13 Mayıs 2008

"Sular Değişti" Yazısına Okurdan Gelenler

Sizden Gelenler
Bugün köşeyi okurlardan gelen yorumlara ayırmak istedim. En son yayınlanan “Sular Değişti” başlıklı (03/05/2008 c.tesi) yazımıza mail olarak gelen seçtiğimiz bazı yorumlar şöyle...

“Ben de köyde büyüdüm ve inşallah bu sene yine (bu yazının etkisi olmadı desem yalan olur!) köye gideceğim. Bu yazı, bende son günlerde iyice artan memleket özlemini artırdı. Güzel yazmışsınız... sağlıcakla kalın.”
Yalcın Lüleci – İst. Üniv. İletişim Fak. A. Görevlisi
“Yazılarınızı merakla bekliyoruz ve takdirle okuyoruz. İstifade ediyoruz. Gazeteye bazen uğruyorum. İmla Sizi bir öğrencim olmanızın yanında yazdıklarınızla ayrıca çok takdir ediyorum. Ülke gündemini, Torbalı gündemini çok iyi takip ediyorsunuz. Doğru ve isabetli değerlendirmeler yapıyorsunuz. Görüşlerinizden istifade ediyoruz. Tespitlerinize aynen katılıyoruz...Bugün gazeteye gönderdiğiniz yazıyı gördüm. İlgiyle okudum. Bizim de çocukluğumuz Çaybaşı'da geçti. Yazınızı okurken çocukluk yıllarımız ve 60'lı, 70'li yılların Çaybaşı'sı gözümün önüne geldi. Çok mükemmel bir değerlendirme. Tebrik ederiz.”
Fevzi TEK

“Aynı duyguları yaşamış biri olarak ne diyebilirim ki.. insanoğlu şehirleştikçe eşkiyalaştı ve sonra da köksüzleşti. daha sonra ne idüğü belirsiz olarak yıkımına devam etti. Bizede yanlzca geçmişe nemli gözlerle öykünmak kaldı. Ahlar vahlar arasında ne kaldı geriye biliyormusunuz? yanlızca siyahbeyaz ve bazı renkli fotoğraflar. Kalemine ve yüreğine sağlık.”
Abbas Aksüt

“Kendimi masal dünyasında zannettim. Güzel bir rüyya görüyor gibi oldum.”
Yücel Yücesoy

“Çoğaldıkça tükenmek... Hayatın sunduğu nimetlerin kıymeti bilinemeyince insanoğlu elindekileri kaybetmeye mahkumdur. Keşke insanlığın kaybetmişlikleri bu kadarcıkla kalabilseydi. Kimliğini kaybeden insanlığın elindeki bıçak malesef ki artık karpuz kesmek için değil; bir hayatın sonlandırılması için kullanılır oldu. Keşke o günlerin değerini o zamanlarda anlayabilseydik.Vesselam.”
Büşra Karakaş

“Sayın yazara ilk önce çalışmalarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum ve tebrik ediyorum.Başarılı bir yazı olmuş.köyde yetişmiş deyilim ama yazıyı okurken çeşke bende dedim.çeşke bende köyde daha çok vaktimi geçirseydim dedim içimden. Benim anladığım kadarıyla bu yazıda insanların kıymet bilmeyişi var olana şükretmeyişimiz elimizdekilerin kaybolmasına neden oluyor.Bu yüzden dir ki hep sonumuz ahh çekmekle son buluyor.’ÇEŞKE’ kelimesini kullanmamak için genç nesillerimizin bu konuda bilgilendirilmesi ve gerekli tedbirleri almamız gerekir. Allaha emanet olunuz..saygılar.”
Abdullah Çetinkaya

“Elinize, emeğinize sağlık.. Bir Köy ve yaşantısı bu kadar güzel ve naif anlatılabilinirdi.. Özlememek, özenmemek elde değil...”
Hakan Ayaydın

“Kalemine ve yüreğine sağlık, çocukluğum canlandı gözümde. Teşekür ederim. Allaha emanet olun..”
Mennan Can

“Heralde ‘araf’ta olmak bizim kaderimiz. Kentlerimiz köyleşmişti ama köylerimizde kentleşti. Tabii Türk usulü. Ne gerçekten kentli olabildik ne de gerçekten köylü.”
Yetkin Yıldız

“Elinize sağlık çocukluğuma kısa bir yolculuk yaptım sayenizde ve çok güzel bir çocukluk yaşadığım için kendimi çok şanslı gördüm ve bu güzellikleri yaşamayan betonerme binalar arasında büyüyenlere yeni doğan doğacak olanlara acıdım bu güzellikleri yaşayamayacak olmalarına. Bende Karadenizin yeşiliyle, böğürtlen tarlalarıyla, kara yemişleriyle, fındıklarıyla, mis kokulu dağ çilekleriyle taze taze yetişen sebzeleriyle, Bartın kavşak suyu ile börtüsü böcüğüyle büyüdüm, çok güzel günlerdi. Artık hiçbirşeyin eski tadı tuzu yok bu nedendir ki şimdiki çocuklara acıyorum... Elinize Sağlık çok güzel bir yazı olmuş”
Elmas Aykut

“Hep geçmişle yaşadık, ben ta memleketten (Van) ah! şu ilkokul yılları diyorum van gölünün kenarında örene çayının aktığı yerde büyüdüm ben torbalıya ilk geldiğim günlerde iyi hatırlıyorum 97 yılında Fetrek Çayında yüzmüştük ama yıllar geçti fetrek çayından sadece Z....t tektilin kirli suyu akıyor galiba... yine kaynakları kötü kullandık ve yücelerin Yücesi tarafından cezalandırıldık, cezalandırılıyoruz..”
Murat Yeke

“Biz büyüdük te dünya ım kirlendi yoksa dünya kirlenirken mi biz büyüdük. Başka bir şehirde başka bir çocuklukla aynısı olmaza bile benzeri duyguları hatırlıyorum kendi çocukluğumdan. Evimizin önünden akan balık tuttuğumuz dere kanalizasyon yolu oldu geçtiğimiz sene. Büyüdük büyürken hoyrat davrandık dünyaya. Çoğaldık, çogalırken geleceği düşünmedik.”
Nejdet Akdemir

“Abi bir köylün (Arslanlar Köyü) ve sonunada olsa bu yazılanlara yetişmiş birisi olarak, yazını ağlayarak okudum. Eline sağlık, sanki o günleri tekrar yaşadım.”
Vahdet Özkan

“Ağzına, kaleminize sağlık üstad ne güzel yazmışsın.."
Fatih Güner

“Göz Yaşlarım;Yazarın yazısını okuyunca ilköğertim altınca sınıftaki Türkçe dersinde yaşadığım ve hala unutamadığım bir anımı paylaşmak geldi içimden. Derste, köyün de altıncı sınıfı okuyacak okul olmadığı için yatılı okula gitmek zorunda kalan bir çocuğun evdeki son günü ve duyguları işleniyordu, ben de ilk kez ayrılmıştım Ardahan’ın havası ayaz kokan, suyu buz gibi olan ve karın hep yeşil üzerine yağdığı köyümden, bende ayrılmıştım annemden babamdan her akşam birlikte top oynadığımız arkadaşlarımdan... Allah’ım o ne ayrılışmış ki bir daha o günlere, o dostluğa, o muhabbete asla dönemedim. Ömer Hayyam ‘insanlar ot degilki dünyaya iki defa gelsin’ diyor. Ben de o günlere bir daha dönemiyeceğime göre niye ayrılmıştım ki köyümden? Cevap: HAYAT işte! Yazara katılıyor küçük te bir katkı yapmak istiyorum tadı bozulsa da, rengi kaçsada, her şey aslını kaybetse de, degişim kaçınılmaz çünkü Kapitalist toplum yapılarında kitle tüketimi esastır veya amaçtır.”
Cengiz Alptekin

“Her ne kadar şehir yaşamından çok fazla kırsala çıkamamış bir insan olsam da aslında hep özlemiş olduğum hayatın güzel bir tasviri olmuş Cenk kardeşim. Ellerine sağlık. Aslında doğamızdan ne kadar kopmuş olduğumuzu yada olabileceğimizi hissettirdi bu cümleler bana.. Ruhumun derinliklerinde yankılanan bir hakikatin varlılığını hissettim yazında. Aslında geçmişin ve doğal hayatın yalınlığı bir bakıma kendimizi tanımlama ve bulma noktasında da çok büyük bir nimetmiş.. Düşünsenize şehirde insan kalabalıkları ve sahtelikler gerçekte bize unutturan yalanlar değil mi?”
Ünal Yurtçu

“Köyde büyüyen birisi olarak blogspot’unuza yazdığınız yazıyı büyük bir özlemle okudum. Sonra ofisteki arkadaşlara okumak istedim. Okudumda... herkes çok beğendi. Köyde büyüyyenler hemen çocukluk anılarını anlatmaya başladı. Büymeyenler ise hayıflanarak dinledi. Köyde büyümenin ayrıcalığını yaşadık anlıyacağınız. Bu maili ofis arkadaşlarım adına atıyorum. Çok güzel bir yazıydı teşekkür ederiz. Tüm insanlarada seslenmek istedik, doğayı, güzellikleri, bozulmamışlıkları muhafaza edelim. Çevremize sahip çıkalım. Biz yaşadık başkalarının yaşamasınada izin verelim”
Selda Eğerci

“Sevgili Cenk yazdıkların benide çocukluğuma götürdü ve ilk okulda bize okutulan öğretilen bir şiirde öykü de aklıma geldi ve yazına Cahit Sıtkı Tarancıdan yorum yapmış olacağım;

‘Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu,
Artık ne yaşım var ne adım,
Bilmiyorum kim olduğumu!
Hiç bir şey sorulmasın benden,
Haberim yok olup bitenden..’ diye devam eden bir Cahit Sıtkı Tarancı şiiriydi.

O yaşlarda çok da fazla anlam yükleyemediğimi, hatta kocaman bir adamın zıpzıplarından, uçurtmalarından bahsedişini garipsediğimi anımsıyorum. Çünkü çocuktum; Bebeklerim vardı... Affan Dede'ye verecek param da yoktu. Ama benim kuşağım bu şiiri ezbere bilirdi.
Ne garipti yaşam. Yıllarca bir sürü şey için uğraş verdik. Daha eğitimli, daha donanımlı, daha.., daha.. olmak için. Karşılığında yıllarımızı harcadık hesapsızca... Hedefimiz mutlu olmaktı. "DAHA"larımız arttığında "DAHA" da mutlu olacaktık. Sahi; öyle mi söylemişlerdi bize, biz bunu nerden çıkarmıştık acaba? Şimdi düşündüğümüz gibiyiz artık; donanımlı, ayakları yere basan, ciddi ama az gülümseyen Planlı, programlı, detaycı; ama yaşama yetişemeyen.
Artık her birimiz basit, sakin bir yaşamı özlüyoruz. Hayıtımızı detaysız geçirebilmenin hesaplarını yapıyoruz. Tekrar 12 başımızın sorumluluklarını kabul etmeye dünden razıyız. Yağmurda çamurların gözüne gözüne basmanın zevkini yeniden yaşamak, Rengarenk misketlerimizi, bulutların üzerinde nazlı nazlı dolaşan uçurtmamızı hatırlamak istiyoruz. Çikolatanın paradan çok daha önemli olduğunu düşünmenin, ağaçlara tırmanacak kadar güçlü olduğuna inanmanın, kardan adama havuçtan burun takarken, hesapsız kahkahalar atmanın dayanılmaz cazibesi çekiyor bizi. Aşkın varlığını bilmek, gülümsemek, başıboş dolaşmak, tatlı bir söz, en içten arkadaşlıklar, yalan söylemeyi becerememek... Yeni çocukluk!Kredi kartlarımız, arabamızın anahtarları, randevu ajandamız, toplantılarımız, sorumluluklarımız, işler, güçler, alacaklar, verecekler... Siz olsanız Affan Dede'ye para saymaz mıydınız? Satın almaz mıydınız çocukluğunuzu. Sahi... Hangimizin o kadar parası vardır acaba?.. ALLAH emanet ol Cenk seni kardeşim gibi seviyorum. Gurur duyuyorum.”
Muhsin Yener

“Evet Cenk kardeşim, o günleri yaşattın resmen bize, düşünüyorum da okul gezilerimizde daha yerel oluyordu o zamanlarda ya eski su deposunun olduğu zeytinlik alana yada Taşkesik köyü ilkokuluna gezi düzenlenirdi. Bu dediğim yerlere sürekli gitmemize ve bu gezilerin hayatımızda büyük bir değişiklik yapmamasına rağmen çokta mutlu olurduk biliyorsun değil mi? Çünkü o zamanlar biz Atatürk’ün dediği gibi Milletin Efendisiydik ve bize değer verilir Mazot kuyruklarına girsekte karnımız doyar ve mutlu olurduk. Köyümüzde millet traktörünü yenilemek için değiştirirdi, borç ödemek için değil.
Cenk kardeşim artezyen sularına değinmişsin ortada bir yapılan yanlışlık var ama bu kesinlik bizim yaptığımız yanlış değil, Hollanda gibi belirli bir derinlikten yukarıya artezyen kuyusu açmayı yasaklayan yasa çıkardılar da biz yasaya uymayarak suç mu işledik veya siz kaynakların suyunu kullanmayın devlet olarak biz sizin gücünüzün yetmeyeceği derinliklere artezyen kuyusu açarım ve bu suyu arazilerinizin içinde dolaştırırım diyen birileri çıktıda biz kabul etmedik mi? Biz nerede yanlış yaptık biliyor musun kardeşim, ufkumuzu hep küçük tuttuk, hep kendimizi yönetecek birilerini seçtik yönetime talip olmadık.
Hani rahmetli Başbuğun dediği gibi ‘İDEALLER YILDIZLAR GİBİDİR, ONLARA BELKİ ULAŞAMAZSINIZ AMA ONLARA BAKARAK YÖNÜNÜZÜ TAYİN EDEBİLİRSİNİZ.’ Ama biz yıldızımıza hiç baş çevirip bakmadık ki yönümüzü tayin eldim, hep birileri bize yol gösterdi biz o yolda gittik, DEMEK Kİ YOL DOĞRU DEĞİLMİŞ...”
Mutlu Üzümcü
Bu yazıdan anlaşılıyorki insanımızda geçmişe büyük bir özlem var. Hyatın farklı yerlere savurduğu insanlar aidiyet hissettikleri yere (köye) müthiş bir hasret duymaktalar.

Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.