11 Temmuz 2008

Er(asker) Gene Kon ve Hukuka Güven

Güvenilmeyen Adalet ve Hukuk!

Ben zaten ‘güveniyorum’ diyemesemde son 1,5 yıldır yazan, çizen, yorum yapan, konuşan, siyasi, sivil insanlarımızın küpünden sızanlarda bunu görmek mümkün. Örneğin;
-28 Şubat postmodern darbe sürecinde çoğu yargı mensubunun kışlalara birfing almak için koşması,
-Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşanan skandallar, zorlama 367 salt çoğunluk kararı,
-Ak Parti ve DTP Kapatma Davaları,
-Bazı yüksek yargı üyelerinin (Tansel Çölaşan) 27 Mayıs darbesini ve Adnan Menderes ve bakanlarının asılmasını hayırla yad etmesi,
-Anayasa Mahkemesinin (AYM) kimi üyelerinin Er-Gene-Kon darbeci örgütüyle ilintili kişilerle temaslarının basında yer alması,
-Her çoğu görevdeki hukukçuların, yargı kurumlarının yıldönümünde ve basın karşısında yakalanan fırsatlarda siyasi alana nüfuz edecek açıklamaları,
-Yargıçlarımızı az yada çok tanıyan aydınların mahkeme sonuçlarını sayısal loto oynar gibi tahminler yapması, işin garibi bu tahminlerin tutması ve hemen hemen hep aynı aylama sonuçlarının açıklanması,
-Emekli olan yargı mensuplarının bile yargı sürecindeki davaları şahsi eğilimleri yönünde etkilemeye dönük beyanlarına yaptırım uygulanmaması,
-Deniz Baykal’ın “mahkemeden (AYM) 367 kararı çıkmazsa çatışma çıkar” tehditlerine bir açıklama ile bile karşı çıkılmaması,...
Bu liste öyle uzayıp, giderki sonunda ortaya çıkan duruma biz bile şaşarız! Eğer bir anket yapılsa bu ülkedeki insanların %80’inin adalet sistemine güvenmediği sonuçu çıkabilir. Kapatma davalarına muhatap olan iki partinin oylarını topladığınızda zaten %55 rakamına ulaşıyoruz.

Er-Gene-Kon davasında CHP’nin değiştirilemeyen, değiştirilmesi kurultaylarda teklif dahi edilemeyen lideri Deniz Baykal avukatlık yapmaya hazır. Kendisi siyasi yasaklı oldukları dönemde avukatlık yapmış biri olduğundan tecrübelidir. Bir davaya gönüllü, ücretsiz avukat olmanın kaba anlamı bilir:
ortada bir haksızlık var (Er-Gene-Kon) ve ben bu haksızlığın karşısında duracağım” diğer ihtimali elbette Deniz Baykal için düşünmüyoruz bile,
eğer bu soruşturma sulandırılmadan ve siyasallaştırılmadan devam ederse partime ve bazı CHP mensuplarına kadar uzanırda bana ellerler!” Eh CHP kuyruğuna yapışıp, mecliste 13 kişiyle koltuk kapan DSP’nin farklı düşünmediğini, kurucu başkan Rahşan Ecevit ve istifa etti/etmedi arafta genel başkan Zeki Sezer’in aralarındaki kavgalardan fırsat bulup, yaptıkları açıklamalarla biliyoruz.

Hukuk sistemimizin adalet dağıtmadığına inanmayanlar öngörümüze CHP+DSP’yi eklersek %75’lik bir seçmen kitlesinin varlığı peydah olur. Artık burada hukuk sistemimizin yada adamlarımızın siyasallaştığı konusunu araştırma görevlilerine bırakmak, kamuoyu araştırması yapan şirketlere devretmek gerekir. Sanıyorum sonuç burada bizim ulaştığımız rakamı egale eder! Elbette ankette şu iki soru ayrı ayrı sorulmalıdır;
1-Ak Parti ve DTP Kapatma Davaları sizce siyasi midir?
2-Er-Gene-Kon soruşturması Karşı devrimcilerin komplosu, Ulusalcı ve Atatürkçülerin İktidar tarafından sindirilmesi midir?
Bu sorulara “EVET” diyenleri toplarsanız hukuk sistemimizin durumu bakımından elzem bir sonuç çıkar ortaya... Yok ben “HAYIR” diyenleri toplayacağım diyenler için yine bir umut yok. Çünkü, birinci soruya ‘evet’ diyenler ikinciye ‘hayır’, ikinciye ‘evet’ diyenler birinci soruda ‘hayır’ şıkkını seçmiş olacaklarından bulmaca sonucu sağdan-sola yada soldan-sağa okusanız değişmeyecek ve “hukuk sistemine güvenmiyoruz” çıkacaktır.

Oysa asıl bomba soruyu en sona saklarsanız durumun vahameti susuz kalan barajların dibini andırır! Örneğin şöyle bir soruya ne dersiniz;
-“Er-Gene-Kon' soruşturması her üst mahkemeye taşındıkça sizce aydınlanır mı yoksa faso fiso mu olur?
Ben “Erbakan olur” şıkkını seçerdim. Eğer şıklarda yer alırsa “Susurluğa Benzer” seçeneği kesinlikle benliğimi kaplar.
AKP derseniz onlar zaten pazarlığa açık... ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras’ın Darbe Günlüklerinin Mecliste araştırması için iç tüzük gereği alt sınır olan 20 milletvekilini bulamamasını nasıl açıklarız sonra...
Allah (cc) Devlete, millete hukuksuzluk yaşatmasın!

Günün Sözü: “Adalet Mülkün (devletin) Temelidir

Cenk SARIGÖL

ER (asker) GENE KON İsmine Dair

 

Er (asker) – Gene – Kon

Manas, Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Deli Dumrul, Boğaç Han, Tepe Göz, Bamsı Beyrek, Satuk Buğra Han, Dedem Korkut destanları gibi Türk tarihinde çok önemli yeri olan Ergenekon Destanının isminin Türk milletinin iradesine ket vurmaya çalışanlara karşı yapılan bir soruşturmaya, operasyona verilmesi birçok kişide burkuntu oluşturdu! Belki, Türk demokrasisinin gelişmesine engel olan, ulusalcı safsatalarla ülkeyi içine kapalı ülke haline getirmeye çalışanların bağladıkları zincirleri kırmak ve
Ergenekon Destanında demir dağları eritip çıkan milletimizin kaderi II. Ergenekon (soruşturma) ile bu zincirleri paramparça ederek, evrensel değerlerele dünyaya açılmaktır” şeklinde değerlendirmeler yapabiliriz. Lakin burada soruşturmanın ismi olmaktan önce Ergenekon millet iradesini silah ve hileyle değiştirmeye çalışan bir örgüte verilmiştir. Yani cumhuriyeti ve Türk milletini kurtaracakları hülyası görselerde aslında ülkenin etrafını ulusalcı ağlarla örmek ve bizi gelişmemiş demokrasiler sepetine hapsetmek istiyorlar...

Edindiğimiz intibaya göre bu örgüt, çeşitli spekülatif eylemler, cinayetler, bombalamalar, mitingler vs. yoluyla bir darbe ortamı oluşturarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyması için uygun kaosik ortamı oluşturup, ordu içinde bulunabilecek darbe heveslilerini teşfik ederek, silah zoruyla millet iradesini askıya almayı hedefliyor. Özetle “Askeri Darbe Teşvikçileri” o zaman kelimeleri bölerek kullanırsak “ER(asker)- GENE- KON” tam yerini bulmuş diyebiliriz! Daha öncede bir kaç kez vuku bulmuş olan askerin siyaseti tasfiye etmesini tekrar istemenin ismi ancak bu kadar güzel adlandırılabilirdi!

Madem bu örgütü kuranların nihayi hedefi askeriyenin yada askerin gelip yönetime konmasını amaçlıyor. O zaman askere 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat süreçlerinde ve darbelerinde yaptılan gibi "gel GENE yönetime KON" denilmektedir. yani geçmişte tecrübe ile sabit bir suçun işlenmesi için muhataba çağrı yapılmaktadır. Bu perspektiften bakılınca isim su götürmeyecek şekilde yerini bulmuş diyebiliriz!

Cenk SARIGÖL

8 Temmuz 2008

Ben, Futbol ve Torbalıspor

Futbolu Sevmeden

Ayaktopunu oldum olası sevmem. İyi oynayamamın bunda etkisi olduğu gibi Torbalı Endüstri Meslek Lisesi (TEML) ilk yılında futbol takım çalışmalarına zoraki dahil edilmemin bendeki ilgisizliği arttırdığı su götürmez. Meslek Lisesine yeni başlamışız. Amcamoğlu Cevdet Sarıgöl sanki bayrak devreder gibi mezun oldu, ben kayıt yaptırdım. O iriden büyük cüssesiyle nasıl koşar, futbol oynardı, depara kalktığında toz toplatırdı halen hayret ederim. Fizik kurallarını zorlayan bir durumdu onunki, galiba en büyük azmi kazanma hırsıydı. Lakabı “Lokomotif” bizim emmioğlunun. Eh onca koşmak, depar atmanın sonunda nihayet büyük beden ciğerine hava, damarlarına kan istiyordu. Bu yüzden soluk alması 3-5 metreden duyulurdu. Teyzeoğlum Yalçın Bilgiç o sıralar Torbalısporda kaleci... TEML futbol takımını Müdür Yardımcısı Şerif Şen çalıştırıyor. Ne kadar dil döktüm, futboldan anlamadığımı söylesemde dinletemedim.
Kendimi takımda ve idmanlarda buldum. Ama ne antremanlar? Canım istemiyor, sevmiyorum, koş, yat, kalk, sürün, dön, zıpla muhterem müsabakaya adam değil, muharebeye asker yetiştiriyor sanki... 

Torbalı Endüstri Meslek Lisesi

Şerif Hocam epey bir canımı çıkardı. Benim koşmamamı, verdiği direktifleri tam yapmamamı hep haytalığıma yordu;
senin gözün gezmede, haytalıkta! Bu işi yapacaksın. Baba tarafında futbol oynayan var (amcaoğlu Cevdet), ana tarafında var (teyzeoğlu Yalçın) sende yetenek olmaması mümkün değil. Hiç kıvırma bu işi yapacaksın!

Zülüm ta içimdeki kazanma hırsını disipline edene hadar sürdü. Kondisyonum artmış, nefesim açılmış, hırslıydım ama topa vurma yeteneğim yoktu. Arkasını kovalamam iyide, her çalımı yiyordum. Tüm bunların üstüne Şerif Hocam bir gün,
ya Cenk sen gerçekten bu işe yatkın değilsin sanırım” dedi.
Nihayet milletin bildiğini ve yeteneğini kanıtlamak, takıma girmek için uğraştığı futbolda ben 1,5 aylık ağır idmanlardan sonra yeteneksizliğimi ispat edebilmiştim! Belkide futbola hala mesafeli durmamın ana sebebi istemeyerek ve yeteneksizce yapmak zorunda kaldığım bu 1,5 aylık futbol idmanlarıdır. Bu olaydan çıkarsamamda şu oldu;
Çalışmak, disiplin, tekrar, hırs, özveri sizi bulunduğunuzdan daha ileri götürecektir. Fakat yeteneğiniz yoksa ve sevmiyorsanız zirveyi hayal etmeyin!” Şerif Şen o güzel insan bana lise yıllarımın başında vıcık vıcık terleterek bunu öğretti. Sağolsun...


Torbalıspoar’a Transfer

Yok canım ben değil, dedikya ben ayaktopuna yeteneksizim diye konuyu kendi kısacık futbol maceramdan Torbalıspor üzerine transfer edeceğim. Geçen hafta gazete patronu Vahap Bey yeni transfer olduğumuz konuda bir yazısı ( http://www.buyuktorbali.com/index.php?option=com_content&task=view&id=4070 ) işlemiş. Son parağraflara kadar kurgusal mantığı iyi... yazının sonuna gelince acelesi vardıda hemen bitireyim mi dedi yoksa aklındaki başka bir şey onu itti mi anlamadım! Hatırı kalmasın diye üzerinden bir uçalım dedim. kendileri,
Parasız pulsuz adamları yönetime alıyorsunuz, ondan sonra da sıkıntı oluştuğunda 'Bu adamlar nitelik-siz ve parasız' diyorsunuz. Torbalıspor çok yanlış yönetiliyor.” Diyesiymiş. Doğrudur . Bu iş parasız olmaz. Futbolu bir spor olarak kaale almamın ana sebebi bu zaten. “Fanatizm ve akçalı işleri”. Burada bir durmak lazım ama... amatör ruhunu taşımayan, ruhunda başarıyı istemeyen takımlar başarılı olamaz. Amatör ruh parayla satın alınmaz. ‘Kiminin parası kiminin duası’ demiş atalarımız. Bazen futbolcu Kemal Uzun’u, Başkan Mustafayı, Hüseyin Günaydın’ı, topları, eşofmanları getirip-götüren Efe Çavuşoğlu ve Cumhur’u üzgün görmemek için hırslanır. O ruhu onlara para değil, amatör ruhları verir. Bu bir eleştiri değil. Benim nacizane görüşüm.

Son parağrafta, “Sevgili Çağlar da geçen sezonun sonuna doğru bir anda kendisini büyük bir tartışmanın içerisinde buldu. Krizi iyi yönetmeyince Baş-kan Uygur ile yaşadığı polemik onu çok yıprattı.. (Gerçi Uygur, Çağlar'ın sert beyanatına cevap vermedi ama yazılmamak kaydı ile -Uygur'dan aldığım bilgiye göre- pavyon muhabbeti ile ilgili olarak Uygur'un elinde ciddi belgeler var.)

Hatırlayın bakalım: Özgür Çağlar bugüne kadar hiç kimseyle polemiğe girmiş mi? “paraları pavyonda yiyorlar” diye Sayın İsmail Uygur konumu ve makamına hiç yakışmayacak şekilde genç ve başarılı birine çamur attı. Sonra Uygur sert tepki gelince ‘cevap vermedi’ oluyorsa, ben buna şapka çıkarırım! Belgesi varmış! Varsa ya yazacaksın yada susacaksın. Varmış gibi yaparak, hem suçlamaya ortak olmayı ama belgelendirmemeyi ben bu gazeteye (Büyük Torbalı Gazetesi) ve yayın politikasına yakıştıramadım. Şimdi Vahap Bey şunu demiş olmadı mı;
Evet! Çağlar paraları pavyonda yemiş. Ben belgeleri gördüm. Gerçekmiş!

Devam edelim Vahap Bey'in yazdıklarına: “Yeni bir sayfa açalım, dündekiler dünde kalsın. Özgür Çağlar yönetimi alınca Uygur’a çıkmalı ve destek istemeli veya Atilla Kaya desteği ile yola devam etmeli. Atilla Kaya da Torbalıspor üzerinden siyaseti bıraksın. Çağlar da ‘Uygur bize yardım etmiyor’ yakınmasını bıraksın” yazı tam bu manaları verirken zortlamış.

Sıralayalım yazıdaki eğreltileri;
1-Önce Atilla Kaya’nın hakkını teslim edeceğiz. Başkanlık yaptığı dönemde final oynanmış ve talihsiz son dakika golü ile yeni sezona hırs depolanmış. Takım elemelere gelmişken AKP İlçe Başkanı seçilmesini ve önünün açılması için Torbalıspor başkanlığından istifa etmiş bir kişi konuştuğumuz. Torbalıspor başarısını siyasi kavgasına alet ederek, üstünlük devşirmek isteyen biri önce o klüp başkanlığı koltuğundan feragat etmezdi.
2-Çağlar eğer çıkarda Uygur’dan destek isterse benim gözümdeki kişiliğinde sorun oluşur. Önce Uygur tebrik edecek. Gerekirse eline çiçek alacak, başarılar dileyecek. Hatta özür dileyecek. Sonra Çağlar’a biat çağrısı yaparız! Neden mi? Finale yamanmış ilçenin milli takımını sokağa attığı, yerine hizmet binası (gerçi en son Torbalı Ticaret Odasının haberi olmadan Ticaret Odası Oteli) yapacağım dediği yer hala boş. O zaman adama sorarlar ‘ilçenin milli takımını neden kapı dışarı ettin’ diye.
3-Çağlar, ‘Uygur bize yardım etmiyor’ diye yakınmadı köstek oluyor diye yakındı. Takımı barksız bırakıyorsun, mali kaynaklarını kesiyorsun. Burada yardım değil faul var.
4-İzmir Büyükşehir Belediyesi büyük bir partizanlık yaparak, il genelinde başarılı olan tüm takımlara maddi yardım ve parasal destekte bulunurken, sadece AKP’li diye Aliağaspor ve Torbalıspor’a yardım etmedi. Sayın Uygur da çıktı. “Aziz Kocaoğlu kendisine küfür edilen bir yönetime para vermemekte haklı” mealinde sözler etti. Küfür olayı gerçekse bunu kim yetiştirdi Kocaoğluna? Aradaki İrlandalılar kim? Hadi diyelim doğru! Kocaoğlu bu parayı babasının mirasından mı veriyor? Kendi cebinden mi? Yoksa ilçeyede yansıyan ayrımcı CHP mantığının bir tezahürü...
5-Önce İsmail Uygur Metropolisspor’u neden kurduğunu açıklasın? Hemde artık yeni profesyonel lisans almanın mümkün olmadığı bilindiği halde. Seçim gelmeden Deve Güreşi üzerinden oynanan çalımları Metropolisspor’a transfer belgelerini ortaya...
6-Başarıya ortak olmak kolay. Onca engele, siyasi çıkarmalara rağmen bu takım ayakta ve başarılı. O halde yardım için biat isteyen Uygur önce gölge etmesin. İhsanı engelemesin. Çünkü, “Günahların hesabı görülmeden, kimse cennete giremez

Ben ayaktopundan anlamam ama ayak oyunlarından anlarım be kardeşim..!

Cenk SARIGÖL

Ya utanacağız yada Utanacaklar

Utanacaklar

Tarihi bir dönemeçten geçiyoruz. Türkiye derin yapıları ve militarist, darbeci geçmişi ile hesaplaşıp, yoluna devam edecektir. Bu olay yada biraz sonra bu kaçınılmaz! Ergenekon olayı üzerine son gözaltı ve sansasyonel isimlerin tutukluluk istemleri, kimisinin yargılanmak üzere serbest bırakılmaları toplumda travma oluşturdu! Yok bende travma oluşturmadı, zaten bekliyordum. Bundan daha fazlasına cesaret edeceklerini bile düşündüğümden hayal kırıklığım olmadı değil. Ben bu terör davasına farklı bir perspektiften bakacağım bu yazıda... Daha önce yazmıştık (Gladio Mafyaların Babası, 24 Mart 2008) onu merak edenler şu linkte okuyabilir; http://cenksarigol.blogspot.com/2008/03/gladio-mafyalarn-babas-ergenekon.html

Cumhuriyet tarihinde ilk kez organize işlerinden dolayı (adi suç, zimmete para geçirme değil) Or, Kor rütbeli emekliler yargı karşısına çıkacaklar. Türk Ordusunda bazı rütbelerden sonra emekliliğin olmadığını! bilenlerin önünde daha büyük bir görüntü var. Bu davayı Kapatılan Nokta Dergisi tarafından yayınlanan emekli general Özden Örnek günlüklerinde adı Sarıkız ve Ayışığı darbe günlükleri üzerinden okumaya çalışanlar yanılacaklar. Evet bir darbe teşebbüsü var ortada, planları, görevlendirmeleri, isimler. Hatta tutuklanan, ifadesi alınanların çoğunun ismide bu günlüklerde mevcut. Lakin bu günlüklerde adı geçenlerin hepsi içeri alınsa 400 kişiyi bulurdu zanlılar. İddianame mehkemeye sunulunca ben çok kişinin kişilikleri varsa utanacağını, objektif bakanların ise şaşıracağını düşünüyorum.


Bu Bir Terör Davası

1-2 Temmuz tutuklamalarının Akp tarafından Yargıtay Başsavcısı A.Yalçınkaya sözlü savını Anayasa Mahkemesine (AYM) verdiği güne denk getirildiğini savunanlar var. “Türk Yargısına güvenmeliyiz” (Akp kapatma Davasının kabulü sonrası) çığlıkları atanların şimdi yargıya en adi iftirayı attıklarının bilinçinde olmadıklarına inanmak istiyorum! Bana gelince ben bu yargıya güvenmiyorum ve toplumsal güvenin süründüğüne inanıyorum. Hatta AYM’de görülen AKP Kapatma Davasının siyasi bir dava olduğu düşüncesindeyim. Zaten AYM kendisi siyasi davalara bakıyor. Karar verdiği Anayasa siyasi bir metin ve o siyasi metin üzerinden yorumlarla karar verirseniz bu bana göre teknik olarak bile siyasi bir davadır. Kaldı ki üyelerinin belirlenmesindeki silsileyi takip edersek bile sonuç değişmez. Karar verenler siyasi irade ile belirlenir, yargılananları siyasi, temel aldığı metin siyasi, üstelik bunların üstüne yorum yapacaksın ve bu siyasi bir dava olmayacak mı? O yüzden böyle bir yapının olduğu bazı Avrupa Ülkelerinde anayasal kurum ‘mahkeme’ değil ‘konsey’ olarak adlandırılmıştır.

Ergenekon kapsamında yapılan tutuklamalara itiraz edenler, Peki bu gözaltılar 5 gün önce yapılsaydı aynı arkadaşlar,
başsavcı sözlü savunmayı hazırlarken gözdağı vermek için yapıldı
bir gün sonra gerçekleşse,
Akp sözlü savunmayı yaparken aynı zamanda mahkeme üyelerine ve başsavcıya bu gözaltılar ile ayağınızı denk alın dedi” bulanıklığını dillendirmeyecekler miydi?
Süreç bir Darbe Davası değildir.Ortada somut deliller olduğu iddia edilsede değildir. Göreceksiniz darbe günlükleri iddianamede yer almayacak bile..! Eğer darbe davası olsaydı ve bu işi Akp organize etseydi ilk önce Anayasa’nın 5,6 ve 15. Maddelerini değiştirirdi. Hem darbe teşebbüsünden birilerini yargılamadan önce hazır yapmış olan amatör ressamları yargılamanız gerekmez mi? Mantık ve “Kanun Önünde Herkes Eşittir” kuralı bunu gerektirmez mi?Kiminin kökü İttihat ve Terakki’ye uzandığını, kiminin NATO üyeliğimizle birlikte kurulduğu söylenen bir yapı... Fakat bu şahıslar tahminimce;
terör örgütü kurmak ve silahlı teşekkül oluşturarak, cinayet, bombalama eylemlerinden” yargılanacaklar. Eğer Akp derbe ve darbecilerle mücadele yürekliliği gösterse ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, TBMM’ye
darbe iddialarını araştırma komisyonu kurulması” yönünde gerekli 20 imzayı bulmak için kıvranmazdı. Sanıkların nasıl tutuklandıklarını ajitasyon ve romantizm içerikli beyanlarla farklı bakış açıları ile halka göz bağcılığı yapmaya çalışanlar var. Peki nasıl tutuklanmalılar? Sorusuna cevaplarını hususen merak ediyorum.

Bazı sapkınlarda, “bu kadar üst rütbeli ve etkin Atatürkçü, Cumhuriyetçi, çağdaş gazeteci, sivil toplum lideri isim nasıl darbecilikler suçlanır?” diyor. Kardeşim bu güne kadarki darbeleri sokaktaki vatandaş, tarla veya fabrikada kafası bozulan sıradan halk yapmadı. Bakın hepsi darbeleri Atatürkçülük ve Cumhuriyet değerleri kisvesi altında yapmış. Osmanlıda aynı kazan kaldırmalar “Şeriat İsteruk” diye yapılırdı. “Ben, sen, bizim oğlan” darbe yapamaz bunun için ne vasfı, ne gücü nede imkanı vardır.

Davaya gelirsek, ortada cinayetler var. Hrant Dink, Rahip Santorino, Necip Haptemitoğlu, Danıştay saldırısı, Malatya Kitabevi katliamı, İbrahim Çiftçi (Çerkez İbram), Cumhuriyet Gazetesi Bombalaması (danışıklı olduğunu sanıyorum) ve bilmediğimiz bir çok olay iddianame ile önümüze serilecek. Bakın olay, Madımak, Gazi Olayları, Başbağlar Katliamı, A.Taner Kışlalı ve Uğur Mumcu Cinayeti’ne kadar uzayabilir...

Hiç merak ettinizmi bu dava çercevesinde ne kadar silah, patlayıcı, mühimmat ele geçirildi? Yazmaya kalksam benin kullandığım köşe yetmez. Yoksa hele Şemdinli Davasından sonra ihraç edilen savcı Ferhat Sarıkaya gerçeğine rağmen, Türk Yargısında bir savcının elinde yeterli ve somut deliller olmadan gizli dokunulmazlığı olan kişileri tutuklaması, kendi boyunlarına ip geçirmekle eşdeğerdir. Diğer yandan bu sanıkların savunmasını üstlenen avukatların ülkenin en iyileri olduğunu düşünerek, onların dahi beyanlarını “iddianamenin açıklamanması gerekir”den öteye götürememesi ilginç değil mi? Zaten o ajitasyon erbabı bunu bir görse... romantizmi bırakırdı. Çünkü bu avukatlar tutuklamarda hukuka aykırılık olsa ortalığı birbirine katarlardı. Ortada cinayet, devlet kurumlarına saldırı, devlet memurlarını katletme suçları varsa... Danıştay saldırında ölen mahkeme üyesinin Kocatepe Camiinde yapılan cenaze töreninde AKP’li bakanları linç etmeye çalışanlar, toplanıp toplanıp Anıtkabire koşan dine, dindara, muhafazakar, milliyetçi kesime zehir kusanlar..! Görelim bakalım ne kadar hakkaniyet sahibi? İddianame ortaya çıkıp, hükümler verilince samimiyetiniz, demokrasi ve insan sevginiz ne kadarmış? Hayır özür beklemiyoruz, sözlerinizi geri almasanızda olur! Sizden sadece cinayeti kim işlemişse onlara lanet okumanızdan başka birşey beklemiyoruz.

Gene ortaya çıkıp, “Er(asker) Gene Kon” diyenler, savunanlar olacaktır. Gelişmiş demokrasilerde dahi darbe heveslisi, postal yalakası, halka tepeden bakan tipler var ve olabilir. Bizde belki biraz fazla ama bu dava ve açıklandığında iddaname sonrası “Er Gene Kon” fetişistlerinin sayısı makul seviyelere düşecektir! Geriye “Siz Kaç Kişisiniz?” diye küçümseyeceğimiz sapkınlar ve azgın azınlık kalacak.

Diğer yandan artık bu ülkeninde darbe heveslileri ve darbecilerle hesaplaşması gerekiyor. Bülent Ecevit’in “Kontragerilla” diye tanımladığı derin yapılanmalar ortadan kaldırılmalıdır. Buna cesaret edecek mevcutta bir hükümet, muhalefette parti görünmesede zamanıdır. Halk vicdanında hüküm giyenlerin, kanun önünde cezalarını çekmeleri gerekir. İtalyan Gladio’su, Belçika Kılıç’ı, Fransa Rüzgar Gülü’nü nasıl tasfiye ettiyse Türkiye normal demokratik rejime kavuşmak için bu cesareti göstermelidir. Elbette sancılı olacak, İtalya da 462 kişi tutuklandı. Bir cumhurbaşkanı ve iki başbakan yargılandı. Sizce bizde o kadar ileri gidilebilir mi? Benim tahminim gidilebilse en az 2 cumhurbaşkanı bir başbakan savcılara selam vermek zorunda kalır! Onur Öymen’i bilirsiniz CHP lideri Deniz Baykal’ın yardımcılarından, bir yere not edin! Sonrada Baykal’ın neden davaya gönüllü avukat olma heveslisi olduğunu...

Umarım bu soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz ve yardımcıları ciddi deliller edinmiştir. Yoksa üstlerine atlamayı bekleyen darbe şakşakcıları tarafından linç edilirler ki buna kimsede itiraz etmez! 2500 dosya, 4.5 milyon sayfa olduğu iddia edilen dökümanların içinden elle tutulur bir şey çıkmazsa bu ayrı bir hukuk faciası olarak yargımızın alnına kara leke diye eklenecektir. Sonuçsuz kalacak Ergenekon soruşturması Türk Halkının ve siyasetinin darbelerle yüzleşme, hesap sorabilme yeteneği olmadığını gösterdiği gibi cesaretini kıracaktır. Savcılarımızın öyle güçlü delilleri mahkemeye sunması lazım ki, kimsenin itiraz etmeye sesinin çıkmaması lazım. Aksi takdirde süreçi sulandırmak için pusuda bekleyen yada elinden geleni yapan pervasızların azgınlıkları artacaktır.

Sağlam ve mutlak deliller, sonuçta cezayı sabit kılacak kati delilden yoksun açıklanacak bir iddianame fikrimce akamete uğramaya uğratilmaya mahkumdur. Öz ve yardımcılarının cesaretini inkar etmiyorum. Ferhat Sarıkaya'nın başına gelenlerden sonra en büyük cesaret örneği sergilediler ve bunu gösterdiler. Lakin kati ve kanıtlanmış suçlamalardan yoksun bir iddia makamının savlarını üst mahkemelere çıktıkça kanıtlamaları çok ama çok zor olacaktır! 27 Mayıs Darbesini yapmış, halende içinde bu darbeyi öven heveskarların bulunduğu, 28 Şubat postmodern darbesinde postal yalakalığı ve kendi ayaklarıyla koşarak ne yapmalarını birifinglerle öğrenen mensuplarının çoğunun hala görevde olduğu, darbe hoşgörülü hukuk! adamları var. Böyle hakim, hukukçu, mahkeme üyelerinin varlığını düşünerek siz ihtilal yapmak için silahlı teşekkül oluşturmak, eylem yapmak, çete ve terör örğütü kurmak suçlaması ile darbeci yargılamasında iddia makamı iseniz çok sağlam delilleriniz olması gerekir. Öyle telefon dinleme kayıtları, gizli kamera görüntüleri 3. şahıs ifadelerinden müteşekkil bir soruşturma savı ile mahkeme huzuruna çıkmanız, ülkede daha onulmaz yaralar açar. iddianamede daha bilimsel verilerle desteklenmiş, adli tıp, balistik verilerine dayalı suçlamalar yoksa... sonuç değişmeyecek gene çok şaşıracağız.

Cenk SARIGÖL

1 Temmuz 2008

Su Üzerinde Siyaset

Su Üzerinde Siyaset

Torbalı’ya İzmir ve Ankara üzerinden nazar edelim. Geçen yıl Ankara çok büyük su sıkıntısı çekti. O kadar ki, insanlar kullanma suyu olarak, artık geceleri süs havuzlarından su taşıdılar. Mikrop yuvası 2-3 aydır devinen suyu en azından çamaşırda, tuvalete dökmede kullanmak için. Ank. B.şehir Bld. Bşk. Melih Gökçek Kızılırmak suyunu yaz sezonuna yetiştirmesi önemli bir olay oldu. Geçen yıl kendisini kıyasıya eleştirmiştim. Hem yazılarımda hemde ASKİ ve belediye sitesinde... Hatta basın danışmanı Mustafa Özçelik’e kesintilerden sonra büyük patlaklar olabileceğini öngörmüştüm. Gerçektende sel baskını gibi ana artellerde patlaklar olunca aramış ve nasıl bildiğimi sormuştu. Cevap basitti; “Eğimi aşağı, yukarı doğru fazla olan yerlerde alçak kesimde su, yüksek rakımda hava kalır. Siz suyu bırakınca arada kalan su zayıf noktaları patlatır. Pamuk suyundan biliyorum” dedim. Çiftçi zayıf hortumların patlamaması için, suyu bırakmadan önce ya içindeki suyu boşaltırsın yada azar azar verirsin ki havayı sıkıştırmadan dışarı atsın."

Kızılırmak suyu geldi ama çözüm üretmekten çok su bulandırmayı seven CHP’liler normal akış suyu tahlilleri ile Kızılırmak suyunun arsenik miktarının fazlalığını gündeme getirdiler. Oysa bu su direkt şebekeye verilmiyordu. Önce rafine ediliyor sonra şebekeye veriliyordu ve analiz yapılması gereken su örnekleri rafineri girişinden alınmalıydı. Sonuçta diğer kaynak suları ile karıştığından kullanılan suyun meleküler yapısının uygunluğu böyle anlaşılabilirdi. Her zamanki CHP mantığı buradada işledi, vatandaşı ürkütmeleri ve korku senaryoları ile çeşmelere düşman gibi bakar olmuştuk. Melih Gökçek aynı saldırgan tavrıyla ve en iyi savunma saldırıdır prensibi ile İzmir’i gündeme getirdi. Ben eminim ki, suyunda Ankara’dan fazla arsenik barındıran CHP’li belediyeyi bulmak için tüm CHP yönetimli belediyelerin suyunu analiz ettirmiştir. O yüzden İzmir dışındaki CHP yönetimli belediyeler korkmasın!

Gökçek’in İzmir’i işaret etmesinden sonra İzmir Valisi, Bu çerçevede İl Sağlık Müdürlüğünce yaptırılan tahliller sonucu bazı bölgelerdeki içme suyu numunelerinde arsenik değerlerinin yüksek olduğunun tespit edilmesi üzerine İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığından su dağıtım şebeke haritası istendi. Ayrıca Vali Cahit Kıraç şu açıklamayı yapmış üç gün önce;
"Sağlık Bakanlığınca ilimizdeki tüm belediyelere gönderilen İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik gereği, ilimizdeki belediyelerden içme ve kullanma sularının kimyasal ve fiziksel analizi olarak 21 parametreden oluşan ölçüm değerleri istenmiştir. Yönetmeliğin 17 Şubat 2005 tarihinden itibaren 3 yıl yürürlükte olacağı ifade edilerek, arsenik değerlerini içeren tahlil sonuçları talep edilmiştir. Yönetmelikte tanınan süre olan 17 Şubat 2008 tarihine kadar arsenik değerlerinin yüksek olduğuna dair bildirim olmadığı gibi süre uzatma talebi de Valiliğimize ulaşmamıştır."

Niye göndermiyorsun ey İzmir B.şehir belediyesi dökümanları? Biz senin açıkladığın rakamlara inanmak zorundamıyız? İnanmamakta da haklıyız. Çünkü, İzmir Büyükşehir Belediyesi ‘arsenik oranının yüksekliği nedeniyle’ 100 su kuyusundan 29’unu kapattı. Ve Başkan Aziz Kocaoğlu, “şebeke suyunu için diyemem” dedi. Valilikte Karşıyaka, Bayraklı ve bazı yerlerde 9 kuyuyu mühürletmiş!

İzmirde durum buyken Torbalıda ne acaba? Bağımsız dernek ve sivil toplum örgütlerimiz bu konuda çalışma yapmalıdır. Artezyen kuyularından renkli su çıkan ilçemizde vahametin buyutlarını düşünmek bile beni ürkütüyor. Hatta susuzluktan kıvranan vatandaşlarımıza;
belki böylesi daha hayırlıdır. Size zehirli su vermektense hiç vermemeyi yeğliyorlar. Sizin iyiliğinizi düşünüyorlar haberiniz yok” diyesim geliyor. Torbalı Belediyesine su konusunda bir şey söylemeye hakkımız yok! Zaten onlarda üstüne almazlar ve büyükşehirde CHP patentli değil! Geçen yılda su sorunu yaşamamıştık, bunları yazmamıştık ve Torbalı Belediyesi su işlerini Büyükşehire devredeli 10 yıldan (1 yıl kadar oldu ve en son devreden belediyedir) fazla oldu! Yani Ramazan İsmail Uygur ve ekibinin burada zerre sorumluluğu yoktur!

Torbalıda kullanılan içme suyu şebekesinin %40’a yakını 1950’den kalma pik borularla sağlanır. Daha önce %90 olan bu oran Haluk Alpsü ve Ertan Ünver tarafından yarısı yenilenerek reforme etmişlerdi. Zaten “iyi belediye başkanı alt yapıya önem vern kaynak ayırandır. Fakat alt yapıya para kaçıran belediye başkanı iyi siyasetçi değildir.” Alta gömdüğün boruyu, şebekeyi kimse görmez. Üstelik, “yollarımızı kazdı, bizi toz toprak, çamur derya içinde bıraktı” diye seçmen yakınmaları tekrar seçim kazanmalarını zorlaştırırlar.

Size bir matematik sorusu;
Alpsü ve Ünver, su şebekesinin yarısını yenilediğine ve şuan kullanılan şebekenin %38’i 1950 ve öncesi tarihliyse, bugüne kadar (Ünver 1994 de seçimi kaybetti. mevcut su şebekesinin 126800 metresini yeniledi) geçen 14 yılda ne kadarı yenilenmiştir?” Bilenlere ödül olarak içme sularını kaynatmadan kullanmaları tavsiyemdir.

Su şebekesinin geçen yüzyıldan kalması biz gariban vatandaşa nasıl yansıyor değerlendirelim;
1-Su pompasından çıkan su miktarının hatırı sayılır oranda bir kısmı yer altından çeşmenize ulaşmadan toprağa ve kanalizasyona karışır. (bu oranın %60’ı bulduğunu düşünüyorum. Siz genede şaşırmayın)
2-Sular kesildiğinde tersi durum yaşanır ki, bu fizik kuralıdır. Kanalizasyondan içmesuyu destek alır. (direkt rafinesiz su diyebilirsiniz)
3-Drenaj hızının azaldığı durumlarda eski şebeke içeri hava alır. Sonra gelen su bu havayı su sayaçınıza kadar sürükler ve sayaçınızın havayla hızlı dönmesine yardımcı olur. Faturada, içme suyu, kanalizasyon parası, çöp parası, sinekle mücadele kalemlerinin yanına yazılmasada yekün ödemenizi arttırır.
4-Şebekeye güvenemediğinden yetkililer suyu basınçla değil, oluruyla yüksek kesim ve katlara çıkmasını bekler (yoksa yeni parkelenmiş yolların altından yeni kaynak sularımız dışarı fışkırır). Bu durumda yüksek katlı binaların üst katları bol bol çeşmelerini açtıklarında TISS sesi ve hava alır. Bu durumdaki mağdur vatandaşlarımıza tavsiyem su sayaçlarını sıkıca kapatmalarıdır. Yoksa duyduğunuz TISS sayaçınızı döndürmeye devam etmektedir. Ve siz fatıra elinize geldiğinde akçayan çeşmeye gelen su faturasını ağzınız açık incelersiniz.
5-İlçemizde iki ayaklı 500 tonluk depo var. Bunlara 4 pompa su basıyor. 1 tanede yine Ünver döneminde yapılan 2 havuzlu, 3000 tonluk GÖMME depo mevcut. Bunların dışında benim bildiğim en az 6 tane daha 4’lük pompa var (Torbalı Giriş, Otağ Yapı, Erenler Mah., İtfaye, 7 Eylül İlkokulu, Koruluk). Depoları olmadığına göre bunlar şebekeye nasıl su veriyordur sizce? Uzmanlık sorusu değil canım. Bu yazıyı okuma beceriniz varsa cevabı bilmeniz lazım!
6-Depo olmadan direkt şebekeye su basan düzeneklerde klorlama yapılsada sağlıklı olmamaktadır. Üstelik depo ve su havuzlarında çökerek şebekeye akan su burada yer aldından emildiği orjinal haliyle yani toprak ve kumla şebekeye dahil olur. Bu kum daha sonra şebekenin alcak olan yerlerinde çöküntülerle çamur olur ve borularda su akışkanlığını yavaşlatır.

Daha devam etmek isterdim ama yerim kalmadı! Bu konuya hem küresel ısınma; http://cenksarigol.blogspot.com/2007/06/kresel-sulama.html hemde Sular Değişti http://cenksarigol.blogspot.com/2008/05/sular-deiti.html isimli yazılarımızda değinmiştik. Bir sonraki yazıya belki, bir sonraki yaz mevsimi muhakkak bu konuya tekrar döneceğiz. Ben her zaman söylerin İsmail Uygur’u bir siyasetçi olarak takdir etmemek İMKANSIZ!
Bu arada Küresel Isınma ve suyu israf etmeden kullanma üzerine bazı tavsiyelerimizi daha önce yazmıştık http://cenksarigol.blogspot.com/2007/06/kresel-isnma-ve-yapabileceklerimiz.html küçük önlemlerle su israfının bir miktar önüne geçebiliriz.

Cenk SARIGÖL