27 Eylül 2008

Partizane

Sendikalılar
İşsizlikten beli bükülmüş eski belediye zabıtası arkadaşına dert yanıyordu;
-“Belediyeden atılınca ne yapacağımı bilemedim. Biraz birikmişim ve aileden topladıklarımla işyeri açtım. Küçük esnaf birmiş, ben küçük esnaf olacam derken eldeki bitti.” Arkadaşı tekrar sormuş;
-“Başka bir yapsaydınya arkadaş, maaşlı bir iş.
-“Tamamda arkadaşım. Biz zabıtaydık. Onu biliriz. Fen işlerinde olsak, tesisatcılık yapardık. Bildiğimiz mevzut serbest piyasada işletmelerde çalışmaya yetmezki!” bu sırada kapıdan Ermonun biri girer, elindeki gazeteyi masaya fırlatarak, habere bakın habere der. İsmail Uygur tarafından göreve gelmesinin ilk yılı işten çıkarılan eski zabıta, “Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur, Belediye-İş 4 yıl aradan sonra masaya oturdu. 50 işçi sendikalı oldu. İşçiler sendika sayesinde iş güvencesi, grev, toplu görüşme hakları kazandı” Ermonun biri haberin üstüne alaylı şekilde mağdur işçiye sorar;
-“Sizde sendikalı değilmiydini? Bu nasıl güvence ve iştir ki? İsmail Uygur sizi sendikalısınız diye kapının önüne koyarken, 4 yıl sonra kendisi işçilerini sendikalı yapıyor?” Canı sıkılan Eski zabıta ibretlik cevap verir;
-"Yok biz önce ve sadece sendikalıydık. Bunlar önce CHPli sonra sendikalı…" C.S(bu bir fıkradır)


Haber şöyle:
“TORBALI Belediyesi'nde çe-şitli görevlerde çalışan 50 daimi işçi dün Belediye-İş Sendikasına geçti. Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur,

CHP Torbalı İlçe Başkanı Ertan ÇELİK

CHP İlçe Başkanı Ertan Çelik ve CHP'li Belediye Meclis üyelerinin de hazır bulunduğu sözleşme töreni dün Belediye Meydanı'nda gerçekleştirildi. Torbalı Belediyesi ile Belediye-İş Sendikası 2 nolu şube arasında 50 işçiyi kapsayan toplu sözleşme imza töreninde sevinç ve mutluluk hakimdi… Belediye Başkanı İsmail Uygur'a teşekkür eden işçiler, ‘Bize çok güzel bir bayram hediyesi oldu’ dedi. Önümüzdeki aylarda taşeron işçilerinin de sendikalı yapılacağı öğrenildi."


Çifte Standart
Alın size CHP güzellemesinde bir çifte standart örneği..! Sayın İsmail Uygur seçilip, 2004 seçimlerinde koltuğuna oturduğunda ilk büyük icraatlarından biri işçi kıyımları oldu. 200 civarında işçiyi gruplar halinde kapı önüne koydu. O dönem bu işçi çıkarımlarının mali gerekliliğinin olabileceğini ve başkanın bu girişiminde haklı olabileceğini düşündüğümü yazmıştım. Hatta eski başkan Sayın Hasan Karatoklu’nunda 28 Mart 2004 Yerel Seçimleri öncesi 6 ayda yüze yakın işçi alımı yaptığı sızıntılarını aktarmıştım. En büyük sloganımda şuydu;
SİYASETLE GELEN. SİYASETLE GİDER

H. Karatoklu

Mehmet Hasan Karatoklu’nun oy kaygıları ile şişirdiği kadroların havasının alınması bencede gerekliydi! Mademki o dönem personel maliyetinin yüksekliği ve fazlalığı ve yapılan iş karşılaştırmalı israf vardı (o dönem sayın Uygur bunları dile getirmişti). Gereğine itirazımız olamazdı.
Fakat Uygur işi sadece Karatoklu’nun son 6 ay yada 1 yılda aldığı işçileri işten çıkarmakla kalmadı. Karatoklu döneminde (10 yıl) alınanları hatta Ertan Ünver ile çalışmış personele kadar vardırdı. Tabii işin birde ilçe halkı tarafından algılanması vardı. Herkesin dilinde,
İsmail Uygur kendisini destekleyen, CeHaPe (doğrumu yazdım? Aynı sizin gibi değil mi?) flaması sallayan, konvoyuna katılan partililerine kadro açıyor. Mevcut işçileri çıkarmalı ki tabanına yer açılsın!
şeklinde sözler dolaşıyordu. Haberi okudunuz. Sendikalı ve yüksek ücret aldıkları için 4 yıl önce siyasi yandaşlara yer açmak için kapı önüne konulan içilerin yerine buyur edilen yenilere bizzat CHP’li belediye meclis üyelerinin katılımı ile Sendikaya üyelik töreni düzenleniyor. 4 yıl önce yerine geldikleri insanlara zehir olan yaşamlara inat “bu bize bayram oldu” diyorlar.
Peki yerel seçimlere 6 ay kala İsmail Uygur ve CHP’li Belediye Meclis üyeleri bu kulakları ağızlarına varan ve işçi yönetici birbirlerini yaplayarak neden sendikalaşma yapıyorlar?
Basit; İsmail Uygur seçimi kaybetme ihtimaline karşı kendi kadroloduğu işçilere sendikal koruma sağlıyor! En azından ben öyle algılıyorum. “eden bulur” diye bir atasözü var. Bu işçilerde şekergibi bir bayrama giriyor! Artık İsmail Uygur kaybetse bile arkalarında sendika olacak! 2004de Ak Parti adayı şimdi aday adayı Atilla Kaya defaatle o zamanda şimdide “belediye işçilerine dokunmayacağım. Biz kimsenin ekmeği ile oynamayacağız. Çok çalışacağız ve herkese iş olacak” derken. Sendikalaşmaya neden gerek duyuldu diye sormayın. Herkes kendinden bilir. Zamanında Uygur adaylığı sırasında farklı şeyler söylemiyordu..! Sorun Mahmut Atilla Kaya’nın sözünde durup, durmaması değil, kişinin (CHP Yönetiminin) karşısındakini kendi gibi bilmesidir.
Atilla Kaya arkadaşım. Sözünde durmaya özen gösterir. “Biz geldiğimizde kimse işinden olmayacak” diyorsa, işini layıki ile yapan kimse ekmeğinden olmayacaktır. Ha bana sorsanız, ben öyle yufka yürekli değilim. Adalet elbette birilerinin eliyle tecelli eder. Siyasetle geleni, siyasetle gönderir. Yerine liyakat sahibi, bilgi, beceri ve yeteneğine göre kadro kurardım.
Ben İsmail Uygur’a siyasetle gelenleri, işten çıkardığı için hiç kızmadım. Elbette her başkan güvendiği bir ana, tepe kadro kuracaktır. İşten çıkarmalar ne zamanki siyasi linç olayınıda aşar hale geldi, eleştirilerim ondan sonra başladı. Bu yaz ve geçen yaz yaşadığımız susuzluğun, CHP kadrolaşmasına kurban giden işçilerin yerine gelen çoğu ehil olmayan personelden kaynaklı olduğunu söylesem.! Bu kadar kadrolaşmadan bahsettik, bir örnek vermesek olmaz;
Hamit Küçük, 2004 yerel seçimlerinde Subaşı Beldesinde CHP’den Belediye Başkan adayıydı. (Subaşı ilginç yerdir. Vefat eden Osman Dirik Genç Partiden seçilmiş, CHP’ye transfer olmuştu. Şimdiki başkanda Ak Partiden belediye meclis üyesi seçilmiş CHP’ye geçmişti. Dirik vefat edince belediye meclisi tarafından Başkan seçildi) Hamit Küçük, Seçimi kaybedince hemen akabinde Torbalı Belediyesinde işe başladı… Yazıyı ayrıntılı okumak için http://cenksarigol.blogspot.com/ linkine bakabilirsiniz.

Not: Bizim iki yıl önce burada kaleme aldığımız Ramazan ve Şeker Bayramı yazımızın benzeri bir tartışmaya ülke gündemi yeni gelmiş. Okurlarımız normal gündemden 2 yıl öndesiniz. Farkındamısınız?

Cenk SARIGÖL

Cenk Sarıgöl'ün Basın Açıklaması: Karayollarına yada Bana Dava Açın!

Subaşı Belediye Başkanı Doğruları Söylemiyor

Subaşı Belediye Başkanı Erkan Zeylan ile Cenk Sarıgöl arasında Subaşı’da geçtiğimiz ay yaşanan feci kazadan sonra başlayan ‘dilekçe’ tartışması sürüyor. Gazeteci Sarıgöl, dün bir basın açıklaması yaparak Erkan Zeylan’ın kamuoyunu yanılttığını iddia etti.
SUBAŞI Beldesi’nde 5 kişinin ha-yatını kaybettiği kazadan sonra Subaşı Belediyesi’nin Karayolları’na düzenleme için başvurup başvurmadığı ile ilgili tartışmalar bitmek bilmiyor. Cenk Sarıgöl’ün “Subaşı Belediye Başkanı Erkan Zeylan Karayollarına düzenleme ile ilgili dilekçe ulaştırma” iddiasından sonra bir açıklama yapan Zeylan, Karayolları’nın kendi dilekçesi karşılık yolladığı cevap dilekçesini kamuoyu ile paylaşmıştı. Bunun üzerine dün bir basın açık-laması yapan Cenk Sarıgöl, kamuoyunun yanıltıldığını, olayın takipçisi olmaya devam edeceğini belirtti. Sarıgöl, “Zeylan bana ya da Karayolları Bölge Müdürlüğü’ne dava açsın” dedi.

“SİYASET YAPMIYORUM”

İŞTE Cenk Sarıgöl'ün açıklaması:

“Subaşı Beldesinde yaşanan hepi-mizi üzen 5 canımızı götüren kaza sonrası konunun takipçisi oldum. Erkan Zeylan'ın geldi diye takla attığı Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü yazısına gelmeden önce bu konuya siyaset karıştırdığımız ve alkollü sürücüyü unuttuğumuz hezeyanlarını yanıtlamak isterim. Kaza sonrası ilk yazımda ‘Adam Olmayız Bizhttp://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/adam-olmayz-biz.html en büyük suçun şoförde olduğunu ve alkol tüketimini teşfik eden toplumsal, siyasal yapıdan kaynaklandığını belirtmiştik. Vefat eden canların da hatası vardı yolun ters şeridinden yürüyorlardı. Niye ters şeritte yürüdüklerinin sebebini düşündünüz mü? Yine Zeylan'ın açıklamasına göre ‘Kazanın meydana geldiği yerde olaydan bir gün önce kaldırım çalışması yapıldığını, alt yapı çalışmalarının ardından eğitim öğretime başlanmadan çalışmaların sona ereceğini... Cumartesi günü Tedaş gelerek çalışmanın yapılacağı yerde elektrikleri kesti ve Belediye olarak yolda bulunan ağaçları kesiyoruz...’ denildi. O gece ortalık zifiri karanlık. Görgü tanık-larına göre karşıdan karşıya geçerken vatandaşlar ışıklarından faydalanmak için jandarma karakolunun hizasını tercih ediliyorlardı.

Subaşı Belde Belediye Bşk. Erkan Zeylan

Siyaset karıştırdığımız iddiası ise Ak Parti’den meclis üyesi seçilip, CHPli belediye başkanı olan birisinin bize atacağı çamurdur. Hem neyin siyasetini yapıyoruz? Subaşı Belediyesi tasfiye oluyor, adaylığını açıklayan kimse yok (kendisi dahil), ben mi gelip aday olacağım? Sizi eleştiren sorumluluklarınızı hatırlatan gazeteci, yazar, sivil toplum yöneticileri siyaset yapıyorlar diyemezsiniz. Subaşı Osman Dirik Parkı için düğün, sünnet, nişan yapılabilecek düzenlemeler yapıp, izni kim verdi; Erkan Zeylan. Sorumlu idareciy-sen parkın bahçesine havuz yapa-cağına kazadan bir gün önce başla-dığın çalışmalarına düğün izni ver-meden başlar bitirirdin”

CEVAPSIZ SORULAR VAR

Erkan Zeylan ve Cenk Sarıgöl

ERKAN Zeylan’a gelen cevap di-lekçesi ile ilgili bir takım cevapsız soruların ve çelişkilerin olduğunu belirten Cenk Sarıgöl, söz konusu soruları şu şekilde sıraladı:

1- Karayollarına 18.10.2007 tari-hinde eski bşk. Osman Dirik tarafından verilen dilekçenin konusu “üst geçit” bizim bugüne kadar eleştirilerimiz (ki kaza karşıdan karşıya geçerken meydana gelmedi) 'halk kitlelerinini toplu olarak etkinliklere katılacağı bir yer için niçin yürüyüş yolları, ara güzergahlar, alternatif ulaşım sağlayacak düzenlemeler yapılmadı?' şeklindeydi. Oysa teslim edildiği iddia edilen dilekçe karayollarından sadece üst geçit talep etmekteydi. Yani dilekçe varsa, teslim edilmişsede eksik, yetersiz, kusurludur.

2-Yerleşim yeri içinden geçen Devlet Yollarında Karayolları Bölge Müdürlüğünün uygun görüşü alınmadan hiçbir kişi ya da kuruluş yolda çalışma yapmayı bırakın trafik işaret levhası bile dikemez.” (Şerafettin Şanlı 12 Eylül 2008 tarihli yazısından). Buna rağmen siz kazadan bir gün önce çalışma başlattığınızı gazetelere açıkladınız. Ağaç kesimi ve Tedaş'ın elektirikleri kestiğini de. Madem cevap yazısı olmadan yapabiliyordunuz neden daha önce yapmadınız? Yoksa geldi dediğiniz cevap esas bu çalışmalarla mı ilgiliydi?

3-Gelen cevap yazısında, “Subaşı Beldesi geçişinde karayolları ke-narının yayalar için kullanılamaz durumda olması nedeniyle, karayolları kenarında seyreden yayalar için gerekli tedbirlerin alınmasını ve ilköğretim okulunun bulunduğu bölgede Belediyenizce yapılacak üst geçite izin verilmesini içeren yazınız gereği konu Müdürlüğümüz yetkililerince 2008 yılı Şubat ayında yerinde incelenmiştir. Subaşı Belediye Başkanı ile bir-likte yerinde yapılan inceleme sonucunda; Belde geçişindeki söz konusu kesimde karayolu kenarında yaya kaldırımı yapılmasına, kaldırım için gerekli malzemenin (Bordür ve kilitli parke) Müdürlüğümüzce temin edilerek işçiliğinin Belediyenizce yapılması konusunda mutabık kalınmıştır” deniliyor. Bana bir yetkili çıkıp da ne zamandır devlet kurumları arasında sözlü mutabakat yapılıyor? Yapı-lan mutabakat nasıl oluyor da 8 ay yazıya dökülmeden bekleniyor?
Mutabakat yapan Osman Dirik vefat etti, mutabakat yaptık diyen K.yolları Md. Yrd. İlyas Bulut Allah geçinden versin vefat etse, tayini çıksa ne olacaktı? Erkan Zeylan'ın verdik dediği dilekçede tek kelime 'yaya, yaya yolu, kaldırım, kilit taşı, bordür' kelimesi geçmemesine rağmen gelen cevabın ilk iki parağrafının bizim yazdığımız ve sorumsuzlukla suçladığımız şeyleri içermesi tuhaf değil midir? Etüd yapılmış ve mutabakata varılmış, gazetede bir de bunu yüzü kızarmadan böbürlene böbürlene söyleyen Zeylan, o zaman ne diye kazadan sonra haksız ve sorumsuzca “Tek suçlu verdiğimiz dilekçeye rağmen bir yıldır hiçbirşey yapmayan Karayollarıdır” diye yalan söyledi kamuoyuna? Etüt yapmış adamlar işte, mutabakata varmış ve ihale aşamasına gelinmiş, tarihi belirlen-miş. Oysa bundan senin bırak Belediye Bşk. Sıfatını, meclis üyesi sıfatınla bile haberin olmamış. Bu kadar ilgili ve sorumlusun işte beldenin işleri ile...

4-Dilekçenin sonuna doğru müjde veriyorlar bize, “Geçen süreç içinde idaremizce yaya kaldırımı için gerekli olan bordür temin edilmiş olup, kilit parke temini içinde 23 Eylül 2008 tarihinde ihalesi yapılacak ve muhtemelen ekim ayında temin edilecektir. İZSU tarafından yapılacak olan Alt yapı çalışmalarının tamamlanmasından sonra; yaya kaldırımlarının ekteki projeye uygun olarak Belediyenizce yapılması...
Bakın bakın 8 gün sonra (gelen yazı tarihi 15 Eylül 2008, ihale tarihi 23 Eylül 2008) ihalesi olacak iş için Subaşı Belediyesine yeni yazı gönderiliyor. Üstelik işi Subaşı Belediyesi yapacak. Varmı personeli YOK. Oda ihale edecek. Eğer bu ihale tarihi belliyse, ihale kararı, tarihi, basın ilan kurumunda askı süresi nedir? Üstelik ihale aşamasına gelmiş bir iş Karayollarının Etüt, Proje, Plan, Tedarik aşamalarında hiç haber verilmemiş ama biz yazınca gerek duymuşlar!

5- Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. 01.11.1984 tarihli ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 02.01.2003 tarihli ve 4778 sayılı Kanunla değiştirilen 7'nci madde-sinde, yapılmakta olan işlemin safahatı veya sonucu hakkında, yet-kili makamlarca dilekçe sahiplerine en geç OTUZ GÜN içinde ge-rekçeli olarak cevap verileceği ve sonucun ayrıca bildirileceği hük-müne yer verilmiştir.

“NEDEN ŞİKAYETÇİ OLMADINIZ?”

GÖRDÜĞÜ çelişkileri ve cevap-ız soruları bir bir sıralayan Sarıgöl, açıklamasında Başkan Zeylan’a sorular yöneltti. Sarıgöl,
Sayın Erkan Zeylan, 18.10.2007 tarihinde teslim ettiğiniz dilekçeye 15.09.2008 gibi bir yıl sonra cevap vererek, suç işleyen Karayolları 2. Bölge Müdürlüğüne dava açmayı, suç duyurusunda bulunmayı, görevde ihmalden şikayetçi olmayı düşünüyormusunuz? Aynı kanuna göre, 'Başvuru dilekçelerini alan idari makamlar, dilekçelerin alın-dığı tarih, kayıt numarası ve konu-sunu gösteren alındı belgesini dü-zenleyip, bu alındı belgelerini, her-hangi bir ücret talep etmeden, baş-vuru sahiplerine vereceklerdir...' Sizin var dediğiniz dilekçeye biz “YOK” dedik ve siz kayıt numa-rasını söylemek yerine karayolla-rından cevap beklediniz! Bu alındı belgesi nerede? Biz YOK deyince neden çıkarıp, önümüze atmadınız? Kayıp olduysa, bunu tutmakla yükümlü Subaşı Belediyesinde görevli personel hakkında işlem başlattınız mı?
Ey oyuncular, biz dilekçeyi sorunca 'bizde teslim edilmiş böyle bir dilekçe yok' diyenler. Sonra 'varmış görevli memur, dilekçe posta ile gönderilmiştir diye ilk 5 güne bakmamış!' diyenler. Bakmayanlar, 15.09.2008 tarihli cevap yazısını 18.09.2008 tarihli gazetelere nasıl yetiştirdi? Hemde gazetelerin bir gün önce basıldığını düşünürseniz! 2 günde... Karayollarındakilerle görüşülüp, ricacı olunup, elden alındığından olmasın? Normal Presedürüne inanmadığım bir dilekçe sebebi ile 'Tek suçlu Karayolları' nidaları atarken kendisine, 'bir yıl önce verilmiş dilekçenin takibini yapmamak sorumsuzluktur' demiştik. Gereğini yapmadığı sürecede bu Erkan Zeylan'ın kamuoyunu yanıltmak için kullandığı hokkabazlık olarak boynunda asılı kalacaktır!” şeklinde konuştu.

Konu kapanmadı

SARIGÖL açıklamasını şu sözlerle noktaladı:
Sayın Erkan Zeylan gazetecilik kariyerim sizin bu kirli oyunlarınıza gelmez. Hangi bürokratik ortaklıklarla iş çevirdiğiniz önemli değil! Ama madem kendinizden bu kadar eminsiniz ya görevi ihmalden Karayollarına dava açın ya da bana. Çünkü sizin geldi dediğiniz cevap yazısı kesinlikle 18/10/2007 tarihli dilekçenize cevap olarak gelmemiştir! Gerçeği istiyorsanız bana dava açın. Çünkü bu ülkede bazı gerçeklerin ortaya çıkması ve yüzlerin kızarması için Bağımsız Türk Mahkemelerine görev düşer. Şimdi ben kriminal inceleme yaptıramayacağım ama ancak siz beni mahkemeye verirseniz buna imkânım olur. Çünkü cevap diye gazetelere uzattığınız, bizi yalanlayacağını düşündüğünüz yazı başka çirkinlikleri getirdi. Ben bu yazının ve içeriğinin sizin 18/10/2007 tarihli yazınıza cevaben yazılmadığını, anormal duruma, içeriğe ve sürece bakarak, sahtekarlık döndüğünü iddia ediyorum. O kadar eminim ki durumdan bana dava açmanızı bekliyorum. Bakalım mahkemelerde kanıtlar dökülünce ‘Bulut’lar ‘Erkan’dan dağılacak mı? Bu konu kapanmadı. Daha yeni başlıyor ve yeni olaylara gebe... Bu dilekçede veya süreçinde veya içeriğinde veya yazımında hata olduğunu yada sahtekarlık döndüğünü düşünüyorum, inanıyorum, kaniyim. Size gerçekdışı ithamlarda bulunuyorsam açın davayıda gerçekleri ortaya çıkaralım. Herhalde savcılığın yolunu biliyorsunuzdur!” dedi.

İlgili Linkler:
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/bamza-gelenden-korkmak.html
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/zanl-suba-belediyesi-geen-hafta-28.html
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/09/suba-belediyesi-kmaz.html
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/09/chp-izmir-suba.html


Cenk SARIGÖL

21 Eylül 2008

Gurgur Dağında Su Gelir!

Arslanlar Köyü İçmesuyu

Torbalı Tarım İlçe ve Sağlık Grup Başkanlığı yetkilileri Arslanlar Köyü’nün içme suyunda aşırı miktarda demir ve metal olduğunu tespit eder. Kesin uyarı yapılır. Çeşme suyu kesinlikle içilmeyecek, çocuklara içirilmeyecek. Muhtara tebliğ edilir;

“köy camii hopörlerinden suyun içilmemesini sık sık vatandaşa duyurun. Bu su içindekiler yüzünden kansızlık yapar.”

Bir hafta sonra numüne almak için tekrar köye gelen görevliler camii minaresinden yayılan sesi hayretle dinlerler;

Değerli misafirlerimiz. Lütfen çeşmeden akan suyu içmeyin. Suyumuz kansızlık yapıyormuş. Arslanlarda kansızlık yok. Kan bol ve kanı bozuk olmadığından biz yıllardır içeriz bize birşey olmadı. Aman diyin siz dikkat edin ne olur ne olmaz! Dokunur hafazanallah” CS (Bu bir fıkradır)

Gurgur Dağında Yar Gelir!” diye bir türkü olsaydı onu uyarladım diyeydim. Bildiğim yok ve uymaz. SU ayrı, farklı hiç uymaz! Ben uyup uymadığına bakmadan koydum başlığı... Geçen yıl Torbalı Belediyesi kendi beceriksizliğinden veya iş bilmezliğinden milleti susuz bıraktı. Su işleri İZSU’ya devredilincede, sanki kendisi dünya beceri şampiyonuymuş gibi ahkam kesmeye başladı. Ahkam ne ya racon kesip İZSU Torbalı bürosunu bile bastılar. Yapılan komedidir. Beceriksizliği birbirine atma, iş bilmezliği, suçu diğerine yıkma yarışıdır. Bütün yaz aylarını susuzluğa nasıl çözüm bulacaklarını ve yaptıklarını dinleterek geçirdiler. Sonuçta millet susuzluktan kırıldı. Size burada bir çırpıda 10-15 aile sayarım, susuzluk yüzenden Torbalıdaki evinde kalmayıp, köydeki hısım-akrabasının yanında, uzaktaki kızı-oğlunun, bacanağının, kayınkardeşinin yazlığında 3-4 ay geçiren.

Geçen yıl İstanbul ve Ankara susuzluk çekti. İstanbul anlaşılabilir, muazzam bir nufuz var ve çok hızlı artıyor. Ama Ankara kendi beceriksizliğinden susuz bıraktı vatandaşını... Aynı dönemde İzmir pek sorun yaşamadı. Tasarruf tedbirleri aldıklarını ve uyguladıklarını açıkladılar. Kış aylarında harıl harıl çalışan İst. B.şehir Melen Çayı ve Ank. B.şehir Kızılırmaksuyu projelerini tamamladı. İşlerine geldiğinde ağızlarından “bilim, çağdaşlık, uygarlık, modernlik” kelimelerini düşürmeyenler, Allah lafsından yüz buranlar, işlerini kadere bıraktı. “gayret bizden, takdir Allah’tan” sözünü “yatmak bizden, takdir Allah’tan” şeklinde anladılar sanırım. Artık tasarrufu bile bıraktılar! 13 tona kadar 10 ykrş. düşürdükleri ücretlendirme ile suyun kullanımının sakıncalı olduğunu faturalara yazmamak için fatura göndermeyi kestiler. “Ne alakası var?” diyecekler ya hokkabazdır yada yardımcısı... İçme sularında kademeli ücretlendirme tasarruf sağlamak için yapılır.

Örneğin, tasarrufu teşfik için, 5 tona kadar düşük, sonra 10 tona kadar biraz daha fazla, 20 tonu geçen tonajda ise ilkilk kademe fiyatın en az 5 katı fiyatlandırma yapılır. siz sadece üzerinde "bu su içmeye elverişli değildir" yazan fatura göndermemek için suyu neredeyse bedavaya veriyorsunuz. Böylece "ücretlendirilen suyun fatura maliyetini kurtarmadığı" gerekçesine sığınarak, 4 ay fatura göndermeyecekler. Bu sırada umutları yağmur ve tarımsal sulama sezonunun bitmesiyle yükselecek su seviyesi sayesinde arsenik oranı (doğal yollardan) düşecektir! Böylece gönderilecek 4 aylık birikmiş faturalar üzerine 'suyumuz içmeye elverişsiz' yazmaya gerek kalmadan gönderilecektir. Bu bile kendi başına büyük bir çirkinliktir.

Kusura bakmayın ama hep söyledim ve yazdım. Parasını aldığı hizmeti yerine getirmeyen (ki bu hizmet tekel olarak emrindedir) yerel yönetim en beceriksiz ve adi yönetimdir. Hep özelleştime, özelleştirme denilir ya? İnanın ben bu içme suyununda belediyelerin elinden alınıp, özelleştirilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum. Görün bak vatandaş! şebekesini kendi şirketinin dağıtım ağına abone etsin diye ne kapmanyalar yapılıyor. Hiç susuz kalıyor musunuz? Şaşal su akıtsalar şaşmam doğrusu!

Gurgur Dağında su bulduk” diye çığıranların çıkan suyun hala şebekeye verilmemiş olmasını nasıl açıklamadıklarını hayretle bekliyorum. Acaba suyun şebekeye verilmemesinin sebebi Arslanlar Köy suyunda tespit edilen aşırı demir ve metal yoğunluğundan sebep olmasın? Gurgur dediğin Arslanların kuzeybatısı. Aynı damar suyu olmaları muhtemeldir. Bu durumda içeriğinde yoğun metal barındıran tüm sular gibi çökelti havuzlarından geçmeden şebekeye veremezsin. Normal deposu bile (2 tane var gene canım ayaklı ve gömme) olmayan bir ilçenin bu işine gelmez. Alışmışlar direkt şebekeye bağlamaya.

Hani ben hep seneyede bu konuyu yazıyor olacağımı düşünüyorum diye yazıyorum ya. Sebepleri çok. Bu Gurgur Dağından Güldür Güldür su çıktı, şebekeye bağladıkmı sorun bitecek diyenler var. Zor canım be çok zor. Bir kere sizin şimdi var dediğiniz su seneye kesilebilir! Neden? Arslanlar Köyü Tarımsal Sulama Kooperatifi bu yaz elektrik borçlarından dolayı çalışmadı. İZSU’nun yeni kuyularının tam doğusunda 4 tane 5,6,8,10 inçlik kuyular bunlar. Çalıştıklarında şimdiki suyun çıkış hızıyla Torbalının su sorunu çözüldü diye düşünenlerin damağını kuruturlar!

Muhalefet partilerinden bir kısmıda akıllara ziyan şekilde iktidar partisi ilçe başkanını ve iktidarı (DSİ ve Çevre Orman Bakanlığını) suçluyor susuzluktan dolayı. Ağır olun beyler bayanlar! Önce öğrenin

DSİ, kent içi çalışmalara müdahale edemez. Belediyenin 1053 sayılı kanun çerçevesinde DSİ’ye başvurması ve protokol yapılması gerekir.

Ak Parti İlçe Başkanı Mahmut Atilla Kaya

Varmı böyle başvuru? YOK. Varda ret mi edilmiş? HAYIR. Ya azıcık insaflı olun. Eğer bunları cahillikten söylediyseniz öğrenirsiniz kolay! Ama bu kanundan haberiniz varda yumurtladıysanız “YALAKALIĞIN” bu kadarı ayıptır. Hoş uzun cevabında “sağcılık” tan başka bu şeyler konuşmayan Atilla Kaya ilgili kanundan haberdarmıydı? Peki olsaydı bunuda cevaplarını desteklemek için kullanmaz mıydı? Soruların uçu açık.

Ana sebep sonraki yazıya, büyük gündem değişikliği olmaz ise geleceğim. Mevcutta görünen ve demeçler veren adaylar bu sorunu çözemez. Teşhisleri yanlış ki tedavileri nasıl doğru olsun? Zaten Yetkileride yok artık...

Cenk SARIGÖL

16 Eylül 2008

Torbalı Gazeteleri Notları


Torbalı Gazetelerinden Sızanlar

Gazete sayımız arttı. Benim için bu sevindirici bir olay. Rakip kaliteyi arttırır, piyasayı genişletir. Gazete patronları için aynı şey ne kadar geçerli orasını bilmem. İlçemde yaşanan bir kaç gazete haberi, olayı, manşetini sizler için irdelemek istiyorum.

Görmeme

Gazetem Torbalının HERŞEYİ Okan Diril aslında fıkralara konu olacak bir olaya imza attı. HERŞEYİ dedim çünkü, muhabir, dizgici, dağıtıcı ve yeni evli üstelik oruçlu olunca matraklığın dibini bulmuş. Geçen sayı Torbalıspor posteri diye gazetenin içine Bandırmaspor posterleri koyarak dağıtmış. Ya bari Şebinkarahisarspor olsaydı! Daha üç gün önce ilçe takımınla olaylı maç yapmış takım bu. Kavgalar çıkmış taraftarlar arasında...

Torbalıdaki ajans ve gazete muhabirleri haber atladı! Oysa ulusal basında kesin yer bulabilecek bir hata... mesela habere şöyle başlıklar konu olabilirdi;yeni evli gazetecinin dalgınlığı, sabote yapsan olmazdı, şaşkın gazeteci, okuda inanma, büyük hata vs.

Görmemezlikten Gelme
Subaşı Belediye Başkanı Erkan Zeylan’ın taa vefat eden eski başkan Osman Dirik zamanında belediye tarafından yazılmış bir dilekçenin varlığından hareketle, beldedeki elim kazanın sorumluluğunu kendi üzerinden Karayollarına atmasıyla başlayan süreci biliyorsunuz. Bu konunun takipçisi oldum. Ben tekrar tekrar yazdım. Her seferinde Büyük Torbalı Gazetesinde
Tek suçlu Karayollarıdır. Başvuru dilekçemize olumlu yada olumsuz cevap vermediler” diye açıklama yaptı. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/09/suba-belediyesi-kmaz.html
Sezgilerim böyle bir dilekçenin olmadığı yönündeydi. Yazdımda bunu. Okan Diril gitmiş araştırmış dilekçeyi meğer Karayollarına teslim edilmemiş. Bu ne demek, Subaşı Belediyesinde hiç kimse eski başkandan kalan işleri takip etmemiş. Dilekçenin akıbetini sormamış ona güvenerek, suç isnad dahi ediyor. Güzel bir haber, araştırmacı gazetecilik örneği... http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/zanl-suba-belediyesi-geen-hafta-28.html

Dilekçenin karşılıksızlığı üzerine B.Torbalı Gazetesinin veya diğerlerinin, Okan Diril’in Gazetem Torbalıda manşetten verdiği haberi görmemesini nasıl değerlendirmeliyiz? Sonuçta Subaşı Belediye başkanı Erkan Zeylan desteksiz beyanlarını, desteksiz suçlamalarını B.Torbalıda yapmış. Halka yalanını duyurmak için kullanmış. Ben beklerdim ki en sert tepkilerden birini B.Torbalı Haber Servisi versin. Aksine görmezden gelindi.

Manşetlik Fıkralar
Daha FIKRAnın tanımını bilmedikleri için birşey söyleme gereği bile duymuyorum. Ama İzmir, Torbalı, Arslanlar fıkraları yazmaya devam edeceğim. Gelen maillerden anladığım kadarı ile sürdürmemi isteyen çok. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/09/torbalda-fkra-maneti.html Makale değilde fıkra için gelen yorumların birkaçını sizlerle paylaşayım:

Cenk Bey fıkralarınızın devamını dilerim. İnanın çok güldüm. Heykel olayını ve İsmail Uygur’un ‘Atatürk’ün yanında durmak şereftir’ dediğini bildiğim için gülmekten yerlere yattım desem yeridir. Siz bizi güldürdünüz, Allah’ta sizi güldürsün. Bence Atatürk’e yapılan heykel densizliğine en güzel cevabı vermişsiniz. Bunlar kimdir ve yaptıkları iki kaldırım, bir parke ile kendilerini koskaca Atatürk’ün yanına yakıştırma seviyesinde görüyorlar? Büşra Kartaş

Atatürk bunlarla konuşmaya değmeyeceğini bilirdi! O yüzden keşke atı konuştursaydınız bunlarla. Kendilerini ne sanıyorlar? Ne oldum delilleri...Ercan Gümüş

Birde fıkrayı okumayanlarada duyurdukları, reklamını yaptıkları için teşekkür ederim. Tek hayıflandığım manşette yarım bırakmaları fıkrayı. Kendilerini ve gazetecilik başarılarını tebrik ederim.

Cenk SARIGÖL

13 Eylül 2008

Torbalıda Fıkra Manşet'i

Fıkra Bu ya...
Torbalı
nın acar gazetecilerinden birisi Manşet’ine sıkıntı çekiyormuş. Çevresindekiler, ‘su sorunu devam ediyor, ilçe parti bşk.ları toplantı yaptı, İZSU sondaj yapıyormuş, Halk Müziği Konseri var, Subaşı Belediye Başkanı teslim edilmemiş bir dilekçeye dayanarak, karayollarını suçluyormuş vs.’ Diye öneri getirmişler. Muhabir,
-Onlar artık bayat, su sorunu iki yıldır devam ediyor, Torbalı Belediyeside susuz bıraktı, İZSUda, halk müziği konseri, sanat müziğide standart artık. Subaşı haberi okunmaz.
-Peki ne yapacaksın öyleyse?
-Ben bir bakayım yazarlardan ‘makale fıkrası’, ‘fıkra yazısı’, ‘yazılı fıkra köşesi’ yapan olduysa içinden bir şey bulurum artık? Madein CS

 

Kendi Heykelini Dikesice Adam

İsmail Uygur kendi ve eşinin heykelini yaptırmıştı meydana

Bundan tam 2yıl önce Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur kendi ve eşlerinin heykelciklerini yeni meydana (Atatürk Meydanı) Atatürk heykelinin sağ ve soluna kondurdu. Bu olay üzerine gazetecilere (samanyoluhaber) Uygur, “Atatürk'ün yanında bayrak tutan bir genç olmayı kim istemez ki? Atatürk’ün yanında olmak şereftir... Böyle bir düşüncem olsaydı, altına ismimi yazardım, ama başkanlığı bırakmadan önce de kendi heykelimi yapacağım ve altına İsmail Uygur diye yazacağım." Dedi.

Heykel olayının patladığı sırada İsmail Uygur “görevi kötüye kullanmak” suçundan yargı önündeydi... Böyle bir şeyi başka bir belediye başkanı yaptı diyelim ama yolsuzluk, rüşvet, zimmet ve ahlaksızlıktan yargılanıyor. Ve kendini Atatürk’ün yanına konduruyor! Devam eden mahkeme sürecinde suçu sabit görülerek, hapise düştü. Hayal edin, Atatürk Heykelinin yanında yolsuzluktan, rüşvetten, zimmetten, ahlaksızlıktan mahkum bir adamın heykeli var! İşte bu yüzden Atatürk Heykellerinin yanına yapılacak heykel yüzleri anonim denilen bir çok kişinin karması şekilde yapılır. Heykeltraş enaz 5 ayrı kişinini çeşitli perspektiflerini kullanrak heykelde anonim bir yüz ortaya çıkarmaya çalışır.Bana göre Uygur bu hareketi ile Atatürk’e hakaret etmişti. Herkes Atatürk’ün yanında heykeli olsun istebilirdi. Peki Atatürk herkesi yanında istermiydi? Bunu mizahla anlatmak, güldürmek, düşündürmek, İsmail Uygur’un kendi düştüğü komik durum ve Torbalı’ya yaşattığı utançı fıkra formatında aktardım. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/09/chp-izmir-suba.html 

Torbalı Manşet Gazetesi bu fıkrada geçen bir kelimeden hareketle mizah yoksunu olduğunu (yada tam tersi) sandığım bir vatandaşımızın şikayetini manşetine taşımış. Hadi diyelim ki bunun haber değeri var. Yaptın. Manşetlik değeri nerden geliyor? Başka bir gazeteye saldırma, başka gazetenin yazarını eleştirme hazzından mı? Köşe yazısında “bir yazarın makalesinde yaptığı gaf yüzünden mahkemelik olduğunu okudunuz” Daha makale ile fıkra arasındaki farkın ne olduğundan habersiz! Yada haberlidirde işine gelmiyordur.

Atatürk ‘lan’ der mi?” diye köşe yazısına başlık atmışlar. Fıkrada geçen “Eğer Gündoğdu meydanındaki heykeli konuşsa sanırım derdi!” olayı nasıl saptırdıklarınızı görün diye kurdum cümleyi. Fıkradaki hangi kelimeleri söylerdi! Hangi vali yardımcısıyla konuşurdu! İsmail Uygur’a kızarmıydı! Manşete bak be hey! Fıkra zaten güldürmek ve düşündürmek için bir kurgudur. KURGU. Manşetin sorusuna gelince Atatürk, ‘LAN’ı kelime içindede olsa muhakkak kullanmıştır! Bunu adım gibi, sizin fıkrayı gazete yazısı ve makale ile karıştırmayı bildiğiniz kadar biliyorum!

Atatürk ‘lan’ der mi?” hayal gücünüzden bunu mu çıkarabildiniz FIKRAdan? Ben size yeni şikayet konuları bulmada yardımcı olayım;
-Atatürk Heykeli konuşur mu?
-Hele İsmail Uygur ile konuşşur muydu?
-Sabahın köründe çöpcülerin olduğu meydanda tek başına ne yapıyor? Atatürk gibi bir lider yanlız orda durur mu?
-‘Şiişşşt’ der miydi?
-‘destur’ der miydi?
- Gölgesinde oturanların dedikodularına izinsiz kulak misafiri olur muydu?
-Birgün önce ‘vali vekili’ dediğine ‘yaver’ diye hitap eder miydi? Yani unutkan mıydı? (unutkan ve bunamış olduğunu vurguladığımı iddia edersenizde şaşırmam hani!!!)
Benim yazdığım fıkradan bunlarıda çıkarıp, şikayet konusu edebilirsiniz. Fakat fıkralardan çok daha komiksiniz.
Madem araştırıyorsunuz,
-Gündoğdu Meydanındaki Atatürk heykeli konuşuyor mu?
-Hangi vali yardımcısına seslendi,
-Gölgesinde oturan vatandaşlar kimdi?
-İsmail Uygur’u sadece azarlayarak bıraktı mı?

Tekrar ediyorum o bir fıkra, gülmece ve Atatürk’e karşı yapılmış asıl hakaretin üzerinde düşünmeyi sağlamak için yazıldı. Sonra ben bir yazıyı yazarken, mahkeme aşamasını, o şikayet edermi? Bu nasıl anlar diye yazmam.Birazda hukuk dersi, birisi beni mahkemeye vermedi. Savcılığa şikayet etti. İkisi aynı şey değildir. Bu fıkra yüzünden birisi beni savcılığa verecek diye bilsem, gene yazardım. O yüzden bu talihsiz bir YAZI değil, talihli bir FIKRAdır. Talihide Manşetlerden duyurulan bir fıkra olmasından kaynaklanır. ne talihli fıkraymış, sadece yayınlanmakla kalmıyor MANŞETte kendine yer buluyor. Bende fıkrası manşetlere çekilen yazar olarak böbürleneyim bari..!

Şikayetçi beyfendi Ufuk Çakmak bana mail atmış, ilgisine hassasiyetine teşekkür ederim. Atatürk üzerinden prim yapmaya çalışıyormuşum. Böyle anlamış demek. Eh be kardeşim ben neden buna gerek duyayım? Bak sen nasıl prim yapıyorsun hem Atatürk hemde bizim üzerimizden Manşetlerdesin! Sana kolay gelsin. Yinede bir okuyucunun ‘ben buradayım ve böyle anladım’ demesi yazar için çok önemlidir. Ufuk Çakmak’a tekrar teşekkürler.

Son olarak, Fıkraları bundan sonra umarım FIKRA olarak okursunuz. Ama ben yazdığım fıkradan sonra bu kadar güleceğimi hiç sanmazdım. Özelliklede size...

Cenk SARIGÖL

10 Eylül 2008

Torbalı CHP Zihniyet

Genel Merkezinden İzmir'e oradan Torbalı İlçesi ve Subaşı Beldesine varıncaya kadar, CHP Zihniyeti Hep aynı; Tek Adam

CHP’li Torbalı Belediye Meclis Üyesi Fikret Akyüz bu görevinden istifa etmek istiyor. 6 ay önce böyle bir karar almış. Bunu partisinin ileri gelenlerine ve yöneticilerine açmış. Elbette böyle bir karar almadan uzun uzun düşünmüş, iç muhasebe yapmıştır. İstifa nedenlerini yetkililere iletmiş, düzelmesini beklediği zamanda olmuştur. Sayın Fikret Akyüz’ü geçen haftaya kadar frenlemişler, istifasını erteletmişler. Bunu bizzat CHP ilçe başkanı Ertan Çelik açıkladı. Demekki ilçe başkanının “seçimlere 6 ay kala partimizi zor durumda bırakmak için..” yönlü açıklama doğru değil. Bu aniden ortaya çıkan bir durum değil. Akyün’ün açıklamasındanda anlaşılacağı üzere daha önceki istifa girişimlerinin aksine bunun kabul edilmesini ummaktadır.


Fikret Akyüz, “İstifa tek taraflı bir iradedir. Arkadaşlarımın da benim irademe saygı duyarak istifamı ilk toplantıda kabul edeceklerini düşünüyorum. Benim yönetim anlayışım başka. Böyle başarılı olamadığıma inanıyorum. Başarısız olan insanlarında bu makamları işgal etmesinin hakkı olmadığını düşünüyorum. Kendimi başarısız olarak görüyorum. Bunun çeşitli nedenleri var elbette. Belediye meclis üyelerine başarılar diler, Torbalı halkına layık olamadığım için özür dilerim” gayet üzerinde düşünülmüş, doğru olduğuna inanılarak, yapılan bir açıklama.


Tipik CHP mantığı işte bundan sonra ortaya çıkıyor. Lider sultası ve iç demokrasiye kapalı, otoriter, tek parti dönemlerini yansıtan tavır. Fikret Akyüz gayet medeni ve demokrat ahlakın gereği olarak, kendini verimli görmüyor ve Torbalı Belediyesinde yürütülen yönetim anlayışının kendi çalışma prensipleriyle uyuşmadığı, vatandaşlardan gelen istek ve baskıları karşılayamadığını söyleyerek, ardılı partilisine bayrağı devretmek istediğini açıklıyor. Benim tahminim bu yönde daha önce girişimleri olmuş ama yürürlüğe konulmamış..! partisine sadakatini yinelerek, sadece belediye meclis üyeliğinden istifa etmek istiyor. Fakat CHP yönetim anlayışı devreye giriyor. “sen istifa edemezsin biz seni atarız


CHP Torbalı ilçe Başkanı Ertan Çelik, “Sayın Fikret Akyüz 6 aydır istifa etmek istediğini söylüyordu ve biz sürekli kendisine kararını değiştirmesi için telkin de bulunuyorduk. Ama Akyüz istifa edeceğini açıkladığı gibi, 'Belediyede MHP kadrolaşması var' gibi beyanlarda bulunarak partimize zarar da vermiştir. Böyle CHP'lilik olmaz. Bu tür açıklamalar seçim öncesi partimize zarar veriyor. Bu arkadaşımızın üyeliğini bu akşam görüşeceğiz. Disipline sevk edilecek. Yönetmeliğin hangi maddesine göre değerlendirileceğine yönetim kurulumuz karar verecek” şeklinde açıklama yaptı. Açıklamaya bak, “biz bu arkadaşın biletini keseceğiz, defterini düreceğiz o kesin. Toplanıp, bunu nasıl kitabına uyduracağız (Yönetmeliğin hangi maddesine göre değerlendirileceğine) onun kararını vereceğiz.” der gibi. İdam etmeye karar verilmiş zaten şimdi yargılayacaklar! Asıp sonra mahkeme edecekler gibi bir şey. Akıllara ziyan bir mantık... Parti içi demokrasi, lider sultası daha ilçede başlıyor. Bırak Deniz Baykal’ı…


Aynı mantık, Menemende 2005`teki Kubilay’ı Anma Törenlerinde düzenlenen kortej yürüyüşünü, CHP lideri Deniz Baykal gelmeden başlatmak ve aslında gerçek sebebi genel başkanlık yarışında Şişli Belediye Bşk. Mustafa Sarıgül’e yakın durduğundan CHP’li Menemen Bld. Bşk. Tahir Şahin, CHP Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilmişti. Düşünsenize Kubilay'ı anma törenleri sanki muhterem CHp Genel Başkanının yüzü suyu hürmetine yapılıyormuş gibi kasılıyorda kasılıyor. Tören sanki, Deniz Baykal olmazsa yapılmayacak, yapılmamalı. ne diyebiliriz ki... Kurulda Şahin’in, partiden ihraç edilmesine karar vermişti. Ama bu ihraç hukuka uygun değildi ve mahkemeden döndü…


Aynı şey Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e yapılmadı mı? Kaç kez mahkeme kararı ile geri dönmedi mi Sarıgül? Suçu ne peki? Mustafa Bey Türkiye’de en tanınmış ve başarılı bulunan CHP’li ender Belediye Başkanlarından birisi olmasına rağmen. Onun suçu neydi? Menemen Olayını anlatırken bir üst paragrafta yazdık zaten. CHP Genel Başkanlığına aday olmak. gayet terbiyeli ve demokratik şekilde BAYKAL'ı eleştirmek ve rakibi olmak.


Diğer bir bilinen olayı daha hatırlatmakta fayda var. CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın Peygamber Efendimiz ile dalga geçen sözleri ( http://cenksarigol.blogspot.com/2008/06/su-st-yakalandlar.html ve şu linkten bakabilirsiniz http://cenksarigol.blogspot.com/2008/05/salo-bir-uvallama.html) üzerine partiden istifa eden Ümraniye CHP İlçe Bşk. Erdoğan Mert'in başvurusunu kabul etmedi. Parti yönetimi skandal bir uygulamaya imza atarak Mert'e 'istifa edemezsin, biz seni kovarız' mektubu gönderdi. CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın hacca gitmek isteyen bir partiliye “Araplara paranı kaptırma, bakarsın Muhammed seni bırakmaz” sözlerine tepki gösteren babasının isteği üzerine partiden istifa ettiğini açıklayan Ümraniye CHP ilçe Bşk. Erdoğan Mert'e parti yönetiminden bir mektup geldi. CHP yönetimi Mert'e istifa dilekçesinin kabul edilmediğini, ihraç istemiyle disiplin kuruluna verilmişti. Erdoğan Mert,
Bu tutum son derece yakışıksız. Zaten ben istifamı vermişim. Bir de benden savunma istiyorlar. Ama yapılmak istenen 'hayır sen gidemezsin, biz seni kovuyoruz' demektir” demiş. Kendisine gönderilen disiplin dosyasındaki karar tarihinin 11 Haziran 2008 olmasına dikkati çeken Erdoğan Mert, “Disiplin kuruluna sevk kararının tarihi olarak 3 Nisan 2008 gösteriliyor. Dosyaya eski bir tarih atılarak, 'Seni partiden, son tartışmalar yüzünden atmıyoruz. Daha önceden alınmış bir karar' görünümü vermek istiyorlar. Gariptir ki istifa bile edemiyorum. Belli ki kendilerini tatmin edene kadar buna izin vermeyecekler” diye konuşmuş o tarihli gazetelere…

Fark ettiyseniz Torbalı CHP’de bir gelişme var. En azından görüşüp, gözdağı verip, atmadılar Fikret Akyüz’ü CHP’den. Bana kalırsa parti içi demokrasi yolunda önemli bir gelişmeyi gösterdiği için alkışı hak ediyorlar! ALKIŞŞ…

Cenk SARIGÖL

6 Eylül 2008

Chp İzmir Subaşı

Önce Ramazanlık Fıkramız

Birgün İzmir vali yardımcılarından biri Gündoğdu Meydanından geçiyormuş. Atatürk’ün at üstünde heykelinin yanından geçerken bir ses duymuş:
şiişşşt vali vekili bi bak” Vali yardımcısı afallamış, etrafa bakmış sabahın körü bir kaç çöpcü dışında kimse yok. onlarda kendi işinde tekrar aynı ses:
şiişşt vali vekili bura bak, bana bak!” vali yardımcısı irkilmiş, ve sesin geldiği yeri anlayınca korku ile karışık saygıyla, Emredersiniz paşam demiş. Gazi,
-Yaver bir ilçe belediye başkanı varmış, geçen gölgemde serinlemek için dinlenen vatandaşlarımdan duydum, benim heykelimin yanına kendininkini kondurmuş. Vali yardımcısı titrek sesle cevaplamış,
- Torbalı Belediye Reisi RAMAZAN İsmail Uygur ‘dan bahsediyorsunuz sanırım Paşam. Mustafa Kemal kaşlarını çatmış,
- Bulun ve hemen bana getirin o adamı..! Hemen Uygur’u bulmuşlar yakapaça huzura çıkarmışlar.
-‘Bu mu yaver? Kendini benim yanıma yakıştıran adam?’ demiş. Gazi Mustafa Kemal Atatürk. RAMAZAN İsmail Uygur hemen söze karışmış,
-‘sizin yanınında durmak şereftir gazi hazretleri’ demiş. Atatürk kaşlarını çatmış,
-‘Efendi efendi destur! Peki sen hiç düşündün mü benim için senin yanında durmak ne demek?” Fıkra Madein CS

Arsenikli su olayını biliyorsunuz İzmir’den 585 km uzakta bulunan bir şehrin belediye başkanı haber vermeseydi, zehirli suyu CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi halkına içiriyor olacaktı. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/pabuumun-arseniki-halklar.html Önce Aziz Kocaoğlu’ndan CHP milletvekillerine kadar hepsi olayı inkar etti. Eğer Sağlık Bakanlığı yetkilileri İzmir Büyükşehir Belediyesinin kendilerine sudaki arsenik oranını düşürmek için verilen 3 yıllık süreye bir 3 yıl daha isteyen dilekçesini kamuoyu ile paylaşmasaydı, bunlar valilik ve İzmir Sağlık İl Müdürlüğü açıklamalarına rağmen “arsenik yok” tezlerini savunurdu. Belge kendi elleriyle verdikleri olunca kabul etmek zorunda kaldılar. Tipik CHP mantığıdır. Onlar dışında herkes düşman, devlet, millet haini, vatanı satanlar ve emperyalist uşaklardır. Söyledikleri yalandır. Siz önlerine belgede koysanız inanmazlar. hala daha inanmıyorlar. onlara göre bu "arsenik" olayı hükümet partisi AK Partinin CHP'nin kalesi İzmir'i ele geçirmek hatta feth etmek için kurduğu bir komplodur. Kanser oranlarında İzmir'in çevresinde kendisine en yakın ilin 3.5 katı fazla ve ilk sırada olduğu açıklamalarıda böyle değerlendiriliyor. şimdilerde bastırdıkları el buroşürleriyle (fatura göndermiyorlar maliyeti kurtarmıyor diye ama bedava dağıtılan buroşüre para var!) DSİ ve Çevre ve Orman Bakanlığını suçlamayı ihmal etmiyorlar.

Önder SAV ve Deniz Baykal’ın şapSAVlık denilebilecek bir olay sonrası nasıl ülkeyi gerdiklerini, polis ve istihbarat teşkilatlarını, hükümeti haya sınırlarını zorlar şekilde eleştirdiklerini hatırlayın. Ardından Vakit’in haberi Önder SAV’ın açık unuttuğu telefondan derlediğini açıklaması. CHP’den yükselen inkar sesleri... “o kadar salakmıyız?” diyenler bile olmuştu. Türktelekom, Vakit Gazetesinden şu numara (Sav’ın cep nosu) şu tarih ve saatte aranmış ve 42 dk. Görüşülmüş açıklamasını yaptı. Dökümünü sundu. CHP kafası hala inanmadı.( http://cenksarigol.blogspot.com/2008/05/salo-bir-uvallama.html ) Hatta meclis’e “dinleme iddialarının araştırılması” yönünde komisyon kurulması teklifi vereceklerdiki GSM operatörü Turkcell'in açıklamasıyla sessizliğe gömüldüler. Çünkü Önder SAV’ın ayrıntılı faturası olayı doğruluyordu.Aynı şey CHP’li Torbalı Belediyesi için geçerli, susuzluk konusunda yazıyoruz, sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Yöneticiler çıkıp,  ‘tek suçlu İZSU ve Büyükşehirdir’ (http://www.buyuktorbali.com/index.php?option=com_content&task=view&id=4517&Itemid=5 ) demekteler. İyide siz geçen yıl su sorunu yaşamayan bir ilçe teslim etmedinizki İZSU bünyesine! Yazıyoruz sizde tedbir alın, fabrika pompaları ve su kaynakları kısıtlansın, arıtma tesisi kurmalarını zorlayın. Bu süyü döngüsel olarak tekrar tekrar kullansınlar, yer altı sularının seviyesini daha derine kaçırmadan muhafaza etmeliyiz. Diyoruz. Hiç ses yok. Yek duyulan ses, “tek suçlu İZSU’dur. Bizi sabote ediyorlar”.

CHP yönetimli Subaşıda meydana gelen elim kazayı ve ardından bizim Subaşı Belediyesinin sorumsuzlularını ve ihmallerini dillendirmemizi hatırlarsınız. Aynı anlayış, “Biz dilekçe verdik, tek suçlu karayollarıdır”( http://www.buyuktorbali.com/index.php?option=com_content&task=view&id=4562&Itemid=5 ). Ben böyle bir dilekçenin varlığına inanmadığımı yazınca Subaşı Belediye Başkanı Erkan Zeylan belediye evraklarından ilgili dilekçeyi çıkartıp, fotokopisini Okan Diril beyle bana göndermiş. Bu arada elinde tuttuğu belgeyi araştıran Diril, bu dilekçenin Karayollarına hiç ulaşmadığını öğreniyor. (http://www.gazetemtorbali.com/haber_detay.asp?haberID=254 )Bir dilekçeden yola çıkarak “TEK SUÇLU KARAYOLLARI” diye bağıranlar. Şimdi size soruyorum! Ortada böyle bir dilekçe olmadığına, başvurunun sözlü yada yazılı yapılmadığının ortaya çıktığına göre tek suçlu kim? İnkar etmeseydiniz bu komik ve halkına yalan söyleyen, hizmet kusuru işleyen yönetici konumuna düşmezdiniz. Hem kendinize hemde halkınıza daha az zarar verirdiniz. Ama olmaz değilmi? İnkar CHP’de bir gelenek sanki...


Cenk SARIGÖL

Edi ile Büdü İzmir ve Torbalı

           Edi ile Büdü

İzmir Büyükşehir İZSU) ile Torbalı Belediyesi arasında yaşanan komediyi seyrediyor musunuz? Hacıvat ile Karagöz gibi mubarekler. Burada kim Edi, kim Büdü ayırmak zor. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu daha sakin ve ÇelebiSayın Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur Hacıya gidip gelmiş olsa gölge oyunu karakterleri netleşirdi ama... Akmayan suyun kavgasını veriyor görünmeleri nasıl bir tiyatro oyunudur? Trajik, dram, trajikomik, macera, gerilim olabilir mi? Bu arada fatura tahsilatlarına devam. Merak ediyorum bu İzmir fiyatlandırması Torbalı için geçerli olacak mı? Gündemi takip edenler bilir! Büyükşehir belediyesine Sağlık Bakanlığı tarafından “su içilemez ve gıda üretiminde kullanılamaz” ibaresi konulmasını zorunlu kıldı. Arsenik miktarının normal değerlerin çok çok üstünde çıkmasından dolayı getirilen zorunluluktan, şark kurnazlığıyla kurtulmaz isteyen İzmir B.şehir bld. Su ücretlerini 0-13 metreküp arası suyun metreküpü 10 YKr olarak düşürdü. Böylece “ALINACAK SU PARASI FATURA MALİYETİNİ KARŞILAMIYOR” gerekçesi oluşturarak, fatura göndermemenin yolunu buldular! Ayrıntılı yazımız için http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/pabuumun-arseniki-halklar.html bakabilirsiniz.

Ağustos ayından geçerli olmak üzere konutlarda 0- 13 ton arası ton başına 1.19 YTL olan tarife 10 Yeni Kuruş'a indirildi. Ucuz tarife, arsenik arıtma sistemleri devreye girinceye kadar en az 4 ay geçerli olacak. Olacakta Torbalı’nın su işleri ve faturalandırması İZSU tarafından yapıldığına göre bizleri kapsıyacak mı acaba? Yoksa sadece arsenikli suyun fiyatını mı düşürdü bu CHP’liler? Kırmızı Örümcek zararlısı için zehir değil ki bu arsenik. İnsanlardan kendilerini zehirledikleri su için parada alınması çok ayıp olurdu zaten. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bu su işini hakkaten beceremiyor yav. Bir de millete yalan söylemedi mi CHP milletvekili Bülent Baratalı ile iğrenç bir durum doğdu. Ben asıl Ank. B.şehir Bld. Bşk. Melih Gökçek, İzmir suyundaki arsenik miktarını açıklamasa http://cenksarigol.blogspot.com/2008/07/su-zerinde-siyaset.html bunlar ne zaman açıklayacaktı onu merak ediyorum. Baştan inkar ettiler. Ardından “önceden suda arsenik miktarının yüksek olduğunu biliyorduk” dediler. Beyanı kabahatinden beter bunların. Kardeşim madem biliyordun neden bu millete sabah akşam zehirli su içirdin? Uyarmadın, hiç vicdanınız sızlamadı mı beşiktekinden, okullusuna körpeleri zehirlemeye?

Torbalı bu yazda susuzluktan kavruldu. Geçen yazda susuzdu birçok mahallemiz. Gelecek yaz gene kavrulacağını öngörmek medyumluk değil, donanım ister. Ben bu kış bile susuzluk çeken üst katlarımız olacağını tahmin ediyorum. Geçen sene belediye halkına su verememiş ve beceriksizliğini “Küresel Isınma” olgusuna atmıştı. Hatta sık sık İstanbul ve Ankara örnek gösterildi.”heryerde su sıkıntısı var” denilerek, ama ne oldu? İst. Melen Çayı Projesini tamamladı ve bu yıl kısa süreli kesintileri saymazsak, sorun yaşamadı. Ankara ise çok daha büyük bir proje tamamladı. Kızılırmak Suyu, DSİ’nin 10 yılda bir hatla getirmeyi planladığı suyu, 3 hat çekerek bir yılda getiren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bunu birde arıtmadan geçirerek şebekeye veriyordu. Ayrıca Kızılırmakta normal akışında yüksek olan arsenik oranı AB Standartlarının bile altına düşüldü. Bu yıl Ankarada susuzluk kaynaklı hiç kesinti olmadı. Siz ne yaptını bu arada? Hangi projeyi tamamladınız? İZSU’ya su işlerini devredince sorumluluğunuz kaltı mı?Torbalı Belediyemiz zabıtalarımız eşliğinde İZSU Torbalı’yı bastı. Ne kadar komik ya? Sayın Uygur açıklama yapıyor, “İZSU beceriksiz, halkımızı susuz bırakıyor, çalışmıyor” orası doğru sayın Uygur. Peki senin İZSU’ya devrettiğin belediye beceriksizde geçen yıl İZSU devrede yokken niye susuzluk çekti bu halk? Komedi filmi çevirip, Edi ile Büdü rolleri oynamanın göz boyacılık olduğunu anlamıyormuyuz biz?

Siz Torbalı Belediyesi ve Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur olarak sen zaten şarıl şarıl akan çeşmeler devretmediniz ki İZSU’ya... Diğer taraftan Torbalı’nın çektiği su sıkıntısı kesinlikle su azlığından değil. Su kaynaklarının verimli kullanılmaması ve şebeke kayıplarındandır. Linki yukarda var “Su Üstünden Siyaset” yazımızda bunu ayrıntılı yazdık. Bir daha yazmam gerektiğini anladım. Kıtlık var çünkü! Ayrıca burda biz yazdıkça bir açıklama gönderme zahmetinde bulunmayan, yazılanlarla ilgili 5-6 sene öncesinin verilerini verirken basını bilgilendirme gereği hissetmeyen Torbalı Belediyesi Basın Bürosunun ne iş yaptığını merak ediyorum. Biz halk adına çıkış arıyor, sorumlulara hesap uzatıyoruz. Okumuyormusunuz bu gazeteyi yani? Tabii ciddi işlerde yoksunuz ortada ama sulu işlere varsınız. Komediyi seviyorsunuz. Kim Edi, Kim Büdü hiç farketmez. Ortada dönen çocuk komedisini hep beraber seyrediyoruz. Keşke belediye yönetmek yerine senaryo yazıp, artizlik yapsaymışınız..!


Cenk SARIGÖL

4 Eylül 2008

Subaşı Belediyesi Çıkmazı

Medyatik Yalancılık, Subaşı Belde Belediye Başkanı Erkan Zeylan var dediği dilekçe Karayollarına teslim edilmemiş.


Subaşı Belediyesine  tabiri caizse konan başkan sayın Erkan Zeylan’ın nasıl millete yalan söylediğini, oturduğu makamın hakkını veremediğini manşetlerden okudunuz. Ben bazı konularda önsezilerime güvenirim. Burada 5 kişinin ölümüne sebebiyet veren kazada Subaşı Belediyesinin hizmet kusuru olduğunu yazdık ( http://cenksarigol.blogspot.com/2008/08/zanl-suba-belediyesi-geen-hafta-28.html ). Tek yazan ve belediyeyi bu konuda eleştiren olmama rağmen bana cevap vermek yerine gazete manşetlerinde açıklama yapanların yalanları ortaya çıktı. Böyle bir dilekçe karayollarının hiçbir birimine teslim edilememiş. gazete açıklamaları yerine, bugüne kadar, bir kez acaba verdiğimiz dilekçenin akıbeti ne oldu diye telefonla sorma gereği duymazsanız böyle rezil olursunuz işte...

Daha garip olan ise, Ortaya çıkardığımız fiyasko sadece bunlarla sınırlı değil. Kazadan 10 gün önce CHP ve Ak Partili Subaşı belde belediye meclis üyelerinden bir kısmınında bulunduğu bir zaman Karayolları 21. Şube Şefi Adem Aydemir, Subaşı Belediye Bşk. Erkan Zeylan'ı ziyaret eder. Bir istekleri olup, olmadığını sorar ve yanıt: “sağolun şimdilik yok”. Bunun üzerine Adem Aydemir kendilerinden Subaşı merkez kahveler önüne gelişi güzel park eden araçlar için önlem almalarının yerinde olacağını söyler. Kazadan sonra tüm suçu Karayollarına atan Zeylan, bunları yalanlayamadı. Çünkü doğru. Emlakcılık ve iş tekipciliğine benzemaz yöneticilik. yanlış yaptığınızda önce başkalarının sonrada kendi canınızın yanmasını, yanacağını bilmeli, göze almalısınız.

Kaza sonrası Karayollarını suçlu ilan eden Erkan Zeylan, sık sık  “Rahmetli Başkan Osman Dirik tarafından karayollarından izin istedik, 1 yıldır olumlu yada olumsuz cevap vermediler” diyerek, Osman Dirik’i saygıyla anarak, geregi yapıldı mesajları veriyordu. Ne oldu şimdi? Ne oldu? Bu nasıl belediyeciliktir? Subaşı Belediyesi dingonun ağırı mı? Dilekçe yazılmış iş bitmiş! Ya adam toprağa karışmış ama onlar daha dilekçeye cevap bekliyor. Hiç sordunuz mu bu dilekçenin akıbetini? Yok, ama gazeteye açıklama yap, “18/10/2007 de dilekçe verilmiş!”.

Sen ne verdin? Ne yaptın? Verilmemiş işte...Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü evrak memuru Murat bey 18/10/2007 tarihinden 18/11/2007 tarihine kadar bir aylık Gelen Evrak Arşivini ve Sevk Edilen Evrak Arşivini (yapım, proje, etüt, ihale vb.) taradı. Ödemiş Karayolları 21. Şubeden Nurgül hanımda aynı şekilde ama YOK. Böyle bir dilekçe yok. Günah kimde bilemem. Ölmüşün arkasından konuşmayayım kızıyorlar! http://cenksarigol.blogspot.com/2007/12/arac-demokrat.html Ortada bir hizmet kusuru var. Bakalım kim sahiplenecek? Ben söyleyeyim; yıkın suçu Osman Dirik’in üstüne. Nasılsa belediye giden evrak dosyasında böyle bir dilekçe var!

Dilekçe varda yeterlimi? Erkan Zeylan’ın “kesikler nedeniyle vatandaşın ve öğrencilerin yürüyemediği yola yapılacak olan üst geçidin Subaşı Belediyesi tarafından yapılacağı Karayollarından sadece izin verilmesi isteniyordu. Ancak aradan geçen yaklaşık 1 yıllık süre içerisinde Karayollarından ne olumlu ne de olumsuz hiç bir cevap yazılmadı” derkende ayrıca yalan söylediği dilekçe karayollarına teslim edilmiş olsada olmasada ortaya serildi. Çünkü dilekçenin içinde hiç “kesik” lafı geçmiyor. Zaten dilekçe konusu “Üst Geçit” yazıyor.

Ben şimdi ne yazayım? Ak Partiden seçilen, CHP’ye kapaklanan Osman Dirik’in ardından kendisine gün doğan kişiye... Rezil ettin kendini, rezil ettin Subaşı’yı, beceriksizliğiniz, takipsizliğiniz, iş bilmezliğiniz, gösteriş merakınız ve beceriksizliğiniz, sorumluluktan kaçışlarınızla 5 can aldınız. Subaşı halkına hizmet kusuru işlediniz, bu Subaşılıların sorunu! Sandıkta hesabını dürerler. Ama gazetelerde yalan beyan verdiğin için, halkı ve okuyucuyu yalan söyleyerek, yanıltmaya çalıştığın için ey Erkan Zeylan seni esefle kınıyorum. Torbalı ve Subaşı halkının insafına bırakıyorum. Yüzün varsa hodri meydan çık milletin karşısına, sana bu sütunda yer vereyim. Ama tekrar yalan söyleyeceksen Allah sonunu hayreyleye...


Cenk SARIGÖL