31 Aralık 2008

Torbalı Ticaret Odası Seçimi


Torbalı Ticaret Odası Seçimi

Torbalı Ticaret Odası Seçimleri konusunda mevcut başkan Muzaffer Sekban'ın bırakması yönünde yapılan söylem ve çağrılar doğrusu çok komiğime gidiyor. Ortaya atoılan en önemli ergüman olarak, "17 yıldır aynı başkanla yönetilme" gerekçelendiriliyor. Sizce bu geçerli bir değişim gerekliliği oluşturur mu? Bence oluşturmuyor! Söyle bir ilçemize bakalım, birçok parti, oda ve Sivil Toplum Kuruluşu (STK) yıllardır aynı kişiler tarafından yönetilmiyor mu? Başka zaviyeden bakarsak, yıllardır bir yerinden başında olmak başarısızlık göstergesimidir?

Muzaffer Sekban bana göre başarısız ve yanlış bir girişimle Kabacakırı’na Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kurulması yönünde attığı adımlar benim için değişmesine yeterlidir. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/torbal-kabaakr-osb.html Kabacakırına OSB kurulmasına Ertan Ünver, Mustafa Yetkil, Abdulvahap Olgun, biz ve bir çok kişi karşı..! Fakat sebeblerimiz farklıdır. Gelgelelim benim anlamadığım “Değişim Grup” adına yapılan açıklama ve söylemlerin “17 yıldır Başkanlık koltuğunda oturan Sekban...” diye başlaması. Özellikle mevcut Torbalı Ticaret Odası yönetiminde bulunduğu halde muhalefet edip, bu tip cümlelerle söze başlayanları hiç samimi bulmadığımı özellikle belirtmek isterim. Elbette geçen seçim Muzaffer Sekban’a karşı çıkarılan listeden girenler müstesna...

Muzaffer Sekban bu işi çok iyi yapıyor, üstüne adam tanımam, çok başarılı, mümkün olanın en iyisini yapıyor, daha iyi yapacak kimse görmüyorum” gibi iddialarım kesinlikle yok. Benim savım bu söylemler değişim için yeterli değildir. 17 yıl başkanlık yaptığı için eleştirenlerden arasında Mehmet Hasan Karatoklu dikkatimi çekti. Kendisi 10 yıl belediye başkanlığı yapmadı mı? 15 yıla tamamlamak için aday olmadı mı? Bazı seçimlerde Sekban’ın tekrar seçilmesine bizzat belediye başkanı olarak destek vermedi mi? Yıllardır oda yönetimlerinde meclis üyesi olanlar yok mu? Değişim mi evet ama bunun sadece başkanı değiştirmekle olabileceğini düşünmek fazla iyimserlik. Ben beklerdim ki, mevcut meclisten en az 4-5 üye “Hadi Muzaffer kardeş, biz bu işi yeterince yaptık, gençlere el verelim. Bayrağı teslim edelim” desinler...

"Muzaffer Sekban değişsin o çok yaptı. Biz henüz onun kadar yapmadık. Onun için O değişsin biz kalalım" manasına gelebilecek tavır ne kadar etik duruyor? Herkes muhalif. Neye Muzaffer Sekban’a... neden? 17 yıldır oda başkanlığı yapıyormuş, artık yetermiş! Başarısızmış. Neden başarısız? Sekban ilçeye Lise, bir çok okula yardım etmiyor mu? Hakkında şaibe var mı? Oda bütçesini şahsi işlerine mi kullanıyor? Varsa böyle iddiası olan ismiyle göndersin, köşem açık. Başarısız ve bence en önemli sebep; Kabacakırına OSB kurulmasına ön ayak olduğu için. Peki sizce? Ben Ticaret Odasında şimdi muhalif olanların hiçbirisinden Kabaçakırı OSB konusunda karşı söylem duymadım (Olduda ben kaçırmışsam şimdiden özür dilerim). http://cenksarigol.blogspot.com/2007/12/anlaamyorlar-anlatlar-anlalr.html

Eh! Torbalı Ticaret Odasından, meclisinden bugüne kadar OSB konusunda muhalif bir ses duymamışsak, hemfikir olunduğunu düşünmemiz gerekir. O takdirde en önemli soru önümüze düşler, “Bir ilçenin Ticaret Odası başkanı ve meclisinin ilçelerine OSB getirmesi başarı değil midir?” elbetteki büyük bir başarıdır. Hatta muazzam bir başarıdır. Ben böyle düşünüyorum. Buraya kadar Ertan Ünver ve Mustafa Yetkil hocamında aynı düşündüğünü sanıyorum. Bizim karşı çıktığımız OSB’nin Kabacakırına kurulmasıdır. Yoksa Torbalı’ya OSB gelmesi değil. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/05/turizm-ve-torbal.html

Ticaret Odası Seçimi konusunda diğer sık duyduğumuz, okuduğumuz söylem “STK seçimlerine siyaset karıştırılmasın” Ne kadar komik, ironik ve zavallı bir söylem! Çünkü bu bir kere siyasi partilerin mantığına ve varlığına terstir. Ülkeyi yönetmeye talip siyasi hareketler her yerde olmaya özen gösterir. Bu konuya yer darlığından fazla girmek istemiyorum ama yazanlar Necmettin Erbakan’ın siyasi çizgisinin nereden başladığını bilir. Bilmeyenlere tavsiyemde öğrenmeleridir... kaldı ki Esnaf, Ticaret, Sanayi Odaları yarı resmi kurumlardır ve özgün STK olarak tanımlamak zorlama olur. Birde mevcut yönetime bakarsak durumun hiçte öyle siyaset ve siyasi partileri karıştırmayacak çizgide olmadığını görürsünüz. En başta Muzaffer Sekban Akp il genel meclis üyesi, Behçet Çınar MHP ilçe başkanı, Adnan Yaşar Görmez Akp milletvekili adayı ve ilçe bşk. yardımcısı, aynı şekilde Hüseyin Karaman vb. yani bir tek BBP ilçe Başkanı Zülküf Güldoğan mı birşeyler söyleyince siyaset karıştırmış oluyor?

Muhalif “Değişim Grup” bünyesinde seçime gideceklere başarılar diliyorum. Değişime söylemlerini değiştirerek başlamaları iyi olacaktır. Aksi takdirde bu söylem ve görünen ekip için “değişim” çok iddialı bir isim olarak, en azından benim nezdimde inandırıcılığını gün be gün yitirmektedir. Abdulvahap kardeş bu söylemi daha yapıcı şekilde revize etmek, gerekiyor. Sonuçta siz geçen seçimde Sekban karşısında liste çıkardınız. Sekban’ın listesinden meclise girip, muhalefliğini 17 yıllık oda başkanlığı ve Rize Gezisine cebinden para ödeme - ödememe seviyesinden kurtarısınız.

Ticaret Odası mevcut yönetiminde bulunupta, şimdi muhalefet edenlerin bu güne kadar nelere karşı çıktıkları, mecliste neleri önerdiklerini bilmek bizim ve oda üyelerinin hakkı değilmidir? Bunları mevcut yönetimde olup, Muzaffer Sekban'a şimdi bayrak açmışlar için zorunluluk görüyorum. Böylece neden muhalif olduğunuzu ve hizmet aşkınızı öğrenmiş olacağız. Sekban nerelerde sizin hizmet önerilerinizi engellemiş, önlemiş ve sabote etmiştir? Aksi takdirde durum "o gitsin biz kalalım" işgüzarlığında tıkanıp kalacak, tüm değişim çizgisi ve muhalif etiği yitirilecektir. "Torbalı için Değişim" sloganı ile yola çıkmışsak bunu muhalefet şeklinede yansıtmanızı beklemek sanırım çok şey istemek olmaz / olmamalıdır.



Cenk SARIGÖL

29 Aralık 2008

Torbalıda Siyasi Algılama


Torbalıda Siyasi Algılama


İki bölüm olarak neşrettiğimiz “Torbalıda Adaylık Süreci” başlıklı yazılarımız üzerine bize telefon ve mailler ile ulaşan okurlarıma ilk önce çok teşekkür ederim. Bana ulaşanların siyasi kimlik ve taraflarına göre yazıyı algılama farklılığından hayrete gark oldum. Anladım ki Torbalı Yerel Seçim atmosferine fazlasıyla girmiş. Kişiler politize olduğundan her yazının altında siyasi mesaj arayışlarına, kelimelerden mana çıkarma telaşına düşmüşler. O yüzden ne anlatmak istediğimi açıklamak farz oldu; “Torbalıda Adaylık Süreci” yazımızın (http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/torbal-akp-belediye-bakan-adayl-i.html ) Birinci Bölümünde bize iletilen ve Mahmut Atilla Kaya’nın adaylığının zayıf olduğunu kamuoyunda yaymaya çalışan CHP’lilerin zihinzel arka planını ve AKP Adaylık sürecini anlatmaya çalıştım. Bana göre böyle bir gerçek varsa ki buna gelen CHPli tepkilerinden kanaat getirdim artık. Bunun Atilla Kaya’nın aday olmasından biteviye korktukları şeklinde okunması gerektiğini, böyle durumda kazanma şanslarının olmadığını düşünmelerine bağlamıştım.

CHP’nin anti demokratik Aday belirleme sürecini ve AKP ile MHP’nin daha demokratik bir süreç işlettiklerini aktardım. Bazı CHP’liler Benim İbrahim İbişoğlu’na şans vermediğimi yazdığım sanrısına kapılmış. (Kİ ONLARA NEYSE!!!) Hayır böyle birşey yok. Ben sadece AKP Aday belirlemede parti yöneticilerinin değerlendireceği kriterleri yazdım. Sanırım bu arkadaşlar, saydığımız Kriterleri görüp, “Bu değerlendirme yapısıyla İbrahim İbişoğlu zor aday olur” düşüncesine kapılıp, sanki bu kriterleri ben koymuşum gibi bana laf anlatmaya kalkıyorlar. Bu arada sakın CHP’liler “Biz AKP’nin iç işlerine karşmayız. Böyle şeylerin içinde olmayız” demesinler. Çünkü “Akp de Atilla Kaya dışında 6 aday daha var” açıklamasını bizzat Torbalı CHP’nin kafa yöneticidsi yani İlçe Başkanı Ertan Çelik üstüne vazife alarak, yaptı.

CHP’liler olayı böyle algılarken, yazının bizzat tarafı olan AKP’nin diğer Aday Adayı İbrahim İbişoğlu yazımızı öyle algılamamıştı. (CHP’liler kraldan fazla kralcı mı ne? AKP’nin demokratlık sorunu onlara kalmış!) Sayın İbişoğlu bizi aradı ve tam 1 saat 17 dakika telefonla görüştük. Öncelikle İbişoğlu’na nezaketinden ve bir yazarı bilgilendirme hassasiyetinden dolayı tebrik ederim. Genel hatlarıyla İbrahim Bey bize çalışmalarından, bize aktarıldığı gibi kendisinin adaylığını destekleyenlerin sadece CHP’lilerden müteşekkik olmadığını söyledi. CHP seçmeni arasında kendisine destek vereceklerin çıkabileceğini söyledi. Elbette CHP seçmenleri arasında Ramazan İsmail Uygur’un icraatlarını ve yönetim tarzını beğenmeyenlerin olması normaldir. Kendisine parti içinden destek verenlerin olduğunun gözardı edilmemesinin gerektiğini aktardı. Bazı nezaketsiz durumlardan bahsetti. Ben inanmak istemedim. Doğru olmadığını umuyorum..!

İbrahim İbişoğlu bize en çokta adaylık süreci boyunca isminin ilk kez Büyük Torbalı Gazetesinde geçmesine vesile olduğumuz için teşekkür etti. Böyle bir sansür varmı bilmiyorum! Hatta büyük bir iddiada bulundu. Ben bunları yazarsam yayınlanmayacağını söyledi! Gazetenin haber yönetimini bilmem ama bir kere bizim köşeye dokunulsun cıngar çıkarırım. Zaten böyle bir şey şimdiye kadar okurlarımdan gelenlere yapıldı ama benim yazıma yapılmadı. Okurlardan geleni ben yayınladım. Gerisi Büyük Torbalı’yı bağlar. Sonuçta ben hiçbir mahkememe Büyük Torbalı’yı muhatap kılmadım. Kendi ipimi kendim çekerim. Herkesin demokratlığı, saygınlığı kendine...İlgili yazımızın ikinci bölümünde (
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/torbal-ak-parti-adayl-ii.html ) Asıl adaylık süreci halktan gizli ve problemli olan partinin CHP olduğunu aktardım. CHP kulis partisidir. Halkın, CHP üyesi ve delegesinin adaylık sürecinde dahli yoktur! CHP Belediye Başkan A. Adayı İbrahim Öz bu yüzden atını demokratik teamüller içinde doğru, CHP içinde yanlış sürüyor. İsminden başka “Halk” ilişikliği kalmamış CHPde İbrahim Öz olanca sıcaklığı ve halkçılığı ile Sivil Toplum Kuruluşlarını, belde ve köy kahvelerini ziyaret ederek, halk tipi siyasetçi olduğunu gösteriyor. Lakin yaptıklarının doğru algılanabilmesi için CHP Merkezininde halk duyarlılıklarına açık olması gerekir. Bunun için kendisinin halk içinde ve sokakta yaptığı hiçbir çalışma adaylık sürecine katkı sağlamayacaktır. Çünkü CHPde aday halka sorulmaz, dayatılır!

Aday adaylığı süreci demokratik bir yarıştır. Birinci kademede Aday Adayları birbirleri ile yarışır. Proje ve fikirlerini, kendilerini, önce parti delege, üye ve yöneticilerine anlatırlar, onları ikna etmeye çalışırlar. AKPde sürece halk ve seçmende dahilken, CHPde bırakın halkı kendi üye ve delegesi bile pay sahibi değildir.Bizim yazılarımızı CHP’liler farklı, AKPliler farklı farklı İbrahim İbişoğlu farklı anlamış. Bu durum aklıma Darbaleriyle ünlü bir Latin Amerika Fıkrasını getirdi;

“Habishaneye yeni bir mahkum getirilmiştir. Hücre arkadaşı sorar,

-Hayrola niçin tutuklandın?

-Yaşasın Carlos diye sokakta bağırdığım için..!
Aradan bir süre geçer hücreye yeni birisini getirirler. Aynı soru onada sorulur ve cevabı şöyle verir,

-Kahrolsun Carlos.. diye slogan atmak..!
Bir ay kadar sonra temiz, üniformalı birisi düşer hücreye, aynı soru onada sorulur.
-Kardeş yüksek ricalden birisin galiba sen neden buradasın?
-Ben Carlos’um!

Sözün Kısası, Bu algılama şekli devam ederse galiba biz mahkum olacağız!!!



Cenk SARIGÖL

24 Aralık 2008

Torbalı Ak Parti Adaylığı II.

I. Bölüm'üOkumak için Bknz. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/torbal-akp-belediye-bakan-adayl-i.html

Torbalı Ak Parti Adaylığı II.

Torbalı CHP Belediye Başkan Adaylığı için iki isim var. Dr. İbrahim Öz ve mevcut başkan Ramazan İsmail Uygur. Bana gelen telefonlardan Ak Parti adaylık sürecinin çok renkli geçtiğini görmesemde anlayabiliyorum. Ak adaylar sokakta halka, seçmene, delegeye, ilçe yönetimine kendini ve projelerini anlatma telaşında...

Peki CHP? Çok cılız değil mi? Çünkü CHP adaylık süreci genel merkezin, il binasının içinde döner. Kulis yapacaksın. Halk en son. CHP genel merkezi “bu bizim adayımız” deyip, adayını dayattıktan sonra gelir halktan oy isterler. Bu adaylık süreci, halkı, partilisini dışarda tutatan, ilkel, anti demokratik bir yapıdır. Esasında asıl sorun CHP adaylıklarında yaşanıyor. Fakat halk bu kulislerin dışında olduğundan partililer az, halk ise haberdar olmaz. Oysa daha önceki bazı yazılarımızda Aziz Kocaoğlu'nun neden aday yapılmıyacağını
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/aziz-uygur-uzunbypas.html yazdık. Aynı şekilde Ramazan İsmail Uygur’un neden tekrar aday gösterilme ihtimalinin İbrahim Öz’e nazaran düşük olduğunuda http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/ismail-uygur-ve-sedat-uzunbay-kal.html açıklayarak belirtmiştik. isterseniz Uygur’un neden İbrahim Öz karşısında adaylık şansını düşük gördüğümü, adaylığını etkilkeyecek etkenleri tekrar yazalım;
-Ramazan İsmail Uygur’un sağlık durumu. (Allah geçinden versin Piriştina’nın ölümü ile sıkıntılı bir süreç yaşanmıştı)
-Ramazan İsmail Uygur ve Sedat Uzunbay’ın kazandık sandıkları Selçuk Ayhan’ın il başkanı seçilme sürecinde aslında genel merkezde gözden düşenler listesine eklenmeleri... (Hatırlayın, Sedat Uzunbay PM’den çıkarılmış, Selçuk Ayhan’a destek veren milletvekillerinden Bülent Batarılı dışındakilerin hiçbiri bırakın seçilmeyecek yeri listeye bile alınmamıştı)
-Şimdiki il başkanı Kemal Karataş, Alaattin Yüksel’in görevden alınmasından sonraki ilk il kurultayında İsmail Uygur’un desteklediği Selçuk Ayhan’ın rakibi Ekrem Bulgun’u desteklemişti.
-İsmail Uygur ve Sedat Uzunbay tamda Bülent Ersoy’un Deniz Baykal’ı “Rüşvet İstemekle” suçladığı ve mahkemelik oldukları dönemde (Baykal’ın onaylamadığını düşündüğüm eşcinsel ilişkiler) ilişkisindeki partnerine saçma desteği ile tv. Ekranlarına yansıdılar. Daha sonrasında ise İzmir – Çeşme ilçesinde nikahlarını kıydı.
-Yeni açtığı meydanda Atatürk’ün heykelinin yanına kendi ve eşinin heykelini kondurmak gibi bir ucube anlayış sergilemesi...

Bunlar ilk akla gelen ve silerinde rahatça hatırlayacağınız sebepler. Farkedileceği gibi saydıklarımızın çoğu genel merkez ve il yönetimi ilişikli sebepler. Burdanda anlaşılacağı üzere “Halk” bu işin içinde henüz yok. Yani Ak Parti adaylık süreciyle kıyas edilemeyecek, halktan uzak bir silsile...

Şunu söylemek isterim ki, İsmail Uygur cephesinin bu tip dedikoduları yaymasının sebebi, kendilerince Atilla Kaya’nın adaylığından biteviye korkmalarıdır. Bu öyle bir kaybetme korkusu ki, hayat memat meselesi olarak görüyorlar! Sanırım bu dedikoduların altında yatan zihinsel korkuları şu;
Ak Parti Atilla Kaya ile seçime giderse zaten kaybedeceğiz. O zaman İsmail aday olsa ne olur, İbrahim olsa ne? Öyleyse birinci önceliğimiz Atilla Kaya’nın aday olmasının önüne geçmektir.
5 yıldır ilçeyi yöneten partinin icraatlarıyla değil, dedikodularla siyaset yapması ne kadar büyük bir acz göstergesidir. Dikkat ederseniz burada kendi görüşlerimi serdetmedim. Chp ve Akp adaylık süreçlerini, Torbalı Chp deki düşünce yapısının perde gerisini analiz etmeye çalıştım. Herkes aday adaylığını doyasıya yaşasın. Ama Torbalı Chp propogandacılarına tavsiyem, Eğer Mahmut Atilla Kaya’nın aday olmasını engellemek için birşeyler yapmak istiyorsanız. Kahvede tanımadığınız biri size siyaset sorarsa Akpli gibi davranın ve Kaya dışındaki adayların şansını yüksek gördüğünüzü söyleyin. Hele karşınıza ankatör çıkarsa bunu hiç unutmayın. Sakın yüksünmeyin! Çünkü nasılsa Chp’nin böyle şeylerle işi olmaz’ gelenler muhakkak Akp yönlendirmesidir. Belki Atilla Kaya’nın adaylığını engellersinizde sonra kendi adaylığınızı düşünmeye başlarsınız...


Cenk SARIGÖL

23 Aralık 2008

Torbalı Akp Belediye Başkan Adaylığı I.


Ak Parti Adaylığı

Okurlarımın özellikle Ak Partili olanlarından epey bir telefon aldıktan sonra bu yazıya karar verdim. Bana genelde şunları soruyorlar;
-
Mahmut Atilla Kaya’nın aday olmama ihtimali var mı?

- İbrahim İbişoğlu Aday olabilir mi?

- Ak Parti bir defa seçim kaybetmiş adayı tekrar aday göstermeyecekmiş! Doğru mu?

Ankarada bulunmamız sebebiyle bu tip sorulara doğru bilgilerle cevap verebileceğimiz düşünülüyor! Bana iletilenlerden anladığım kadarı ile Torbalı CHP teşkilatı oraganize şekilde muhtemelen daha zayıf ve karşısında kazanma şansı gördükleri İbrahim İbişoğlu’nun adaylığını kamuoyunda propoganda ediyorlar. Tersten bakarsak, Mahmut Atilla Kaya’nın adaylığından korkuyor ya da aday olarak Mahmut Atilla Kaya’nın karşılarına çıkmasını kaybetmekle eşdeğer görüyorlar! Torbalı CHP işi güçü bırakmış, Ak Partinin aday adayları arasında muhtemel tercihlerini, gönüllerinden geçeni öne çıkarmak, güçlü gördüklerini gözden düşürüp, kafa karıştırmak için dedikodu yapmaya başlamış. Aslında durum Ak Partililerin kafasını karıştırmasından çok gözünün sevinçle parlamasına vesile olmalıdır. Rakibiniz işini sizin adaylarınıza endekslemişse zaten kazanma şansını az gördüğündendir.

Yukarıda saydığımız soruların cevaplarına gelince, öyle kaynak bilgim olmamakla birlikte Ak Parti aday belirleme sürecinin nasıl işlediğinden haberdarız. Torbalı CHP’nin tutumu, çok kullandığımız “Kişi Kendinden Bilir” sözüne çuk diye oturur. CHP, Ak Parti Aday belirleme sürecinin kendinde olduğu gibi anti demokratik ve halktan uzak işlediği zannıyla böyle saçma bir iddia ile ortalığı sulandırmaya, bulandırmaya çalışmaktadır. Bunu 22 Temmuz 2007 de yapılan son genel seçimler öncesi İzmir Milletvekillerinin belirlenmesinde gördük. Deniz baykal'ın görevden aldığı Alaattin Yüksel yerine Ekrem Bulgun atanmış, ve ardından yapılan ilk il kongresinde Ekrem Bulgun'un rakibi Selçuk Ayhan'ı destekleyen CHP İzmir Milletvekillerinden birisi hariç kendilerine listelerde yer dahi bulamamıştı. Bknz. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/10/aizi-kocaolu-tekrar-aday.html Ak Parti öyle CHP de olduğu gibi üyelerin bir gecede silinebildiği, binlerce yeni üye kaydı yapılabilen, karar alma süreçleri halk ve partilisinden uzak yürütülen bir parti değil. Hele parti tüzüğünde bu yönde genel başkanına despotik olabilme hakkı verecek madde hiç yoktur. Bu işleyiş ve yöntem tarzına en yakın parti MHP’dir.


Ak Partide day Belirleme Süreci

Aday adayları ilçe ve il yönetimlerine hiçbir kayırma ve baskı oluşmadan belirlenmesi esas alındığından, parti ana yönetim kadrosunun istifası gereklidir. Bununla da yetinilmemiş, il, ilçe başkanlarının birinci derece akrabalarının adaylıklarının önü tüzükle kesilmiştir. Amaç partinin aynı kişilerin güçünü pekiştiren, hegomanyasına giren, küçük saltanatların önüne geçmektir. Adaylık süreci Genel Merkezde oluşturulan komisyon tarafından toplanan verilerin puanlaması, Temaül yoklamaları ve aday mulakatları sonrası biter. Nedir bu veriler;

-Delegelere sorulması, en az delege sayısı kadar üyeye sorulması,
-İl / İlçe yönetimleri eğilimi,
-Varsa Belediye meclis üyelerinin görüşleri,
-İlçe ise İl ana kademe yönetim kurulu üyelerinin eğilimleri ve ilgili ilçeden sorumlu yöneticilerin görüşleri,
-İl milletvekillerinin görüş, öneri ve eğilimleri,
-En az iki ayrı kamuoyu araştırması veya anketin sonuçları (yani sokaktaki vatandaş)
-Genel Merkezde yapılan mülakatta adayların sunumları, projeleri, kendilerini ifade yetenekleri, hitabetleri, eğitim, sosyal konum ve yaşantılarının değerlendirilir. Hatta buna aday adaylarına yöneltilen “siz aday olamazsanız parti kimle seçim kazanır?
” sorusu dahildir.

Tüm bu koşullara verilen puanlar toplanır ve öne çıkan aday adayı ilan edilir.
Torbalı CHP, Akp aday belirleme sürecini kendisi gibi bildiğinden böyle saçma bir dedikoduyu yayma aczine düşmüş. CHP isminden başka ‘Halk’ ilişikliği ve bırakın halka kendi üyesine güvensiz bir partidir. Bir kulis ve bürokrat partisidir. Faşist dedikleri MHP’nin tırnağı tiynetinde demokratik bir işleyişe sahip değildir!


Yazının devamı için; http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/torbal-ak-parti-adayl-ii.html
"Torbalı Akp Belediye Başkan Adaylığı II."


Cenk SARIGÖL

15 Aralık 2008

Cihan Krizine Yerli Malı ‘869’



Cihan Krizine Yerli Malı ‘869’

Yerli Malları Haftası ilk defa Atatürk tarafından 1923 yılında İzmir İktisat Kongresinde yurdun bağımsızlığının korunması için, yerli mallar üretilmesi ve kullanılmasının önemini vurgulamasıyla başlatılmıştır. Ulus Devletlerin ortaya çıkışı ekonomik pencereden incelendiğinde
palazlanan burjuvazinin, ürettiğini satabileceği, rekabet gücü elde edene kadar kendi koruyabilceği bir kaleye ihtiyaçı vardı. Bu kalenin surları ulus devletlerin karı uygulamalarıyla kendini yıllarca hissettiren gümrük duvarları oldu
Dünya Amerikan kökenli iktisadi bir buhran yaşamaktadır. Tüketim alışkalıkları öylesine çok pompalandıki sonunda şairin “taksitle ölüm” diye tabir ettiği, kazanmadığı, karşılığı olmayan parayıda tüketmeye başladı. Bugün kredi kartı kullanan her dünyalı hele sabit gelirliyse ektrelerini ne kadar düzenli öderse ödesin bir ay içerdedir. Eline geçmeyen bir ay sonrasının parasını harcamaktadır aslında..!

Tüketici, ihtiyaç kredileri, ev, araba derken insanlar kazanmadıkları ama vaad ettikleri emeklerinin parasını durmadan avans olarak çekmekte ve buna bankalar eliyle teşfik edilmektedir. Sonunda bu tüketim çılgınlığı limit aşımlarıyla tıkanmaktadır. Emeğinden fazlasını harcamak, daha kazanmadığı geleceğini satmak dünyanın bugünkü ekonomik iflasına giden delhizlerin tezahürüdür. Tüketim üzerine yapılandırılan ekonomik yapı, gelecek öngörüsü ve kazanç garantisi zedelendiği an 100 km hızla giden arabanın ani fren yapması gibi kontrolden çıktı.

İnsanlar harcamayı kesince üretmenin bir manası kalmadı. Zira satamadıktan sonra üretmenin ne hikmeti vardı? Tüketim üzerine kurulu düzeni işler kılmak için başta ABD olmak üzere tüm ülkeler güçlerinin elverdiği ölçüde piyasaya para aktarmaya çalışıyor. Vahşi Kapitalist politikaların bir süre rafa kaldırıldığı söylensede, kapitalist raylardan çıkmış trenin istikametini tekrar aynı raylara yönlendirme demiryolu inşa etme yada ondan umut kesmeme arayışları bunlar.

Türkiyede ABD ve Avrupanın bazı ülkelerinin izlediği yolu takip etti. Tüketim üzerine kurulu düzeni işler kılmak için piyasaya nakit enjekte edilmeye çalışıldı. Bunun için iş garantisi en yüksek gözüken, sabit gelir sahibi kesime yani memurlara “ek ödemeler” yoluyla nakit para aktarıldı. Fakat bu bence devletin hangi yazılı yada hakedişi kayıtlı verilerden olduğu belli olmayan “KEY Ödemeleri” diye isimlendirdiği yöntemin piyasaya hiçbir etkisi olmadı. Zaten kredi kartı borçları ve faizleriyle, çeşitli isimli kredilerle boğuşan kamu personeli eline geçen KEY Ödemesini açıklarını yamamak, borçlarını kapatmak üzere kullandı. Yani piyasaya yeteri kadar nakit çıkmadı ve istenen verim alınamadı. KEY Ödemeleri bankaları aşıp (kredi borçları) piyasaya, sokağa, esnafa ulaşamadı.

Aslında Türkiye Geçen yıl 22 Temmuz genel seçimleri öncesi taa Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının ilk işaretleri verilirken ekonomik krizin içindeydi. Fakat iktisadi büyümenin hızı bu cari açıktan kaynaklı krizi örtüyordu. Bakın cari açıkla ilgili 20 Eylül 2007 Perşembe yazdıklarımız;
http://cenksarigol.blogspot.com/2007/09/demokrasi-iin-iimizdekiler.html Tüketim - Üretim dengesizliğinin getirdiği cari açık kapanmak yerine her geçen gün büyüdü. Diğre bir deyişle İthalat –İhraçat dengesizliği...Yazımızın giriş cümlesi "Yerli Malları ve Tutum Haftası" Türkiye'de her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanmaktaydı. Şimdilerde kutlanmadığı için gençler ve çocuklar tarafından pek bilinmiyor. Ancak uygulandığı dönemdeki önemi ve yarattığı etkinin önemli olduğu biliniyor. Atatrük bunun önemini 1923 yılında İzmirde vurgulamış.

Yine İzmir, Yerli Malı kullanmayı özendirme açısından bir örnek oluşturmalıdır. Ülkemiz; yaşamın her alanında yerli ürünlere yönelerek iç pazarı canlandırabilir ve ithalatını azaltarak cari açığı daraltabilir. Türkiye, sahip olduğu iklim ve toprak özellikleri nedeniyle bir çok ürünü planlı yapılanma ile üretebilecek imkanlara sahiptir.

869” Ülkemizin uluslararası üretim kodudur. Nasıl ki her ülkenin bir telefon kod numarası var. Bir ülkede üretilen mallarında kodu vardır. Türkiyede üretilen malların barkrot kodu işte bu 869... ile başlar. Bu kod üzerinde bulunduğu malın %100 yerli olduğunu göstermez. Mesela İzmir – Torbalıda yabancı şirketler tarafından üretilen sigara paketlerinin üzerindede aynı rakamlar vardır. Fakat biliriz ki bunu Türk İşçisi üretmiştir. Kriz özellikle işçi çıkarımlarını tetikleyeceği için üretimin durmaması esas alınmalıdır. Bunu gözetirsek, yerli üretim ürünleri kullanırsak, markette alacağımız ürünün barkrot koduna bakmayı ihmal etmezsek inanın çok şey değişir. Ülkemiz üretim hacminde çok büyük düşüşler yaşamadan bu krizi atlatırsa inanın perde tekrar açıldığında meydana bir cihan pehlivanı olarak inecektir. Yeterki kendi insanımızın ürettiğini kullanmaya özen gösterelim. Eşimiz, dostumuz, arkadaşımız, komşumuz işsiz kalmasın, üretim devam etsin istiyorsak ‘869’ rakamının anlamını herkes öğrenmelidir. Çocukluğunda "Yerli Malı Haftası” kutlayanlar zaten az çok konuya vakuf! Şimdi bunu çocuklarımıza, gençlerimize aktarma ve örnek olma vakti. “Yerli Malı Yurdun Malı, Herkes Onu Kullanmalı” nasıl hatırladınız mı bu sözü? Formül bu işte!



Cenk SARIGÖL

1 Aralık 2008

Torbalı Belediyesi Köpek Kulübesi

Torbalı Belediyesi Köpek Kulübesi


Torbalı Belediye işçilerinin Fen İşleri Sorumlusu Yusuf Balık ve İmar Şefi İlyas Çimen’e ait köpek kulübelerini taşıması basına yansımıştı. Belediye makinelerini ve işçilerini kendi özel işlerinde kullanmaları Torbalı Halkının diline düşmüştü. Her yerde bu gayri ahlaki durum konuşuluyordu. Torbalı Mahallesi İstasyon Kahvesinde oturan ERMO’nun masada konuşulanda buydu. Bir aralık masadakilerden birisi sesini yükselterek,
-“Şahsi olarak benden toplanan vergilerle alınan traktör ve bizim paramızla maaşları ödenen Torbalı Belediye işçilerinin özel işlerinde kullanmalarını, köpek kulübesi taşımalarını içine sindiremiyorum” ağır ağır nargilesini çeken Ermo gayet sakin ortaya,
-“Köpek kulübesinden bir şey çıkmaz!!!” demiş. O ne kadar sakin söylemiş olsada masadaki herkes tam tersi bir hararetle, yapılanın hukuki, ahlaki, yönetmeliklere uygun olmadığını dile getirmeye girişmişler. Hatta birisi,
-“Nasıl böyle konuşursun Ermo? Kamu malını ve işçisini şahsi köpek kulübelerini taşımak için nasıl kullanırlar? Bu görevi suiistimal değil mi?” Ermo vakti geldi deyip, okkalı lafı ortaya bırakıp, nargilesinden derin bir nefes çekmiş;

-“Kardeşim siz bir belediye memurunun 2 senede nasıl koca villa diktiğini görmezseniz, elbette köpek kulübesinden de bir şey çıkmaz!!!

24 Kasım 2008

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu Röportajı III. Bölüm



BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu Röportajı III. Bölüm


II. Bölümü okumak için; http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/bbp-lideri-muhsin-yazcolu-rportaj-ii.html

Cenk Sarıgöl: Turan veya Türk Birliğinin sizdeki karşılığı ne? Bazılarının dediği gibi bir ütopya mıdır?
Muhsin Yazıcıoğlu:
AB projesi nasıl Avrupa ülkeleri için bir ütopya değil gerçeğin ta kendisiyse bizim için de Büyük Türk Birliği gerçeğin ta kendisidir. Türk Birliğine değil AB’ye inananlar asıl hayalperestlerdir.

Bugün değişen ve gelişen dünya gerçeklerine göre, şekillenen yeni dünya düzenine göre, ortak paydası olan ülkeler ve toplumlar birlikte hareket etmektedirler. Dünyada büyük şirketler birleşiyor, büyük devletler birleşiyor. Ufku dar olanlar koskoca gerçeği göremiyorlar. Bizim açımızdan Turan ne bir macera ne de hayaldir. Ortak kültür kodlarıyla ortak görüş açısı sahip ve ortak tarih değerleriyle soydaş ve dindaş olduğumuz insanlarla birlikte hareket etmekten daha doğal ne olabilir? Enerji kaynakları, insan potansiyeli ve stratejik önemiyle Büyük Türk Birliği projesi Türkiye açısından en doğru ve gerçekçi açılımdır.

Siyaseten ben kendimi hem milletime hem de tarihime sorumlu hissediyorum. Bazıları sussa da çeşitli siyasi hesaplarla gündeme getirmese de ben Büyük Türk Birliği idealini ve ortak hareket platformlarını sürekli gündemde tutmaya ve bu kutlu amaç için çalışmaya devam edeceğim. Dünlerimizde şarkılarını, marşlarını, türkülerini söylediğimiz bu kutlu davayı gerçekleştirmek için, milletimizin ve devletimizin güçlü ve mutlu geleceğini bu projede gördüğüm için, bugün ve bundan sonra da bu konuyu siyaseten en önemli ve en hassas gündem maddesi olarak görüyorum.


Cenk Sarıgöl: Bütün dünyada etkinliğini sürdüren ABD kaynaklı ekonomik krizin kısaca analizini yapar mısınız? Türkiye için çözüm önerileriniz nelerdir?
Muhsin Yazıcıoğlu: ABD kaynaklı global finansal krizin sebebi bildiğiniz gibi mortgate geri ödemelerinin gerçekleşmemesi nedeniyle bankacılık sektörünün açmaz yaşamasıdır. Çeşitli tedbirlerle bu sorun aşılmaya çalışılmaktadır. Fakat Türkiye’nin ekonomik politikasının dışa bağımlı hale getirilmesi içerde güven sarsıntısına neden olmuş ve yaklaşık bir ayda dolar lira karşısında yüzde otuz değer kazanmıştır. Bunun reel sektöre yansıması yüzde elli civarındadır. Her zamanki gibi iktidar bu olumsuz tabloyu gizlemek istemiş ve pembe tablo çizmeye çalışmıştır. Şimdi sormak lazım; kriz yoktu da IMF ile yapılan görüşmeler ne anlama geliyor? Doğalgaza, elektriğe ve doğal olarak genel tüketim mallarına yapılan anormal zamlar nereden çıktı? Ekonomiyi yönetmek zam yapmak kadar kolaysa sizin nerde kaldı Başbakanlığınız, Bakanlığınız? Maalesef bu krizin faturası da vatandaşın sırtına yüklenmiştir. Zam politikasıyla durum kotarılmaya çalışılmaktadır. Dar gelirli kesimler büyük sıkıntı yaşamaktadırlar. Yazıktır, günahtır ve de ayıptır… Doğalgaza yapılan zamlar bir yıl içinde toplam % 80’lere varmıştır. Dar gelirlerin maaşlarına yapılan zamlar ise %10 civarındadır. Temel tüketim mallarındaki fiyat değişiklikleri de % 60 civarında artmıştır. Şimdi soruyorum rakamlar mı yalan söylüyor hükümet mi? Vatandaş mı hesabını bilmiyor yoksa ekonomi ve istatistik bürokratları mı çok iyi hesap yapıyor?

Ekonominiz dışa bağımlıysa kalkınmanız sürdürülebilir olmaz. Bugün bankalarıyla, borsasıyla, önemli ve stratejik şirketleriyle yabancı sermayenin kontrolüne geçmiş bir ekonomik modelin dış darbelere dayanması düşünülemez. Bunun yerine yatırım ve istihdam imkânlarıyla birlikte üretim ve ihracatı yüksek bir ekonomi olması gerekir. Milli sermayeyi küresel rekabete hazırlayan bir milli ekonomi modeli ve politikaları izlenmelidir.

Ekonomi açısından bize göre en öncelikli yapılması gereken bir diğer iş ise yolsuzlukları, usulsüzlükleri ortadan kaldırmaktır. Gelir eşitsizliğini ve işsizliği bitirmek için ve genel olarak refahı sağlamak için çözüm önerilerimiz yakında kamuoyuna açıklayacağımız GÖR projesinde ayrıntılarıyla mevcuttur.

Cenk Sarıgöl: Ergenekon yapılanması için ne düşünüyorsunuz?
Muhsin Yazıcıoğlu
:
Bu konunun çok fazla sulandırılmasını ve her türlü suçun bu yapılanmaya bağlanmasını doğru bulmuyor ve hukuki süreç açısından da sakıncalı görüyorum. Ergenekon adıyla bilinen bu yapılanma garip ilişkiler yumağı şeklinde dışarıya tezahür ediyor olsa da devlet ciddiyeti ve gizliliği içinde açılan davanın sonuçlanması ve kimseyi peşinen suçlamamak gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de terör örgütlerini durdurmak ve dağıtmak maksadıyla da olsa devletin içerisinde bir takım unsurların bu örgütlerle çok yakın ilişki kurduğu ve onların içinde yeni yapılanmalar oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor. Ama bu yöntem terör bitirmeye değil terörün artmasına neden olmuştur. Buradan baktığınızda, PKK ile Ergenekon organizasyonu arasında ilişki var mı? Herhalde Ergenekon organizasyonu içerisinde çok önemli bir figür olan bir partinin genel başkanının, Bekaa Vadisi'nde kendi askerlerini denetler bir edayla yaptığı denetimler hafızamızda hala duruyor. Devlet adına kanun dışına çıkanları, hiçbir şekilde masum göremeyiz. Hukuki süreç başlatılmıştır ve hukuken ulaşılabildiği yere kadar gitmelidir. “Derin devlet mi?” adı her neyse bütün kanun dışı, vicdanları rencide eden yapılanmalar ortaya çıkarılmalı ve yok edilmelidir.

Cenk Sarıgöl: Yaklaşan yerel seçimler için BBP’nin beklentileri ve hazırlıkları nelerdir?
Muhsin Yazıcıoğlu:
BBP, güçlü ve mutlu Öncü Türkiye’yi kurarak bütün Türk İslam âleminin ihtiyacı olan ve beklenen cesur yüreği ve gür sesi olacaktır. Bu kutlu yolda ilk kilometre taşımız önümüzdeki yerel seçimlerdir. BBP, önümüzdeki süreçte siyasetin yükselen değeri olacaktır. Bunun emarelerini her geçen gün görmekteyiz. BBP, Türkiye’nin geleceğinde olacaktır. Konjonktür ve zaman partimizin lehinedir. Yerel seçimlerde göstereceğimiz adaylarda seçici davranarak, kamuoyu önderleriyle istişareler yaparak, profesyonel yöntemleri kullanarak partimizi bu seçimin en başarılı partisi yapacağız. Bu noktada partililerimiz ve genel olarak milletimizde hissettiğim inanç ve heyecan, beni de oldukça memnun etmektedir.

Bu amaçla üç kez yerel seçimler konulu kamp yaptık. Şeffaf Süreç ve Büyük Aile adını verdiğimiz projelerimizle yerel seçimlere iddialı bir şekilde hazırlanıyoruz. Yerel yönetimlerde herkesin tasarrufa, üretime ve ranta ortak olacağı şeffaf ve açık bir yönetim tarzını vaat ediyoruz. Yolsuzlukların kaynağında bilindiği gibi kapalı yönetim anlayışı vardır. Biz açık ve şeffaf yönetim anlayışıyla yerel yönetimleri büyük bir aile gibi yönetme düşüncesindeyiz.

Türkiye’nin her yerinde seçimlere katılacağız. Belediye Başkanlığı ve özellikle il genel meclisinde her ilçede seçimlere katılacağız. BBP, bu seçimin en başarılı partisi olacaktır. Proje, aday ve kadrolarıyla BBP yerel seçimlere hazırdır. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Atatürk Spor Salonu’nda yaptığımız coşkulu kurultayımızla Türkiye geneli yerel seçimlerin startını vermiş bulunuyoruz. Partimizin yetkili kurulları, il ve ilçe teşkilatlarımız bütün mesaisini yerel seçimlere göre düzenlemiş ve çalışmalarımız tüm hızıyla sürmektedir.


Cenk Sarıgöl: Muhsin Yazıcıoğlu olarak nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Muhsin Yazıcıoğlu:
Fert başına düşen milli geliri 20 bin doları aşan, yasama, yürütme ve yargısıyla kaliteli demokrasiye; milli ve yerli sermayesiyle üreten ekonomiye sahip, güvenlik, özgürlük ve refahını sağlamış bir Türkiye’yi hayal ediyorum. Bölgesinde güçlü ve müreffeh bir ülke olarak öncü olup kendi medeniyetini bütün dünyaya sunan bir Türkiye’yi hayal ediyorum. Böyle bir hayali gerçek yapmak için önce Türkiye’de birlik, sonra da bölgemizde Büyük Birliği sağlamalıyız.

Cenk Sarıgöl: Sayın Genel Başkan ilginize ve samimi cevaplarınıza şahsım ve okurlarım adına çok teşekkür ederim.
Muhsin Yazıcıoğlu:
BBP’nin yükselişini ve Türkiye üzerine çözüm önerilerini görmezden gelen bazı medya organlarının aksine sesimize akis olduğunuz için size, okurlarınıza ve çalıştığınız medya kurumlarına şahsım ve teşkilatım adına ben teşekkür ederim.

23 Kasım 2008

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu Röportajı II. Bölüm


BBP
Genel Başkanı
Muhsin
Yazıcıoğlu
Röportajı
II. Bölüm






İlk Bölüme bakmak için linki tıklayınız;
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/bbp-lideri-muhsin-yazcolu-rportaj-i-blm.html





Cenk Sarıgöl: Güneydoğu, Pkk, Kürt sorunu gibi isimlerle adlandırılan, 25 yıldır ülkemizin en önemli gündem maddelerinden biri olan kemikleşmiş hastalığımıza BBP’nin ne gibi siyasi, ekonomik ve sosyal çözüm önerileri vardır?

Muhsin Yazıcıoğlu: Öncelikle hastalığın teşhisini doğru koymak lazım. Mesele terör meselesidir ve küresel uzantıları vardır. Amaç, Türkiye’yi sürekli terör kıskacı altında tutarak, küresel isteklere boyun eğmesini sağlamaktır. Türkiye’nin birlik ve beraberlik içinde olunca önce güçlü Türkiye’nin sonra da bölgesinde ve dünyada öncü Türkiye’nin ortaya çıkacağını hesap eden iç ve dış güçler bu PKK terörünü başımıza bela etmişlerdir. Küresel güçler ile kadim düşmanlarımızın gizli izdivacının gayrimeşru çocuğudur PKK. Dolayısıyla PKK’nın Kürt kardeşlerimizle bir alakası yoktur. PKK, istismar ve çıkar üstüne kurulu bir kukla örgüt ve caniler güruhudur. PKK, Türkmeniyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Boşnağıyla, Çerkeziyle bin yıllık tarihimizin bize verdiği isim olarak Büyük Türk Milletinin ortak düşmanıdır. Mesele bundan ibarettir.

Mesele terör olunca, çözüm nettir. Terörün çözümü noktasında aklın yolu birdir. Devlet, devlet gibi yönetilir, yasalar hâkim kılınırsa terör diye bir şey kalmaz.

BBP olarak bunun nasıl yapılacağını defalarca anlattık. Olmadı, raporlar hazırlayıp Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı’na çözüm önerilerimizi ilettik. Teröre karşı her yönden yetiştirilmiş özel birimlerle mücadele edilmesi gerektiğini söyledik. Ayrıca sosyal ve ekonomik çözümlerimizi de sıraladık.

PKK’nın Meclis’teki uzantısı DTP’ye, küresel bağlantılarına ve askeri teçhizat ve askeri eğitim aldıkları odaklara karşı Türkiye Cumhuriyeti çaresiz değildir. Fakat siyasi iktidar bu konuda yetersiz kalmaktadır. Çeşitli siyasi hesaplar iç içe geçtiği için net bir tavır söz konusu değildir. Teröre karşı net tavır alınmazsa çözüm olmaz. Terör örgütüne silah ve teçhizat veren, para temin eden tüm odaklara haddini bildireceksiniz. Bunu yapmadan teröristi durduramazsınız. Terör örgütü çocukları, kadınları, yaşlıları kullanıyor, iç savaş çıkarmak için her türlü provokasyonu yapıyor fakat biz biraz itiraz edince ‘işte şahin kanat konuştu, bunlar yüzünden oluyor bütün olaylar’ şeklinde itiraz ve suçlamalarla karşılaşıyoruz.

Ben tekrar söylüyorum; Ankara ne kadar Kürt ise Diyarbakır o kadar Kürt’tür. Sivas ne kadar Türk ise Hakkâri o kadar Türk’tür. Bin yıllık mayayı bozmaya çalışanlar, mayası bozuk hainlerdir. Onların oyunlarına gelmeyeceğiz ve bu terör belasından hep birlikte el ele omuz omuza vererek kurtulacağız.

Bölgeye yönelik sosyal ve ekonomik iyileştirmeler elbette yapılmalıdır. Vatandaşlarımızı yaylasında, tarlasında tutarak göçü engellemeliyiz. Topraksız köylüye üretmek şartıyla toprak vermeliyiz. Ciddi ve samimi bir toprak reformu yapmalıyız. Fakat bunlar kadar önemli başka bir konu vardır ki o da eğitimdir. Öncelikle yıllardan beri gelen ve bölge insanını cenderesi altına almış olan şiddet kültürü ve feodal baskıdan eğitim imkânlarıyla, sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla bölge insanını kurtarıp, birey olma özgürlüğüne ve güvenliğine kavuşturmamız gerekmektedir. Bunu sağladıktan sonra bölgeye ekonomik olarak da refah gelecek ve terörün sosyal bahaneleri ortadan kalkacaktır.

BBP olarak bütün Türkiye için sunduğumuz GÖR Projesi, sosyal anlamıyla bölge için de tek kurtuluş reçetesidir. BBP iktidarında önce güvenlik, sonra özgürlük ve nihayet refah sağlanacak ve bölgenin makûs talihi değişecektir.

Türkiye’nin en büyük meselesi olarak gördüğümüz bu konuda BBP, hem özgün projeleriyle hem de bölge insanını diğer bölgelerdeki yaşayan insanlardan ayırmayan kuşatıcı anlayışıyla 30 yıllık belayı başımızdan def etmeye muktedirdir. Bunu herkes bilmelidir. Mevcut şartlar altında da bu konuda üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.

Bu milli bir davadır. Milli tesanüdü bozmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz, her platformda demokratik usuller içinde mücadelemizi sürdüreceğiz.

Cenk Sarıgöl: TC. Başbakanının bu ülkeninbir iline gitmesini ‘Provakasyon’ olarak dillendirenler var. Son günlerde meydanlara çoluk çocuğu sürenlerin amaçı ne?
Muhsin Yazıcıoğlu:
Belli şehirler oluşturulmak ve belli şehirlere belli kimlikler yüklenmek isteniyor. Buna hiçbir zaman müsaade edemeyiz. Kimse buna müsaade edemez. Erzurum ne kadar Türk'se, Sivas da o kadar Türk'tür, Diyarbakır ne kadar Türk'se Trakya'da Tekirdağ da o kadar Türk'tür. Tekirdağ ne kadar Türk'se Diyarbakır da o kadar Türk'tür. Diyarbakır ne kadar Kürt'se Mersin de o kadar Kürt'tür, Sivas da o kadar Kürt'tür. Biz hep beraberiz. Kürt-Türkmen, Laz-Çerkez biz kardeşiz, aynı kıbleye dönmüşüz, aynı secdeye baş koymuşuz, aynı kitaba bağlıyız. Bir Peygamberin ümmetiyiz. Bu bayrakta hepimizin kanı var, bu ezanlar bizim ezanlarımız, bu devlet bizim kurduğumuz devletimiz. Bu tam bir ihanettir. 'Van'a gelmek demek filanın Kudüs'e gelmesi demektir' tabiri tam bir ihanettir. Onun için bunu bir strateji olarak görüyorum. PKK'nın hedefi, zorla OHAL'i çıkartmak, sonra sıkıyönetimin gelmesini sağlamak, ardından yasakların derinleşmesini sağlamak, acıları artırmak ve istikrarsızlığı yoğunlaştırmaktır.
PKK bundan besleniyor ama önümüzdekini sadece PKK olarak görürsek yanılırız. Yıllardır mücadele edilen PKK değil, PKK bir Kürt hareketi değil, PKK Kürtlerin hak ve hukukunu savunan bir örgüt değildir. PKK, emperyalizmin bölgedeki maşası, emperyalist güçlerin bölgemizde istikrarsızlık oluşturmak için kullandığı bir paçavradır ve PKK hareketi en büyük Kürt düşmanlığıdır.
Kürtlere en büyük zararı, en büyük ihaneti PKK vermiştir. Yaylasını terk ettirmiştir, toprağından koparmıştır, insanlarını aç ve sefil bırakmış, çocuklarını dağlara götürmüş, kardeşlik hukukunu bozmuş, düşmanlık tohumu ekmiştir.

Cenk Sarıgöl: Demokrasilerde devlet erkini paylaşan Yasama, Yürütme ve Yargı’nın kurumsal konumları son yıllarda çok tartışıldı. Özellikle Yasama ve Yargı arasındaki sınırın ihlal edildiği iddiaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Muhsin Yazıcıoğlu: Güçler ayrılığı prensibi bizim demokratik sistemimizin ve anayasal düzenimizin bir gereğidir. Kanun koyucu olarak TBMM yetkilendirilmiş ve 12 Eylül Anayasası’yla birlikte şekli ve konumu kuvvetlendirilen Anayasa Mahkemesi de yasaların usul ve şekil olarak Anayasaya uygunluğu açısından denetiminden sorumlu kılınmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin yasaları içerik anlamıyla sorgulama yetkisi yoktur. Fakat son yıllarda Anayasa Mahkemesi, kendisine farklı bir misyon biçmiştir. Biçilen bu misyon biraz da bazı medya ve güç odaklarının baskılarıyla oluşmuştur. Özellikle CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ni kendisiyle aynileştirme çabaları ve zorlamaları sanki netice verir gibi olmuş ve maalesef yüce mahkeme siyasi bir görüntü kazanmıştır. Bu elbette demokratik sistem için istenmeyen ve kabul edilemez bir durumdur. TBMM’nin yerine kimsenin kendini koyma yetkisi yoktur. Bazı anayasa değişikliklerinde Anayasa Mahkemesi kanun koyucu gibi davranmış ve kararlarını dayatmıştır. Bu birçok kişi tarafından yapılan bir yorumdur.

BBP olarak askeri darbe eseri, köhnemiş zihniyet ürünü 12 Eylül anayasasının değiştirilmesi gerektiğini defalarca söyledik. Kurumsal yapılar da dâhil, yani Anayasa Mahkemesi’nin konumu da dâhil milli uzlaşmayla yeni bir anayasa yapılması için üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık. Fakat iktidar partisi bu konuda ortak akla değil nicelik olarak siyasi gücüne güvendi. Emrivaki yaparak, oluşacak suni gerginlikten nemalanma yoluna gitti. Nihayetinde başörtüsü meselesi çözümsüzlük batağına saplandı. Bunu sorumlusu bu iktidardır. En az CHP kadar suçludur AKP iktidarı. Çünkü bu konuda çok uyardık. BU meseleyi anayasa değişikliği yaparak riske ederseniz ilerisi için de sıkıntılı ve çözümsüz bir noktaya götürürsünüz olayı dedik. Fakat dinletemedik. Zaman bizi haklı çıkardı. Keşke haklı çıkmasaydık da bu mesele çözülseydi fakat öngörümüz doğru çıktı. Yine de çözüm yolu vardır. Demokratik anayasa için ve özgürlükler noktasında BBP ön şart sunmadan her türlü desteği vermeye hazırdır. Yeter ki siyasi hesapla değil samimiyetle yola çıkılsın. BBP üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirecektir.

Cenk Sarıgöl: Avrupa Birliği sizce neyi ifade ediyor?
Muhsin Yazıcıoğlu: Bomboş ve karanlık bir tünel… Zaman kaybı, enerji kaybı, umut sömürüsü ve yalanlar dünyası… Türkiye Cumhuriyeti’nin umutsuz aşkıdır Avrupa Birliği… Bize göre ise gereksiz ve yalan ve hatta yanlış bir aşktır. Çünkü karşılıksız bir aşk ve bize uymayan bir sevdadır.

Takriben 40 yıl önce Türkiye Nato’da yer almasının gereği olarak mevcut dünya dengeleri bakımından Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girme isteği mantıklı bir tercihti. Fakat 1990’dan sonra durum değişmiş, Türkiye açsından yepyeni alternatifler doğmuştur.

Atatürk yaşasaydı AB’nin dayatmalarına bir gün bile tahammül edemezdi. Fatih görseydi halimizi, İstanbul’u niçin fethettiğini döve döve anlatırdı bizim fanatik AB’ci aymaz siyasetçilerimize… Ne muasır medeniyettir ne de tek umuttur AB bizim için… Tek dişi kalmış canavarlık huyundan vazgeçmediklerini yakın zamanda Bosna’da göstermiştir bütün dünyaya Avrupa Medeniyeti… Bizim Avrupa medeniyetinden alacağımız hiçbir şey yoktur. Mesele teknolojiyse şayet, kimse AB karşısında kompleksle kapılmasın. Endonezya, Malezya, Hindistan AB’de değil ve pekâlâ teknolojinin kalesi oldular. Bunlar AB ülkeleri mi sanki.. Hiç böyle saçma komplekslere gerek yoktur. Fakat AB, küresel bir gerçektir. Bizim AB ile ilişkilerimiz mütekabiliyet esasları dâhilinde karşılıklı çıkara dayalı olmalıdır.

AB’ye Türkiye’nin tam üye olarak girmesine kesinlikle karşıyım. Türkiye’yi büyütecek bir proje değil, köleleştirecek ve zayıf bırakacak bir konsepttir Avrupa Birliği… Gümrük Birliği ile kaybettiklerimiz, AB’ye uyum sürecinde tarım ve sanayi olarak kaybettiklerimiz geleceğin habercisidir zaten.

AB’den bize hayır gelmez, biz kendi gerçeğimize ve kendi gücümüze bakmalıyız. AB bize muhtaçtır biz AB’ye değil…

Biz Osmanlı’nın torunuyuz. Osmanlının mirasına bakmalıyız. Bu medeniyeti yeniden ihdas etmek için çaba göstermeliyiz. AB, Osmanlıyı ve ona karşı duyduğu aşağılık kompleksini unutmuyor, üstelik barış ve hoşgörü altındaki 500 yılı unutmuyor ve bizden ellerine fırsat geçtiği için 40 yıldır 500 yılın intikamını alıyor sinsice. Mesele bu kadar basittir benim açımdan…

AB, kocaman bir yalan ve Türkiye açısından hayal tünelinden ibarettir.

3. Bölüm ve Röportajın Devamı için Bakınız;
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/bbp-lideri-muhsin-yazcolu-rportaj-iii.html



22 Kasım 2008

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu Röportajı I. Bölüm

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu Röportajı I. Bölüm


Cenk Sarıgöl: Sayın Genel Başkan, partinizin amacı ve misyonu hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Muhsin Yazıcıoğlu: BBP’nin amacı, milliyetçi, muhafazakâr ve demokrat anlayış çerçevesinde yürüttüğü idealist ve yenilikçi siyasi çizgisiyle hem sosyal anlamda hem de siyasi anlamda iktidar olup aziz milletimize hizmet etmektir.

BBP, milletimizin menfaatlerini her türlü siyasi menfaatten üstün gören, devletimizin dünya devletler muvazenesinde güçlenmesiyle milletimizin de hür ve müstakil mutlu yarınlara kavuşacağına inanan, devlet ile millet arasında oluşturulmuş bütün derbentleri yıkma azmi ve kararlılığı taşıyan, ulusal veya küresel hiçbir çıkar odağıyla herhangi bir şekilde irtibatı olmayan bir gönüllüler ve idealistler hareketidir.

BBP, bütün insanlığa kutlu bir medeniyet projeksiyonu sunmaktadır.

Bu medeniyetin tarihi hafızamızdaki karşılığı Osmanlı Cihan Devleti, biraz daha eskiye gidersek Selçuklu Türk Devlet geleneği ve Türk İslam Medeniyetidir. Milliyetçi, maneviyatçı, demokrat ilkeler çerçevesinde yeniklikçi ve idealist anlayışla çağımızı yorumlayıp ‘ bir elinde Kuran, bir elinde bilgisayar; yüreğinde iman, ufkunda Turan olan bir nesil’ yetiştirme ülküsüyle Büyük Türk Milletinin istikbaline hizmet etmektir yegâne amacımız.

Bugün BBP olarak ‘ Önce Türkiye, Öncü Türkiye’ diyoruz.

Biz, her şeyden önce Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, bayrağı, sınırları ve dili tartışılmadan; güvenlik, özgürlük ve refah içinde bir toplum oluşturarak güçlenmesini ve daha sonra bölgesinde de öncü olarak tarihi misyonumuza yakışır şekilde Turan’dan Nizam-ı Alem’e uzanan bir ufkun takipçileri ve sevdalılarıyız. Bu sebeple mevcut siyasi konjonktürde BBP’li olmak bir ayrıcalıktır. Aynı zamanda büyük bir sorumluluktur.

Kendi tarihi ve sosyal gerçeklerini gözeterek, bütün insanlığı aydınlatacak bir projeksiyona sahip bir idealizmi amaç edinen BBP, kaynağını idealizmden alan bir siyasi oluşumdur. Bu sebeple siyasi mesajlarını net bir şekilde ifade eden BBP’den başka siyasi parti yoktur. İktidar partisi iktidar nimetlerinde kendini kaybetmiş, muhalefet partileri ise iktidar nimetlerine duydukları iştahla ucuz polemiklere kendilerini kaptırmış ve dolayısıyla milletimizin umutlarını yok etmiş hatta hapsetmişlerdir. Tek umut, tek kurtuluş BBP idealizmidir. İktidar ve muhalefeti hastalık derecesinde içine alan bu mikroplu sarmalı, bu saçma ve kirli iktidar oyununu bozacak, bu saadet zincirini kıracak idealist bir irade gerekir ki, o da BBP’dir. Maalesef diğer siyasi hareketlerin böyle bir derdi ve vaatleri de yoktur. Günübirlik politikalar, günübirlik çözümler ve polemik söylemlerle milletimizi uyutmaya çalışıyorlar. Milletimizin geleceği için kafa yoran, uykularını bölen, günlerce durmaksızın çalışan ve nihayet projeler üreten sadece BBP’lilerdir.

Öte yandan bugün çeşitli buhranlar yaşayan Türkiye’nin ve insanlarımızın söz konusu buhranlardan tek çıkış yolu da idealizmdedir. Ahlaki değerleri bozulan, kapitalizmin amansız rekabet ve acımasızlık ortamında insani değerleri rencide edilen ve öz benliğine yabancılaşan, onurlu yaşamdan sürekli taviz vermek zorunda bırakılan bir sosyal psikolojinin hâkimiyeti altında insanlarımız büyük bir ikilem ve kimlik problemi yaşamaktadırlar. Siyasetin asli görevlerinden birisi de bu sosyal çözülmeye çareler üretmektir. Siyasetçilerin bir görevi de budur. BBP’nin bu noktadaki tavrı da nettir. Ne ulusalcı olacağız ne de küreselci, üçüncü yol olarak kendimiz olacağız ve kendimizle barışık yaşayacağız. Sosyal huzur ve bireysel mutluluk kendiyle barışık olmaktan geçer.

Kısaca BBP olarak, kendi kültürümüzden beslendiğimiz ve bütün insanlık için yeni bir medeniyet iddiası taşıdığımız için Yunus Emre gibi ‘ Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası’ diyerek geleneğimizin sağlamlığına vurgu yapıyor, Mevlana gibi, ‘Dünle birlikte gitti cancağızım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım’ diyerek de yeniliklere kendimizi hazırlayıp mutlu geleceğimizi kurguluyoruz.

Cenk Sarıgöl: Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Kimdir size göre Muhsin Yazıcıoğlu?
Muhsin Yazıcıoğlu: Şahsen benim için cevabı en zor sorulardan birisidir bu sorduğunuz. Hayattaki en zor şeydir insanın kendi kendini anlatması. En doğrusu insanın başka gözler tarafından nasıl göründüğüdür. Hakkımdaki değerlendirmeleri kendim yapmaktansa aziz milletimize bırakmayı tercih ederim. Çünkü siyasetçinin sahibi bir yerde kendisi değil millettir. Siyasetçi bir yerde milletin malı olmuştur. Milletin desteği ve sevgisi siyasetçinin aynasıdır.

Sivas, Şarkışla Elmalı köyünde bir çiftçi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Geldiğim yeri biliyorum. Anadolu’nun çileli insanlarının bütün hayat şartlarını yaşadım. Anadolu insanının ne istediğini biliyorum. Bir siyasetçi olarak Muhsin Yazıcıoğlu, hiçbir karanlık ve kirli işin içinde olmamış, hiçbir zaman onurunu ve değerlerini pazarlık konusu yapmamış, devleti, milleti ve inançları için her zaman fedakâr ve cefakâr hislerle hareket etmiş sivil, demokrat ve idealist bir kişidir.

Beraber yürüdüğüm arkadaşlarım da olabildiğince şeffaf ve samimi davrandığımı söyler hatta bazen şaşırırlar. Şahsen toplum hayatında öne çıkanların daha fazla fedakâr, daha çok samimi ve daha çok çalışması gerektiğini düşünüyorum. Şahsımı kendine öncü, lider olarak görenleri mahcup etmemek, onların güven ve sevgilerine layık olmak için fedakârlık yapmaya gayret ediyorum. Rabbime çok şükür bana güvenenlerin güvenlerini boşa çıkaracak hiçbir kirli hesapta olmadım ve inşallah bundan sonra da olmayacağım. Çok şükür dosta düşmana karşı alnımız ak, başımız dik, gönlümüz, rahat kafamız dinç olarak yürüyoruz. Milletimizin teveccühü oldukça bu kutlu yolda yürümeye de devam edeceğiz.

Cenk Sarıgöl: Geçtiğimiz günlerde çıkan ‘ Öğrenci Affı’nın mimarının sizin olduğunuzu söyleyebiliriz. Verdiğiniz teklif ile Meclis’ten çıkan af sizi tatmin etti mi? Eksikler var mı?
Muhsin Yazıcıoğlu: Öncelikle böyle hayırlı bir düzenlemede oylarıyla destek olan bütün milletvekillerine ben de çok teşekkür ediyorum. Birkaç öğrenci arkadaşla başlattığımız mücadelenin başarılı sonuçlanması ve sonrasında onlardan gelen teşekkürlerden ve minnetlerden haz duydum. Bu kanunla yaklaşık 600 bin kişi eğitim hakkına yeniden kavuşmuştur. Çeşitli sebeplerle okullarıyla ilişiği kesilen üniversite öğrencileri kendilerine tanınan devam hakkı ve sınav haklarıyla okullarını bitirme ve meslek edinme imkânı yakalamışlardır. Böylece ciddi bir meseleye çözüm bulunmuştur. Bu kanun teklifini önce Meclis’e ben verdim. Teklifin kanunlaşması için hükümet organlarıyla defalarca temas ettim. Nihayet teklif kanunlaştı. Belki tarih olarak daha eskiyi de kuşatabilir, kapsamı biraz daha genişletilebilirdi. Yurtdışındaki üniversitelerden nakil yoluyla gelenlerin de af kapsamına girmesi de gerekirdi. Fakat kanunun mevcut hali de meseleye çözüm getirmektedir.

Devamı için bakınız;
II. Bölüm.
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/bbp-lideri-muhsin-yazcolu-rportaj-ii.html
III: Bölüm
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/bbp-lideri-muhsin-yazcolu-rportaj-iii.html

21 Kasım 2008

Balık, Baştan Kokar

Balık, Baştan Kokar

Torbalı Belediyesinde görev değişikliklerine giden süreçte, gazetemize yansıyan Belediye İşçilerine ‘Köpek Kulübesi’ taşıtma kapak oldu. Hani ‘bardağı taşıran son bir damladır’ derler. İşte o son damla koskoca villalar yerine küçücük köpek kulübeleri oldu. Bardağı taşıran son bir damladır ama o süreci yani içini dolduran binlerce damla vardır. Bu Çifte Villalar’ı ilk gündeme getiren Torbalı Manşet Gazetesinde Kubilay Kaplan oldu. Gazetesinin etkisizliğinden mi yoksa daha bardak dolmadığından mı bilmem hiç yankı bulmamıştı. Oysa biz gazeteciler olarak, hele yerel gazeteciler ipucunu verdikten sonra arkasını siyasetçilerin takip etmesini isteriz. Doğru olan budur zaten. Konuyla ilgili fıkramız için bknz; 'Kimi Haykelini, Kimi villasını diker' http://fikralarlatorbali.blogspot.com/2008/11/torbal-belediyesinde-kimi-heykel-kimi.html
Araştırdım ama bulamadım. Fakat hafızamda bu villalar ile ilgili üstü kapalı köşe yazısı okuduğumu hatırlıyorum. Yazıyı kim kaleme almıştı bulamadım, hatırlayamadım. İçeriğinden aklımda şunlar kalmış, ‘Düverliğe yakın! İki Villa yapılıyor. Belediye personeline aitlermiş. Villaların taş işçiliğini yapanlar Muzaffer Kebapçıgil Koruluğu içinde bulunan Koruluk Kafe’yi yapan aynı Tireli ustalar. Bunlar Lokmacı Bacak’ın tanıdıkları… Kullanılan taşlar aynı, muhtemelen aynı yerden alınmışlar. Villaların yanındaki arsalarda İstimlâk Uygun’a yakın kişilerinmiş…’ bu iddialara o dönem Balıklar, Çimenler cevap vermemiş, siyasilerimiz duyarsız kalmıştı.Mızrağın çuvala sığmadığı noktada Büyük Torbalı Muhabiri son noktayı koymuş oldu. Serkan Günbay kardeşimi haberinden dolayı tebrik ederim. Benim aklıma gelen soru şu;
-
Acaba seçilmiş belediye başkanımız hasta değil, görevinin başında olsaydı, bu terbiyesiz, görevde suiistimal içeren hareket gene cezai karşılığını bulur muydu?
Hiç sanmıyorum… Zira tam tersine iktidarlarında zenginleşen bürokratlarını korunması yolu seçilmişti! Benim fikrim ama Ramazan İsmail Uygur görevinin başında olsaydı bu belediye arsızları koltuklarının koltukları bile soğumazdı. Erdemli davranışından dolayı, Torbalı CHP İlçe Örgütü ve Belediye Bşk. Vekili Mehmet Kurt’u tebrik etmek lazım…
Bütün yaz Torbalı insanı susuzluk çekti. Apartman katlarına çoluk çocuk sırtında su çekti. Arabalarıyla köylerden su taşıdı. Özbey Mahallesi hala susuzluk çekiyor ama beyler villalarının avlusuna dalgıç yaptırmış. Bugün bir dağlıç neredeyse 15 bin ytl.’ye mal ediliyor. Haydi bakalım yetkililer araştırın, o pompanın ruhsatı var mı? Akvaryum Balıklarına, villa Çimenlerine gelince su kuyusu açmaya ses etmeyenler iş karnını doğurmak, mal yetiştirmek için tarlasına kuyu açmaya ya da kuyusunu derinleştirmeye gelince çiftçiye izin yok diyenler! O Çifte Vilların ruhsatını kim verdi? Kim onayladı? Ne demişti Köpek Kulübesi savunmasında Balık, “Belediye ekiplerimiz Çamlıca köyünde çalışma yapıyordu. Köye araçla kompresör getirildi. Ben de köye gelen ekiplere yaptırdığım köpek kulübesini evime götürüp indirmelerini istedim” Çingene cinayetle suçlanınca küçük suçla yırtmak ister, “Ben o sırada falanca yerde hırsızlık yapıyordum” dermiş. Değerli belediye yetkililerimiz bir açıklama teveccüh buyururlarsa, sorum şu olacak,
-Özbey Mahallesi susuzluktan kavrulurken bu kompresör Çapak’ta hangi kuyuyu açmaya gitmişti? Şimdi kalkıp, “İçme suyu işi İZSU’nun görevidir biz karışamayız” demesinler. Çok ayıp olur. Kendi mahallesi Özbey’e karışamayan Torbalı Belediyesi mücavir alanı dışındaki Çakallar’a nasıl hizmet götürüyor ona cevap versinler…

Yinede villa sahiplerini vicdanlı buluyorum! Ya “Bir daha yapmak için uğraşmayalım Belediye Havuzunu villaların önüne yapalım, içine Balık atarız. Önünü Çimen yapmaktansa parke döşeyelim” deselerdi ne olacaktı? Ben söyleyeyim: CHP’li bir Belediye Meclis Üyesinin evinin önünden Sefere başladığı gibi Torbalı Belediyesi parke döşeme işi Çakallar – Düverlik arasından tamda sözü geçen Çifte Villalar’ın önünden başlardı… Somut iddialar dillendirelim biraz! Koruluk Kafe ile aynı taşlarla cephe kaplaması yapılan, aynı taş ustalarına yaptırılan vilların sahipleri bizlere bu ustaların ve taşı aldıkları firmanın (Bayındır olması lazım) faturalarını ibraz edecekler mi? Yoksa Koruluk Kafe’nin yanında bunlarda aradan çıkarıldı mı? Belediyeye bu taşların m2’si kaç paradan, Çifte Villalara kaç paradan alındı? Ustalar işçilikleri Koruluk Kafede kaç paradan, Çifte Villarda kaç paradan işledi?

Balık baştan kokar” diye atalar sözümüz var. Başı ihalecilerin muhasebesini tutan, ilçedeki bir emlakçının arabasına binen Balıkların kuyruğuyla neler yapabileceğini gördük… Siz onları çok iyi bilirsiniz. Çimen üstünde yürür, suda yüzen Balık gibi iz bırakmazlar. Ama onların bir hesabı varsa, Kıyamet Gününün Sahibininde bir hesabı var. Bekliyorum! Çünkü bunlar usulsüz iş yapmayı bildikleri kadar, birde gazetecilere dava açmayı ve suç duyurusunda bulundurmayı çok iyi bilirler…
Burada şunuda belirtmeden geçemeyeceğim ki Ramazan İsmail Uygur'un tekrar aday gösterileceğine dair Torbalı CHP teşkilatında bazı tereddütler var. Mehmet Kurt'un inisiyatif kullanarak, astına sormadan böyle büyük bir görevden alam veya görev değişikliğine gitmesini ben böyle yorumluyorum. Sayın İsmail Uygur'un neden tekrar aday gösterilmeyeceğini bknz.
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/ismail-uygur-ve-sedat-uzunbay-kal.html önceki yazılarımızda detaylı aktarmıştık. Bunlar bizim tespitlerimiz olmakla beraber, temennilerimiz değildir. Fakat ilçe örgütü baskısı ve vekil bıraktığı meclis üyelerinin bile Uygur'a sormadan yıllardır gözdesi konumunda toz kondurmadığı bürokratlarını tek kelimeyle görevden alması bize tespitlerimizin ne kadar haklı olduğunu güçlü şekilde hissettiriyor. bknz; http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/aziz-uygur-uzunbypas.html Önümüzdeki günlerde Torbalı CHP İlçe Örgütü içinde Ramazan İsmail Uygur muhalifleri daha gür sesle muhalefet etmeye başlayacaktır. Anlıyacağınız CHP Torbalıda hareketli günler çok yakın... Hele İsmail Uygur göreve dönünce kendisine sorulmadan yapılan tasarruftan dolayı, Balık'ları eski havuzuna koyarsa szi görün çatlağı. Eğer Uygur, Mehmet Kurt'un ilçe örgütü baskısıyla yaptığı bu görev değişikliklerini yok sayarsa ve KURT ile CHP Torbalı teşkilatından ses çıkmazsa BİAT kültürü neymiş herkes görmüş olur. Ben basılmış çimenlerin tekrar doğrulabileceğine ihtimal vermiyorum. Lakin Uygur'un boşluğundan istifayla akvaryumundan alınan BALIKları tekrar eski sunni ortamında beslemeye alacağını düşünüyorum. Akvaryumun suyunu ortak kullanmıyorlarsa başka! Sayın Ramazan İsmail Uygur 'İLYAda Destanı"nı okumasa bile, 'YUSUF Masalı"nı muhakkak okumaya devam edeceğini kestirmek için elimde tam kanıtlanmamış doneler var!


Cenk SARIGÖL

17 Kasım 2008

İsmail Uygur ve Sedat UzunBay-Kal


Uygur ve UzunBay-Kal


Baştan söyleyeyim, Torbalıda Ramazan İsmail Uygur üzerine hesap yapanlar yeni konumlarını belirlesin! O defter kapandı. Bunda sayın başkanın sağlık durumunun ciddiyetinden önce yukarda saydığım sebepler ve daha başkaları var. Uygur genel merkez ve il yönetimince dışlanan Aziz Kocaoğlu’na “Atom Karınca” lakapları takacak yakınlıkta mıdır? Siroz teşhisiyle ve buna bağlı mide kanaması sebebiyle acil getirildiği hastaneden çıkınca nekahat dönemini Sedat Uzunbay’ın Çeşme’deki yazlığında geçirdi. Tüm bunların CHP lideri Deniz Baykal tarafından bilinmediğini ve zararsız görüldüğünü kabul etsek bile, Bülent Ersoy ve M. Armağan Uzun nikâhını yine Çeşmede bir yatta (07 Temmuz 2007) kıymış olması (bilgi; http://cenksarigol.blogspot.com/2007/08/yz-karas.html ) Uygur’u genel başkanı gözünde düşürmeye yeter! Ne alaka diyeceklere hemen belirteyim.

Bülent Ersoy, CHP Genel başkanı Deniz Baykal’ı kastederek; "12 Eylül döneminde sahne yasağımın vardı. Yasağın kaldırılması için şimdi bir parti genel başkanı olan kişi (o sırada Baykal siyasi yasaklı ve avukatlık yapmaktadır) benden servet (100 milyon) istedi." İddialarında bulunmuştu. Bunun üzerine Deniz Baykal kişilik haklarını ihlal ettiği iddiasıyla Bülent Ersoy aleyhine açtığı 300 bin YTL'lik manevi tazminat davası açtı. Davayı kazandı ve Ersoy’dan 15 bin ytl. Tazminat aldı. Dava sürecinden önce Ersoy ve Baykal arasında yaşanan gerginlik, atışma ve söz düellosunu bilenler, hatırlayanlar size sorabilir miyim? Devlet adamlığı ciddiyetini önemseyen, kinini diri tutan, muhalefete acımasız siyaset tarzı ile Deniz Baykal, böyle bir davada muhatabı olan Ersoy’un nikahsını kıyan ve tv ekranlarında bence rezillik söylentileri baş haber olan Armağan Uzun için pazaryerlerine dev canlı yayın ekranları kurduran Uygur ve o ekranlara Popzıtar yarışmasına SMS atma komikliği yansıyan Sedat Uzunbay’ın sizce adaylık şansı var mı?
İzmir CHP eski İl Başkanı Alaattin Yüksel’i tüm yönetimiyle görevden alan, Deniz Baykal atadığı Ekrem Bulgun’a rakip çıkan Selçuk Ayhan’ın kazanmasında en büyük paylardan birisi Sedat Uzunbay’a aittir. Özellikle Konak delegasyonu yönlendirme ve etkilermesi hem Ayhan’a seçim kazandırdı hemde prestijini arttırdı. Tüm bunlara rağmen, yani desteklediği aday il başkanlığını kazanan İzmir milletvekili sıfatıyla önce CHP Parti Meclisi dışında bırakıldı. Ardından ilk genel seçimde (22 Temmuz 2007) liste dışında kalmaktan kurtulamadı. (bkn. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/aziz-uygur-uzunbypas.html )
Geçen yıl tam bugün (16 Kasım 2007) CHP Genel Sekreter Yardımcısı Eşref Erdem istifa etmişti. İstifa gerekçesi ise, daha önce Önder Sav tarafından atanan, Ankara - Çankaya İlçe Başkanı Mustafa Yıldırım demokratik bir delege seçim ortamı oluşturmuş ve takdir almasına rağmen yine Önder Sav tarafından gerekçesiz görevden alınmıştı. İstifanın ardından Eşref Erdem her ne kadar Deniz Baykal karşıtı olmadığını söylesede, “Eşref Erdem Hareketi” olarak adlandırılan bir yapılanma basına yansımıştı. Bilin bakalım bu Eşref Erdem Hareketi İzmir öncü ismi kim geçiyordu? Sedat Uzunbay elbette... Hatta geçen yıl tam bu sıralar İzmir Konak CHP ilçe örgütü üyesi olan Sedat Uzunbay ve eşi Konak İlçe'nin üye listelerinde olmadıklarını öğrendiler... Tıpkı Torbalılı Emin Yıldız gibi! Diğer yandan Uzunbay bir gazeteciyle konuşmasında, “Bildiğim kadarıyla Eşref Bey bu kararını üç ay önce almıştı. Ancak açıklamasını bugün yaptı. Bu açıdan istifa nedenlerinin iyi irdelenmesi lazım" şeklinde konuşmuş. İzmir CHP kulislerinde oluşturulan il başkanlığı seçimleri ve Türkan Miçooğulları, Kemal Karataş adaylığı söylemlerine de net yanıtlar veriyordu; "Daha çok Türkanlar, Karataşlar çıkar”. Bu cevabı vererek onaylamadığını üstü kapalı belirten Uzunbay gene ters köşede kaldı. Çünkü Kemal Karataş göreve getirildi ve halen görevdeler.
Gelelim sonuça, Selçuk Ayhan’ı desteklerken “Baykalsız bir CHP” sloganını kullanan Alaattin Yüksel ile paralel hareket eden, o il kongresinde en büyük sükseyi Konak delegasyonunu yönlendirmesiyle kazandıran Uzunbay’ı nazire yapar gibi üyesi olduğu Konak ilçe örgütünde üyelikten düşüren güç, Sedat Beyi İzmir Belediye Başkan Adayı yapar mı? Deniz Baykal veya Önder Sav Eşref Erdem hareketinin İzmir ayağının başı diye yansıyan birisi için buna izin verir mi? Yada sekreterini özellin özeli konumuna taşıyan birisi için... Baykal’ın aile birliğine büyük önem verdiğini bilen bilir.
Sedat Uzunbay’ın şu sıralar isminin İzmir Belediye Başkan Adaylığı için geçmesi çok doğal. Çünkü CHP İzmir örgütü Aziz Kocaoğlu’nun üstünün çizildiğini biliyor. Buna karşın Genel Merkez ve Baykal’a teslim olmadan bir ara formül arayışı sürmektedir. Pazarlık güçlerini genel merkezlerine karşı güçlendirmek için Sedat Uzunbay ismi öne sürülüyor. Genel Merkezden gelecek olumsuz yanıtla “madem Uzunbay olmasın istemiyorsunuz, ŞU olsun' Çünki Aziz Kocaoğlu'nu istemediniz, Sdeat Uzunbay'ı önerdik, onuda kabul etmiyorsanız ? olsun..” deme cüreti kazanmak amaçları. Şu’nun şimdilik kim veya kimlere tekabül ettiği şimdilik bizde saklı kalsın. Uzunbay ile genel merkezine verem’i gösteren İzmir CHP örgütü, daha sonra öne süreceği Sıtma için plan geliştiriyor.
Tüm bu yazdıklarımızdan bizim Sedat Uzunbay’ın İzmir Büyükşehir adayı olmasını istemediğimiz gibi salakça sonuçlar çıkaranlar olabilir! Keşke olsa, CHP Genel Merkezi izin verse... Bizlerde Torbalılı olarak gurur duysak. Metropol ilçe olmanın daha ilk seçimde tadına varsak. Böylece İzmir Ak Partide Torbalı ilintili adayda ısrar edecektir. Özellikle sık sık ismi geçen ilçemizin büyük fabrikalarından Özgü-Özgörkey’in sahiplerinden ve Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgörkey’in ismi İzmir Ak Parti teşkilatında dolaşıyor. Hatta Mahmut bey federasyon başkanı olmasıyla birlikte başka bir Özgörkey dillendiriliyor Cemal Özgörkey... Yazdıklarımız, bizim öngörülerimiz, gözlemlerimiz, düşüncelerimiz, değerlendirmelerimizdir ama isteklerimiz değildir.
Torbalı’ya gelirsek, Ramazan İsmail Uygur’un son rahatsızlığı ile tekrar adaylık şansı ancak Aziz Kocaoğlu kadardır. Onun için kartlarını bu gerçeğe göre düzenlemeyenler yeniden karsınlar. CHP Torbalıda bundan sonra en çok öne çıkan isimler, Dr. İbrahim Öz, Faik Üstinol ikilisi olacaktır. Zaten Uygur’a bir doktor gözetimi şart. İş kesip atmaya gelirse İbrahim Öz’ün cerrah olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Sayın Torbalı Belediye Başkanımız Ramazan İsmail Uygur’a geçmiş olsun dileklerimi sunarım. Tez zamanda iyileşmesi ve Allah’ın onu çoluk çocuğuna bağışlamasını dilerim.

15 Kasım 2008

Aziz Kocaoğlu ve İsmail Uygur'a UzunByPas



Aziz Kocaoğlu ve İsmail Uygur'a UzunByPas

CHP İzmir eski başkanlarından Alaattin Yüksel’in son CHP Genel Kongresinde Deniz Baykal’a bayrak açtıktan sonra yaşanan gelişmeleri 13 Ekim 2008 tarihli ve “Aziz Kocaoğlu Tekrar Aday!” başlığı bitimine ünlem işareti koyarak, değerlendirmiştik. (Tekrar okumak isteyenler, http://cenksarigol.blogspot.com/2008/10/aizi-kocaolu-tekrar-aday.html ) İlgili yazımızda kısaca değindiğimiz Torbalı belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur’un tekrar adaylığını değerlendirmemiz gerek! Üstelik bu değerlendirmeye eski milletvekilimiz Sedat Uzunbay’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığını eklemeden olmayacak.
Muhalefete tahammülsüzlüğü ile bilinen Deniz Baykal, CHP Genel Kongresinde aykırı çıkışlar yapan zamanın il başkanı Alaattin Yüksel’i kısa bir belgeçer (fax.) ile yönetim kurulu ile görevden almıştı. Yerine Ekrem Bulgun atandı. Alaattin Yüksel’in görevden alınması sürecinde önce CHP Merkez Yürütme kurulu Üyeliğinden alınan Sedat Uzunbay, 22 Temmuz Genel seçimlerinde ise listeye bile alınmadı. Tıpkı Alaattin Yüksel görevden alınınca yaptığı basın açıklamasında yanında duran, destek veren çeşitli illerden diğer milletvekillerinin listeye giremediği gibi… Bu sırada Yüksel’e en çok destek çıkanlardan birisi, Piriştina’nın vefatıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığını adeta herkesi şaşırtarak, hediye ettiği üniversiteden fakülte arkadaşı Aziz Kocaoğlu’ndan başkası değildi.
Benim Tahminimce, CHP genel başkanı Deniz Baykal, atadığı Ekrem Bulgun’un ilk CHP İzmir il kongresine gidilirken, yılların deneyimiyle çok zorlanacağını gördü. Zira Alaattin Yüksel’in görevi sırasında kendi tabanını oluşturmasından, delege ve üyelikleri şekillendirmesinden doğal ne olabilirdi ki? Kollar sıvandı… Önder Sav’ın koordinasyonuyla İzmir merkez ve ilçelerde CHP Parti Tüzüğünün 12. maddesine dayanarak, binlerce üye düşürüldü ve yenileri eklendi. (Hatırlayın: yılların CHP’lisi ve Deniz Baykal rahatsızı Emin Yıldız’ın üye olmadığını öğrenmesi ve gazetelere beyanat vermesi) Buna rağmen Alaattin Yüksel veya desteklediği adayın şansı kırılamamıştı. Deniz Baykal B Planına geçti. Buna göre güvendiği birisi, atadığı Ekrem Bulgun yönetimine karşı liste çıkaracaktı. Selçuk Ayhan bu konuda görevlendirildi. Nasılsa Alaattin Yüksel ve gururları kırılarak görevden alınan yönetim kurulu üyeleri, Ekrem Bulgun’a karşı ya liste çıkaracak ya da çıkan listeyi destekleyeceklerdi. Beklenen oldu. Deniz Baykal’ın planı tuttu. Baykal’a muhalefet eden ne kadar İzmir CHP örgütü üyesi varsa, Onun atadığı Ekrem Bulgun’un karşısında yer aldı. Diğer aday Kemal Karataş kongre sürecinde Bulgun lehinde adaylıktan çekildi. Dikkat edin kaybeden aday lehine adaylıktan çekilen Karataş şimdi CHP İzmir il başkanıdır. Sedat Uzunbay ise il başkanını belirleyen Karşıyaka ve Konak ilçe kongrelerinde delegasyonu yönlendirerek, ciddi itibar kazanmış ve Selçuk Ayhan’ı il başkanlığına taşımıştı. Deniz Baykal’ın iki kafa adamından Kemal Anadol Bulgun listesini desteklerken, Önder Sav’ın Ayhan’ı desteklediğini belirtmiştik. Peki, Parti Meclisine (PM) girecek isimleri öneren Önder Sav’ın İzmir il kongresinde aynı adayı destekledikleri Sedat Uzunbay’ı es geçmesinin anlamı nedir?
Böylece Deniz Baykal hem güvendiği bir adamı tekrar ve kendisine muhaliflerin dahi oyunu aldırarak seçtirdi. Diğer yandan Selçuk Ayhan ve sair isimlerle kendisine muhalif ne kadar isim varsa, kapalı kapılar ardında konuşulanlara varıncaya kadar öğrendi. Öğrenmekle kalmadı muhalif temizliğinin ilk etabını 22 Temmuz genel seçimlerinde tatbik etti. CHP İzmir il kongresinde Ekrem Bulgun’u destekleyen ve destekledikleri aday kaybeden tüm CHP İzmir milletvekilleri tekrar listeye girer veya seçilirken, destekledikleri aday kazanan kazanan milletvekillerinden sadece Bülent Baratalı listede yer bulabilecekti. Temizlik sadece İzmir ile sınırlı kalmadı. Alalattin Yüksel’in görevden alınmasının ertesinde ona destek vermek için basın açıklamasında haziruna yazılan diğer illerin CHP milletvekillerinin hepsi listelerde yer bulamadı. Bakın seçilemedi değil, milletvekili aday listesine bile giremediler. Bunların içine Torbalılı Sedat Uzunbay dâhildir. Komik olan ve tahminimi güçlendiren en önemli ayak ise Selçuk Ayhan’ı destekleyen milletvekilleri elenirken, Ayhan’ın milletvekilliği ile ödüllendirilmiş olmasıdır! (Bakınız; http://cenksarigol.blogspot.com/search?q=il+ba%C5%9Fkanlar%C4%B1n%C4%B1n )
Önümüzdeki 2009 Yerel Seçimlerinde temizlik harekatının ikincisini göreceğiz. Mevcut Alaattin Yüksel torpilli İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kesinlikle tekrar aday olamaz. Aday adaylığı ile yetinecek! Buna ne Deniz Baykal nede ‘arsenikli su’ skandalları izin vermez. Biliyorsunuz
14 Ağustos 2007: Kemal Karataş, CHP İzmir İl Başkanlığı’na atandı. Belediye ve il genel meclisi toplantılarına katılacağını, sert muhalefet yapılacağını belirterek, partiye “Karataş tarzı” getireceğini söyledi. Bu ziyarette CHP’li 17 ilçe belediye başkanı, 4 ilçe başkanı, 12 belediye meclis üyesi Kocaoğlu’na eşlik etti. Lakin benim bildiğim kadarıyla Torbalı CHP’den kimse yoktu.11 Eylül 2007: Ülke gündemine oturan Tayland gezisi sonrası Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grubu’nda tartışma çıktı. İl Başkanı Karataş, Tayland gezisine katıldıkları için kınama cezası alan İmar Komisyonu üyesi 3 CHP’linin yeni komisyonlara aday olamayacağını açıkladı. Kocaoğlu ise komisyonların parti organı olmadığını aynı isimlerle çalışmak istediği yanıtını verince küfürlü gerginlik yaşandı. 30 Aralık 2007: Buca İlçe Kongresi’nde Kocaoğlu, Karataş’ı ima ederek, “Adam gibi adam olacaksın. Seçilmişinin arkasında adam gibi duracaksın” dedi. Karataş da “Efelenmek, ‘benim makamım senin makamını döver’, ‘ben seni yok sayarım’ anlayışları ‘İzmir’i istiyorum’ diyen AKP iktidarının ekmeğine yağ sürer” dedi. 17 Şubat 2008: CHP İzmir İl Kongresi’ne Genel Merkez’in desteğiyle giren Kemal Karataş, güven tazeledi. Baykal, örgüte “Küslüklere son verin. Parti siyaseti istemiyorum, toplum siyaseti yapın” talimatı verdi. Kongrede Karataş, Kocaoğlu’na delege olmadığı gerekçesiyle oy kullandırmadı. 13 Mart 2008: İzmir Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu, altı aydır ayak basmadığı CHP İzmir İl Başkanlığı’na giderek, Kemal Karataş’ı makamında tebrik etti.24 Ekim 2008: İzmir Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın İzmir'de düzenlediği basın toplantısına alınmak istenmemesi ve ardından CHP İzmir İl Başkanı Kemal Karataş ile arasında yaşanan gerginliğe ilişkin, "Benim bir problemim yok" dedi. Aziz Kocaoğlu ve Kemal Karataş, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı Adnan Menderes Havalimanı'ndan uğurlamalarının ardından VIP salonundan ayrı ayrı çıktılar.İzmir Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun niçin tekrar aday gösterilmeyeceğini sanırım iyice anlatabildik! Tabii önce CHP PM’den sonrada milletvekilliğinden bypas edilen Sedat Uzunbay’ında…Gelelim Torbalı belediye Başkan’ı İsmail Uygur’un durumuna; Baştan söyleyeyim, Torbalıda Uygur üzerine hesap yapanlar yeni konumlarını belirlesin! O defter kapandı. Bunda sayın başkanın sağlık durumunun ciddiyetinden önce yukarda saydığım sebepler ve daha başkaları var. Uygur genel merkez ve il yönetimince dışlanan Kocaoğluna “atom karınca” lakapları takacak yakınlıkta mıdır? Siroz teşhisiyle ve buna bağlı mide kanaması sebebiyle acil getirildiği hastaneden çıkınca nekahet dönemini Sedat Uzunbay’ın Çeşme’deki yazlığında geçirdi. Tüm bunların Deniz Baykal tarafından bilinmediğini ve zararsız görüldüğünü kabul etsek bile, Bülent Ersoy ve M. Armağan Uzun nikâhını yine Çeşmede bir yatta (07 Temmuz 2007) kıymış olması (bilgi; http://cenksarigol.blogspot.com/2007/08/yz-karas.html ) Uygur’u genel başkanı gözünde düşürmeye yeter! Ne alaka diyeceklere hemen belirteyim. Bülent Ersoy, CHP Genel başkanı Deniz Baykal’ı kastederek; "12 Eylül döneminde sahne yasağımın vardı. Yasağın kaldırılması için şimdi bir parti genel başkanı olan kişi (o sırada Baykal siyasi yasaklı ve avukatlık yapmaktadır) benden servet (100 milyon) istedi." İddialarında bulunmuştu. Bunun üzerine Deniz Baykal kişilik haklarını ihlal ettiği iddiasıyla sanatçı Bülent Ersoy aleyhine açtığı 300 bin YTL'lik manevi tazminat davası açtı. Davayı kazandı ve Ersoy’dan 15 bin ytl. Tazminat aldı. Dava sürecinden önce Ersoy ve Baykal arasında yaşanan gerginlik, atışma ve söz düellosunu bilenler, hatırlayanlar size sorabilir miyim? Devlet adamlığı ciddiyetini önemseyen, kinini diri tutan, muhalefete acımasız siyaset tarzı ile Deniz Baykal, böyle bir davada muhatabı olan Ersoy’un nikahsını kıyan ve tv ekranlarında bence rezillik söylentileri baş haber olan Armağan Uzun için pazaryerlerine dev canlı yayın ekranları kurduran Uygur ve o ekranlara Popzıtar yarışmasına SMS atma komikliği yansıyan Sedat Uzunbay’ın sizce adaylık şansı var mı?


Cenk SARIGÖL

14 Kasım 2008

Çev. ve Orman Bak. Prof.Dr.V.Eroğlu Röportajı II


DSİ'nin İzmir Yatırımlarıİzmir’in içme suyunda görülen, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından dile getirileren “Arsenikli Su” ve diğer su ve sulama çalışmalarını Çevre Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’na, Basın Danışmanı Cemal Nogay’ında hazır bulunduğu bir ropörtaj sırasında yöneltti. İZSU tarafından dağıtılan buroşürlerde üstü kapalı olarak suçlanan DSİ, Gördes Barajı konusunda ve İstanbul’a nazaran İzmir’e yatırım yapılmadığı yada savsaklandığı yönünde ithamlara maruz kalan Çevre ve Orman Bakanlığı ile ilgili iddialara Sayın Eroğlu tarafından içtenlikle cevap verildi. Röportajın ilk bölümüne http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/evre-ve-orman-bakanmz-profdrveysel.html bakabilirsiniz.

Cenk Sarıgöl: Geçen yıl su tasarrufuna ilk başlayan belediye İzmir Büyükşehir. Bu yıl arsenikli suyun tesbitinden sonra su 13 ton'a kadar 10 ykrş.'a düşürdü. Bu durum tasarruf çağrılarıyla örtüşüyor mu?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: Ülkemizin kullanılabilir su potansiyeli 112 milyar m3tür. Bu suyun %36’sına tekabül eden 40.1 milyar m3ü kullanılmaktadır. 2007 yılı itibariyle ülkemizde kişi başına düşen su miktarı 1.600 m3 olup, gelişmiş ülke ortalamalarının altında kalan bu rakam Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığı anlamına gelmektedir. Suyumuzu tasarruflu kullanmalıyız. Su tasarrufuna teşfik için bazı fiyatlandırma teknikleri tüm dünyada kullanılıyor. Su zengini de su fakiri de değiliz. Bu nedenle kaynaklarımızı iyi değerlendirerek suyumuzu tasarruflu kullanmalıyız.

Cenk Sarıgöl: Gerçekten iller arasında bir çifte standart var mı? Mesela yıllarca İstanbul’da görev yapmanın vermiş olduğu kayırma olabilir mi?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: Bir şehri susuz bırakmanın faturası su temin yatırımlarının maliyetinden çok daha fazladır. Susuzluktan dolayı binaların depo yaptırması vb. salgın hastalıklar, ilaç maliyetlerini düşünün .O halde her şehre yeterli miktarda ve iyi evsafta su verilmesi şarttır.
Ben 05 Mayıs 1994 tarihinde İSKİ Genel Müdürü olduğumda bazı mahallelere 15 günde bir su verilebiliyordu. Ancak gece gündüz çalışarak İstanbul’un su meselesini kökünden çözdük. Biz su sıkıntısını ele alırken önceliği sorunlu olan illere veriyoruz. Bu anlamda öncelik, ihtiyacın aciliyetine göre belirleniyor. Su sorununu bir bütün olarak ele alıp çözümü için eylem planı hazırladık.
2008- 2012 İçme, Kullanma ve Sanayi Suyu Eylem Planı ile Türkiye genelindeki 81 il merkezinde mevcut ve gelecekte ihtiyaç duyulan içme, kullanma ve sanayi suyu miktarları her il merkezi için ayrı ayrı tespit edilmiştir.
Halihazırda içme uyu ihtiyacı yeterli olarak karşılanamayan il merkezleri ile yakın gelecekte içme suyu sıkıntısı yaşayabilecek il merkezlerinde yapılması gerekli yatırımlar ve maliyetleri de belirlenmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışma sonucu 81 il merkezinde adrese dayalı nüfus kayıt sistemi 2007 nüfus sayımı neticelerine göre toplam olarak 39,8 milyon kişinin yaşadığı belirlenmiştir. İl merkezlerinde hâlihazırda ihtiyaç duyulan toplam su miktarının yıllık 3,4 milyar m3 olduğu, il merkezlerine temin edilen toplam içme, kullanma ve sanayi suyu miktarının ise yıllık 4,9 milyar m3 olduğu tespit edilmiştir.

Cenk Sarıgöl: Bakanlık ve bağlı kuruluşlarınızla, İzmir kent içme suyunu karşılamaya dönük ve katkı sunacak, neler yaptınız, hangi projeleri tamamladınız veya devam ettiriyorsunuz?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu: İzmir Büyükşehir alanının içme-kullanma ve endüstriyel su ihtiyaçlarını karşılayacak projeleri ortaya koymak amacıyla İzmir İçme Suyu Projesi Master Plan raporu DSİ tarafından 1971 yılında yaptırılmıştır. Bu proje kapsamında Menemen Yeraltısuyu, Balçova Barajı, Manisa ilinde bulunan Göksu ve Sarıkız kaynaklarından ve Tahtalı Barajından toplam 280 hm3/yıl su kullanıma sunulmuştur. Bu proje öncesinde DSİ’ce gerçekleştirilen Halkapınar Kaynakları geliştirilmesi ve bazı yeraltı suyu kuyularından elde edilen 72 hm3/yıl su ile birlikte İzmir kentine 352 hm3/yıl su sağlanmıştır.
Halen DSİ uygulama programında bulunan İzmir İçme Suyu II. Merhale Projesi kapsamında Manisa ilinde inşaatı devam eden Gördes Barajından İzmir’e 59 hm3/yıl içme ve kullanma suyu verilecektir. Proje kapsamında 114 km uzunluğunda boru hattı, 365 000 m3/gün kapasiteli arıtma tesisi ve pompa istasyonu bulunmaktadır. Gördes Barajı inşaatı 2008 yılı sonunda bitirilecek ve su tutmaya başlanacaktır. Bu nedenle Arıtma Tesisi ve İletim Hattı Uygulama Projeleri İZSU’ca acilen bitirilmesi gerekmektedir. Bu iki barajımızın dışında şu anda inşaatı devam etmekte olan ve İzmir İçme suyu II. Merhale Projesi adı altında yapımı sürdürülen Gördes Barajı inşaatında 30.11.2008 tarihinde su tutulacak olup, barajın yıl sonunda bitirilmesi planlanmaktadır.
Projenin Gördes Barajından sonraki kademesi olan Manisa ilindeki Çağlayan Barajından 45 hm3/yıl, Başlamış Barajından 42 hm3/yıl, Düvertepe Barajından 89 hm3/yıl suyun İzmir kentine verilmesi planlanmıştır.
Proje tamamlandığında DSİ tarafından İzmir iline 235 hm3/yıl daha su sağlanarak 2028 yılına kadar toplam 587 hm3/yıl su temin edilmiş olacaktır.

Cenk Sarıgöl: Ödemiş Beydağ Barajı bitti. Suyun tasarruflu kullanılması adına, Tarım Bakanlığı veya Ziraat Odaları ile çalışmalarınız nasıl?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: Herkesin su kullanımına özen göstermesi, bu konuda toplumsal hassasiyetin artırılması ve tasarrufa önem verilmesi lazımdır. Çünkü kişi başına düşen yıllık 1.600 m3 su miktarı dikkate alındığında “su azlığı yaşayan” bir ülke konumundadır.

Cenk Sarıgöl: Bayındır Zeytinova (Falaka) Barajı sanırım proje aşamasını geçti, nedir son durum?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: İzmir ili Bayındır ilçesi, Zeytinova Beldesi sınırlarında Falaka çayı üzerinde yer almaktadır. Planlama raporunda Burgaz Barajı olarak adlandırılan Zeytinova Barajı sulama amaçlı olup, Bayındır merkez ilçesi, Zeytinova beldesi, Buruncuk, Ergenli, Pınarlı, Turan, Yakacık, Yusuflu ve Derebaşı köylerinde 2 559 ha tarım arazisi sulanacaktır.
DSİ Genel Müdürlüğü’nce Kati Projesinin yapım işi 02.03.2007 tarihinde ihale edilmiştir. İşin süresi 570 (beşyüzyetmiş) takvim günüdür. 2009 yılında inşaatın başlaması öngörülmektedir.

Cenk Sarıgöl: Küçük Menderes havzasında proje aşamasında yürütülen çalışmalar mevcut mu?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: Planlaması ve uygulama projesi tamamlanan yatırım programında bulunan projelerimiz:
-Küçükmenderes Projesi Ödemiş- Beydağ Sulaması Küçükmenderes havzası içinde yer almaktadır. Küçükmenderes Projesi Ödemiş- Beydağ sulaması ile 19 650 ha.lık alan, Beydağ barajından sulanacaktır. Ödemiş Beydağ Sulaması Yap İşlet Devret Modeli ile ihale edilmesi için Yüksek Planlama Kurulunun onayına sunulmuştur
-İzmir-Ödemiş Aktaş Barajı Aktaş deresi üzerinde yeralmaktadır. Baraj sulama amaçlı olup, İlkurşun, Yusufdere, Bülbüldere, Sekiköy, Şirinköy, Yeniköy köyleri ve Kayaköy beldesinde 1 538 ha tarım arazisi sulanacaktır. Kati proje yapım ihalesi yapılmıştır. Fizibilite Raporu Devlet Planlama Teşkilatı’nın onayına sunulmuştur.
-İzmir-Ödemiş Rahmanlar Barajı İzmir ili Ödemiş ilçesi Rahmanlar deresi üzerinde yer almaktadır. Baraj sulama ve içmesuyu amaçlı olup, Yeniceköy, Üzümlü, Ortaköy, Karadoğan ve Demircili köylerinde 1 494 ha tarım arazisi sulanacak ve Ödemiş ilçesine 9,36 hm³/yıl içme suyu sağlayacaktır. Kati proje yapım ihalesi yapılmıştır.
*Planlaması tamamlanan ve uygulama projesi devam eden projelerimiz ise;
-İzmir-Ödemiş Bademli Barajı Ödemiş ilçesi Pirinççi çayı üzerinde yer almaktadır. Baraj sulama amaçlı olup, Ödemiş ilçesine bağlı Bademli, Ovakent, Pirinççi ve Kemerler köylerinde 1 048 ha tarım arazisi sulanacaktır. 27.02.2007 tarihinde kati proje yapımı ihalesi gerçekleştirilmiştir. İşin süresi 570 (beşyüzyetmiş) takvim günüdür.
-Küçükmenderes Projesi Uladı Barajı Küçükmenderes nehrinin kolarından olan Uladı çayı üzerinde yapılması planlanan Uladı Barajı 106,0 m yüksekliğinde kum çakıl dolgu tipinde bir barajdır. Uladı barajı ile Canlı beldesi, Kızılcaavlu, Yakapınar, Çıplak, Karaveliler, Elifli, Kızılova, Çiftçigediği, Arıkbaşı, Çırpı, Hasköy, Yeniçiftlik köylerine ait brüt 4 661 ha alanın sulanması amaçlanmıştır.
Baraj planlama çalışmaları 2007 yılı sonu itibariyle tamamlanmış olup 2009 yılı içerisinde kati projeleri yaptırılacak, ödenek ayrılması durumunda da 2010 yılında inşaatına başlanabilecektir.
*Planlaması devam eden projelerimiz de;
-İzmir Bayındır Projesi Ergenli Barajı Ilıca deresi üzerinde yapılması planlanan Ergenli barajı sulama amaçlı olup 92 m yükseklikte, ön yüzü beton kaplı kaya dolgu tipinde bir barajdır. Ergenli barajı ile Bayındır Merkez İlçesi ve Yusuflu, Turan, Ergenli, Fırınlı, Karahalilli, Tokatbaşı köylerine ait brüt 3 156 ha alanın sulanması amaçlanmıştır.
Baraj planlama çalışmaları devam etmekte olup 2008 yılı sonunda tamamlanacaktır. 2009 yılı içerisinde kati projeleri yaptırılacak, ödenek ayrılması durumunda da 2010 yılında inşaatına başlanabilecektir.
Ayrıca Küçük Menderes Projesi ile Küçükmenderes nehri ana yatağı ve 34 adet yan derelerin taşkın ve rüsubat kontrolü ile Kiraz ilçesi ve 10 yerleşim yerinde 14 394 ha arazinin taşkından korunması amaçlanmıştır.
Proje kapsamında yer alan 1 adet derede yukarı havza ve mansap çalışmaları yapılarak ıslahı tamamlanmıştır. 10 adet derenin ıslah çalışmaları bütçe ödenekleri çerçevesinde devam etmektedir. Tüm yan derelerin ıslah çalışmaları tamamlandıktan sonra Küçükmenderes ana yatağında ıslahı çalışmaları tamamlanacaktır. Bu bağlamda hem küçük su işleri hem de büyük su işleri programında inşaat faaliyetleri devam etmektedir.

Cenk Sarıgöl: Son olarak İzmir ve İzmirlilere söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Çev. Orm. Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
: Bede Egeliyim. Afyonluyum. Dolayısı ile ülkemizin her köşesi gibi Egemizin incisi İzmir için elimizden gelen ne ise yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Bu konuda vatandaşlarımızın hiç şüphesi olmasın.