24 Haziran 2010

Torbalı CHP ve Faruk Akpınar Yalanları

Aziz Kocaoğlu Torbalı yandaşlarını "Taşkesik Çöplüğünü ve halkı nasıl kandırırız" konusunda bilgilendirdi.
Torbalı Chp İlçe Reisi Faruk Akpunar Yalanları
Daha önce gerek Çevre ve Orman bakanlığı, gerekse İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına yazdığımız dilekçe ve her iki makamdan gelen cevapları sizlerle paylaşmıştık.
(Bknz:
http://cenksarigol.blogspot.com/2010/06/torbal-chp-ilce-baskan-yalanlarna.html )

Halkı Aptal Yerine Koymakhttp://cenksarigol.blogspot.com/2010/06/halk-aptal-yerine-koymak-izmir-ili.html başlığı altında Chp Torbalı ilçe Başkanı Faruk Akpınar’ın İzmir çöpünün Torbalı - Taşkesik Köyüne taşınması konusunda yaptığı ve içeriği yalanlarla dolu konuşmayı sizlerle paylaşmıştıktık. Açıklama oldukça uzun. Tabii uzunluk yalan beyanların çokluğunuda beraberinde getirmiş. Uzun olduğu için bu yazımızda aynı yalan beyanları tekrar yayınlayıp, yazı alanımızında ırzına geçmesine müsaade etmeden açıklamadaki (Büyük Torbalı ve Ege Haberi Gazetelerinde yayınlandı) yaşanları konu başılığı yapıp sıralayalım ve altına doğruları ekleyelim;
1- Çevre ve Orman Bakanlığı nereyi gösterirse Büyükşehir Belediyesi çöpü oraya dökmek zorundadır...
Bu çok büyük bir yalandır. Çevre Orman Bakanlığı yer belirlemez. Başvuru halimde yer tahsisi yapar ve uygunluğunu onaylar. Tıpkı Torbalı Belediyesinin durduk yere sokaktan geçen bir kız ve oğlanın kafasına göre nikahını kıyamıyacağı gibi. Siz başvurursunuz. Gerekli sağlık koşullarınız, kan tahlilleriniz neticesinde durumunuz uygunsa, yani evlenmenize mani yoksa Torbalı Belediyesi nikahınızı kıyar. Çevre Orman Bakanlığının buradaki konumu budur. Yazı içeriğindeki belge Faruk Akpınar’ı kükkiyen yalanlamaktadır.
2- Bizim elimizden bir şey gelmez. Şimdiye kadar konuşmadık, siyaset yapmak isteseydik bu işin başında çıkar konuşur, polemiğe girerdik. Siyaset bırakılır, işin hizmet tarafına yönelinirse bu iş kendiliğinden çözülür. Çöpün siyaseti olmaz.
Torbalı Chp teşkilatı Taşkesiğe ve Torbalı ilçesine çöp gelmemesi için şimdiye kadar ne yaptı ki ‘ellerinden birşey gelmiyeceğini’ söyleyebiliyorlar? Bazen sukut (sesssizlik) en büyük siyasettir. Zaten atalarımız boşuna ‘SUKUT İKRARDAN (onaydan) GELİR’ dememişler. Torbalı Belediyesi ve Chp teşkilatı ya İzmir CHP’den korktuğu veya belediye başkan adaylığı sırasında (İbrahim Öz’ün adaylığının geri çektirilmesi) konusunda Aziz Kocaoğlu’na diyet ödüyor ve çöplüğün Torbalı’ya getirilmesine sessiz kalıyor. ‘Sessiz kalanlar zulme ortaklıktır’. Dokuzuncu madde olarak sınıflandırdığımız beyanındanda anlaşılacağı üzere çöpü taşıyacak yükleme rampalarından haberleri olmasına rağmen suskun kalmışlardır.
İzmir Büyükşehir Belediyeside ciddi bir siyaset gütmektedir Torbalı - Taşkesikde çöpüne yer seçerken. Buca (250bin) ve Balçova (125bin) oy oranları düşünüldüğünde Torbalıda son yerel seçimlerde (2009) aldığı 30bin oyu feda etmek daha mantıklı olduğu gibi ciddi bir siyasi tavırdır, Torbalı’ya çöp dökmek. Demekki neymiş, ‘Çöpün siyaseti oluyormuş’. Bunun için bir delil içinde İzmir Büyükşehir Belediyesinden dilekçeyle talep ettiklerimiz ile bize gönderdikleri cevapta nasıl ve neleri saklamaya çalıştıklarına bakınız.
3- Çevre ve Orman Bakanlığı yakma maliyetinin yüksek olmasından dolayı, depolamaya daha sıcak bakıyor. Bunun için de en uygun yer olarak bakanlık, Taşkesik Köyü’nü belirledi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Taşkesik Köyü’ne kurulacak olan bir tesisi istemiyor.
Birinci yalana cevap verirken çöp alanlarını bakanlığın belirlemediğine cevap verdiğimiz gibi bakanlıktan gelen belgede bu yönde kati ifadelerle Faruk Akpınar’ı yalanlamaktadır. Bakanlık İzmir Büyük Şehir’in seçtiği alanında maliyetine bakmaz. Sorumluluğu değildir. Çevreye etkilerini inceler. Faruk Akpınar siyasetten daha akıllı bir söylem sahibi olsa maliyet ile Çevre Orman Bakanlığını değil Maliye Bakanlığını işin içine sokardı. Çevre Orman Bakanlığı’nın belediyelerin mali denetimini yapmadığı gibi, maliyet hesapları üzerindede hiçbir rezervleri yoktur.
4- Torbalı AK Parti’ye düşen görev Çevre ve Orman Bakanlığı’nı ikna etmektir. Gerekli ödenekler aktarılıp Buca Kaynaklar’a yakma tesisinin kurulması sağlanmalıdır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, 22 ilçenin çöpünü Taşkesik veta Torbalı’ya dökmeye öyle kararlıdır ki, Çevre Orman Bakanlığı’nın Yer Tahsisi başvurularını onaylaması üzerine daha ÇED raporları ve diğer toprak geçişkenliği, rüzgar raporlarını beklemeden İzmir’in çeşitli yerlerine Torbalı’ya taşınacak çöp için yükleme rampalarını tamamlamıştır. Torbalı Ak Parti’nin Çevre Orman Bakanlığını ikna etmeye çağırmak, sizin sevdiğiniz ama ama başkasını seven ve evlenmek için belediyeye başvurmuş kızın nikahı kıyılmasın diye sırf belediye başkanınız akrabanız sebebiyle ‘bu nikahı kıyma, bunların evlenmesine mani ol’ çağrısına benzer. Oysa mantıklı olan İzmir Büyükşehir Belediyesini Taşkesik Çöplüğü konusunda Çevre Orman Bakanlığına yaptığı başvuruyu geri çekmeye ikna etmektir. Torbalı CHP’nin bu konuda hiçbir girişimi olmadığı gibi sessiz kalarak, yıllardır yapılan çalışmaları görmezden gelmişler, Torbalı Halkından gizlemişlerdir.
5- Torbalı AK Parti, bakanlığı ikna edemezse İzmir (Chp'li) Büyükşehir Belediyesi istemeye istemeye çöpü Taşkesik Köyüne dökmek zorunda kalacak.
Siyaseten söylenen en büyük yalandır, ayıptır, ahlaki değildir. Torbalı Belediyesi ve CHP Teşkilatının yüreği varsa ve çöpün Torbalı’ya dökülmesini istemiyorlarsa İzmir Büyükşehir’in Taşkesik için Yer Tahsis başvurusunu çekmek için çalışsınlar. Veballerini ve suçlarını başkalarının üstüne atarak, yalan beyanlarla kirli siyaset yapmaktan vazgeçsinler.
6- Bakanlığın bir başka düşüncesi de, depolama sırasında çıkacak metan gazından elektrik enerjisi üretip ekonomiye katkı sağlamak.
Sadece siyasi yalan olduğunu düşünüyorum bu sözlerin. Yoksa beyan edenin zeka seviyesini sorgulamak haddimize düşmez. Bunlar siyaset kurnazlığının ürünü sözlerdir. Yoksa ortalama zekadaki her siyasetçi ‘enerji üretimi’ konusunda yetkinin Çevre ve Orman Bakanlığı değil Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkisinde olduğunu bilir. Kaldı ki çöpten enerji üretimi konusunda belediyeler kendi inisiyatiflerini kullanırlar. Ankara – Mamak’ta ülkenin en gelişmiş örneği vardır.
7- Aziz Kocaoğlu ile yaptığımız toplantıda kendisi bize kesinlikle çevreye herhangi bir kötü koku yayılmayacağını, yeraltı sularının kirlenmeyeceğinin sözünü verdi. Torbalı’yı sevdiğini ısrarla beyan etti.
Valla Aziz Kocaoğlu’nun beyanlarına güvenmek size kalmış. Ama bunu bizden bekleyemezsiniz. İzmir halkına arsenikli su yalanları söyleyen, metro ve hızlı tren yalanları arşa çıkmış bir kişidir kendisi. Bu arsenikli su yalaları yüzünden normalde ülkemizde Akdeniz Tipi Beslenme alışkanlığına en yakın mutfak kültürüne sahip olmasıyla İzmir, tam aksi olması gereken yerde kanser vakıalarının en yüksek olduğu ilk 3 ilden birisidir. Su sıkıntısı çekilirken ve az kullanımı sağlamak için zam yerine sırf üzerinde ‘bu su arsenikli ve insan sağlığı için tehlikelidir. İçme ve günlük kullanımda (banyo) tüketmeyin’ yazma zorunluğundan dolayı fiyatı dibe vurdurup fatura göndermedi İzmirli’ye... 4 ay sonra yağmur suları ile arsenik miktarı düşünce kışın suya zam yapıp 4 aylık faturayı ilgili ibareyi yazmadan abonelere gönderdi. Bu yalanların sahibine mi inanacağız. Halkının sağlığını kendi prestijinden, faturaların üzerine karizmasını sarsıcı ibare bulundurmaktan aşağı gören birine mi? hemde ‘çöplük halk sağlığına zarar vermeyecek’ sözüne mi inanalım? Madem bu kadar sağlığa zararsız, kokusuz ve yeraltı sularını kirletmeyecek bir tesis kuracaklar ne gerek var merkezden bu kadar uzak bir yere çöplük kurmaya? Çevre ve Orman Bakanlığından başvurup, yer tahsisi sağladığınız diğer 2 ve başvuracağınız sair yerler daha yakın ve taşıma maliyeti daha düşük olur. Hem böyle çevreye ve insan sağlığına bu kadar zararsız bir çöplük olacaksa Torbalı halkı size sorar ‘Kardeşim o zaman Harmandalı Çöplüğü neden etrafına pislik ve hastalık saçıyor?
Aziz Kocaoğlu Torbalı ve Torbalılı’yı seviyorsa öncelikli projelerini tamamlasın. Mezarlık sıkıntımız var, Huzurevi, Altyapı yenilenmesi, İzsu’nun arızalara müdahalesi haftalar alıyor, Hızlı Tren, sanayi için kimyevi atık arıtma tesisi ihtiyacı (Fetrek ve Çevlik Çayından ziyade çevre artezyenler renkli, kokulu su sahibi oldu) vb.
8- Çöp konusunda CHP’den açıklama gelmedi diye konuşanlar oldu. Ancak şimdiye kadar beklememizin sebebi kamuoyunu yanlış bilgilendirmemekti.
Siz şimdiye kadar bir açıklama yapmadınız çünkü işi oldu –bittiye getirmek istediniz. Torbalı haklını bilgilendirme değil, çöpün gelişini saklamaya çalıştınız. Bildiğiniz doğruları bile sakladınız bizlerden. Mesela eğer ilk İzmir Büyükşehir’in Çevre Orman Bakanlığına 2006 yılında ve daha sonra 2007 ve 2008 ‘Yer Tahsisi Başvurusu’ konusunda neden bilgilendirmediniz halkı? Bunu yapsaydınız ne yanlış olurdu? Neden beklediniz?
9- ‘Günlük 600 araç gelecek, 3 bin 200 ton çöp dökülecek’ deniliyor. Hiçbirinin de gerçekle uzaktan yakından alakası bile yok. Eğer tesis buraya kurulursa günlük 90 ile 100 araç arasında çöp gelecek.
Epeyde bilgi varmış oysa Faruk Akpınar da..! yoksa birilerinin düdüğünü mü çalıyor demeli... Harmandalı Çöplüğüne günde 1200 civarında kamyon çöp taşıyor. Torbalı – Taşkesik daha büyük planlanıyor. Faruk Akpunar’ın Onuncu maddeye yerleştirdiğimiz, açıklamasında itiraf ettiği gibi ve İzmir Büyükşehir’in yükleme, prasleme rampalarını neredeyse tamamladığından da anlaşılacağı üzere çöpler preslenerek taşınacak. Yani bizim 700 – 800 dediğimiz kamyonlar preslenmiş çöp taşıyacak. Yükleme istasyonlarında 3 – 4 çöp kamyonu yükü preslenerek bir kamyona yüklenecek. Yani Torbaslı’ya gelecek bir kamyon bugün Harmandalıya giden 3-4 kamyonun yükünü taşıyacak... Faruk Akpunar’ın beyanını doğru kabul etsek ve 90-100 kamyon çöp taşınacaksa (hem komik hem yalan) bunu 3,5-4 ile çarparsak, 400 civarında çöp kamyonu eder. Hemde İzmir’in nüfus artış oranına göre 10 yıl sonra ne olacağını düşünmeden.
10- Bunun yanı sıra çöpler sularını akıtarak değil, daha önceden preslenmiş vaziyette gelecek.
Taşkesik, Arslanlar, Havuzbaşı ve Torbalılı Çevreciler Çöplük Alanını incelemeye gelen Kocaoğlu'nu protesto etti.
Bu doğru ve itiraf gibi... Çöpler preslenerek taşınacak. Lakin yükleme istesyonlarında preslenen çöplerden çıkan likit pis su ve çöpler nereye taşınacak? Yoksa onlarda vidanjörlerle Torbalı’ya olmasın? Zira henüz İzmir Büyükşehir’in bu likit çöp konusunda herhangibir çalışma yaptığını duymadık. Duymadığımıza göre üç yöntem zileyebilirler! Vidanjörlerle Torbalı –Teşkesik’e taşımak. Yine aynı yöntemle 10. Sınıf ilçe arıtma tesisisne boca etmek. Son ve en kötü ihtimal kanalizasyona koyvermek. Bunca yalanı yorumladıktan sonra dahada yazacak birşey kaldı mı? nasılsa yalandan kimse ölmüyor ama Torbalı’yı çöplüğe boğacak olan Torbalı CHP ve Belediye yönetimini esefle kınıyorum.
Cenk SARIGÖL

14 Haziran 2010

Torbalı Chp İlçe Başkanı Yalanlarına Belgeler

Torbalı'ya İzmir'in çöpünü getirmeye azmetmiş veya işbirliği yapan ekip Torbalı Chp İlçe Başkanı Faruk Akpunar'ın,
Yalanlarının Belgeleri


Bundan önceki yazımız “Halkı Aptal Yerine Koymakhttp://cenksarigol.blogspot.com/2010/06/halk-aptal-yerine-koymak-izmir-ili.html başlığı altında Chp Torbalı ilçe Başkanı Faruk Akpınar’ın İzmir çöpünün Taşkesik Köyüne taşınması konusunda yaptığı ve içeriği yalanlarla dolu konuşmayı sizlerle paylaşmıştıktık. Açıklama oldukça uzun. Tabii uzunluk yalan beyanların çokluğunuda beraberinde getirmiş. Uzun olduğu için bu yazımızda aynı yalan beyanları tekrar yayınlayıp, yazı alanımızında ırzına geçmesine müsaade etmeden açıklamadaki (Büyük Torbalı ve Ege Haberi Gazetelerinde yayınlandı) yalanları sadece afaki değil belgeleriyle yüzlerine vurmak için. uzun süredir Büyükşehir'in harmandalı Çöplüğüne yer arayışları devam ediyordu. Bu süre zarfında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur ve Torbalı Chp İlçe başkanı Faruk Akpınar bu gerçeği sakladılar. Şimdi ise faruk akpınar gazetelere verdiği yalan beyanlarla çöplüğün suçunu Çevre ve Orman bakanlığına dolayısı ile hükümete oradanda Torbalı AkParti ilçe teşkilatına yıkmaya çalışmaktadırlar. Siyasete yalan bulaştırıyorlar. Gerek Çevre ve Orman bakanlığı, gerekse İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına yazdığımız dilekçe ve her iki makamdan gelen cevapları sizlerle aşağıda paylaşıyoruz.

------------------------------------------------------------------------------------------
Konu: İzmir Büyükşehir Yeni Çöplük Alanı 17/05/2010
(Bilgi Edinme Hakkında Kanun Çerçevesinde)

Türkiye Cumhuriyeti
Çevre ve Orman Bakanlığı,

Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı,
ANKARA

Büyükşehir Belediye Başlanlığı,
İZMİR

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Harmandalı Çöplüğünü, Torbalı ilçesi Taşkesik Köyü’ne taşıması için ihale aşamasına gelinmiştir. Sözü geçen alan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından tahsis edilmiştir. Bunun için;
- Çevre Raporu varmıdır?
- Çevre Orman Bakanlığına yer tahsisi için ne zaman başvurmuş, başvuruda talep edilen sair yerler varmıdır? hangi evrakları sunmuş ve İzmir Büyükşehir’in başvurusu ne zaman kabul edilmiştir?
- Böyle bir çöplük alanının kabulü ve onayı için hangi kurum ve kuruluşların imzaları gerekmektedir?
- Çevre Orman Bakanlığının bu yeni çöplük alanını için tahsis ettiği araziyi ve başvuruyu ret etme hakkı varmıydı?
- Büyükşehir veya sair belediyeler başvurmadanda Çevre Orman Bakanlığı “buyrun çöpünüzü buraya dökebilirsiniz” diye yer tahsisi yapar mı? bu alan veya başka bir alan için bugüne kadar böyle başvurusuz yer tahsisi yapmışmıdır?

Yukarıda belirtilen soruların cevaplarını içeren varsa evrakların bir kopyalarının tarafıma ilgili kanunda belirtilen süre dahilinde ulaştırlmasını arz ederim.

Bilgi:
1-Bimer (Başbakanlık İletişim merkezi)
2-Çevre ve Orman Bakanlığı,
(Atık Yönetimi Daire başkanlığı)
3-İzmir Büyükşehir Belediye Bşk.lığı
Cenk SARIGÖL
-----------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda Çevre ve Orman Bakanlığı ile İzmir Büyükşehir belediye Başkanlığı'na gönderdiğimiz dilekçe ve cevap istediğimiz soruları okudunuz. Şimdi sırasıyla cevaplara bakalım;
Çevre ve Orman Bakanlığı'ndan gelen cevaptır:
--------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı Cevabıdır:

----------------------------------------------------------
28 Mayıs 2010

Konu; Bilgi Başvurusu

Sayın Cenk SARIGÖL,

Belediyemiz Bilgi Edinme Birimi'ne yapmış olduğunuz 17.05.2010 tarihli başvuruda, Torbalı Düzenli Atık Depolama Tesisi Projesi'ne ilişkin bilgi istenmektedir.

Harmandalı Düzenli Depolama Alanı'nın kapatılarak, yeni bir evsel atık bertaraf tesisi kurulmasına yönelik çalışmalara 2004 yılında başlanmış ve proje için birçok alan değerlendirilmiştir. Söz konusu alan için ise Çevre ve Orman Bakanlığı'na, ilk olarak Eylül 2007'de başvuruda bulunulmuştur. Başvuru için tahsise esas genel bilgileri içeren ön-rapor ile Maden Tetkik ve Arama Bölge Müdürlüğünce, zemin geçirimsizliğinin belirlenmesine ilişkin yürütülen teknik çalışmanın sonuçları sunulmuş ve işlemler 2008 yılında sonuçlandırılmıştır.
Faaliyetin Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği kapsamında irdelenmesi için çalışmalar yürütülmektedir. Değerlendirme Raporu sonuçlarına ve tüm ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak projeye yön verilecektir. Resmi Kurum görüşleri doğrultusunda, Yönetmeliğin Ek-1 Listesinde bulunan tüm faaliyetler için karar verme yetkisi, Çevre ve Orman Bakanlığı'ndadır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Işıl KONYA
İzmir Büyükşehir Belediyesi
Katı Atık İşl. Şb. Müdürlüğü
--------------------------------------------------------------------

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının verdiği cevaba bakarmısınız? sanırsınız ki projeyi yürüten Çevre ve Orman Bakanlığı... Üstelik, ilk bakanlığa yaptıkları başuru tarihi, hangi alanlar için yer tahsisi istediklerine dair sorulara hiçbir cevap yok. işte bunların vatandaşlarına saygıları bu kadar. oysa Sosyal demokrat belediyeciliğin en önemli vasıflarını, ŞEFFAFLIK, AÇIKLIK, PAYLAŞIMCILIK, HALK KATILIMLI olarak niteleyenlerde bunlar... Yorum sizin sevgil okurlar!

Cenk SARIGÖL

4 Haziran 2010

Halkı Aptal Yerine Koymak
İzmir ili, Torbalı ilçesi, Taşkesik Köyü'ne çöp getirme konusunda CHP idarelerinin türdeşleri ile nasıl bir uyum içinde çalıştıklarını görmek partileri adına sevindirici halkımız adına elem vericidir. Halkı aptal yerine koyarak, kandırmaya, yalan söylemeye bile bu kadar teveccüh etmeleri siyaset düzeyini ve dürüst siyaset anlayışlarını fazlasıyla göstermektedir! Kuzeyi Yazıbaşı, Ayrancılar, Pancar semtleri ve Kemalpaşa yolu sanayi ve fabrikalarca kapatılmış, Güneydoğusunda Çaybaşı, Subaşı semtleri aynı, batıda ise Torbalı Organize Sanayi Bölgesi ile yine aynı olacak Torbalı ilçesinin nefes alması için bir tek doğusu (Taşkesik Köyü, Arslanlar Köyü) ve güneyi (Sağlık Köyü) kalmıştı. Orayıda çöplükle şenlendirip, rahata ererler artık!

Halk Partisi (chp) ama içinde, icraatında halk yok maalesef... Torbalı İlçesine çöplük getiriyorsun ve bunu o yörede yaşayan insanlara sorma gereği duymuyorsun. Bilgilendirme toplantısı yapacaksın ama değil, çevre köy muhtarlarından ne (Taşkesik Köyü) İsmail Çakaroğlu ne (Havuzbaşı Köyü) Arap Güven nede (Arslanlar Köyü) Osman Kurtul’a haber verilmeden bilgilkendirme toplantısı yapmaya kalktılar. Halksız halkçılık böyle oluyor demek ki!

İzmir - Torbalı gazetelerimizin bazı internet sitelerinde haber tarihleri yazmadığı için (çok zor bişey olmalı!) ne zaman bu yalan, esef veriçi açıklama Sayın Chp Torbalı İlçe Başkanı Faruk Akpınar tarafından yapıdı bilemedim. CHP Torbalı İlçe Başkanı,
Çevre ve Orman Bakanlığı nereyi gösterirse Büyükşehir Belediyesi çöpü oraya dökmek zorundadır. Çöp konusunda en büyük görev AK Parti Torbalı İlçe Teşkilatına düşüyor. Bakanlığı ikna edip çöpün Kaynaklar’a dökülmesini sağlamalıdırlar. Bizim elimizden bir şey gelmez. Şimdiye kadar konuşmadık, siyaset yapmak isteseydik bu işin başında çıkar konuşur, polemiğe girerdik. Siyaset bırakılır, işin hizmet tarafına yönelinirse bu iş kendiliğinden çözülür. Çöpün siyaseti olmaz.
Aziz Kocaoğlu, Ramazan İsmail Uygur, şahsım
(Faruk Akpınar) ve CHP’liler çöpün Torbalı’ya gelmesi taraftarı olmadığımızı her platformda beyan etmişizdir. Buca Kaynaklar’daki çöp alanı depolamaya müsait değil, ancak yakmak için tesis kurulabilir. Çünkü alan bin 200 dönümlük bir yer. Küçük olduğu için depolama yapılamaz. Ancak yakma tesisi olarak kullanılabilir.
Ancak Çevre ve Orman Bakanlığı yakma maliyetinin yüksek olmasından dolayı, depolamaya daha sıcak bakıyor. Bunun için de en uygun yer olarak bakanlık, Taşkesik Köyü’nü belirledi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Taşkesik Köyü’ne kurulacak olan bir tesisi istemiyor, çünkü kamyonlar İzmir merkezden geliş ve gidişlerinde Büyükşehir’e çok masraf çıkaracak. Büyükşehir için en uygun yer Kaynaklar bölgesi. Ancak dediğim gibi bakanlık nereyi gösterirse, Büyükşehir Belediyesi çöpü oraya dökmek zorundadır. Şimdi Torbalı AK Parti’ye düşen görev Çevre ve Orman Bakanlığı’nı ikna etmektir. Gerekli ödenekler aktarılıp Buca Kaynaklar’a yakma tesisinin kurulması sağlanmalıdır. Bundan sonra hepimize, özellikle AK Parti Torbalı İlçe Teşkilatına düşen görev, bakanlığı bu kararından vazgeçirmektir. Suçlu aramaktan vazgeçsinler, siyaset yapmayalım ve hizmet üretelim. ÇED raporu onaylanmadan bir an önce harekete geçilmelidir. Torbalı AK Parti, bakanlığı ikna edemezse İzmir (Chp'li) Büyükşehir Belediyesi istemeye istemeye çöpü Taşkesik Köyüne dökmek zorunda kalacak. Bakanlığın bir başka düşüncesi de, depolama sırasında çıkacak metan gazından elektrik enerjisi üretip ekonomiye katkı sağlamak. Aziz Kocaoğlu ile yaptığımız toplantıda kendisi bize kesinlikle çevreye herhangi bir kötü koku yayılmayacağını, yeraltı sularının kirlenmeyeceğinin sözünü verdi. Torbalı’yı sevdiğini ısrarla beyan etti. Çöp konusunda CHP’den açıklama gelmedi diye konuşanlar oldu. Ancak şimdiye kadar beklememizin sebebi kamuoyunu yanlış bilgilendirmemekti. Geçtiğimiz günlerde Kır Kahvesi’nde toplantı yaptık. Konuyu en ince ayrıntısına kadar öğrendik. Ancak şimdiye kadar bilgisi olmayanlar konuyla ilgili yorum yaptı. ‘Günlük 600 araç gelecek, 3 bin 200 ton çöp dökülecek’ deniliyor. Hiçbirinin de gerçekle uzaktan yakından alakası bile yok. Eğer tesis buraya kurulursa günlük 90 ile 100 araç arasında çöp gelecek. Bunun yanı sıra çöpler sularını akıtarak değil, daha önceden preslenmiş vaziyette gelecek. Taşkesik’e kurulacak olan alan Bayındır sınırında. Yani çöpten Bayındır da etkilenmiş oluyor. Bayındır Belediyesi de hükümet ile aynı partiye mensup. AK Parti Torbalı İlçe Teşkilatı ile Bayındır Belediyesi birlikte hareket etsin ve Çevre ve Orman Bakanlığını ikna etsinler. Biz de elimizden gelen yardımı yaparız. Yarın Başbakan Bayındır’a geliyor, kendisine konuyu iletsinler, bakanlığa bir talim vererek işi çözsün.

diye içinde bolca yalan olan açıklamalarda bulunmuş gazeteye...Şimdi bu açıklamaya bakıp, birçok sonuç çıkarılabilir Sayın Faruk Akpınar için;
1- Kendisi siyasi çıkar için uzman yalan makinesi olarak çalışıyor!
2-Faruk Akpınar, parti menfaatini (şahsi menfaat yoktur sanırım) ilçe, bölge ve hemşehrilerinin haklarının üstünde tutmaktadır!
3- Hiçbirşey bilmediği, cahili olduğu bir konuda halkı yanıltmak için öne sürülmüş Fransız piyadesidir!
4- Çok kurnaz ve deneyimli bişr politikacı olarak, suçu başkasının üzerine atarak, partisinin ilçede zayıflamasının önüne geçmeye çalışmaktadır!
5- ‘Ağzım var. O halde bende konuşurum’ havasında açıklama yapıyor!
6- Halkı gerizekalı, ebleh, aptal sandığı için tutarsız, yalan açıklamayla yatıştırma telaşındadır!
7- Çöplük ve çöpçülük konusunda master derecesinde bilgili, görgülüdür. Eline su dökemez, sözünün üstüne çöp kondurulmaz! Vb.

Bu açıklamasında sadece ama sadece ilk cümlesi olan, “Çevre ve Orman Bakanlığı nereyi gösterirse Büyükşehir Belediyesi çöpü oraya dökmek zorundadır... Çevre ve Orman Bakanlığı yakma maliyetinin yüksek olmasından dolayı, depolamaya daha sıcak bakıyor. Bunun için de en uygun yer olarak bakanlık, Taşkesik Köyü’nü belirledi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Taşkesik Köyü’ne kurulacak olan bir tesisi istemiyor, Büyükşehir için en uygun yer Kaynaklar bölgesi. Ancak dediğim gibi bakanlık nereyi gösterirse, Büyükşehir Belediyesi çöpü oraya dökmek zorundadır.” sözünü kanıtlasın.
Yalancı olmadığını ispat etsin ve ben bunun üzerine “ben yalancıyım, ben yalancıyım” diye başlık atıp, resmimi koyup, altınada 100 defa yazıp, köşe yazısı diye yayınlayacağım gazetelerde, http://cenksarigol.blogspot.com adresli blog’umda ve yazdığım diğer yerlerde... Söylediğinizi kanıtlayın yoksa bundan sonra sizin adınız geçen her köşe yazısında isminizin başına “Yalancı Torbalı CHP İlçe Başkanı” ibaresini yerleştireceğim.Bilginiz olsun diye yazayım;
-İzmir Büyükşehir Harmandalı Çöplüğünü kapatmak için 2004 yılında (çöplüğün kapatılması bile kaç yıl sürüyor görün) çalışmalara başladı. Eylül 2007 yılında birçok yer gibi İzmir İli, Torbalı ilçesi, Taşkesik Köyünde L18-c-05-d ve L18-c-10a paftalarına Çöplük kurmak için başvurdu. Fakat ilk aşama tetkiklerini geçmelerine rağmen proje bir mühlet rafa kaldırıldı. Bir yıl kadar sonra 2008 sonbaharında Çevre ve Orman Bakanlığına 2006/12 genelgesi çerçevesinde ormanlık alandan 820000m2’lik arazi için “Ön İzin Taahhaüt Senedi” imzaladılar. Bu husus 30/10/2008 tarihinde Mahalli Çevre Kurulu’nda görüşüldü.
-Çöplük alanı Havuzbaşı Köyüne 2.5 km, Taşkesik Köyüne 1.5 km ve Taşkesik İçme suyu depo ve pompasına sadece 600 m. kadar mesafededir. Çöplük için seçilen alanda çevre köylülerde bilirki, kışın su kaynar ve baharın ortasına kadar bu sürer...
-Çöplük zararsız bişeyse lütfen çok savunanlar Subaşı Ovasındaki arazilerinden birisini hibe etsin. Hem böylece Subaşılılarda çöplüğün aktif olmasıyla 2-3 yıl beklemelerine gerek kalmadan hemen nasiplenirler koku, naylon poşet, içme suyu kirliliğinden...

Not; Bir sonraki yazımda yukardaki Akanyalan açıklamasındaki cahillik örneklerini ve yalanları tek tek ele alacağım. Bununla birlikte 05 Haziran 2010 günü Torbalı İlçe Başkanlarımız İsrail’i protesto etmişler. Bu konuda Chp Torbalı ilçe Başkanı Faruk Akpınarı tebrik ediyorum. İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Torbalıya çöplük gelmesi için ikna turuna çıktığı ve basın temsilcilerini çöplük alanında ağırladığı gün, siyasi bir manevra ve ustalıkla, sağ siyasetin Kudüs – Filistin duyarlılıklarını ve basiretsizliklerini ne güzel kullanmış! Diğer ilçe başkanları “maymuna bakın” yemini bu sefer “Kahrolsun Siyonizm” diye yutarken, başlarından aşağı çöp düküldüğünü anladılar mı acaba? Yoksa Çöplüğün tozlu yollarında kara suratlı, kaba, elleri nasırlı, ter kokan, yaban şiveli, öfkeli, köylülerle sıcakta birlik olup, destek çıkmaktansa, belediye binasının gölgesinde “İsrailde Katil ama değil mi?” açıklamaları yapmak kolaylarına mı geldi? Çevre katlediliyor beyler, çevre... İsrail’i birgün sonra telin etseniz ne olurdu ki?
Cenk SARIGÖL

31 Mayıs 2010

Bay BAYkal'amaz

By BYkal'amaz, Byan Bytok Kalır Mı?

CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gizli kamera görüntüleriyle özel yaşamına tecavüz edilmesi de videonun içeriği de iğrenç, ahlaksız ve Türk Siyaseti için yüz karasıdır. Siyaset kurumu çok ciddi bir yara almıştır. 45 yıldır siyasetin üstlerinde bulunan Baykal’ın bundan böyle siyasi mücadelesi, fikirleri ve duruşu değil “fuhuş” veya “zina” ile anılacak olması ne kötü. (http://cenksarigol.blogspot.com/)

Gözlerden kaçan bir tespit yapmak isterim. Bu aynı zamanda CHP ve Deniz Baykal’ın neden iktidar olabilemediğinin nedenleri arasında sanırım.
Düşünün ki bir parti lideri istifa ettiğini ve tekrar önümüzdeki kurultayda genel başkan adayı olmayacağını hatta kurultaya katılmayacağını, açıklıyor ama daha açıklama yaptığı salondan uzaklaşmadan TV, internet ve radyolarda 45 senedir kendisini tanıyan, izleyen, dostluklar kurduğu gazeteci, yazar ve siyasetçiler “hayır geri dönecektir. Tanıdığımız adamsa istifası gerçek değil. Bu bir taktik...” Güvenilirlik, sözünün itibarı bitmiş. Hemde 1 saat bile sürmüyor!

Yılların Genel Başkan yardımcıları ile sağ kolu Önder Sav kendisini geri dönmesi için iknaya gidiyor. Onlarda inanmamış! Şöyle olsun böyle olsun diyor ama geri dönerim demiyor. Sonra sayın Önder Sav,
O zaman çıkın kamuoyuna net bir açıklama yapın. `Hiçbir koşul altında aday olmayacağım` diye teminat verin...” dediğinde, “ben iki gün önce ne söylenecekse söyledim” diyor. İyide ne söylediğini net olarak herkes anlamış veya inanmış olsa zaten bu curcuna olmayacak ki? Adam istifasını açıklıyor ama neden istifa ettiğini neredeyse herkes yanlış anlamış!

Gizli görüntülerin içeriği doğru mu değil mi belli değil. “montajdır” lafı almış gidiyor CHP çevrelerinde. İyide kardeşim elbette montaj. Az çok teknik bilgisi olan herkes bu tip görüntülerin gereksiz, yerlerinin kesilip, montajlanacağını bilir. O kamera zaten belki günlerce orada boş odayı kayıt yaptı. O boş oda görüntüleri işe yaramayacağı için kesilip çıkarılmıştır. “bu bir komplodur” tamam komplodur. Buda doğru. İçeriği doğru olsa bile piyasaya sürülmesi komplodur. Peki, o zaman bu komployu kuranlar ne amaçlıyordu? Deniz Baykal’ın istifa etmesini mi? O zaman etmeyecekti. Komploya boyun eğmeyecekti ki bu onurlu bir duruş olarak kayıtlara geçsin. Hem komplo deyip hem de gereğini yapmak komploya boyun eğmek değil midir? Video içeriği doğru değilse neden istifa ediyor? Görevi bırakmaz, inkâr eder ve komployu çöpe attığını söylersin. Doğruysa bu bir aşksa neden aşkına sahip çıkmıyor? Yoksa sadece bir zevk tatmini miydi bu birliktelik?

Tarihte bu tip ilişkileri platonik veya Deniz Baykal boyutunda yaşayan birçok devlet adamımız oldu. Atatürk, Adnan Menderes bu listeye dâhil edilebilir ki her iki isimde halkımızın en sevdiği liderlerdir. Bu ilişkiler onların popülaritesini düşürmedi. Mesela Adnan Menderes Yassıada da yargılanırken gizli aşkı tiyatro sanatçısı Ayhan Aydan ziyaretine bile geliyor. Korkunç Yassıada`da Günleri`nde sevdiği adamı, herkesi tir tir titreten Baş yargıç Salim Başol`un karşısında `Ben bu adamı sevdim hâkim bey, siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?` sözleriyle savunacak kadar güçlüydü aşkı. Ve aynı ölçüde karşılıklıydı. Adnan Menderes, evli olmasına rağmen ilişkisini saklamadı. Ayhan Aydan Hanım eşinden ayrıldı. Üstelik Menderes Aydan hanımı eşi Ferit Aydan Beyden bizzat kendisi karşısında oturmadan ayakta istemiş. 5 saat yaşasa da Dünyam ismi verilen bir çocukları bile olmuştu.

Sadece bizde değil dünyanın diğer ucunda Amerikan Başkanlarına bakın, içlerinde hem o ülkede hem de dünyada en sevilen başkanlarından bazılarının böyle gönül maceraları ve yasak ilişkileri oldu. J.F. Kennedy ile Marilyn Monroe, Bill Clinton ile Monica Lewinsky ilişkileri... Monroe bir şarkıcıydı ve tüm kamuoyunun önünde aşkının gözlerine baka baka herkesin aşkı için söylediğini bildiği “Happy Birthday to my! President” (‘mutlu yıllar veya iyi ki doğdun başkan’ isimli bu parçayı Monroe bazen my president yani benim başkanım diye icraa edermiş) parçasını bunu bilerek dinlermiş... Clinton ise çıktı ve halkından özür diledi. Defteri kapattı.

Deniz Baykal beyde bunlardan birisini yapabilirdi. Âşıksa ve hayvani bir şehvet değilse bu birliktelik, itiraf edersin! Millet çoğunluğu da erkek bakış açısı ile “yapmıştır ulan yapmıştır. Helal olsun!” derdi. Ortada aşk yoksa o zamanda sizden bir özür beklenir. Hiçbirisini yapmadılar. Yukarıda saydığım devlet adamlarının ilişkilerini ise şimdi tartıştığımızdan ayıran en büyük özellik, partnerlerin bekâr veya dul olması veya ilişkilerin boşanma sonuçları vermesidir. Eğer doğruysa her iki tarafın evli olduğu bu durum iğrenç bir ahlak sorunudur. Aynı zamanda siyasi olarak alçalmışlıktır.

Yaşanan olayı tanımlamaya çalışalım;

Fuhuş, İçinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para, mal ve menfaat karşılığında cinsel ilişkide bulunmaktır.

Zina, Aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki.

Bunlardan hangisi oluştu sizce? Ortada para ve mal yok. By'an Nesrin Baytok’un milletvekili adaylığına Önder Sav karşı çıkmasına rağmen Baykal tarafından önerildiği, hatta Nesrin Baytok’un Mersin’den aday gösterilmeyi istememesi ve Ankara Milletvekili olmak arzusunun da Genel Başkan ısrarıyla gerçekleştiği söyleniyor, yazıldı!

Yine 2004 yılında 346 maddelik Türk Ceza Kanunu tasarısı üzerine Ak Parti ve CHP arasında uzun pazarlıklar yapılmıştı. Hatta bu pazarlıklara AKP`den Adalet Bakanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Grup Başkanvekili Haluk İpek, Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı ile Adalet Komisyonu üyesi Hakkı Köylü ile bir araya geldi. Görüşmeye CHP`den Genel Sekreter Önder Sav, Grup Başkanvekili Haluk Koç ve Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan da katıldı. AKP ile CHP`nin uzlaşma arayışında en hararetli tartışmalar zinanın yeniden suç olarak tanımlanması konusunda yaşandı. AKP, zinanın yeni TCK’ da suç olarak düzenlenmesini istedi. AB`nin çok az ülkesinde zinanın suç olduğunu anımsatan CHP`liler ise "Tavsiye etmiyoruz ama ısrarcı olursanız, siz bilirsiniz" dedi.

AKP`lilerin `ailenin bütünlüğünün korunması` açısından bunun önemli olduğunu söylemeleri üzerine de,
CHP`liler, "Madem ailenin korunması amaçlanıyor o zaman şikâyete bağlı suç olmasın. Savcılar doğrudan harekete geçsin" demişlerdi.

AKP’nin zinayı suç saymak üzere 233. Maddeye ilave yapmaya kalması üzerine Deniz Baykal daha sonra arkadaşlarıyla yaptığı değerlendirmede Chp'nin resmi ağzı olarak, "Zinayı bir başka isim altında dayatıyorlar. Önerge verilirse uzlaşmanın bozulduğunu ilan eder Meclis`i terk ederiz. Bu yasa AKP`nin yasası olur, hesabını da AB`ye, kamuoyuna verirler" dedi. Bu açıklamalardan sonra CHP beklemeye çekildi. Ancak tartışmalı maddeler ortak önergelerle değiştirilmeye devam etti. Gözler Genel Kurul`a ve aile hukukunu düzenleyen 233. maddeye çevrildi. CHP, AKP`yi yeni bir denemede bulunmaması konusunda uyardı. AKP`nin tekriri müzekkere ya da ek madde yolunu seçmesi olasılığını değerlendiren Deniz Baykal, arkadaşlarına "Bunun siyasi cinayet, siyasi ahlaksızlık olacağını AKP`ye iletin" talimatı verdi.

AKP`lilerle görüşmeleri sürdüren İzmir Milletvekili Kemal Anadol da, "Tekriri müzekkere olacağına inanmıyorum. Çünkü bu siyasi zina olur" dedi. Ancak AKP bu maddeye söz konusu önergesini vermedi. CHP’nin ısrarlarıyla zina suç olmaktan çıkarıldı. Ya çıkarılmasaydı?

Şimdi video içeriğinde yaşananların ne zamandır sürdüğünü, bu ilişkinin varlığını, söylentilerini birçok kişi yazsa, söylese de (Alev Alatlı vb.) aktörler itiraf etmedikçe bilemeyeceğiz. Acaba Nesrin Baytok’un SHP genel merkezine 1989 da girmesinden ne kadar süre başladı muamma..? Peki, bu yasa görüşülürken gayri meşru ilişki var mıydı? Bu ilişki TCK da zinayı suç olmaktan çıkaran madde konusunda CHP’nin ısrarcı olmasında etkili oldu mu? Baykal tavrını neye göre belirledi?

Görüldüğü gibi sadece iki kişinin mahremi değil bu? Yasamanın çıkardığı yasaları etkilediği bile tartışılabilir! Parti iç meselesini geçtik, meclise üye seçimini etkiliyor. Aktörlerden birisinin kocasının kurduğu şirket daha remi gazetede ilanının mürekkebi kurumadan CHP Genel Merkezinin kırtasiye malzemelerini temin etmeye, İzmir dâhil birçok CHP’li Belediye’nin kırtasiye ve büro malzemelerini sağlayan büyük bir şirkete dönüşüyor.

Baykal, savcıların ifade talebini ret etti. Oysa madem gerçeğin ortaya çıkması ve bu iğrenç komplonun faillerinin bulunmasını istiyor. Ki bunun için videoda görüntülenen mekân neresi? Savcılığa söylemesi gerekmiyor mu? Zira bazı uzmanlara göre kamera elektrik prizinden güç almak üzere oraya monte edilmiş deniliyor. Kablosuz frekans gönderiyor ve azami 100 metre uzakta bir yerlerde bu sinyallerin yakalanması gerekiyormuş görüntüleri kaydedebilmek için. Eee Baykal, “bu komplo iki haftalık” demedi mi? O’na (Mustafa Sarıgül), Buna (hükümet) suç atacağınıza gerçeğin ortaya çıkması için yardımcı olsun. Belki taze parmak izi belki de mobese kameralarından vereceği adres çevresinde yapılacak araştırma ile görgü şahitlerinden bir şeyler çıkabilir. Yoksa çıkmaması daha mı iyi?

Elbette tüm bunların üstüne Deniz Baykal’ın iddia ettiği gibi olayın içinden hükümet çıkarsa bu başbakanın istifasını ve hükümetin düşmesini gerektirir. Bu Baykal’ın aktörü olduğu işten bin kat daha ağır ve ahlaksız iş olur.

Cenk SARIGÖL

1 Mayıs 2010

Medya Etiği ve Deniz Baykal Videosu

Medya Etiği ve Baykal Videosu

CHP eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve yine CHP’li bayan milletvekiline (Nesrin Baytok) ait olduğu yalanlanmayan görüntüleri “özel hayatın gizliliği” ihlal edilerek kayda alınması ve yayınlanması sadece yasal olarak suç değil, aynı zamanda basın etiği acısından doğru değildir.

Gelgelelim böyle bir skandal haber dünyanın neresinde olursa olsun haberdir ve üzerinde tüm basın organları ve yazarların yorum yapması, eleştirmesi, ele alması gayet normaldir. Özel hayatın gizliliğini ihlal ederek bu görüntülerin yayınlanması ne kadar ahlaksızsa videonun başrolünde oynayanlarında yaptığı o kadar ahlaksız ve iğrençtir. Basın böyle bir haberi görmemezlikten gelemez. Yok sayamaz. Sadece magazinsel boyutları bile işlemeye değer!
Bu yazıyı kaleme alana kadar CHP, Deniz Baykal veya Nesrin Baytok’tan video içeriğinin gerçek olmadığı yönünde bir yalanlama gelmedi. Doğrusu benim gibi birçok insan bunu bekledi. Yalan olmasını, montaj olduğunun söylenmesini temenni etti. Maalesef yalanlanmadığı gibi Deniz Baykal’ın istifa açıklamasının içeriğinden doğru olduğunu da çıkarabiliyoruz. Baykal,
Meskene tecavüz ve ileri teknoloji kullanımı yoluyla tezgâhlanan, bu komplonun iktidar gücü ve olanakları seferber edilmeden, bir muhalefet partisi genel başkanına karşı bu kadar fütursuzca icra edilebilmesi mümkün değildir
diyerek kanımca sadece ret etmemekle ve istifasıyla değil bu cümleyle de içeriği kabul etmiştir! Meskene tecavüz dediğine göre meskeni biliyor! Biliyor ki kamera açısının da objektifin durduğu yere (sanırım banyo) ancak çok küçük ve yüksek teknoloji bir görüntüleme aygıtı konulabileceğini öngörüyor.

Deniz Baykal’ı ve aileye verdiği değeri, siyasi olarak kendisini hiç onaylamasam, tarzını sevmesem de takdir etmişimdir. Bunu sık sıkta çevreme aktardım. Hatta bir dönem önce CHP milletvekili ve MYK üyesi İzmir milletvekili Sedat Uzunbay’ın 2007 seçimlerinde bırakın adaylığı aday adayı bile gösterilmemesi sebeplerine, eşinden ayrılıp, sekreteriyle evlenmesini ilave etmiştim bir yazımda... Sayın hemşehrim Sedat Uzunbay Beyden şimdi özür diliyorum.

Kayıt görüntü içerikleri yasal ve ahlaki değildir. İlk olarak metacafe.com sitesinde yayınlanmış ve ardından bir saat kadarda habervaktim.com sitesinde gösterilmiştir. Metacafe gibi magazin ağırlıklı ve üye paylaşımlarının içeriğini oluşturduğu bir siteyi anlayabiliriz ama ahlak, edep ve İslam kimliğini önemseyen bir site olan habervaktim.com’un böyle bir kaydı içindeki müstehcen görüntülere rağmen yayınlaması yakışmamıştır. Bununla birlikte başbakan ve iktidar partisi milletvekillerinin kayıttan habervaktimin.com yayına almasından hemen sonra haberleri oldu. Başbakanın talimatları ile Türkiye İletişim Başkanlığı (TİB) derhal harekete geçmiştir. Daha CHP yetkililerinin yargı süreci başlamadan videonun yayılması önlendi! Mesela ilgili mevzuat ve yasa çerçevesinde sadece yayınlanan link değil metacafe’ye tüm erişim yasaklandı.

Adalet Bakanlığı’nın dahli ile CHP koordinasyonlu bir ekiple videonun yayına konduğu tespit edilen tüm linkler süratle yasaklandı. Bu yüzden Baykal’ın istifa açıklaması yaparken iktidarı suçlaması en az video içeriği kadar çirkindir. Eğer iktidar partisi bu çirkef görüntülerin yayılmasını isteseydi sadece yasa ve kanunların normal işlemesini sağlaması yeterliydi. Yayıncıların bir içeriği yayından kaldırmaları için savcılığa başvurma, mahkeme kararı veya hâkimin tedbir koyma hükmü alınması bunun TİB ve Telekomünikasyon Başkanlığına sevki, yayıncının itiraz süresi ve en az iki gün içinde yerine getirme yasal hakları bulunduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Oysa burada işler jet hızıyla halledilmiş, daha mahkeme kararı olmadan 2937 sayılı kanunun 7. Maddesi işletilmiştir. Metacafe.com adresine girdiğinizde de ve tib.gov.tr adresinden sorgulama yapıldığında görülecektir ki yayın yasağı daha mahkemenin tedbir kararı çıkmadan Türkiye İletişim Başkanlığının inisiyatifi ile kapatılmıştır.

Ayrıca bence haksızlık ve iletişim özgürlüğünü engelleyecek şekilde. Zira normalde üye paylaşımlı sitelerde sitenin tamamı değil, sakıncalı veya yasaya aykırı içerik barındıran link kapatılırken, metacafe.com sitesine tümden erişim yasağı konulmuştur.

Sonuç olarak Sayın Baykal milletin midesini bulandıran ve Türk Siyasetini küçük düşüren durum için ille de birilerini suçlayacak ve kabahatli arayacaksa kendinden başlamalıdır. Önce partililerinden başlamak üzere tüm halkımızdan özür dilemelidir. Siyasi değerlendirmelerimizi sonraya bırakmak üzere “Hırsızın hiç mi suçu yok?” dediğimizde ortalama Türk vatandaşlarının hemen aklına gelecek Nasrettin Hoca fıkrasını hatırlatmadan geçemeyeceğim.

Cenk SARIGÖL

21 Mart 2010

Tire - Safranbolu'dan Avantajlı


Tire – Safranbolu Hattı
Başlığı ve yazı konusunu haftasonu geçirdiğim Safranbolu’yu gezerken planladım. Kafamda durmadan Tire ve Safranbolu karşılaştırması yaptım. Evet Safranbolu ciddi yeşil, tipik bir Karadeniz kasabası, tarihi evleri çok ve mümkün mertebe korunmaya çalışıyor. Dört şey var Safranbolu’yu simgeleyen; Evleri, lokumu, Bulak Mağarası ve ilçeye özgü kapalı pidesi... ama bunlar dışında en önemli özelliği halkı. Halk turizmden ekmek yemeği kafasına koymuş. Herkeste bu konuda ciddi bir bilinç oluşmuş. Taksicisinden, büfecisine herkes güler yüzle karşılıyoır sizi. Hoşgeldiniz, Mencilis Mağarasını gezdiniz mi? İzzet Paşa cami, Gazi Paşa Camiini gördünüz mü? Değirmen'e gittiniz mi? Diye sizi olanca nezaketleriyle gezmeye, görmeye, gitmeye, tatmaya teşvik ediyorlar. Hemen hemen herkeste şehirleri konusunda ciddi bir bilinç oluşmuş. Eğer tepeden tırnağa Safranbolu’yu gezdiğinize kani olurlarsa sizi artık çevreye yönlendiriyorlar. Yörük Köyü, İncekaya Su Kemeri, Ulu Yayla vb.
Biz Çamlıca Konağında konakladık. Ev tipi pansiyon. Üç katlı Konağın sahipleride orta katta ailecek yaşıyorlar. İşletmeciliği üslenen Özlem Özen hanımefendi canayakınlığının yanı sıra bize Safranbolu hakkında ciddi bir birifing verdi. A4 kağıdına kabaca çizdiği şehir haritası ve elimize tutuşturduğu broşürlerle öyle bir anlattı ki kasabasını, kapıdan fırlayıp, gezmeye başlamak için sabırsızlandık.
Tire’yi çevresindeki yerleşimlerden ayıran ve öne çıkaran özelliklerini özetleyelim;
- Tarihi İpek Yolu üzerinde olmasından dolayı ciddi bir ticaret ve esnaflık geleneği var,
- Eski bir Türk yerleşimi, Aydınoğullarının başkenti,
- Geleneksel Türk el sanatlarının Beledi Dokuması (Veledi), Nalıncılık, Keçeçilik, Urgancılık,ayakta kalmaya çalıştığı ender yerleşimlerden,
- Eski Tire evleri, Osmanlı Türk mimarisinin prototipi,
- Kendine özgü köftesi, tatlısı vb. var,
- Çevrenin en büyük Halk Pazarına sahip,
- Şeyh Bedrettin’in sürgün yeri,
- Türkiyenin en önemli el yazması eserler kütüphanelerinden birisine (Necip Paşa Kütüphanesi ki kendisi Şeyh Bedrettini Tire'ye sürgün gelirken nezaret eden kişidir) sahip,
- İbn Melek, Alihan, Ali Baba, Balım Sultan, Kaptan Paşa, Sırhatunlar başta olmak üzere birçok manevi kişinin ebedigahlarını (Bknz. Tire Türbeleri. Yazar, Hakkı Önkal - Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) sınırları içinde barındırıyor,
- Ulu Cami, Yeni Cami, Tahtakale Camii ve Külliyesi, Anadolu’da ilk kez yarım kubbe denemesinin yapıldığı Yeşil İmaret Camii Zaviyesi, Kurt ve Doğancıyan Zaviyesi, Yoğurtluzade Külliyesi vb. tarihi mekanlara sahiptir.
- İklim ve bitki örtüsüyle Yeşil Tire yakıştırmasını ziyadesiyle hak eder.
Kısacası Tire, Safranbolu’dan daha fazlasına sahip... ziyaretçilerine sunabileceği daha fazla şey var. Lakin önce idarecilerimiz ardından da halkımızın bilinçi ve baskısı gerekli. Safranboluda taksici bir amca bana “oğul biz ne zamandır mücadele veriyoruz. Evlerin restarasyonu, çevrenin temizliği, ilçenin tanıtımı için yıllardır toplanıp toplanıp, kaymakamların, valilerin, turizm il müdürlerinin, Kültür Bakanlığı yetkililerinin, turizm acentalarının kapısını aşındırıyoruz. Sonunda pes ettiler ve teslim oldular. Şimdi zaten marka olduk. Tek derdimiz gelenleri iyi ağırlayıp, tekrar gelmeleri ve yakınlarını gelmeye ikna etmeleri için çalışmak”
Tirede bu kapasite fazlasıyla var. Kültür turizmini açısından Safranboludan daha fazlasını verebilir ziyaretçilerine... Üstelik Tire, Safranbolu gibi büyük şehire uzak bir yer değil. Safranbolu’ya 15 dk. mesafedeki bağlı olduğu Karabük’ün nüfusu 100 bin. Oysa bırakın Selçuk –Kuşadası hattı üzerinden geçen milyonlarca turisti, Tire sadece İzmir’i hedeflese 4,5 milyon.

Sadece Salı Pazarı Tire’ye İzmir merkezden yerli turist çekmede yeter. Köylü kadınların otantik giysileri ile çoğunluğu oluşturduğu ve kendi yetiştirdiklerini doğrudan sattıkları Tire Salı Pazarı iyi bir reklamla özellikle emekli İzmirlilerin ilgisini çekecektir. Daha ilerde Tire Salı Pazarı haftasonuna kaydırılabilir veya haftada iki gün olarak düzenlenebilir. Günümüzde insanlar sağlıklı olmayı en önemli değer görürken, ülkemizdede bunun sağlıklı beslenmeden geçtiği idraki oluştu. Sertifika konusunda yetersiz olsakta, Salı Pazarı ürünlerimiz organik gıda konseptine çok uzak değil! Bu konuda bir çalışma yapılarak hem organik tarım konusunda üniversite işbirliği sağlanabilir hemde ileride Salı Pazarı bünyesinde (veya haftasonu) bir bölümün Organik Pazar olarak düzenlerek, ciddi bir tanıtım atağı başlatılabilir. Organik Gıda üzerine oluşturulacak ziyaretçi çekme kampanyası sayesinde sürekliliği olan turist akışı sağlanacaktır. Söz gelimi diğer turizim beldelerinin aksine Tire’ye organik pazarı dolaşmak için gelenler şunu demiyecek; “Ha Tire mi ben oraya gittim. Epeyde dolaştım. Başka yere gidelim, nasılsa orayı gördük!” Neden? Çünkü sağlıklı gıda tüketimi talebi süreklilik arz eder. Öyle “ben gezdim, gördüm, gittim” diyerek bir daha gelmemezlik yapılmaz. Üstelik organik gıda tüketimi şimdilik sadece belli gelir düzeyi ve üstüne hitap ettiğinden gelen ziyaretçiler para harcamaya yatkın kişiler olacaktır.
Tire, Safranbolu’nun çok üstünde bir potansiyeli taşıyor. Mühim olan bunu görmek, ortaya çıkarmak ve Tire Halkında toplumsal bilinç oluşturmaktır.
Cenk SARIGÖL

11 Şubat 2010

Soruları Mahkeme Tescilledi İlyas Çimen

Sorularımızı Mahkeme Tescilledi İlyas Çimen
Gazetecinin görevi gerçeği aramak, araştırmak, ortaya çıkarmak ve bunun için sorurlar sorarak, kamuoyu gücünüde kullanarak bu sorulara cevap aramaktır. Gerçeği bulmak için soru sormasından daha tabii ne olabilir ki değil mi?
Bir davadan daha suçsuz olduğumuz, isnadsız suçlamalara muhatap olduğumuz mahkemece karara bağlandı. Bir bakıma basının yasal yollarla korkutulup, sindirilmeye çalışıldığının delili bu karar.
Olayı 24 Ocak 2009 tarihli ‘Çifte Villalar Köy Eviymiş!’ başlıklı yazımızın girişiyle kısaca hatırlatalım;
Torbalı Belediye İşçilerine taşıtılan (Köpek Klübesi) Çamlıca Köyünde yaptırılan Çifte Villaların sahiplerinden Torbalı Belediye Amirlerinden İlyas Çimen Vekili Av. Dicle Turan aracılığı ile bir düzeltme göndermiş. Kısaca olay gazetelerde Torbalı belediye İşçilerinin bu Çifte Villalara Köpek Klübesi taşımasının fotoğraflanarak haberleştirilmesiyle ayyuka çıkmıştı. Çifte Villaların sahibi Belediye Amirleri
Yusuf Balık ve İlyas Çimen'e ait oldukları gündeme gelmişti. olayın kamuoyunda kızgınlık ve öfkeye dönmesi üzerine hasta olan CHP'li Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur'un yerine vekalet eden CHP'li Belediye Meclis Üyesi Mehmet Kurt tarafından Yusuf Balık fen işleri Amirliğinden alınmıştı. CHP'li Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur nekahat dönemi sonucunda "0 km" taburcu olunca görevden alınan Yusuf Balık, görevinin başına geçti. Mehmet Kurt tarafından kendisininde itiraf ettiği belediye işçilerine şahsi villasına köpek klübesi taşıttığı ve görevini kötüye kullandığı hesaba katılarak görevden alınan Yusuf Balık, Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur tarafından derhal göreve iade edildi. Biz zaten yazı içinde linkini verdiğimiz köşe yazımızda Ramazan İsmail Uygur görevde olsa Yusuf Balık'ın görevine devam ediyor olacağını ve iyileşince göreve iade edileceğini tahmininde bulunmuştuk. doğrusu Ramazan İsmail Uygur bizi haklı çıkardı.
” (
yazının tamamı Bknz: http://cenksarigol.blogspot.com/2009/01/ifte-villalar-ky-eviymi.html )

Bu konuda tam 2 köşe yazısı yazdık ve ana fikiri oluşturan sorular şunlardı;
Koruluk Kafe ile aynı taşlarla cephe kaplaması yapılan, aynı taş ustalarına yaptırılan
Çifte Vilların sahipleri bizlere bu ustaların ve taşı aldıkları firmanın (Bayındır olması lazım) faturalarını ibraz edecekler mi? Yoksa Koruluk Kafe’nin yanında bunlarda aradan çıkarıldı mı? Belediyeye bu taşların m2’si kaç paradan, Çifte Villalara kaç paradan alındı? Ustalar işçilikleri Koruluk Kafede kaç paradan, Çifte Villarda kaç paradan işledi?”Son olarak Torbalı belediyesi yaptığı tahkikat sonucunda ne rapor yazmış? Belediye işçilerini kurumun üst memurları şahsi işlerinde kullanabiliyor mu? Kullanamıyorsa yaptırımı var mı? Varsa sonuç ne” (Bknz. Denizde Çimen isimli yazımız http://cenksarigol.blogspot.com/2009/01/denizde-imen.html )
Yazılarda ismi hiç geçmemesine rağmen neden



Yusuf Balık değilde İlyas Çimen bize dava açtı yada birlikte dava açmadılar diye düşünenlere olacaktır. Şöyle; Yusuf Balık belediye işçisiyken, İlyas Çimen devlet memurudur. Yani Yusuf Balık Bey isimsiz yazılardaki köpek klübesinin kendisine ait olarak açıklayarak, İlyas Çimen’i oyun dışında tutmaya ve onun bize “devlet memururna ve görevli memura hakaretten” dava açarak, mahkum edebileceğini sanarak elini güçlendirmek istedi. Gayet makul, olması gereken, basın ve gazeteci görevi olan durumu mahkemeye taşıyarak hem mahkeme süresince bu konunun üzerine hukuken gitmemizi zorlaştırdı (başarılıda oldu) hemde yasa cenderesi ile basını sindirmek isteyerek sorulara cevap vermekten kaçtılar.
Sayın okurlarım sizlerle mahkeme kararının bir kısmını paylaşmak istiyorum;
“...Sanığın (Cenk Sarıgöl) yazısında belediye (Torbalı) tarafından yapılan Koruluk Kafe ile özel şahıslara yapılan villaların taş ve taş ustalarının aynı olabileceği imasını uyandırarak taşların faturalarının belediyeden sorulduğu, taşların metrekaresinin kaç paradan alındığının sorulduğu belediye tarafından yapılan villalarda taş ustalarının kaç paradan çalıştığının sorulduğu yazı içerisinde somut bir eylem atfedilerek, hakarette bulunulmadığı gibi her bir suçtan isnad edilmediği benzerlikler dikkate alınarak, basının araştırma görevi ile birlikte belediye (Torbalı) ihtarla bir takım sorular sorduğu yazının içerisinde hakaret kastı bulunmadığı anlaşıldığından ilgili tarihli yazısı nedeniyle hakaret suçundan cezalandırılması istenen sanığın suçun unsurları bulunmadığından beraatine karar verilmesi kamu adına... Yazılı eylemle ilgili olarak unsurları itibariyle oluşmayan hakaret suçundan sanığın BERAATİNE,...

Umarım artık Torbalıda ki sorumlu ve sorumsuz yöneticiler basının görevleri konusunda bu mahkeme kararı ile ilgili küçükte olsa bir bilgi edinmiştir! Zira Sayın Hakim Abdurrahman Yılmaz Beyfendi bu kararla bilmeyenlere hatırlattı.

Yukarda belirttiğimiz yazılarımızda olduğu gibi Balık Baştan Kokar başlıklı yazımızda (
Bknz. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/balk-batan-kokar.html )sorduğumuz sorular halen havadadır. Mahkeme bizim görevimizi yaptığımıza hükmettiğine göre bizim sorularımıza cevap vermeyenler en azından 4982 sayılı ‘Bilgi edinme Hakkında Kanun’ çerçevesinde sorularımıza Torbalı Belediyesi görevlisi olarak cevap vermeye zorunludur. Heralde hakkında dava açtıkları yazıları görmedim, duymadım, bilmiyorum’ deme komikliğine vaya çamuruna yatmazlar. Savcıların suç duyurursu kabul edebildiği yazıları aynı zamanda bir dilekçe veya belediye basın bürosu cevaplama zahmetine katlanır. Hiç sanmıyorum ama...

İşin enteresan yanı, bu haberle ilgili yazı yazan herkese gönderdikleri cevabi yazıda şöyle demelerine rağmen;
“...Kirada oturan müvekkilin asılsız habere konu iki göz odadan ibaret Çamlıca Köyündeki (banka kredisi ile yaptırdığı) evden başka malvarlığı (dairesi) yoktur. Yanlı haberde "villa -görkemli malikane" olarak geçen ikiz konutlardan yalnızca biri müvekkilindir. Birçok eksiği bulunan tek katlı köy evinin tüm giderleri müvekkilin özkaynaklarıyla yapılmış olup haberdeki "köpek kulübesi" kesinlikle müvekkile ait değildir, belediye kaynakları kesinlikle kullanılmamıştır...” yukarıda ilginizi sundurum son duruşma tutanağında ne deniliyor; “...Koruluk Kafe ile özel şahıslara yapılan villaların taş ve taş ustalarının aynı olabileceği imasını uyandırarak taşların faturalarının belediyeden sorulduğu, taşların metrekaresinin kaç paradan alındığının sorulduğu belediye tarafından yapılan villalarda taş ustalarının kaç paradan çalıştığının sorulduğu yazı içerisinde somut bir eylem atfedilerek, hakarette bulunulmadığı...
Çifte Villaları köy evi statüsüne sokmaya çalışmak çok ayıp. Bakın sonuç ne oldu? Tüm Torbalı’nın gözünün içine baka baka, fotoğraflara rağmen bunlara “Köyevi” deyip, birde bize noterden cevap gönderdiniz. İşten anlayanlar nasılki ilk bakışta Doğan görünümlü Şahin marka arabayı anlarsa, az çok köy görmüş herkes bunların ne olduğunu biliyordu. Mahkemece tutanağa geçirtmeye gerek yoktu ki inanmanız için Çifte Villalarınıza!

Sonuç ne oldu? Bizim sorularımız gazetecilik ilkeleri ve basın kanunu çerçevesinde gayet kanunha uygun ve görev sınırları içinde ortaya atılmıştır. Siz ne yaptınız? Gayet açık şekilde cevap vermek ve faturaları ibraz etmek yerine hakaretamiz noter tastikli cevap göndermeye ve bizi şikayet yolunu seçtiniz. Ey Çifte Villa ve köpek klübesi sahibi... ve mesai arkadaşı, komşusu sorularımız hala ortada. Yazı yazmamızı 1 yıl bir ay mahkeme süresince erteleme başarısı gösterdiniz. Peki şimdi ne olacak? Mahkeme kayıtlarına girmiş sorular ortada duruyor.
Cenk SARIGÖL

21 Ocak 2010

Tekel İşçileri Çıkmazı

İzmir Tekel İşçilerinin Ankara Kızılay Sakaryada Açtığı Eylem Çadırı
Tekel ve İşçilerimiz ile İşsizlerimiz
Uzun süredir Ankarada Tekel İşçilerinin eylemleri var. Kızılay, naylon çadır kent oldu. Bu insanlar yaşam seviyelerini koruma mücadelesi veriyor. Çoluk çocuk nöbetleşe Ankara ayazında naylon çadrlara kurdukları sobalarla eylem koymaktalar. Ülkemin her yanından, neredeyse her ilden işçilerin açtığı çadırlar var. Eylemler başladığından beri her sabah oradan geçmeyi, işçilerle çoğunlukla konuşmadan bile olsa onların kalabalığının parçası gözükmek için görev edindim. Bu yazıda hiç taraf tutmadan her iki tarafında gözünden dillendirmek, okurlarımla paylaşmak ve işçiler üzerinden manevra arayışına giren muhalefetinde iktidarında yanlışlarını paylaşmak istiyorum.

Hükümetin savları şöyle; Tekel İşçilerinin aldıkları maaşların çok olduğunu yatarak para aldıklarını söylemektedir. Üstelik “kendilerine verilen 1 yıllık süreye 1 yıl daha eklendi. Şuan çalışmadan 1,5 yıldır bankamatik işçisi oldular. Kendilerine 4C ve 4B olarak iş imkanıda sunuyoruz. İsteyende 41 bin lira tazminatını alabilir. Yetimin, vatandaşımın vergilerini havaya saçamayız” iddiasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti özelleştirmenin alt yapısını 90’lı yılların sonlarında hızlandırdı. Özellikle DSP + MHP + Anap eklemlemeli koalisyon hükümetinin çıkardığı TAHKİM Yasası ile hem bunun önü açılmış hemde yabancı sermaye girişine açık bilet kesilmiştir. Tekel İşçilerinin eylem koymasına kadar bu ülkede 34 bin Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) İşçisi özelleştirmelerle dışarda kaldı. Hiçbirisine de Tekel İşçilerine önerilen 4C veya 4B statüsünde iş garantisi verilmedi. Tekel İşçileri kendilerinden önceki çoğu kıdemsiz tazminatsız kapı önüne konulan 34 bin işçiden farklı çünkü 11 bin işçi ile en büyük grup...
TEKEL, devletin Petrol Ofisi, TürkTelekom gibi gelir elde ederken özelleştirme yoluna gittiği teşebbüslerinden değil. Yani geliri –giderinden küçük, ‘devletin sırtına yük’ dediğimiz kuruluşlardan. Bugüne kadar hükümetler buraları yandaş memnun edilecek arpalık görmüş ve kadro şişmiş. Yani 2000 yılı ve öncesi hükümetlerimiz veya hükümet ortakları. Ortalama giydirilmiş maaşları 3 bin liranın üzerinde...
Hükümet eleştirisi; Birkere şunu baştan soralım; ‘2 bin 3 bin arasında maaş neye göre çoktur?’ Bugün insanca bir yaşam, normal bir hayat standardı, dengeli beslenme vb. gelişmiş ülke vatandaşlarının seviyesinde bir idame için bu ücret zaten alt sınırdır. Diğer yandan ‘yetim hakkını yedirmeyiz. Vatandaşımızın vergisini haksız yedirmeyiz’ derken kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz zira Süreyi 1 yıl uzatırken bu işçilerin çalışmadan para alacaklarını bilmiyor muydunuz? Bildiğinize göre çalışmadan maaş ödemesini bir yıl yaparak yetim hakkını, vatandaşın vergilerini Tekel İşçilerine peşkeş çektiğiniz söylene bilir mi? İşçiler bu konuda haklıdır. Niye? Siz kime, ‘hiçbir iş yapmadan 2-3 bin tl. maaşla çalışmak sitermisiniz?’ diye sorsanız, kim olsa atlar. İşçinizi çalıştıramadıysanız bu sizin beceriksizliğinizdir.
Bir devlet tüm işleyişine özel sektör mantığıylada bakamaz. Sadece gelir – gider dengesi içinde değerlendiremez. Bundan önce iş akitleri fesh olunan işçilerine vermediği hakları Tekel İşçilerine vermesi hakka uygun olur mu? Vermeyi düşündüğünüz 4C veya + 4B statüsündeki iş garantisi dışındaki ekstra ayrıcalıklar Tekel İşçilerinden önce çıkarılanlarada sağlanmalıdır. Devlet özelleştirme yapar ki biz ekonomisini kapital –liberal düzen içinde yürütüyoruz. Devletimiz Koministte değil, bazı eskileri gibi “herşey devletin olsun, devlet vatandaşa eşit dağıtsın. Parti yöneticileride emekçilerin asalağı olsun” diyemedikleri için her özelleştirmeye karşı çıkılsın. Fakat devlet özelleştirme yapıp, işçisini kapı önüne koduktan sonra ‘güle güle’ diyemez. İşçinin hakkı sosyal devlet özelleştirmesinde pazarlığın ilk sırasındadır. İşçilerin durumu özelleştirme pazarlığında dikkate alınır ve netleştirilir. İş bittikten sonra ‘bunlar ne olacak şimdi?’ şaşkınlığı, cahil devlet icraatıdır.

Tekel İşçilerine Eleştiri;
Devletin işçi için ortaya attığı eleştirileri yukarda belirttik. Bizim duyduğumuz ve tespit ettiklerimiz de var. Çalıştığınız Tekel bünyesini ve işletmelerin durumunu en iyi sizler biliyorsunuz. 1999 yılına kadar yılda 300 bin tütün işlerken bu durum sonrasında 25 bin tona kadar düştü. Yani 14 kat azaldı. Tam on yıldır 14/1 iş yaparak çalışıyorsunuz. Emek yoğun iş azalmasına rağmen maaş azalmadı. Özelleştirmeyi alan firmalar 3 yıl iş garantisi, belli oranda maaş artışı sundular. 1300’e yakın işçiye ihtiyaçları vardı. Fakat sadece 100 kadar Tekel İşçisi devlet kapısını ve az emekle çok maaş cazibesini bırakıp, özelleştirmeyi alan firmalarda işe başladı. Firmalar bu yüzden yeni emekli olmuş, Tekel İşçileriyle 3 yıllık sözleşmeler imzalayarak, kalifiye elaman sıkıntısını atlatmaya çalıştılar. Sorun 2 yıldır görülüyordu, iş akitlerinin süresinin 31/01/2010 tarihinde dolacağıda öyle... lakin harekete geçmek için son 1,5 ay beklendi. Hiç çalışmadan 1,5 yıldır alınan ücretler sırasındada bu mücadele verilebilirdi. Hatta kamuoyunu %100 sağlamak için hükümete şöyle bir çağrıda bulunsaydınız ya,
Biz yatarak devlet parası yemek istemiyoruz. Biz işçiyiz. Evimize alnımızın terini, emeğimizin karşılığını ekmek olarak götürmek isteriz. Bize devletimiz çalışacağımız yer göstersin!” diyerek sorununuzu 1 yıl önce masaya getirebilirdiniz. Geçen 1,5 yılda tüm bu emeksiz maaş almalara karşın, Uluslararası Meslek edindirme fonlarıyla açılan ücretsiz meslek edinme kurslarına katılan Tekel İşçisi sayısı işe 146! Yani 11 bin kişiden özelleştirmeyi alan firmalara geçenleri de sayarsak gelecek endişesi taşıyarak, kendine alan açmaya, iş sahasını genişletmeye çalışanların sayısı ortalama 250...
Tekel İşçilerinden önce özelleştirmeler sonrası açıkta kalan 32 binin üzerindeki işçiden büyük çoğunluğu (21 bin işçi) iş kaybına uğramalarının önüne geçmek için çıkarılan 446 sayılı kanun ile 4C statüsünde çalışmaya başladı. Bugün ülkemizde milyonlarca işsiz var ve tamamına yakını 4C, 4B farketmez bir işe girmeye hazır bekliyor.

Sendikal Eleştiri;
Özelleştirme sonrası dönemde yapılan görüşmelerde sendika yetkilileri önerilen 4/C teklifi için, “Hemen travma olmasın, 4/c’yi sonra değerlendelim” demediler mi? 6 ay öngörülen süre 1,5 yıla çıktığında ise kulaklarının üstüne yattılar. Zira ilgili sendikanın kasasına bu işçilerin maaşlarından kesilen aylık kişi başı 10 tl. cebelloz edildi. Bu toplamda aylık 110 bin, 1,5 yılda 2 milyon lirayı buldu. Sizin sendikal anlayışınız emek üzerine değilde yatarak maaş alan işçilerin üzerineyse bilemeyiz. Süreç belli olmasına rağmen sendika ve konfederasyonlar işe netlik kazandırmak için adım atmak yerine işçilerin eyleme kalkmasını beklediler. Yani sendikaları harekete geçiren işçiler oldu ve işçi örgütleri buna sonradan dahil olmak durumunda kaldılar. Peki işçiler için getirdiğimiz eleştiri sendikalar için geçerli değil mi? Siz üye işçilerinizin emeksiz, çalışmadan devlet kasasından maaş almasını mı istiyorsunuz? İstemiyorsanız bugüne kadar geçen 1,5 yılda neden hiç sesiniz çıkmadı. En azından hükümete bu işçilerin farklı kurum ve kuruluşlara (Karayolları, Orman işletmeleri, Maden işletmeleri vb.) geçmesi için neden hiçbir çabanız olmadı? Sizin sendikal anlayışınızda çalışmadan, emek harcamadan maaş almaktan rahatsız olmak yok mu?

Muhalefet Partisi CHP;
CHP tam bir riya içinde davrandı. Tekel işçilerinin acil, aciz durumunu tekeline alıp, siyasi çıkarı için tepe tepe kullanma eğilimine girdi. Bırakın CHP’i tüm hükümet muhalifi, kesim için bulunmaz bir fırsat gibi değerlendirilmek istendi. CHP geçen 1,5 yıllık süre içinde ses etmedi. Hükümete ‘bu işçileri neden çalıştırmıyorsun?” diye hesap sormadı. Çalışmadan nasıl maaş ödüyorsun, babanın parasını mı dağıtıyorsun, işçi çalıştırmayı bilmiyorsunuz vb. eleştirileri getirmedi. Ama ne zaman Tekel İşçileri meydana indi, hop meydana çıktılar. İşi öyle bir düzeysizliğe bindirdiler ki, 2009 yerel seçimlerinden sonra CHP’li yeni belediyelerin 4500, İzmirde ise 2500 kişiyi işten çıkardığı görmezden gelindi. Tekel İşçileri Sayın Deniz Baykal tarafından genel merkezlerinde kabul edilirken, İzmirli CHP’li belediyelerin kapı dışarı koyduğu işçilere bırakın randevu vermeyi, genel merkez önünde saldırmaya kalktılar. Sadece İstanbul ve İzmirde CHP’li belediyelerin işten çıkardığı işçi sayısı 7 bin dolayında... Tekel İşçileri işçide, CHP’li belediyelerin partizanlarına yer açmak için işten çıkarttıkları bostan korkuluğu mu? Demokratlık mı, işçi ayrımcılığı mı ne bunun adı? İzmirli CHP mağduru işçilerin açtığı çadırın önü neden hep boş kaldı? Onlara alaka gösterilmedi. Yok sayıldılar.
Torbalı ve Tireden de Tekel işçisi arkadaşlarımız kendi haklı mücadeleleri için Ankara yollarını arşınladılar. İyide ettiler. Peki Torbalı belediyesine başkalarının işsizliği üzerine kapağı atanların desteklerine, gazete açıklamalarına ne diyeceğiz? Ben kocaman bir ‘YUH’ diyorum. Siz önce özürlü çocuklarıyla tazminatsız, kıdemsiz kapı önüne konan, onlara yapılan haksızla sahip olduğunuz konumunuzu sorgulayın. Mahkeme kararlarına rağmen yanı başınızda hem kapı dışarı edilen hemde tazminatları ödenmemek için takla atılan durumları kalbinize bir sorun. Burnunuzun dibinde sizinde bir köşesinden alet olduğunuz haksızlığı görün sonra 580 km ötedeki mücadeleye eylem koyma hakkını kendinizde görün. Yoksa çok komik oluyorsunuz. Tıpkı ilçesinde olan haksızlıkları görmezden gelerek, ilçe gazetesinde Tekel üzerinden muhalefet pusatı kuşananaların köşelerinde yaptığı gibi komik durumunuz!

Cenk SARIGÖL

11 Ocak 2010

Kurumsal Kalkışmalar

Kurumlu Anarşistler

Son günlerde muhalefet diline pelesenk olan bir laf var. “Kurumlar Arası çatışma var” diye... Neden olsun efendim. Ne münasebet. Kurumların birbiriyle çatışması ne haddine? Böyle birşeye Kurumlar arası çatışma değil, Kurumsal Kalkışma denir. Devlet hiyararşisi içinde her kurumum sorumlu olduğu idari birim bellidir. Kimi Bayındırlık Bakanlığına, kimi Maliye, bazısı Milli Savunma Bakanlığına, azıda doğrudan Başbakan veya Cumhurbaşkanına bağlıdır. Devlet katmanları içinde bu yasalarla bellidir. Bir subayın ülke halkının seçtiği meşru hükümeti devirmek, yıpratmak, toplumsal desteğini değiştirmek için plan, andıç, söylev, açıklamada bulunamayacağı gibi tabu memuruda bunu yapamaz. Aralarında idari bakımında hiyararşik farklar olsada sorumlulukları bakımından yoktur. Yaparsa suç işlemiş olur. Aksi takdirde bu durum, kimsenin haddini bilmediği anarşik düzeni doğurur.
Modern demokrasilerde siyasi seçilmiş iradenin yürütme sistemine ters düşen kurum yöneticileri ya istifa eder veya aktif görevden azledilmelerini talep ederler.

Ülkemiz ‘Parlamenter Sistemle’ yönetilir ve parlamento geleneğimiz Cumhuriyetimizden eskidir. Kurumsal haddini bilmeyenler siyasal tarihimizde üç -beş kez sistemin önünü tıkasada, halkımızın dayatmaları, şartların zorlamasıyla darbeciler bile kısa sürede parlamenter sisteme dönüşte mecbur kalmışlardır. Yapılan secimlerle oluşturulan meclis, kendi içinden gelişmiş demokrasilerin üç saç ayağını oluşturan “Yasama, Yürürtme ve Yargı” erkinin gücünü devşirir. Yasamayı yapar, Yürütme çoğunlukla içinden çıkar (bazan yürütme dışardan bakan atayabilir. Örn. Ahmet Davutoğlu vb.). Yargı ise meclisin çizdiği yasalar şablonu ile karar verir. Yargı üyelerinin belirlenmesinde çoğu demokratik parlamenter sistemde kendi içinden üye verdiği gibi meclisin veya hükümetlerin kotalarıda vardır. Bizde bu erk kısmen Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı arasında dağıtılmaya çalışılmışsa çokta sağlıklı yürümediği görülüyor.

Yine domokratik yönetimlerde seçimle gelen hükümetlerin yürütmeyi kendi tavan kadrolarıyla yapmaları veya bunu oluşturmaları siyasi gelenektir. Yürütme bu iş göreceği yüksek bürokratları ya alt kadrolardan devşirir veya yenilerini atar. Bu hak tüm hükümetlerin doğal yetisi kabul edilir (Kadrolaşmayı bunla karıştıracaklara bir sözüm yok!). Anlatmaya çalıştığım uygulamanın prototipini yerel yönetimlerde görmek mümkündür. Her yeni seçilen belediye başkanı idare amirlerini ve kısım müdürlüklerini siyaseten kendisine yakın veya iş ahlakına güvendiği personel ile değiştirir (buradada partizanlık, kayırmacılık, nepotizm* ayrı şeylerdir).

Her Yiğidin Yoğurt Yiğişi Farklıdır” atalar sözü gibi siyasi partilerin yönetim, idare anlayışları farklıdır. Ülke sorunlarına öngördükleri çözüm önerilerinin farklı olduğu gibi... Seçilen hükümetlerin yürütme anlayışları karşısında emirleri altında bulunan kurumların veya yönetimi paylaştırdığı kurumların ayak diremesi, yürütmeyi işlevsizleştirmesi, engellemesi, devrimeye çalışması, aksatmasına “bürokratik oligarşi” denir. Sloganik şekilde ifade edesek, ‘atanmışların, seçilmişleri engellemesi, ayak diremesi, işlevsizleştirmesidir’ Düşmanlık beslemesi ise nasıl tarif edilir bilmem!

Maalesef Türk Siyaseti, çok sık görüldüğü üzere birçok kez kimi siyasi partilerin devletin çeşitli kurumlarına yaslanarak, meşrutiyetini halk dışındaki atanmış mekanizmalardan devşirmeye çalıştıklarının tarihidir aynı zamanda... Demokratik devletlerde SİYASET ayrı görüşleri, ideolojiler, fikirleri, yönetim sistemlerini savunsada SİYASET KURUMU bilinçine ulaşmışlardır. Burada siyaseti oluşturan aktörler, siyasete her hangi bir atanmış kurum tarafından yapılan müdahalelere çok sert tepki verir. Devletin maaşlı personeli yürütmeye, yasamaya, yargıya müdahale cesaretini kendinde bulamaz. En fazla beğenmiyorsa, içine sindirmediği yürütmenin politikalarına alet olmaz ve istifa eder. Üzerindeki üniformayla, devlet giysisiyle halkın seçtiklerine diklenme ukalalığı, taşkınlığı, had bilmezliği içine girmez. Girmeye kalkanlara siyaset kurum olarak karşı çıkar, taraf olmaz.
Örneğin, Mustafa Kemal’in silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy özellikle askeri bürakrasinin siyasete karışmaması yönündeki Atatürk’ün görüşlerini şöyle dillendiriyordu;
Atatürk, 'Bir ordunun cevheri ne olursa olsun, siyasete karışırsa birlikte hareket ve savaşma kabiliyetini kaybeder ve vatanın savunma gücünü hiçe indirir' demişti. Bu sözlerine delil olarak Balkan Savaşı'nı örnek getirerek, disiplinini kaybetmiş orduya düşmanların hiçbiri bu zamanı kazandırmayacağını ısrarla söylemişti. Bir ordu herhangi bir siyasi partinin aleti haline gelince, onun yeniden disiplinini iade etmek çok inkilaplara lüzum gösterir, çetin ve uzun bir iştir. Halbuki tekmil kumandanları ve kadrolarıyla herhangi bir siyasetin aleti olan ordunun, disiplini bir an için bozulsa bile, bunun iadesi kolay olur. İşte Atatürk daha Meşrutiyet devrinde böyle düşünüyordu ve bu düşüncesinin isabeti de Milli Mücadelede görülmüştür.

Demokratik sistemde atanmış bürokratların ve kurumlarının sorumluluk, yönetim saç ayaklarına emir – komuta açısından bağlılıkları yönünden genel olarak fark yoktur. Silahlı Kuvvetlerin özel olarak, güvenlik açısından diğer kurumlara üstünlüğü sadece önemindendir. Tıpkı bazı bakanlıkların bazılarına göre idari, ehemniyet ve idari genişlik bakımından üstün görülmesi gibi (icracı bakanlıklar)... Diğer taraftan hepsinin başbakanlığa sorumluluğu aynıdır. Tıpkı TSK (Doktrin Komutanlığı) ile Bayındırlık Bakanlığı (Tabu Dairesi) arasında yürütme erkine bağlılık konusunda fark yoktur. Kimse elinde silah var diye kendini halkın seçtiklerinden üstün göremez. Atanmışların içinden bazılarının elinde silah olması, onlara seçilmiş yönetimlere karşı söz söyleme hakkı vermez / veremediği gibi sorumluluklarından azade kılmaz. Eğer bu yapılıyor ve kendince okur –yazar olanlar bunu destekliyorsa kusura bakmasınlar bunun ismi demokrasi değildir. Bürokratların, yürütmede dahli olduğu yönetimlere “Bürokratik Oligarşi” denir.

Bu sisteme insanları sürükleyen en önemli yanılsama ve bir sarışın manken (vücudunun diriliği ve açıklığı oranında para devşiren meslek erbabı diyebilirmiyiz?) Aysun kayacı ile aynı hizaya düşüren görüş şudur;
Bir çobanın oyu ile veya okuma yazma bilmeyen birinin oyuyla benim oyum bir mi?
Buna birde,
Ben devlete şu kadar vegi veriyorum. Bu kadar katma değer kazandırıyorum. Benim seçme oranımla yanımda çalışanın seçme oranı eşit olamaz” diyenleri eklerseniz liste uzar. Sonra iş döner dolaşır, antik Yunan Şehir devletlerindeki ilk demokrasi örneklerine dönmeyi savunursunuz. Bir yanda yöneticiler, diğer yanda köleler. Bunun adı demokrasi değil, “Oligarşi” veya “Aristokrasi” olarak geçer siyaset bilimi kayıtlarında... karşı taraftan birileride çıkar “emeğin kutsallığını” savunarak, yönetimin çalışan, emekçi sınıflarda olmasını savunur (kominizm), bunların hepşinin kuralsız yönetime katılmak için şiddete yönelmesiylede anarşizm.

Eğer, “ben okumuş adamım, bilirim bazı şeyleri. Benimle okuma yazma bilmeyen bir olmaz, aynı oranda oy hakkına sahip olması kabul edilemez. Zaten onların oy verdiği partilerinde meşrutiyeti sorunludur, kalitesizdir. Seçenler kalitesiz olunca!..” diyorsanız.
Demokraside bunun cevabı basittir;
"Daha bilenlerin, daha az bilenleri – daha çok katmadeğer üretenlerin, yanlarında çalıştıklarını etkileme oranı yüksektir." Yani toplum üzerinde yönlendirme oranları ortalama vatandaştan fazladır. Bu kuramı atanmış, seçilmiş idarecilerimize bakarak doğrulayabiliriz. Hatta bakın okuduğunuz gazeteye! Gazetenin eğitim seviyesi ile toplumun eğitim – öğretim seviyesi arasındaki farkı göreceksiniz.

Fakat bu ülkede ‘Çobanla benim oyum bir mi?’ diyen Aysun Kayacı ‘Taş kafalı sarışın” olurken, aynı şeyi söylemeden, parti tüzükleriyle ve bırakın seçilmeyi aday olmayı kotaya bağlayarak yapan genel başkan ise ‘öpülesi lider’... daha mensup olduğu partilerde demokratik haklara sahip olmayanların, aynı ayrımcılığı kendini halktan okumuş –yazmış üstün görerek yapmaya çalışması ne acı...

Şu mahallenin, fişmanca köyün okuma – yazma oranı düşük, oy verdikleri partide belli...’ gibi demokrasi dışı akıl yürütmelerden ve milletin ekserisini yüzdelerle aptal olarak tanımlayan yaklaşımlardansa başka seçeneklerimizde var;
“…Bütün bu saçmalıkları bir kenara bırakıp, tüm vatandaşların eşit ve özgür olacağı, herkesin ‘birinci sınıf insan’ sayılacağı ve eşit temsilini, eşit seçilme hakkını öngören, atanmışların seçilmişlere kemkirmediği, kuyusunu kazmadığı, komplo kurmadığı, kalkışma hazırlığı yapmadığı daha demokratik bir ülke haline gelmeye de çalışabiliriz…

*'Nepotizm, Latince “nepos” kelimesinden türemiştir. “Yeğencilik” anlamında kullanılıyor. İtalyada papazların devlet kadrolarına yeğenim diyerek adam sokmaya çalışmasıyla türemiştir. Bizdeki uygulama 'hamişli kart yakinimdir' vecizesiyle bilinir.
Cenk SARIGÖL