14 Aralık 2009

Hellim Peyniri Tirede Üretilecek

İzmir -Tire Organize Sanayi Bölgesi girişinden bir görünüm
Hellim Peyniri İzmir - Tirede Üretilecek
Kuzey Kıbrıslı işadamı, Reha Süt Ürünlerinin sahibi Mustafa Kaymak, Tire Organize Sanayi Bölgesinde tamamlanmak üzere olan tesiste Kıbrıs'ın Meşhur Hellim Peynirini Üretecek...

Kıbrıstan aklımda kalan Mollohiya (Arap orjinli), Humus Çorbası, Samarella, Gabbar, Şeftali Kebabı, Kolakas, Mücendra Pilavı, Ceviz Macunu, Babutsa (hani şu ‘Yanayım’ parçasını yapan grubun ismini aldığı meyva) gibi en önemli lezzetlerden biridir Hellim Peyniri. Kıbrıs Rumlarının "halloumi" dedikleri bu peynir, geleneksel yöntemle çiğ inek, koyun ya da keçi sütüyle yapılır. Keçi sütüyle yapılanına doyum olmaz. Kaşara benzer diyebiliriz. Orta sertlikte, hafif uzayan, tuzluca bir peynir olan hellimin tavası çok güzel olur. Topaklar halinde hazırlanır ya da dikörtgen kalıplarda bol tuzla salamuralanır. Bu nedenle uzun ömürlü bir peynirdir. Kolay dağılmaz ve erimez.

Mutfakta kullanım alanı çok geniştir. Diğer bazı peynirlerin aksine sadece kahvaltılık ve katık olmaktan fazlasıdır. Hellim mutfakda et yemeklerinden kahvaltıya kadar birçok yerde kullanılır. Örneğin minik küblere doğrandıktan sonra ızgarası yapılır. Rendelenerek köftenin içine konur. Hellim peynirli köfte Kıbrıs mutfağının tipik yemeğidir. Ayrıca doğrandıktan sonra lavaşın içine yerleştirilen hellim peyniri, fırında pişirilerek börek gibi tüketilir.Rendelemeye elverişli yapısından dolayı garnitürlerde aranan bir peynir çeşidi olarak bilinir. Selçuk – Efes, Kuşadası, Pamucak, Özdere, Gümüldür gibi Turizm merkezlerine yakın olan Tire ilçesinde hellim üretimi yapılacak olması pazara yakınlığı ilede avantajlıdır. Özellikle Avrupa Mutfağında rendelenmiş peynir kullanımı çok yaygındır. Bu nedenle turizm işletmelerimizde kullanım alanı geniş olacaktır.
(Burhan Kadı hellim yaparken yeğen Erol izliyor)
Yapılışı diğer peynir çeşitleri düşünülürse orta zorluktadır. Biraz soğuduktan sonra 30 derece de mayalanır. Pıhtılaşıncaya kadar bekletilir, sonra başparmağın yarısı kadar büyüklükte parçalara ayrılır. Parçalanan pıhtı 33derece civarında ısıtılır, karıştırılır, daha sonra kalıplara alınır ve yarım saat baskıdan geçirilir, süzülür. Teleme, ortalama yarım kiloluk dilimlere kesilir. Bu arada loru alınmış olan kendi peyniraltı suyunda kaynama noktasında (95 derece civarı) 80-90 dakika haşlanır. Üste çıkan peynir kalıpları alınır ve elle hafif bir baskıdan geçirilir, yüzeyleri tuzlanır. Tuzlanmış kalıplar ikiye katlanır ve sularının iyice süzülmesi için 30-40 dakika bekletilir. Daha sonra küpte ya da tenekede salamuraya atılır. Tüketiciye vakumlanmış ambalajda sunulan sanayi tipi hellim peyniri ise tam yağlı pastörize inek sütünden yapılır. 7-10 gün dinlendirildikten sonra vakum ambalajlarda satışa sunulur.

Bu tesisin açılmasından sonra Tirede ve çevremizdeki Torbalı, Bayındır, Ödemiş, Kiraz ve Selçuk gibi ilçelerimizdeki süt üreticilerimizin süt pazarının hareketlenip, kazançlarının artacağını öngörmek zor değil. Günde 100 ton süt işleme kapasintesindeki bir tesis pazarını bulursa tam üretim ile süt sığırcılığı yapan insanımıza umut kapısı açar. Ben Hellimden bu konuda ümitvarım!

İtiraf etmem gerekirki 1995’li yıllarda böyle bir tesisi kurma fikri çok sevdiğim Hellim Mangal yüzünden hep aklımdaydı. Fakat ne maddi gücüm nede şartlar elvermedi. Kıbrıs – Vadili’nin önde gelen ailelerinden Ahmet Kadı ve oğulları ile bu fikrimi çok paylaşmıştım. Hatta geçenlerde bir akşam rastgelen kanallarda dolaşırken Kıbrıs Bayrak Radyo Televizyon (BRT) ekranlarında birden Ahmet abimizin küçük oğlu Burhan Kadı’yı kazanın başında hellim tarifi verirken gördüm. Nasip, Mustafa Kaymak Bey Tirede benim Hellim üretme fikrimi gerçeğe dönüştürüyor. Artık mangal yakmayı düşünen İzmirliler yanlarında hellim peynirinide eksik etmez sanıyorum.
Bu kadar Hellimden bahis açtıktan sonra bir tarifini vermeden bitirmeyelim yazımızı...

Hellim Kızartması
Hellim Peyniri 1cm kalınlığında dilimleyin. 5 dakika kadar içme suyunun içinde bekletin, süzün ve kağıt havlu ile kurulayın. Isıtılmış tavaya zeytinyağ koyun ve peynir dilimlerini yerleştirin. Her iki tarafınıda 2-3 dakika, nar gibi olana kadar kızartın. Servis tabağına yerleştirin. Üzerine sızma zeytinyağ gezdirin, kekik ve arzu ederseniz pul biber serpin. Tomati (Tirece) ve zeytin ile ister kahvaltıda ister yemeklere meze olarak servis yapın.
Cenk SARIGÖL

8 Aralık 2009

Meslek Liseleri Engeli ve Adalet

Yasa ve Mahkemelerin Katsayısı
Demokratik, Sosyal, Hukuk Devleti” son 20 yıldır modern yönetim yöntemlerini benimsemiş veya ideal edinmiş devlet ve toplumların ağızlarından düşürmedikleri sözcükler. Hukukun herkese eşit dağıtıldığı, halk iradesinin kutsandığı, fırsat eşitliğini önemseyen, çoğunluğun azınlığa tahakküm oluşturmadığı, kadın, çocuk, özürlü, azınlıklara pozitif ayrımcılığı bir idare dillendirilir demokratik devlette.

28 Şubat postmodern darbesi ile bu ülkede Meslek Liseleri linç edilmiştir. Asıl amaç İmam Hatip Liseleridir ama güya ayrımcılık yapmadığını lanse etmek isteyen zamane haybecileri! kurunun yanında teknik liselileride ötelemişlerdir.

-Haksızlık Bir böyle oluştu! Bugüne kadar bu liseleri açan devlet, öğretmenleri devletin memuru, denetleyen devletin müfettişi ama 28 Şubatta kadar düz liselilere haksızlık yaptığını görmeyen devlet birden bunu farketmiş...

-Haksızlık İki tamamen öğrenciye yapıldı ve ötelendi. Zira çoğunlukla o yaşlarda ebebeyn ve velinin seçimi olan lise ve branş yüzünden öğrenciler istemedikleri, düşlemedikleri meslekler dışındakine yönelmeleri yasaklandı! Diğer taraftan her demokratik ülkede olduğu gibi yeterlilik sahibi olduğu sürece insanlar meslek seçiminde özgür olmalıdır. Mesela ben, babam beni sadece emmioğlum Torbalı Endüstri Meslek Lisesine gidiyor diye gönderdi Elektrik Bölümüne... Lakin ben lise hayatım boyunca elektrikçi olmayı ne düşündüm nede düşledim. Öğretmenlerimi ve okuluma olan sevgimin tersine hiç sevmedim bölümümü... Şimdi bana tek faydası evdeki elektrikli eşyalar veya aydınlatma arızalarında tamirci çağırmıyorum. ÖSSde ise sadece 3 soru vardı bölümle ilgili ki her yıla bir soru... Oysa aynı soruları düz liseli ve fizik dersinden ortalama notlrla geçen her öğrenci çözebiliyordu. Yani bir ayrıcalık değildi.

-Haksızlık Üç Mahkemenin kendisiyle çelişmemesiyle geldi. 99da YÖK, 28 Şubat etkileşimleriyle peyda ettiği “Katsayı Düzenlemesi” haksızlığı oluşturmuştu. Yüzyılın başında bu çelişkiye Ankara Aydınlıkevler Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi İlknur Öztürk'ün katsayı düzenlemesinin iptali için başvurduğu davada aldı. Bir buçuk yıl süren davanın sonunda 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 'yükseköğretime giriş' başlıklı 45'inci maddesinde yer alan "Yükseköğretim kuruma girecek öğrencilerin ne şekilde o kurumlara kabul edileceğiyle ilgili gerekçeler YÖK tarafından belirlenmektedir" ifadesini gerekçe gösteren Danıştay, katsayı düzenlemesi ve yeni bir sistem getirme yetkisinin açıkça YÖK'te olduğuna dikkat çekmişti. İtirazlara dönemin C.başkanı A.N.Sezer veto yetkisini kullanmış, Danıştay ise kendisine yapılan itirazlara, Danıştay 8. dairesi 2005 temmuz ayında verdiği bir kararla "katsayı belirleme ve sınav sistemini değiştirme kararı YÖK'tedir" kararı vererek, YÖK’ü işaret etmişti karar mercii olarak. İşe bakın ki, zamanında kararı YÖK’e paslayan Danıştay şimdi YÖK’ün Katsayı Adaletsizliğini kaldıran kararını müdahil olmakta çelişki görmüyor.

-Haksızlık Dört yine Danıştay tarafından imzalandı. İstanbul Barosu'nun itirazı üzerine üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran YÖK'ün kararını durduran Danıştay'ın, Diyarbakır Barosu'nun “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik” ile ilgili yaptığı itirazı ise, “Baro'nun böyle bir ehliyeti olmadığı” gerekçesiyle reddettiği ortaya çıktı. Keşke çokça yerimiz olsada kararları karşılaştırsaydık, haksızlığı ve çelişkileri netleştirmek için. Yani bu baronun başvurusunu sarımsaklıyalım, şunun başvurusunu sadece yiyeyim! Hukuk önünde bırakın bireyleri barolar bile eşit...

-Haksızlık Beş eğitim eşitsizliğinin katsayı adaletsizliği ile derinleştirilmesidir. Meslek Liseliler müfradatlarındaki ek teknik derslerin yoğunluğundan dolayı ÖSSde işlerine yarayacak dersleri genelde az görürler. İmam Hatipler ise fazladan ders programları ile fazladan ders yüküne maruz kalırlar. Yani ÖSS kapısındaki bir düz liseli zaten Meslek Liseliye göre daha avantajlıdır. Düz liseli haftada 6’şar saat Kimya – Fizik, 8 saat matematik görürken, Meslek liseli haftada sadece 2’şer saat Kimya –Fizik, 4 saat matematik görür ki o da sadece Lise 1 ve 2 de... Zaten son bir veya iki yılına staj eklendiğinden haftada 2 bazen 3 gün işletmelerde geçer. Haa birileri diyorsaki ‘bu yeterli değil, düz liselilere haksızlık oluyor, birde katsayı uygulayalım’ adalet anlayışlarını ilkçağ tarih kitaplarından, vicdanlarınıda cahiliyye döneminden çalmışlardır!

Sonuç olarak, ‘Demokratik Hukuk Devleti’ denildiğinde seçim yapılan, yasaları, mahkemeleri olan devletlerden bahsedilmez. Yasaları adalet dağıtmayan, haklıya payını vermeyen, eşitlik ilkesini gözetmeyen, söylenene değil söyleyene göre karar veren, kişilere göre hüküm giydiren bir devlet... Böyle bir devlet Hukuk Devleti değil ancak Kanun Devleti olmaya adaydır! Kanun devleti olmak için bile yasaların keyfi değil, eşit uygulanması ile olur. Kanun ve Yasa ilkel kabile topluluklarında ilk dönem devletlerinde bile vardır. Engizisyon mahkemeleri bile bunca haksızlığa belli yasa kriterleri gözeterek imza atmıştır. Önemli olan yasaların olması değildir, o yasaların adaletli olup olmadığıdır.

Öğrenci Seçme Sınavında 4. Olan Buğra Şimşek iş yerleştirmeye geldiğinde 14000’nci öğrencilerilerin girebildiği üniversite ve bölümlere girebileceğini öğrendi.
Türkiye ikincisi Zahide Keskin, 8. Zehra Ulus, 9. Şerife Horasan, 22. Süheyla Kıvrak vb. ötelenen, katsayı mağduru olan meslek liseliler gördük. Nice zeki ve başarılı öğrencinin sadece babaları, velileri Meslek Lisesine kayıt yaptırdı diye torna-tesviyeci, kaynakçı, kumaş boyamacı olmaya mecbur olduklarını iddia etmek adaletliyse ve ülke yararınaysa ben uzaylıyım! Hatta bir Turizm Meslek Liseli olan Cem Yılmaz’dan fazla size gülerim. Siz daha komiksiniz. Ülkenin en büyük komedyenine “Garsonluk ve Şeflik dışında birşey yapamazsın” repliğinizden dolayı... Yada Hamza Yerlikaya güreşmesin, Emre Aşık futbol oynamasın! Milli takımlarada bu mantıkla katsayı getimeyi arzular mısınız? Bu soruları birde Kanada Carleton üniv. Öğr. Üyesi Prof. Dr. Şaban Alaca’ya sorabilsek ne der acaba? O da benim gibi elektrik mezunuda...

Cenk SARIGÖL

5 Aralık 2009

Ülkücüler ve İlk Faşistlerimiz






'Beter' diyen, Beteri görmedi!



Dünyada sol, marksist rüzgarların estiği yıllarda birazda kendini tanımlamak adına Türkiye Koministleri öteki olarak karşısında Ülkücüleri görürüz. Ara renklerin kaybolduğu bu geçmiş zamanlarda marksistler aslında kendilerini tanımlamak için hep “Faşizm” ergumanını seçtiler. Oysa Türkiyede “faşist” tanımlamasına sığdırılabilecek, yapılanma, görüş, eylem kabiliyeti olan önemli bir grup olmamıştı. Faşizmin bir özelliği olan devletçilik, lidere mutlak iteat gibi bazı yapısal özelikleri benzeşsede Ülkücülük ve Ülkücüler faşizmin ana damarını oluşturan, Irkçılık batağının derinlerine gitmeyecek donanımlara sahiplerdi!

Bundan 3-4 yıl önce söylemeye başladığım ve bugüne kadar sık sık arkadaş çevremde ve meclislerde dile getirdiğim bir korkum var;
Türkiyede yaşayan herkes ‘ülkücüleri’ faşist ve ırkçı bildi. Fakat yanıldıklarını korkarım yakında görecekler ve inanın gerçek ülkücüleri mumla arra hale gelecekler. Çünkü gerçek ırkçı düşünce asıl mecrasında filizlenip, sol, marksist, sosoyalist, eski kominist düşünce içinden geliyor” Cenk Sarıgöl.

Irkçılık dünyaya insanınen kaba, adi, pislik, sapkın bakışıdır. Çünkü düşünen ve mantık haznesi olan her insan bunun bir şeçim olmadığını, insanların doğuştan gelen vasıflarını belirleyemediğini bilir. Bu yüzden insanlar konuştukları dil, ana-babası, fiziki özellikleriyle (ten rengi, inançı, mezhebi, çekik gözleri vb.) insanlar aşağılanmayı haketmezler. Türk – İslam ülküsüne mensup bilinçli bireyler için İslamsız bir Türklük tanımı yoktur. Müslümanlık ilişikli Töre ve Örfün tıkandığı veya karşıtlaştığı her alanda islamın dediği kabul edilir. Oysa faşist kişilik için din kullanmaya yaramadıkça varlığının önemi yoktur. İslama göre her çocuk günahsız doğar (Hiristiyanlığın aksine. Onlar çocukların günahlarından arınacağını düşündüklerinden vaftiz edilmesini gerekli görürler) ve onu kötülüğe yönelten kendi seçimleridir. Irkçılık bencil ve komplekslidir. Genite ve kan kardeşliği arar. Oysa bırakın ülkücülüğü, Osmanlının son dönem Türkçülük kuşağını oluşturan önderlerin çoğu “Türk” ırkına mensup değillerdir. Zaten ırkçı temayülleriyle hareket eden hiç bir millet uzun soluklu hegomanyalar ve imparatorluklar kuramamıştır...

Türk – İslam Ülkücülerini faşist olarak tanımlamak yanlış olur! Zira faşistler kendi liderleri ve kan kardeşliğine mensup ideoloğları dışından gelen doktrin, prensip ve kurallar ve emirleri kabul etmezler. Ülkücülüğün yarısı olan Türkçülüğün esaslarını Kürt Ziya Gökalp, İslam Maneviyatını Arap Seyid Ahmet Arvasi ortaya koymuş ve Türkçülüğü en katılaştıran kişi olarak Çerkes Hüseyin Nihal Atsız görülür. Bunların dışında özellikle Arnavut, Boşnak, Gürcü, Pomak gibi bir çok farklı etniseteye mensup kişilerin önemli katkıları görülür.
BKNZ. ‘Yükselen Milliyetçilik Alçalan İnsanhttp://cenksarigol.blogspot.com/2007/06/ykselen-milliyetilik-alalan-insan.html

Bir Ülkü Ocağının kapısından girerken insanlar etnisitesine göre ayrılmadan girer. Fakat Avrupada hiçbir ırkçı teşkilat ve yapılanmaya savundukları ırk dışındaki kandan gelenler adım atamaz. Dolayısıyla Ülkücülük ırkçı duruştan çok siyasi bir bakıştır. Tüm siyasi hareketlerin yapısında olduğu gibi fikir birliği arar. Biraz devletçi, kültürel ve anane baskıcıdır.

Asıl açıklamaya çalıştığım Ülkücülük değil, yazının 2 parağrafında, Türkiyede yaşayan herkes ‘ülkücüleri’ faşist ve ırkçı bildi. Fakat yanıldıklarını korkarım yakında görecekler ve inanın gerçek ülkücüleri mumla rara hale gelecekler. Çünkü gerçek ırkçı düşünce asıl mecrasında filizlenip, sol, marksist, sosoyalist, eski kominist düşünce içinden geliyor” diye söylediklerimi desteklemek! Irkçılık evrensel maneviyatını kaybeden bireylerin düştüğü çukurdur. Neden evrensel? Çünkü Yahudiler dinlerini kendileri dışındakilere kapatarak, ona ırksal bir çerçeve çizmiştir. Oysa evrensel ve ilahi inançlarda insanı meneviyatın merkezinde tutan ekinden yoksunlaşmayan kimse ırkçı olamaz. Faşizm Mussolini ve Hitler gibi dünyayı yıkan cani liderler çıkardı. Partileri ULUSAL, DEVRİMCİ, SOSYALİST, İŞÇİ çağrışımlı isimler almayı seviyor... Aleviler ulusalcılık dalgalarının ırkçı ve faşist kıyılara taşıyan gemiyi yeni farketmeye başladılar ki terk zamanına..! Aslında bugüne kadar birazda Alevilerin olumlu katkısı ve freniyle palazlanması geçiken Ulusal Faşizm, korkarım artık kentleşmenin ve modernizmin getirdiği inanç soğuklu yaşayan kentlerimizde daha görünür olacaktır.

İşte Türkiye gerçek faşist ve ırkçı hareket ve yapılanmalarla yeni tanışıyor. Eski marksist ve çakma sosyalist partiler içinden ırkçı, kan kardeşliği üzerine inşa edilen ve dışarıda kalan herkesi düşman belleyen ırkçı hareketler yayılıyor. Manevi değerleri zayıf, ilahi inançları yok veya az olduğundan insan varlığının değeri konusunda hiçbir fikire tahammülleri... Ülkücüler Milliyetçi bunlar ulusalcıdır. Halen sosoyalist esintileri isimlerinde kullanırlar, işçi olduklarını, devrimci olduklarını sık sık söylerler. Eşitlik derken aslında kendi ırksal mensuplarının eşitliğinden bahsederler.

Kürt Milliyetçiliği zaten sosyalist, kominist bir temelden geldiği için lider kadrosunun faşistleşmesi kısa sürmüştür. Şuan için kültürel, dini olarak Kürtlerle büyük doku uyuşmazlığı olan bir terör örgütü ve siyasal temsilcilerini görüyoruz. Geçikmiş Kürt Milliyetçiliği maalesef ara dönemi pek yaşamadan / yaşayamadan ırksal – kavgacı denizlere yelken açmış görülüyor.

Ülkücülük bugüne kadar faşistleşmenin, ırkçı yapılanmaların önündeki en büyük engeldi bana göre... bugün gelinen noktada maalesef ülkücüler fikri altyapılarını ve kodlarını kaybediyorlar! Diğer taraftan sol ve sosyalist tabandan gelen ulusalcılar içinde ciddi ırkçı bir dalga yayılmaktadır. İşte bu gelen, tehlikeli dalganın etkileri ve eylemleri daha görünür oldukça, dün Ülkücülere demedi –komadı bırakmayanlar “Ülkücüleri mumla arar hale gelecekler! Veya bin beteri varmış diyecekler” iddiasındayım. Türk – İslam Ülküsünün ne olduğunu bilmeden, ne idüğü konusunda haberi olmadan sadece bir ırka olan öfkesi yüzünden kendini Ülkücü tanımlayan hödüklere bu yazıda anlatılan hiçbirşey yoktur. Hele ‘Ülkücülük eşittir MHP’ diyen fikir kabızları...

Milliyetçilik çokta kötü birşey değildir. Ama önce Millet kimdir? Nedir? Kimlerden oluşur? Sorularına doğru ve tarihi kökenleri olan cevaplar vermek gerekir.
BKNZ ‘Hangi Milliyetçilik? http://cenksarigol.blogspot.com/2007/06/hangi-milliyetilik.html
Allah Yar ve Yardımcımız Olsun!



Cenk SARIGÖL