12 Şubat 2023

MAĞDURİYET AHLAKI (II)

 MAĞDURİYET AHLAKI (II)

3- CEZA ve GARANTİ

Bugün mal alımı ve ardından üretici ve satıcının pazarladığı ürünün ardında durmasına GARANTİ diyoruz. 500 tl'lik bir ürünün bazan bir yıl, 3

yıl garantisi oluyor. O kadar ki aldığınız ayakkabı ve pantolanların dahi garantisi var.

Fakat buna karşılık 5 milyon tl'ye aldığınız bir evin, noterde tapusunu üzerinize alıp, o parayı ödediğinizde tüm garantisi sizsiniz.

Bu nasıl bir saçmalıktır. Neredeyse kuruşluk sakıza garanti verecekler, milyonluk evlerin garantisi yok.

Bu garanti yükümlülüğünün olmaması mütahitliği her para kazanmak isteyen için cazip hale getiriyor. Yap ve sat başka hiçbir sorumluluğun yok! 

Aksini düşünelim. Satılan bir evin en az 10 yıl garantisi olsun. Öyle ya 500 liralık ayakkabının bir yıl garantisi var ise bu normal değil mi?

Bu durumda siz yıllarca biriktirdiğiniz, yemeyip içmeyip yaşam standardınızdan geri durduğunuz tüm servetinizi yatırdığınız, yıllarca çikesini çektiğiniz kiracılık bitti derken daha meskene oturalı daha iki ay geçmeden su tesisatında kaçaklar, üst kat komşunun banyosundan sızan kacağın sizin tavandan damlayıp, sıvayı dökmesi, beyaz eşya ve avizelerinizi taktığınızda elektrik sisteminde sigorta atmaları, yanmaları, kapıların şişip, kapanmaması, kilit tutmaması, oturmaya başlayan bina duvarlarında çatlaklar, sıva ve boya dökülmeleri. Su aboneliği sonrası balkon veya banyo, wc gibi alanları yıkamak için işe koyulunca döktüğünüz deterjanlı suyun giderin değil diğer köşeye doğru akıp birikmesi, aydınlatmayı takmak istediğinizde çengelin dübelle yere düşmesi ve ardından tavanına açtığınız yeni matkap delikleri. İçine girip, tuvalette göz gezdirirken fark ettiğiniz fayansların düzgün aralıklarının, derz boşluklarındaki orantısızlıklar, biri ilerde biri geride yüzey hizalaması yapılmamış belli ki su terazisine ihtiyaç duymadan döşenmiş mermer ve  taban parkeleri vb

İş işten geçti, paranızı alan gitti.! Böyle bir garabet var. Fakat satılan yeni evin bir 10 yıl garantisi olsa bu garanti öyle vurkaç mütahitleri ve dahi bu inşaat yapılırken işini düzgün yapmayan, ahlaksızlığa meyleden denetçi, şantiye şefi, belediye imar sorumlysu, mimarı, hatta çimento şirketinden, dolap, kapıyı yapan firmaya kadar bağlar. 

Mütahit sattığı evin 10 yıl boyunca tüm yaı hatalarından sorumlu olduğu için işini düzgün yapmaya kendini zorunlu hisseder. Mali yükümlülükten korkar çünkü bunu zaten para kazanmak için yapıyor.

Bir süre sonra mütahitler veya firmaları bu tip sattıkları ve yapı sorunu çıkaran daireler için bir elektrikçi, tesisatçı, duvar ve fayans ustası ile dsimi çalışmak zorunda kalır. Bu durum kurumsalmaşmayı beraberinde getirecektir.

Diğer taraftan her firmanın bir kimliği oluşturulup, her bina girişine asılmalı. Mütahit firma, yüklenici firma, yapı denetim elamanı ve firması, ruhsat veren belediye görevlisi, mühendis, mimar, usta, çimento firması vs hatta bu arsanın inara açıldığı yıl ve imara açılmasını onaylayan meclis üyeleri bile yazılsın.

Deprem, sel gibi felaketlerde imara açandan, denetleyene, mütahitten şantiye şefine hem maddi hem manevi hesap soralım.


4- STATİK VE DENGE

Statik bir binanın taşıyıcılarının binanın yatay yüklerini ve içeride oturulmaya bsşlandığında oluşacak muhtemel yükleri bina dengesini bozmayacak şekilde hesaplanmasıdır. Eğitimini almış olanlar, "öyle değil böyledir o tanım" diyebilir biz haşkımızın anlayacağı şekilde basitleştiriyoruz. Yani bir mimar veya mühendis için binanın yüksekliği, kullanılacak yapı malzemeleri, yani yatay ağırlıkların taşıyıcılarının yeri, kalınlığı, bu yükü kaldıracak harc yoğunluğu ve demir ihtiyaçı hesaplanır, planlanır, projelendirilir ve mütehide teslim edilir. Mütahit inşaat ruhsatını bu proje üzerinden alır. Yapı denetim de inşaatın projeye uygun yapılıp yapılmadığını her aşamada denetlemekle yükümlüdür.

Fakat bu hesaplamar yapılırken öngörülmesi mümkün olmayan ağırlıklar vardır ve bu ağırlıklar ev sahiplerinin tutumlarına, gelirlerine, hane sayısına göre değişir.

Örneğin; evde iskan kişi kiracı veya ev sahibinin gelir durumu o hanede ki eşya sayısını değiştirir. Eğer kalabalık ve kısmen varlıklı bir hane iseniz bu eve daha büyük buzdolabı, çamaşır ve kurutma makinadı, bulaşık makinesi, derin dondurucu, yatak baza ve kişisel eşya alacaksınız. Varlık arttıkça gösterişi seven bir yapısı varsa ağır, altını sikmek için çekerken beliniz tutulacak kadar fiyatı ve kerestesi yoğun mobilyalar, kapılar olacak. Duvarlar tabii tablolar, resimler, tezhip esrleri ile hat sanatının örnekleri ile süslenecek. Elbette bu tablolar duvara asılacak. Duvar, duvar yetmedi kolon çak beton çivisini!

Yani bizim eşya tutkumuz, işimize yaramasada atamadığımuz eşyalarımız, artık bize olmayan ama atamadığımız takımlar, eşyalar. Hatta gelinlikler, nişan abiyeleriniz, çocuklarınız evlenme çağına gelmiş daha gelinlik abiye sakla...

Aynı tencerenin yedeğinin yedeği var, bir düğün yapacak, düğüne gelenlerin hepsinin önüne koymaya yarayacak tabak çanak bıçak kaşık takımları. 

Nevresim yorgan takımları, balkonlara yığılan "birgün işe yarar" diye istiflenmiş ne varsa. Çocuk liseye gidiyor ilkokul kitapları duruyor ki devlet artık her öğrenciye veriyor. Lcd tv almış eski tüplü tv balkonda ünitesiyle neymiş daha çalışıyormuş! Eşya tutkusu, eşyadan ayrılama!

İşte tüm bu ağırlıklar bina statiği hesaplanırken kabaca yapılır, hesaplanır.

Ama 50 senelik bina yapılırken bulaşık makinası, çamaşır kurutma makinesi, derin dondurucu geleneği, bulaşık makinesi bunca yaygınlaşmamıştı.

Bizlerin balkonlarımızda covid salgını gibi durumlarda koca koca saksılarda domates yetiştireceğimiz, bu ağırlıkların binanın taşıyıcılarına yük olarak eve gireceğini kimse hesap etmemişti.

Uzan yazımızın kısası, hayatımızı, evlerimizi basitleştirip, yüklerimizden kurtulalım.

11 Şubat 2023

DEPREM İÇİN DÖRT HUSUS (I)

DEPREM İÇİN DÖRT HUSUS (I)

İnsan Faktörü, Kadın Faktörü!, Ceza ve Garanti, Statik ve Denge

1- İnşaat mühendisi, mimar olmak için eğitim almak zorundasınız ama ahlakın resmi eğitimi yok!

Mütehit olmak için cebinizde para dışında hiçbir eğitim, diploma ve bilgiye ihtiyaç yok! 

İşin içinde olan, anlayan herkes bilir ki bu ülkede kanunlar ve iş
yapma, bitirme yönetmelikleri dünya standartlarının üst diliminde kalitelidir. Fakat işin içine insan faktörü ve ahlaksızlık girince herşey değişiyor.

Uygun fiyata arsa bulan ticaret erbabı mimara proje çizdiriyor, bir inşaat mühendisinin kağıt üstünde şantiye şefi olması, bir kalıpci, sıvacı, fayanscı 5-6 da bunların yanına amele buldu mu? Üstüne kalıp, iskele, alet edavat kiralıyor. Gerisi demir, çimento, kum, su bulup karmaya kalıyor.

Zaten tesisat işleri götürü kat karşılığı yapılabiliyor. Kapı, Boya fayans, mermer, armatör, cam çerceve, dolap artık cilası, ki bu konunun devamı 3. maddede.

Bu mütehidin yaptıklarını iki yer denetler. Belediye ve yapı denetim firması. Şikayet durumlarında Çevre Şehircilik Bakanlığı da devreye girebilir. Eskiden inşaat sahibi mütahit kendisini denetleyecek yapı denetim firmasını kendi seçerdi. Yani basit bir örnekle sizi dersten geçirecek öğretmeni siz seçip, maaşını da siz ödüyorsunuz. Peki mütahidin seçtiği ve parasını yine mütahitten alan bir denetim olur mu? Oluyordu!

Elbette yapı denetim ruhsatı almak için belli eğitim ve standartla gerektiren lisansları var. Fakat siz yönetmeliğe uygun yapılmayan binalara risk raporu yazdıkça hangi mütahit size "gel benim inşaatı denetle, sana işinin bedelini ödeyeyim" der. Yani işini hakkıyla yapan denetimciler ve firmaları batma noktasına gelmişti. Sonra yönetmelik değişti ve yapı denetim işi için bir firma havuzu oluştu. Mütahit denetim ücretini bu havuza ödedi ve bahtına çıkan! Firma gelip onu değerlendirdi. Eski kendi seçtiği ve ücretini ödediği saçmalık ortadan kaldırıldı.

Fakat insan faktörü tüm bu süreçlerin her aşamasında var. Normalde bir inşaatın temelinden, demir örgüsü, kalıp çakımı ve çimento dökümlerinin her aşaması ve her katın işleminde mütahit firma denetçiyi çağırmadan çimento dökemez. Bunun denetçi için izin kağıdı vermeden çimento dökülmez. Çünkü demir örgüsü ve harç kalitesi bir inşaatın sağlamlık kriteridir. Çimento gerek temele, gerek zemin ve kolonlara dökülmeden hem demir standardını hemde doğru örülüp, örülmediğini görebilirsiniz. Harç kalitesini ve demir örgü standardı doğruysa üstüne dökme izni verirsiniz. Lakin, denetçi firmanın insan faktörü bir cep telefonu bir laptop bilgisayara tav olduğunda denetim rafta. 

Belediyelerinde denetimi denetleme, harç dökülürken denetçinin refakat edip, etmediğini denetleme yetkisi vardır. Artık bir drone ile tüm bu inşaatların hangi aşamada olduğunu görebilirsiniz. Baktınız çimento dökülüyor hemen bir ekip gönderip, detçi izni ve denetçiyi sorarsınız. Denetçi izni var ama denetçi yoksa bu durum ilgili denetçi ve firmasının lisansını dahi iptal ettirir.

En son olarakta binanın yapı ruhsatını belediye verir. Tıpkı imar izni gibi... bu ruhsat vermeyide belediye binasında sadece toplanan belgelerek yapıyor, yerinde denetim yapmıyorsanız. Bu kadar.! En az maliyetle en çok kazanma derdinde ki mütahit artık dairelerini satabilir.!

İnsan faltörü ahlaklı ve işi kitabına uydurmak yerine kitabına uygun yaparsa binalarımız çökmez yıkılır. Bu yıkılmada yana yatma, devrilme olur. İnsanlar yaralanır ama can kaybımız az olur.


2- KADIN FAKTÖRÜ!

Böyle yazdığım için kimse beni cinsiyet ayrımcılığı ile suçlamasın...

Eğer bir üretim yapılıyor ve bu üretimin sonunda bir satış, pazarlama var ise bu pazarlamanında bir ambalaj, cancanlaması olur. Ticaretin ana kuralı budur. Reklam bu anbalaj üzerinden yapılır.

Türkiye'de evin kendi dahil evle ilgili tüm düzenleme işleri hanımlara aittir. Mobilyasından persesine, beyaz eşyadan duş başlığına, duvar renginden oda taksimine hepsi konusunda tartışmasız son söz kadınlara aittir.

Ev alma niytiyle emlakçıya gidip, ev seçeneklerini gezmeye giden ailelere bakın, gözlemleyin veya Aytaç Arman gibi bu işin kompetanları yorumda anlatsın. Kadın eve önce girer, ilk mutfağa bakar, dolaplarına, mutfak bangosuna mermerine, kapılara, pencerelere, odaları ve banyo fayanslarıyla, su tesisatının armatörleri ile, duvar boyası, zemin döşemesi vb. Bu sırada Erkek ya ardında dolaşır ya da onun gezdiği odanın kapı eşiğini bir iki adım geçip sadece izler. Kadın arada soru sorar erkek kısa, belirsiz genelde "sen karar verde" diyen cevaplar verir.

Üstteki iki parağraf tespitlerdi. Gelelim sadede; evini bitiren mütahit için artık iş en kısa sürede daireleri satıp, yatırdığı parayı fazlasıyla geri kazanmaktır.

Beki bir dairenin anbalajı ne? Nasıl bir pazarlama yapılacak? Konum bir ev pazarlamada en önemli argümandır. Caddeye, parka, camiye, okula, merkeze, durağa, metroya, merkeze, denize, hastaneye, çarşıya yakınlık ev arayana sık sık hatırlatılır. Dairenin cephesi güney veya sabah veya öğleden sonra güneş görüyorsa bunun avantajı ayrı sunulur. İşte, sabah güneş görüyorsa daire, "sabah soğunu güneş kırar, yazında zaten öğleden sonra afacan sıcak olur. O zamanda güneş görmezsiniz serin olur." Eğer öğleden sonra güneş görüyorsa "abla güneş batana kadar sizin evde ne demiş atalarınız, güneş görmeyen eve doktor girer"

Dış cephe ve otopark avantajlarıda dile getirilir iyiyse.

Fakat esas nokta atışları beylerin kadına genelde satın alınacak evi gezerken en uzak olduğu salon penceresinden bakarken ve hep beraber gezilemeyecek banyo, wc gibi dar alanlarda yapılır. "Kardeş bak bu muslukların 5 yıl garantisi var. Yeni sitil bunlar. Fayanslar şu kalite, lavabo şu marka, mutfak mermeri söyle, şunun kalınlığına bak(öyleyse) duvar boyası şu marka kirlensin silmen yeter. Bak mutfak geniş, ferah (eğer öyleyse) güney cephe, zaten sen evde en çok burada vakit geçireceksin. Dolaplar bu yöntemle yapılmış, balon kapak, atmaz, solmaz, sil yeter. Kapılarımız şu ağaç vb

Yani işi bilen bir mütahit için paranın en bol harcanacağı yer, evin cancanı, kadını almaya teşvik edecek albeni bunlar. Kimse kolon, içerde kalıp görünmeyen elektrik, su, kanalizasyon tesisatlarna bakmaz bakamaz bunları tamda denetçiler yapar, kiriş kalınlığına bakmaz.! Yaptığı inşaattan en fazla parayı kazanmak isteyen paragöz hain adam elbette gideri, yatırımı kısacaksa bu görünmeyen, bakılmayan ve inşaatın toplam maliyetinin en az %25'inin harcandığı ve sağlamlığı garanti eden temel, kolon, kiriş yani demir ve çimentodan kısar.

Buna dile getirdiğim tüm kadınlar, yadıklarımı söylediğimde cevap verirken aslında tespitlerimizin doğruluğunu teyid ettiler. Aynen şöyle, "Ya tamam biz bunlara bakıyoruz, erkeklerde kolona kirişe, sağlamlığa baksın. Biz bunlara bakmalarına engel miyiz?" Sizce?

Tüm sektörlerde satıcı, pazarlamacı son karar vericiyi bilir veya daha kapıdan girince anlar. Kadınlarımız ev sahibi olurken önceliklerini değiştirirse çok şey değişir.





8 Şubat 2023

Mağduriyet Ahlakı...

 Mağduriyet Ahlakı...

Adam depremzede EYVALLAH geçmiş olsun.

Ya bununda bir adabı var, ahlakı var.

Deprem felaketinde ilk 72 saat çok önemlidir. Çünkü tokluğa alışmış insan vücudu bu kadar süre aç ve susuz kaldığında organ yetmezliği başlar. Artık kişi canlı kurtarılsa bile büyük ihtimal ciddi sağlık sıkıntıları ile hayata tutunması çok zordur.

Bu sebeple depremlerden edindiğimiz tecrübe bize sahadan arkadaşların aktardıkları ile bazı çıkarımlarda ve tespitlerde bulunmak istiyorum.

Depremden sağ kurtulmuş iseniz lütfen hemen yakınmaya, ilk geçen öğünden sonra "açız, mağduruz" diye yakınmayın, sızlanmayın, sövmeyin. İlk 72 saat sabredin, "Ekmek yok, su yok, pilav yok aş yok" demeyin.

O molozların altında çıkarılmayı bekleyen insanları düşündükçe, onların aç susuz soğukta bekleyişleri aklımıza geldikçe bizim aklımıza yemek gelmiyor? Canını kurtardığı için şükretmesi gereken kişinin komşusunun, tanışının, akrabası belki daha göçük altında iken tek duyduğu ve kaygılandığı kendi karın gurultusu ise sıkıntı var.

İlk 72-80 saatten sonra tm ama yakınma kardeşim. Şükret canının kurtulmasına. Devlete, kurtarma ekiplerine, çevreye yük olma, "açız donuyoruz" diye kalabakların oraya yığılmasına yol açma. 

Çünkü oraya gelecek profesyonel olmayan herkes hem verimli olmuyor hemde yeterli ekipman ve çalışma disiplini olmadığı için boşa kürek çekiliyor. Kolon, kiriş, antre, havalandırma vb inşaat terimlerini bilmeyen kişiler göçüğe nereden gireceğini, içeride nasıl hareket edeceğini bilmediği gibi vücut idmanı olmadığı için ilk 15 saatten sonra bedenlerinde ki et kırıkları, kas travmaları ile pelte gibi yığılıyorlar. Şuan kendisi de Hatay Antakya da kurtarma çalışmalarına katılan GöçDer temsilcimiz Metin Turan "arama kurtarmada profesyonel ekip yoksa neredeyse boşa kürek çekmek oluyor" dedi.

Yani hayati öneme sahip ilk 72 saatte en öneli insanlar arama kurtarma ekipleridir ve onların rahat çalışması için tüm engeller ortadan kaldırılıp, ortamlarında onların disiplinini bozacak herşey uzak tutulmalı.

Sağ kurtulup, hemen "acız, donuyoruz, aş yok, çadır yok, ısıtıcı yok" diye feveran başladığında buna duyarlı milletimiz bigane kalamıyor, Dernek ve Vakıflarımız koşuyor bölgeye... bunlar afet bölgesine geldi "elimden bir şey gelir mi?" Diye ortada dolaşıyor, ekiplere sokuluyor, seyirci oluyor genelde! İşin garibi bir defa o da depremzede gibi acıkıyor, yatacak yer arıyor. Yada kötü niyetliler bu kılıkla gelip, hasarlı binalarda hırsızlık yapıyorlar, dükkan yağmalıyorlar. Yani depremzedenin yakınması ortalığı kalabalıklaştırıp, arama kurtarma ekiplerinin işini zorlaştırıyor.

"Çay içemedik" diyo sağ kurtulmuş teyze. Ya teyzem. Şimdi enkazın altında can aranıyor. 4 gün geçince moloz kaldırılacak!! Sana 5 şekerli çay ısmarlarız az sanret.

Açmış, ekmek yokmuş! Yeme yemek yeme, aç kal 3 gün 4 gün. Ot kaynat iç ölmezsin. Ama birileri ölüyor, zamanla yarışılıyor, yardım bekliyor sıkışmış betonların arasında sen ise sıkışan açlığını haykırıyorsun, dile ediyorsun. 

"Su yok" diye veryansın ediyor adam Maraş'ta Hatayda başına yağmur yağıyor. Ya bi naylon aç, bir çöp poseti ger topla yağmur suyunu iç. Malatya'da su yok diyor her yer kar. Bir kap bul her taraf yıkık bina iki kapı dolap parçası tutuştur kaynat iç ölmezsin 4 gün. 

"Çadır yok" diyor biri arkada yan yatmış binadan perdeler sarkıyor. Çak 3 sokak çitini bir parka geçir üstüne perdeleri 4 gün yakınma, ajitasyon yapma.

O yardım kurtarma ekipleri makine değil, ilk 8-10 saat çalışıp, 2,5 saat dinlenirler. Sonra 6-8 saat çalışıp gene 2,5 saat dinlenir. Ardından 4 saat çalışıp en az 6-8 saat dinlenmesi gerekir. İnsan ya onlarda. Bu 2.5 saatin 2 saati uyku yarım saati yemek.

O ilk gelen bazı hayasızların yağmaladığı çadırlar depremzede için değil, kurtarma ekipmeri için. İlk kurulan seyyar yemekhanelerde öyle... 

"Vicdanı olanlar arama kurtarma yetersiz. Şu binadan ses geliyor" derken bina altından kurtulduğuna, sanının sağ olduğuna 3 gün şükür edemeyen kılçık çorba peşinde.

Ya dünyanın bir ucundan pakistan, Polonya, Özbekistan, Azerbaycan, Çin vb ekipler gelmiş hayat kurtarmaya çalışırken yemek kuyruğu! Kuyruğa mı girsin kurtarma ekibi?

Tamam kardeşim karnınızda doyar, evinizi de yapar, zararınızı da öder bu millet bu devlet. Ama bir Selanik Türküsünün dediği gibi "aman ölüm, zalim ölüm 3 gün ara ver" 3-4 gün sabret, aza kanaat et, iki bisküvi, 3 peksimet sabret.

Bırak sızlanmayı, yetkilileri oyalamayı, 4 gün saldırmayın hastanız, çocuğunuz veya hamile değilseniz yiyecek dağıtılan platformlara. Tutun kendinizi, bırakın arama kurtarma ekipleri doya doya yesin. Hatta açsanız bile "ben yedim, tokum. Yiyeceğim var" deyip, tekrar tekrar besleyin arama kurtarma ekiplerini, kolay mı eksi derecede ki havada moloz parçalamak, kaldırmak? Güç küvvet en çok onlara lazım. Dikkat dağıtmayın.

Bi 4 gün idare edin canınız sağsa ne olur!

Dğer taraftan bu deprem istisna gerçekten dünyanın sismik veri kaydetmeye başladığından beri ard arda aynı bölgede aynı gün kırılan en büyük yer küre hareketi, doğal afet.

Bir depremzede anlatıyor ve onun psikolojisini anlıyorum. Kişi sevdiğinin naaşını görmeden öldüğüne inanmaz. Bu yüzden enkazda çalışma yapılmasını yakının ölü yada diri yıkıntıdan çıkarılmasını ister. Yalvarır, bunun için her yola başvurur. 

Jon joni coni kanalı Fox Tv'de ey muhabir ey genel yayın yönetmeni utan. Depremzede kadıncağız şunu anlatıyor; "burada kardeşlerim var şu yıkık binada. Seslerini duyuyorum. Sesleniyor, yardım istiyorlar. Bir komutan gördüm yalvardım ayaklarına kapandım. 4 kişi geldiler binanın üstünde bir kaç tur attılar. Yarım saat sonra gittiler. Sonra Afad ekiplerini gördüm yalvardım yakardım onlarda 3 kişi geldi asker kadar bile kalmadan 10-15 dk sonra habersizce terkettiler. Bu göçükte hiç çalışma yapılmıyor" depremzede haklı! O orada çalışma istiyor. Lakin ortalama zeka sahibi herkes burada şunu anlamıştır. O gelen askerde, afad veya hangi ekipse o binayı dinledi veya ölçtü, arama köpeği ile dolandı ve bir canlıya dair emare bulamadıkları için sessizce ayrıldılar. Çünkü arama kurtarma ekipleri "bu binada canlı yok" demez, diyemez. İyi de Fox senin buna aklın mı ermiyor yoksa bu kadar mı düşman, provakatörsün?

Yıkılmış, enkaza dönmüş bina sayısı 7 bine yakın! Arama kurtarma timleri bina büyüklüğüne göre timlerini yeniden oluşturur, 5-7-11-15 ve 17 genelde bir ekibin sayısıdır. Yani ortalama 10 kişi, 2 vardiya çalışsa ekipler 20 ve çarpı 7 bin eşittir 140 bin personel. Birde bunların tardımcı ekipleri, çadırlarını kuracak, yemeklerini hazırlayacak, lojistiği vb. 

Hasar çok etki alanı geniş bu durumda ilk 72 saat ekiplerin çok çok hızlı olması gerekli bu sebeple canlı sesi, titreşimi, sonar tespiti olmayan bina kısa bir taramadan sonra atlanıp, enkaz altında hayat belirtisi olan çöküntülere yöneliyor ekipler.

Yani depremzedelerin bu binada ses duyduk deyip feryat etmesi normaldir, doğal bir psikolojidir. Fakat bu çığlığı twtr veya sosyal medya hesaplarından sürekli tazyik yaptığınızda aynı enkazı tekrar tekrar tama yapılırken halen canlı insanlara ulaşma ihtimali zorlaşıyor. Tamda bu sebepten koordinasyon çok önem kazanıyor. Yoksa aynı binayı her bir arama kurtarma ekibi döne döne arar tarar dinler. Çünkü depremzedeler yakınları için sürekli ulaşabildikleri herkes ve her ekibi buraya yönlendirmeye çalışır.

Allah büyük, sabır ve dirayetimiz arttırsın. Tüm süreç bittiğinde Adıyaman, Hatay ve Maraş için özel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Çünkü bu illerde çok can yandı, çok arkadaşım ve yakını vefat etti. Şimdi sorgulama zamanı değil. Hele ayazı, kışı bir geçirelim...

Cenk Sarıgöl

08.02.2023

7 Şubat 2023

YARALI KAHRAMAN ŞEHİR

YARALI KAHRAMAN ŞEHİR


Kat kat, üst üste yığılan acılar

Yükselttiğimiz hileler kadar


Umut felç olmuş, medet bekler

Ümidi an be an yutarken viraneler


Zaman bir kabus hızla geçer

Soğuk, ayaz, kar ölüm gezer


Yol yok, su yok, karabasan çöker

Harap köy, belde, ilçe ve iller


Ne olur az sessiz, kalan Edeler

Tutulmuş nefes, bir müjde bekler


Bir dakika durun! ne diyor derinler

Moloz ve beton arasında uzanan eller


Şehirler harabe, kimsesiz cesetler

Ağlayan bebeler, öksüz yetimler


Vakitsiz, vedasız, yitip gidenler

Oğul, kız, torun gömen dedeler


İnsan insanın kurdu ve umudu

Yapan hain, denetçi piç, ne oldu?


Cebine para, başına lanet kondu

Hastaneler can, kabirler ten doldu


Bu nasıl bir ızdırap, memlekete yayılan

Feryat, figan, ağıt, gözyaşı üstümüze yıkılan


C.Sarıgöl

7 Şubat

Düşmana Gülizar Olmayan,

Şerefsizlerin Mezara Çevirdiği Şehir