğü olduğunu iddia etmek için köydeki tüm bostanları dolaşmış olmanız gerekir. Aksi takdirde zaman geçer sizin bostanın en büyük karpuzu 5 kilo çekerken, alemin tarlasında kaba karpuz 20 kğ etmektedir.
Yollardır bize Demirel, Ecevit ikilisinden birisini tercih etmek zorunda bıraktılar. Demirel az mı hizmet etti bu vatana saymaya kalksa bu yaşında bir ay anlatır. Şimdi dünyayı tanıdıkça meydana çıkıyor herşey! Ülkelerin gelişmişlik hızını geriye bakarak ölçemezsiniz, o sırada yarıştığınız devletlere göre ölçebilirsiniz ancak.
Sayın ALPSÜ “ufku kapalı bir insan bu kadar süre görev yapamaz” diyor. Aynı örnek hatta güzel bir atasözüde var aslında... Böyle görev yapanları bir örneklemeye kalkarsak sayfalar yetmez diğerleri darılır valla. Doğrusu Rahmetli Alpsü’nün ismi dilimin ucuna geldiğinde sık sık yutkundum. Sanırım oruçtan. ‘Efsane Belediye Başkanı’ sıfatına gelince doğrudur. Kimler takmıştır, neden takmıştır? Bizde bu memleketin insanıyız. Gelgelelim benim soruda en çok yanlış şimdilik birinci soruda yapılmış. Bir yöneticinin en büyük özelliği gelecek öngörüsüne sahip olmasıdır. Elbette mühendis, mimar olması gerekmez ama onları dinlemesi gerekir. Ertan Ünver içinde “Kazımdirik Caddesini sadece bir kişi için 5 metre daha genişlememiş olmasından sorumludur” denir.
Buraya kadar tamam mı? Bilmiyorduk, yaşımız yetmiyordu öğrendik. Fakat yazınızın başında “gazeteciliğime laf söylüyorsunuz” orda durunuz. Ben bir test yayınladım ve bununla doğru cevabın bulunmasını istedim. Şimdilik onlarca kişide bu soruyu doğru cevaplamış. Soruda belediye binası çatlat yazdım. Çatlak yav körmüyüz? Bodrumunu su bastığını herkes biliyor. Bu meydan yetiyordu da İsmail Uygur sırf canı sıkıldı, pencereden Atatürk Heykelini görmek istemedi, belediyeyi keyfi zarara uğratmak için mi taşıdı meydanı? Evet cücük kadardı. Eğer siz 20 yıl sonrayı göremiyorsanız ancak Torbalı da Efsane olursunuz yada Türkiye de başka bir yerde değil! Sonra Hizmet üretmek yöneticinin görevidir. Hizmet makamında olmayanlara “neden sende yapmadın” diye sormak, insanlarda izan şüphesi doğurur.Şu kutsal günlerde iyi – kötü ilçemize, halkımıza faydası dokunmuş herkese rahmet ve mapfiret diliyorum. Müslümanların Ramazan sairlerinde Şeker bayramını kutlarım.

Hedefin Güdüye Etkisi

Hedefin Güdüye Etkisi


Belediye ve belediyecilik konusunda sık sık temek görevleri burada yazdık. Tekrar edelim. Vasat bir belediye vatandaşının çeşmesinden su akmasını sağlar, çöpünü toplar, yollarını yapar, kanalizasyonunun tıkanmadan akmak üzere düzenler. Mücavir alanı içindeki imalathaneleri denetler, yapılaşmayı düzenler, evlilik işlemlerini yapar...


Buraya kadar herşey normak değil mi? Bunun dışında ihtiyaçına göre hizmet binaları yapar, gerekli makina ve sair alımlarını gerçekleştir. Vasatın üstündeki belediye iklime, şartlara göre öngörü sahibidir. Bir iki yıl sonrasını düşlünerek planlama yapar. Eğer abonelerini besleyen su kaynaklarında debi düşüşü varsa önlem alır, yağmurlar başlamadan yaz boyu tıkanan kanalizaston şebekesinin mazgal ve logar ağızlarını temizletir. İlçesinde çalışacak Tedaş, Telekom gibi diğer resmi hizmet kurumlarıyla koordineli çalışmalar yürütür. Söz gelimi bir mahallede Telekom iletişim hatlarını yer altına alacaksa burada kendisine ait düzenlemeleri eş güdümlü yaparki vatandaşın parası hem çarcur olmasın hemde mağdur kalmasın. Telekom koblolarını ter altına almak için kazarken, gerekliyse belediye burada kanalizasdyon ve su şebekesini yeniler, yol ve kaldırım düzenlemesini yapar. Vasatın biraz üstündeki belediyecilik, sadece koordineli çalışma ile bu farkı yakalar.


İyi bir belediye ise zaten koordinasyonu eksilsiz olandır. Şehrinin ve halkının ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların giderilmesi yönündeki çalışmalarını planlar. En az 15 yıl sonrası için üretim yapar. İlçesinin aldığı veya verdiği göç oranlarını, sanayi ve yerleşke imarın büyüme istikametlerini, bu büyüme hızına paralel olarak, kanalizasyon, su şebekesi gibi alt yapının yeterlilik durumlarını, yüksek katlı binalara göre basınça dayanıklılık dirençlerini hizmet akışı içinde planlar. Alanı içinde her yıl kaç yeni araçın yollarına çıktığını, park sorununu, oyun, spor sahası gibi aktivite alanları planlanır. Hızla sanayileşen, göç alan, tarım alanları fabrikaya dönen bir ilçede siz patates toplama makinesi alıyorsanız bu beceriksizliktir, öngörü noksanlığıdır. Artan nüfuza göre şehrinizin meydanlarını, caddelerini, kaldırım ve park alanlarını hesaplamadan yapılaşma izinleri veriyorsanız başarılı değilsiniz.


Birde çok çok ileriyi planladığı için başarısız olanlar vardır. Söz gelimi kendi döneminden 12 sonrayı planlayıp hizmet üreten adam, öngörüsü fevkalade yüksek birisidir. Ama o kişinin yapacağı iş ilçe, belde belediye başkanlığı değildir. Bu kişiler illeri, bölgeleri, ülkelerin geleceğini planlamalıdır. Yoksa küçük yerleşimlerin dar siyasetinde balçıkla kaplanırsınız. Hadi örnekta vereyim Ertan Ünver... sen kalk “Torbalı Turizm ile zengin olacak ve kalkınacak” öngörüsü üzerine bir plan üzerinde çalış. Kafasını pamuk tarlasından kaldıramayan, kanaldaki söğüt ağacından ötesini göremeyen halkın seni anlamasını, yardımcı olmasını bekle. Hem öyle uzağa bakarken önünü de göremezsin sonunda! Bunca plana-projeye rağmen Kazım Dirik Caddesi’ni 5 metre daha büyütmekten aciz kalırsın. Halkın normal mizahtan anlamazken sen Aziz Nesin gibi Kara Mizahı’ın dibini bulmuş adamları getirirsin ayağına kovalarlar. Adam tarlasını 3 kat fazla değerle satmaya çalışırken sen alacak fabrikatörün ensesine “arıtma tesisi” diye binerde 50 yıl sonrasını düşünürsen sana tarla sahibi, fabrikatör hatta oğlum çalışacaktı diye kendini avutan kahve müdavimleride seni sevmez. Hem öyle kolaymı 5 senede 50 yılı planlamak ve hayata geçirmek. Yetmez! Sonra yaptıkların boş işler diye yıllar geçer. Ne sen kimseyi anlarsın (iyilikten anlamıyorlar diye) nede kimse seni!

Örneklenecek şahsiyetlerde önemlidir. Söz gelimi Osmanlı da ne zaman Mimarlar Koca Sinan’ı taklit edip, onun mimari dehasına, Dede Efendi ve Itri’nin müzük ve bestekarlığına ulaşmayı hedefledi. Artık bu kulvarlarda gelişme durdu. Çünkü Koca Sinan’dan ötesini görmeyen mimar sadece taklitçidir. Ve artık onun mimariye katacağı yeni hiçbirşey kalmamıştır. Gelişme durur ve gerileme başlar. Bu yüzden kimse hizmet yarışında ulaşılmaz, zirve, en büyük ve efsane değildir. Olmamalıdır. Kabul edenler zaten kendi kapasite ve sınırlarını çizmişlerdir. Size verebilecekleri hedeflerinin en fazla bir parmak altıdır. Bu aynı zamanda kendine güvensizlik, öngörüsüzlük, kısırlık ve sınırlılıktır. Bilmem anlatabildim mi?

K.Irak’a Operasyon

K.Irak’a Operasyon


Haftabaşı SETA’nın (Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) davetlisi olarak "Sınır Ötesi Harekat ve Milli Güvenlik Sorunu" konulu katılımcıları sınırlı tutulan bir toplantıya katıldım. Konuşmacılar USAK (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu) Bşk. Dr. Sedat Laçiner ve Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi İsmail Küçükkaya idi. Paneli SETA’nın değerli yöneticilerinden Dr. İbrahim Kalın yönetti. Son günlerde sanki toplumsal bir akıl tutulmuşluk sürecine girmişçesine sivil toplum kuruluşlarından, siyasi partilere, sendika başkanlarından kahve müdavimlerine kadar herkesin “K.Irak’a girip Pkk’yı bitirmeliyiz. Gerekirse ABD ile çatışırız. Barzani’nin defterini dürüp, çatısını başına geçirmeliyiz” türü akla ziyan söylemlere karşı bu toplantıya katılmak fevkalade aydınlatıcı oldu. İlk söz alan Laçiner oldu ve, “Kuzey Irak'a bir operasyon yapılacak olsa dahi bunun bir kasap yaklaşımıyla değil, bir cerrah inceliğiyle yapılması gerektiğini ifade etti. BARZANİ 1990'LARDA PKK İLE KURŞUN KURŞUNA ÇATIŞTI. (çoğu zaman yaralıları bizim askerimiz tarafından Türkiye’ye getirildi tedavileri yapılıp gönderildi).” Uluslararası hukukta "sınırötesi operasyon" gibi bir kavramın bulunmadığını belirten Laçiner "Sıcak takip diye bir kavram var. Bu da açık denizlerle ilgili. Bunda bile başka bir ülkenin sınırına giremezsiniz. Ancak ikili anlaşmanız varsa bu olabilir. Bizim Irak'la böyle bir anlaşmamız yok. 1930'lu yıllarda böyle bir anlaşmamız vardı. Bu anlaşmaya göre 75 km.'lik bir alana kadar girilebiliyordu. Bu anlaşma rejim aleyhtarı faaliyetler için kullanılıyordu. Sonra 1984 yılında Saddam Hüseyin ile bir anlaşma imzalandı. O da PKK'ye yönelikti. Ancak bu anlaşma Saddam Hüseyin'e de Türkiye'ye girme yetkisi veriyordu. Biz bu yetkiyi kullanarak Irak içerisinde operasyonlar yaptık. Ancak Türkiye süre sonunda bu anlaşmayı uzatmak istemedi. Türkiye Kürtleri korumak amacıyla böyle bir anlaşmayı uzatmadı." dedi. Körfez operasyonu sonrasında Kuzey Irak'ın hukuksuz bir alana dönüştüğünün altını çizen Sedat Laçiner "Türkiye'nin Kuzey Irak'a 24 kadar irili ufaklı operasyon yaptı. ABD'nin çoğunlukla bunları anlayışla karşıladı. AB biraz daha sert açıklamalarda bulundu. Türkiye, bu operasyonlarda yerel destek buldu. Barzani bazı yerlerde PKK ile kurşun kurşuna sıcak çatışmaya girdi. Çatışmaya girmediği bölgelerde ise Barzani birlikleri Türkiye'ye istihbarat desteği verdi. Böyleye yerel halk bu operasyonlardan zarar görmedi" dedi.
Daha önce yapılan 24 irili ufaklı operasyonun sonuçlarını değerlendiren Laçiner bu operasyonlara dair rakamların çelişkili olduğunu belirtti. Kimi kaynaklara göre bu rakamın 1500 olduğu kimilerine göre ise 500 olduğunu belirten Laçiner, "Ne kadar randıman alındığı belli değildir" dedi. Operasyonlar sonrasında PKK terörünün azaldığını tespit edemediğini belirten Laçiner "PKK, Öcalan paketlenip bizlere teslim edilince büyük güç kaybetmişti. PKK, Terörist bulamıyor. Kamplarda bıkkınlık var. 13-14 yaşlarındaki çocukların kamplardaki sayısal büyüklüğü fazladır. PJAK'a rağmen PKK'nın Kuzey Irak'taki sayısı 3500'dür. türkiye'den terörist gelmediği için Suriye'nin PKK içindeki etkisi ve dolaysıyla gayri müslim unsurların ağırlığı artmaktadır.”
Önceki operasyon dönemlerine bakıldığında, bu dönemde büyük bir gariplik yaşandığını belirten Laçiner "Tüm dünyayı karşımıza almış gibiyiz. Türkiye operasyon sahfasına biraz garip girdi. Daha önceki operasyonlarda görülen 3-5 aylık hazırlığı bu operasyonda göremiyoruz. Bir sınır hareketliliği var ama bu sınırdan 80-90 km. içeri girecek türden bir hazırlık değildir. Bir diğer nokta önceki operasyonların aksine Türkiye bu dönemde düşman cephesini azaltma yoluna gitmedi. Önce Barzani ve Talabani'ye terörist dedik. Sonra Irak bir şey yapmıyor dedik. Düşman sayısını dörde çıkardık. Türkiye bunlarla da kalmadı. Bazı AB üyelerini suçladı. Ve son olarak da ‘Ben Barzaniye bakmam, onu konuşturana bakarım (ABD)’ diyerek düşman sayısını iyice arttırdık."

PKK STRATEJİ DEĞİŞTİRDİ
Laçiner "14-15 PKK'lının bir arada bulunması Türkiye sınırları içinde bile artık gerçekleşmiyor. Üçerli ve dörderli geziyorlar. Strateji değişlikliği eşeğe yüklenen bombalarla karakola saldırılması veya bir arabaya yüklenen bombaların asker lojmanlarına yöneltilmesinde görülebilmektedir. Kandil ve bir iki kamp dışında 300-500 teröristi Irak'ta bile bir arada bulamazsınız." dedi.
Peki bu sınırötesi operasyon haberlerinin amacı ne şeklindeki soruya ise Laçiner "İç politika tartışmaları hiçbir dönemde bu derece dış politikayı belirlememiştir Bu tür operasyonlarda iç grupların bir araya getirilmesine yönelik çalışmalar yapılır. (tüm ülke insanının milli duygular etrafında kenetlenmesi) ancak bu birlikteliğin şehit cenazelerinde bile sağlanamadı. Şehit cenazelerinde birleşemeyen bir toplum sınır ötesinde zorlanır" dedi.

OPERASYONUN RİSKELERİ
“İlk riskin bağımsız bir Kürt Devletinin kurulmasıdır. Başarısız bir operasyon Kürt Devletine meşruiyet sağlar. İkinci riski ise Kürtçülüğün artmasıdır. Kuzey Irak'da 4-6 milyon Kürt var. Fakir ve ekonomik durumu kötü. Siz bakmayın medyanın buraları Paris'e benzettiğine... Süleymaniye ve Zaho, Diyarbakır'dan kötüdür. Günde bir kaç saat su alabiliyorlar. Benzin ve elektrik dahi Türkiye'den gitmektedir. Kuzey Irak'taki gruplar arasında ülkü birliği yok. Talabani hareketi, Barzani hareketi gibi hareketler bulunuyor. Barzaniyi kutsallaştırma çabaları var ama bu ulus devlet kurmak için yeterli değildir. Onların da dış düşmana ihtiyacı var. Öyle bir düşman olmalıki vurdumu öldürmeyecek türünden... (Türkiye gibi tarihi, ekonomik, askeri olarak kendilerinden kat be kat büyük ama İşte en önemli risk bu operasyonun bölgede Kürt milleti yaratması olacaktır.Barzaninin bu nedenle kontrollü gerilim çıkarıyor. Bu açıklamalara hiç olmaması gereken en sert yanıtları veriyoruz. Böylece insiyatif Barzani'ye geçmektedir" dedi.
BİR ALLAH, BİR PEYGAMBER BİR DE TÜRKLERE GÜVENİYORUZ

Irak'ta birçok kişiden Türkiye'nin 1 Mart tezkeresindeki tavrından dolayı Türkiye'ye büyük bir hayranlık duyduğunu belirten Laçiner "Araplardan bir çoğundan şu lafı duyabilirsiniz. Biz bir Allah'a, bir peygambere bir de Türklere güveniyoruz.” Bu yaklaşım nedeniyle, operasyon yapılacak olsa dahi bunun bir kasap gibi değil bir cerrah inceliği ile yapılması gerekmektedir." Zaman zaman Amerikadaki toplantılara katıldığını belirten Sedat Laçiner, "O toplantıların bazılarında bir kısım Amerikalıların, 30-40 kadar PKK'lının yakalanıp Türkiye'ye teslim edilmesinin yaratacağı sonuçları konuştuğunu ancak bazı Türklerin 'Aman teslim etmeyin. Eğer teslim ederseniz AK Parti güçlenir' dediğini" ifade etti.

GENELKURMAY OPERASYON İSTEMİYOR
Toplantıya katılan Akşam gazetesi Ankara temsilcisi İsmail Küçükkaya ise medyanın yansıttığının aksine askerlerin de operasyon istemediğinin altını çizdi. Geçtiğimiz haftalarda yapılan bir toplantıda Genelkurmay başkanı Büyükanıt'ın bir gazetenin genel yayın yönetmenine "Sürekli sınırda yığınak haberleri veriyorsunuz. Bu yanlış" dediğini aktaran Küçükkaya, İlker Başbuğ paşanın da "Halkta böyle bir beklenti oluşturmak yanlış" dediğini ifade etti.
Kuzey Irak'a operasyon yapalım mı yapmayalım tartışmasının Türkiye'de kimin iş başında olacağını belirlemek isteyen dış güçlerin işi olduğunu vurgulayan Küçükkaya "Makroekonomik dengelere bakıldığında AKP başarılı görünmektedir. AKP hanesine yazılacak tek dezavantaj terörle mücadeledir imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır" dedi.
Akşam gazetesi Ankara temsilcisi, işi gereği Ankara'da bürokratından siyasetçisine askerinden diplomatına kadar her kesimle görüştüğünü ancak Ankara'da sınır ötesi operasyon isteyen kimseye rastlamadığını belirtti.
Fakat Küçükkaya benim gazetemiz adına yönelttiğim: “kimse operasyon istemiyor diyorsunuz ama medyamız operasyon kışkırtıcılığından geçilmiyor. Anlaşamadıklarını bildiğimiz Karamehmetler ve Doğan gurupları bile bu konuda ortak hareket ediyor. o zaman Türkiye de ki bu K.Irak’a operasyon kışkırtıcılığında medyaya düşen gizli görev ne?” soruma tatmin edici bir cevap veremedi.

Bakalım Yarın Ne Diyecekler? ilk Başörtülü First Layd

Not: Bu yazı ilk C.başı krizinden sonra Abdullah Gül'ün adaylığının açıklanmasının ardından yazılmış bir yazıdır.

Bakalım Yarın Ne Diyecekler?

Ak Parti Cumhurbaşkanını açıklamadan bir gün önce Demirel, “hiçbir fani Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamı elinin tersi ile geri çeviremez” demişti. Demek çevirenler varmış! Tayip Bey’in öyle mitingle filan korktuğunu iddia edenlere “siz, sizi yöneten başbakanı zerre kadar tanımıyorsunuz” demekten başka çare yok! Kişiler üzerine bir durum tespiti:

R. Tayip ERDOĞAN; Partililerinin, Kurmaylarının, Vatandaşlarının, İş dünyasının sesini dinledi ve onların gözündeki değeri arttı. ‘HIR’ çıkarmaya hazır güruhun germe politikalarını bertaraf ederek, çok büyük bir siyasi manevraya imza attı. Önce şimşekleri üstüne toplayarak hem kendisi için nabız yokladı hem de muhtemel bir adayın yıpratılmasını önledi. A.GÜL’ün adaylığını açıklayarak, parti merkezine, ‘bana sadakatine inandığım, fedakârlığını müşahede ettiğim insanlar mutlaka bir yere gelecek, hatta onları benden ileri mevkilere bile taşırım’ mesajı... Büyük bir vefa ve fedakarlık örneği sergilendi. “önümüzde seçim var ben Çankaya’ya çıkayım, gerisi alakadar etmez! Zayıf, parti içinde tabanı olmayan birini aday göstereyim de sonra bize kafa tutulmasın” demeyerek, sorumluluk ve kendine olan güvenini gösterdi.

Abdullah GÜL; Ilımlı profili, güleryüzlü, samimi, donanımı olması ve içten pazarlıklı, partizan, diyaloga kapalı olmamasının semeresini elde etti. Bakanlık, Başbakan Yardımcılığı, başbakanlıktan sonra devletin tepesine aday gösterildi.

Bülent ARINÇ: Partinin en önemli kişilerinden olduğunu, o olmadan kesin kararların alınamayacağını, Erdoğan’a ‘hayır’ diyebilen olduğunu kanıtladı.
Ak Parti: Partiden çok oy getirisi olan başkanlarının kalması ile kurumsallaşma ve kalıcılaşma sürecini tamamlayacak görülüyor. Tabanı dinleyen, ‘daha yapacaklarımız var’ diye, sorumluluk hisseden liderlerini kaybetmedi.

Deniz Baykal: En büyük kaybeden, neden kaybettiğini ve kaybedeceğini daha aday açıklanmadan yazmıştım. Aynı tahlili Mustafa Yetkil bey de geçen hafta ki yazısında yaptı. Ayrıca sözünde durmayan bir politikacı olduğunu da “Başbakan aday olmasın... Korktu demeyeceğim. Korkmadığını onunla birlikte tüm Türkiye’ye anlatacağım. Söz! Sözüm söz, yeter ki aday olmasın...’ diyen Baykal maalesef vefa sınavını kaybetti. Yani, sözünde durmadı. Sözünde durmadığı gibi, Gül’ün adaylığına yönelik katı tutumuyla, itirazlarının Erdoğan’ın şahsıyla ilgili olmadığını göstermiş oldu. Bütün hesaplarını Erdoğan’ın aday olacağı ve genel seçim süreci boyunca buna karşı bir strateji geliştirmek üzere kuran Baykal afalladı.

CHP: Seçimin yakın olması yüzünden yönetimini değiştiremeyeceğinden işi zor. Artık din, laiklik eksenli gerilim politikaları tutmayacağından sol adına, gerçekten sosyal demokrat projeler üreten ve geliştiren muhalefet anlayışı partiye egemen olabilir. Uzun vadede kazanabilir ama bugün değil.


Ters Köşe

-Bakıyorum bazı tarih bilmezler “Çankaya da ilk ‘başörtülü first lady’ geyiği yapıyor. Neymiş efendim kabul edilemezmiş! Başörtülü (hatta çarşaflı) eşi olan ilk Cumhur reisi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

-Anayasanın 102’nci maddesine göre ilk oturumda toplantı yeter sayısı için 367 sayısını arayacaklarını (toplantıya katılmayacakları beyanları ile) ve bu sayıya ulaşılmaz ise Anayasa Mahkemesine koşturacaklarını belirten vekiller suç işlemektedir! Şimdiye kadar 3 cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanmamış (zaten bu anayasa 3 tane seçti) önerme getirmek Anayasanın “eşitlik” ilkesine aykırıdır. Maddenin buraya konuluş ruhuna da aykırıdır. 1980 darbe öncesi onlarca tur cumhurbaşkanlığı seçimi yapan ama sonuç alamayan, uzlaşamayan Demirel – Ecevit ikilisinin oluşturduğu meclisin durumuna tekrar düşmemek adına ilave edilmiştir. Yine 102’nci maddeye göre, “TBMM toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır” der. Niye? Çünkü C.başkanı aynı zamanda TSK’nin başkomutanıdır ve en tehlikeli şey ordunun başsız kalması. Bu durumda toplantıya katılmayacaklarını söyleyen vekiller öncelikle, meclis iradesini temsil eden TBMM Başkanlığının çağrısına uymadıkları ve görevlerini yerine getirmedikleri, sonrasında ise C.başkanı seçimini engelleyip, Türk ordusunun başsız kalmasına, keşmekeşe yol açtıkları için suçlanabilirler.

-Fransa C.başkanlığı seçimleri ile aramızdaki farkı söyleyerek, “onlar aylar öncesinde ilan etti” diyebilmektedir. Oysa Fransa da ‘Yarı Başkanlık Sistemi’ uygulanmaktadır. Yürütme iki başlıdır. Bu durumda halkın oyunu almak isteyen siyasi partiler adaylarını çok önceden açıklar ve tanıtımını yapar, propaganda çalışmalarını yapar. Bizde C.başını parlamento seçeceğinden, vekillerin birbirini tanıdıkları ve aday son başvuru süresi ve oylama süreci içinde 550 vekile rahatlıkla ulaşılabileceği zannı kabul edilmiştir.

-Diğer bir açığa düşecekler ve yarın şimdi söylediklerinin tam tersi için mücadele edecekler ise “C.başkanını halk seçsin” diyenlerdir. Madem C.başkanlığı sembolik bir görev bunca kavga neden? Makamın yetkileri fazla sorumlulukları azdır. Bu halkımızın daha fazla müdahil olmak istemesine haklı bir sebep teşkil ediyor. Bundan sonra yapılacak iki şey görülüyor, Ya meclis yetkilerini alıp, hükümete veya TBMM’ye iade edecek yada biraz daha arttırıp, halka seçtirecek. İşte tam burada şimdi halk seçsin diyenler “bunlar başkanlık sistemini getiriyorlar” diye çığırmaya başlarsa ve şuan söylediklerinin tam tersini söylerse hiç şaşırmayın.

-Erken seçim isteyenlerin Türk siyasi tarihinden nasiplenmemiş oldukları varsayabiliriz. Çünkü bu tarihte seçim isteyenler hele erken seçim, hep yenilgi ile çıkmıştır. Bakınız ilk çok partili serbest seçimlerde İsmet İnönü (Saraçoğlu’nun karşı çıkmalarına rağmen), son MHP lideri Devlet Bahçeli (Ecevit’in uyarılarına aldırmadan)…

Uzat Uzat Ertan Ünver!


Uzat Uzat Ertan Ünver!

Değerli Büyüğüm Gazetemizin başyazarı Ertan Ünver çok başlıklı geniş alan kullanmaya başlayınca mermi kapasitesi yükseldi! Dünkü köşesinde bizim için,

“...Salı’yı bekledim; hatta çarşambayı da.. Fakat Cenk’ten ses seda çıkmadı.. Vahap’la deştim durumu.. (Allah’a ona da sabırlar versin...) “Cenk, geçenlerde İzmir’e, Torbalı’ya geldi, belki yazısını yetiştirememiştir” türünden bir ‘bilgi notu’ geldi.. Öyle kapattım.. Şimdi Cenk’e diyorum ki; şu senin 0 312 Ankara telefonundan; hani şu 418’le başlayanından beni bir arayıp da şu Kazım Dirik 5 metresini bir anlat bana.. Ya da köşene yaz; orada bu konuyu açıkla ki, ben de ne tarafa doğru, neyi ve nasıl uzatıp koyuvereceğimi bileyim.. Yoksa bu iş karışacak; yanlış yere yanlış şeyleri uzatıp koyuvereceğim. Zaten bugünlerde BÜTÜN (Genç-Yaşlı) TIRTIR TOKALAR(!) Kucağımda dolanıp/dolaşıp duruyor.. Hafazanallah başlarıma ZİRZOP belaları almayayım... Çünkü bana değil 5 METRE, RAHMETLİLERDEN BİRİ İSTESE BİLE (Kİ HİÇ İSTMEZLER) 5 santimlik YANLIŞI YAPTIRAMAZ.. Hatta haşa+haşa AZRAİLİM Anlaşıldı mı? Anlaşılmadıysa dönün başından ve yeniden okuyun(uz)...”


Evet ortada açıklanması gereken bir durum var. Ama bunu açıklamak bana düşmez. Torbalı Siyasetinde Ertan Ünver döneminde bulunan politikayla ilgilenen, gündemden az – çok haberi olan herkes sözünü esirgemediğim olayı bilir/biliyor. Olayın esas kahramanlarından en önemlisi okumuş, İrfan’ı bol ve Sevinç’li biri. Bahsettiğim yer şimdiki Kazımdirik üzerinde Bellona Mağazasının olduğu yerlere tekabül ediyor. Emekli olmamış olsa Mal Müdürlüğü’ne müracat edin diyeceğim. Yada Ekinci Kıraathanesinde bilen birine oturun en azından kaldırımda bilen birisine rastlamanız mümkün! Hatta o dönemde bu tartışmalardan kim ve kimler ilgili partiden istifa etti onu bile öğrenebilirsiniz! Eh şimdi uzatıp koyma becerisini görelim bakalım. Heralde kamuoyunda dolaşan söylentiden ben mesül değilim. Ben o dönemde cebimde sedef çakı, aklımda kırlanğıçlar lisede ülkücülük derdiyle uğraşarak ülkeyi kurtarmaya, büyük Turan devleti kurmaktan Torbalı’yı düşünecek kadar uzamamaıştım.

Ya bu uzatıp koyverme meselesine gelince! Zamanında birleri yeteri kadar kaldırabilsede Kazımdirik caddesini 5 metre öteye kadar koyuverseydi ne iyi olurdu. Eh bu saatten sonra zor, binaları kaldıracan, imarı ileri uzatacan da yol genişleyecek. Üzerinden kaç yıl geçmiş hem insanlar hem binalar yaşlanmış! Valla Ertan Abi öyle hamaset felan yok. Bu konuyu açıklamak boynunun borçu. Ne idiğünü ve nasılını okurlara anlat. Ben yanlış temel atıp, üzerine sen doğrusu nedir diye anlatmaktansa sen doğruyu anlat. O dönemde ben ne senin meclis üyendim ne partilindim ne yazardım nede yerel siyasetle ilgilenen birisi... Bunları sen yaşadıysan doğrusunu sen anlat. Ama ne ateş nede köz varken duman çıkardıysak hatamızı kabul etmesinide biliriz.

Cenk Sarıgöl

Aynı Tas

Aynı Tas

Torbalı’dan ayrılalı 10 aydan fazla oldu. Bu arada 3 kez geldim çeşitli sebeplerle memleketime... Geçen haftasonu ilçeye geldim. Koşuşturmadan yazıyıda yetiştiremedik. 10 ay önce Ağalar Caddesinde Sezai İbişoğlu’nun yanına uğramıştım ayrılmadan bir – iki gün önce yollar çamurlu ve berbattı. Geçen hafta uğradığımda gene aynıydı. Yanlız iki yeni banka açılmıştı cadde üzerinde. Bu bankalarda sanırım buranın bittiğini, biteceğini, bitmiş halini hayal ederek yüksek kira bedelleri ile girmişlerdir yeni şubelerine! 3.5 ay önce Kazım Dirik bitmemişti. Bu sefer bitmiş gördüm çok sevindim. Elbette buradaki esnaf kadar değildir. Gerçi 5 metre daha geniş olsaydı bu gelişimde de bittiğini zor görürdüm ama... Breket bugünleri görerek caddenin 5 metre daha genişlemesini sağlatmamışlar. Yoksa birmezdi Kazım Dirik canım!

İnsan üzülüyor bir ilçe bu kadar mı değişmemek için direnir, ayak sürür? Hadi Bosna-Hersek de Sarajeva, Hırvatistan da Split, Trogir, Dubrovnik, Mekedonya da Skopa (Üsküp), KKTC de Gazimagusa, Lefkoşa şehir merkezlerinin direnişini anlarım. Çünkü buraları ne kadar çok değişirse o kadar bozuşur, ne kadar modernleşirse cazibesini o kadar kaybeder. Siz buralarda değişime direnirsiniz, değişmemek için didinirsiniz ki tarihi doku korunsun. Eee Torbalı’ya ne oluyor? Metropolis dışında 200 yılldan eski yapı mı var? En eski yapılar Köşk ve Tren Garları... Balkan Savaşları, Mübadele ve Cumhuriyetle gelişen, büyüyen bir şehir için utanç bir durum. Modernliğin tüm nimetlerinden faydalanması, şehirplancılığı için örnek olması gereken ilçe rezilliklere örnek. Yapılmaması gereken ne varsa sıraya konmuş Torbalı da... Üstelik düzova bir yerleşim. Mesela bir Tire, bir Bayındır değil. Kanalizasyon akış eğimleri dışında sizi zorlayacak pek engel yok önününde. Bir kaç site dışında berbat bir yerleşim. Daracık sokakların Osmanlıda kalması gerekirken, modern cumhuriyetler serpilen Tepeköy – Torbalı yerleşkesinde devam edilmiş.

Hadi tek katlı kerpiç binaları anlarım. Ama betonerme çok katlı yapılara, araç park, oyun, spor alanlarını düşünmeden kim ve kimler izin verdi/veriyor? Elbette ben evimin 50 m2 daha geniş olmasını isteyeceğim. Dükkanım yıkılmasın, “Belediye Sarayı başka yere kurulsun talebinde bulunacağım. Hep aşağıdan uçağa, halikoptere bakmak olmaz eğer yöneticiysen arada helikopterden yönettiğin, sorumluluğunu taşıdığın şehire bakacaksın. Öyle uydu fotoğraflarını vatandaşa göstererek hizmet yaptığını sanırsan yanılırsın. O fotoğroflara en çok idareciler bakacak. Eğer ilçende çok katlı ama yeşil alanı olmayan binalar, spor alanı, araç parkı ayrılmamış yerleşkeler varsa sorumlusu vatandaş Mehmet değildir. Kocaman, binlerce konutlu, çok katlı siteler kuruluyor ama içine yerleşince balkonunda ailenle rahat oturamayacağın, perdeni açtığında karşı dairedaki komşun uzatsa başı girecek kadar yakınsa ortaya çıkan taplo bu başarısızlıktır. Gidin Atatürk Mahallesine ne çok örnek var böyle... bir beş yıl sonra burada yaşayan insanlar bile isyan edecek bu duruma. Şimdi yaşayanlar birinci nesil çoğu kırsal kesimden göç gelmiş, başlarını sokacak bir yer edinmenin sevincinde insanlar. Bir sonraki nesil sorgulama yapmaya başlayacak, “spor alanları, parklar, arabamı park edecek yerimiz yok” diye.