5 Haziran 2008

Darbecinin Davası (hedefi)

Darbecinin Davası, Hedefi

Hayır hayır! CHP’nin son günlerde Sav’larının boşa çıkması, SAV’saklamalarının tavan yapması yada Siyasi Partiler Kanununa göre suç işleyerek, KanalTürk ile “yayın anlaşması” yaptığının ortaya dökülmesi ve bunu sineye çekerek, yalanlamayarak hala kendi sıfatına bakmadan “AKP Yanlısı Basın teraneleri” sokuşturmaları değil konumuz. 6 yıldır iktidarda olan Akp ve yöneticilerinin ister istemez her iktidarın başına gelebilecek nabzı iyi ölçememe, halktan kopma sorunu kısmen başgösterdi. Büyük sermayenin yaptığı ihracatın sekteye uğramaması için piyasadan çekilen paranın büyük kısmı bu dengeleri korumak üzerine kullanılıyor. Dolayısı ile para üst ekonomik aktörleri desteklerken, alttan gelen homurtullar zirvelere pek ulaşamamaktadır.

Akp başarısı şu sıralar bir alternatifinin olmamasındandır. Halktaki tedirginliği arttıran en önemli unsurların başında bu geliyor. Kapatılma durumunda vahim sonuçların doğacağını az çok siyaseti bilen, ucundan karışmış kimseler dediğimi anlayacaktır. İşte tamda bu yüzden bazı eski siyasetçilerin, tedavülden kalktığı sanılanların ismi sık sık telaffuz edilir oldu. Bu durumun vahametini görenler, alternatifsizliğe son vermek için kapıları yokluyor. Elbette ilk gidilen kapılar bildikleri yerler. Tansu Çiller’in başa yazıldığı, bazı eski kişilerin siyasete geri dönmeleri konusunda nabız yoklamalar ve spekülasyon oluşturmaların anlamı bu... Yoksa herkes herkesin çapını, etekboyunu ve pantolon paçasını biliyor. Yinede Çiller’in isminin öne çıkmasını iyi okumak gerek, halk muhalefetin en az iktidar kadar demokrasiden ve AB biletinden yana olmasını istiyor. Darbelere ve darbecilere mesafeli siyasi alternatif peşinde... Bunları göz önünde bulundurursanız Çiller doğru seçim! “Gümrük Birliği” protokolünü (bence yanlış yapılmıştı. serbest dolaşım hakkını almadan verilen bir tavizdir bu ve bir kazanç değildir) imzalamış ve bununla övünmüş biri, 28 Şubat darbe sürecinde tam başbakanlık kendisine geçerken mağdur olmuş, darbecilerin sevmediği Refah Partisi ile koalisyon yapabilecek kadar demokrasinin bir “uzlaşma” rejimi olduğunu bilincinde birisi olarak görülüyor.

Olay artık çap meselesini aşmış görülüyor. İyi yada evla bir alternatif oluşmalıdır. Chp’nin durumu malum. Bir kaç ihtiyarın çöreklendiği, halktan umudunu kesmiş ve uzak yöneticinin, halkın değerleriyle alay eden bir kadronun vatandaştan teveccüh görmeyeceği belli. Hele son olaylardan sonra ne güvenirlikleri nede inandırıcılıkları kalmışken!Şimdi size tarihi bir not düşeyim. Umarım olmaz ve “ben demiştim” ukalalığı kıvamında bir yazı yazmam. AK Parti ve Başbakan kapatma davasının bir an evvel sonuçlanmasını istiyor. Bu iş geçikmeden tamama erdirilmelidir şeklinde tüm açıklamaları. Bana göre ve bir çok yazara – çizere göre yargımız siyasallaşmıştır ve bu dava açıkça bir darbe teşebbüsüdür! Hukuk var olanı yargılarken bu iddianame vehimler, niyet okuma, fal atar gibi gelecek öngörüleri ve siyasal terimlerle doludur. Darbenin tamama ermesi için TSK’dan açıklama bekleyenler umduğunu bulamadı. E-Muhtıra, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde ciddi imaj kaybı yaşadığını gören TSK siyasi söylemlerden ve açıklamalardan uzak duruyor. İşte zurnanın en çartlak ses verdiği yere şimdi geldik:
Eğer bu bir Y-Muhtıra ve darbe planı değilse davanın 30 Ağustos askeri nöbet değişimine kadar sonuçlanması gerekir..! Zira Genel Kurmay Bşk. Yaşar Büyükanıt Paşa’nın Dolmabahçe Sarayında Başbakan R.Tayyip Erdoğan ile başbaşa 1,5 saatlik görüşmesinden sonra sustuğunu ve kabuğuna çekildiğini iddia ediyor ve düşünüyorlar. Hatta yalan yazdıkları yönünde gerek Paşa, gerekse Başbakan bu gazetelere dava açtı.
İddia şuydu:
Güya başbakan bu görüşmede Paşa’nın zevcelerinin harcamalarını gösteren bir dosyayı önüne koymuştu!
Böylece sonunu, prestijini düşünen, yargılanma durumu bile olabilecek bir olay karşısında Paşa susmuş, başbakanda şantajcı, pis politikacı durumuna sokuluyordu. O taktirde Y-Darbe plancıları (varsaki!) bu durumda Büyükanıt Paşa ile bu iş olmaz! Dava sürüncemede bırakılarak, nöbet değişimi beklenmelidir. “Peki gelecek kişi kim ve neden kendini söylemleri ile belli etmiyor?” diyenler için peşinen belirteyim ki, terfi öncelerinde askerlerde sessiz ve derin bir bekleyiş hakim olur. Bu her değişim dönemi çoğunlukla böyledir. Gözlerini ve enerjilerini kendi iç dinamiklerine ve dengelerine çevirirler.

Bu durumda dava Ağustos sonrasına sarkarsa ve heleki TSK’dan ve yeni Genel Kurmaydan Akp karşıtı söylemler duyulursa, iktidar partisine çok ağır yaptırımlar çıkacaktır. Kapatma dahi çok büyük olasılık. Ama sert açıklamalar gelmezde, istikrar, birlik beraberlik, kardeşlik, meclisin ve hukukun üstünlüğü merkezli açıklamalar basına ulaşırsa Akp küçük sıyrıklarla yoluna devam eder. Ben davanın kesinlikle Eylül ayına taşırılacağını ve nabız yoklanacağını düşünüyorum. Hatta eğer Y-Darbe niyetinde olanlar, Genel Merkezdeki değişiklikten çıkan sonuçtan memnun olmaz ve umduklarını bulamazlarsa yinede davayı yerel seçimlere mümkün olduğu kadar uzatmak isteyeceklerdir.

Akp’yi ne pahasına olursa olsun iktidardan uzaklaştırmayı kafaya koymuş bir kadro için milletin fakirleşmesinin, aç kalmasının, ekonominin daralmasının, dış politikada dışlanmanın hiç bir önemi yoktur. Çünkü onların hesap verecek bir sandığı ve siyasi sorumluluğu yok! Akp’yi “siyasal islam getirmeye” çalışmakla suçlayanların gözüne aslında son yapılan anketleri sokmak lazım. Ekonomik gidişat kötüleştikçe seçmen desteğini çekiyor. Demekki Akp’yi kullandığı muhafazakar dil değil, ekonomi yönetimi zayıflatıyor. 2008’in ilk ayı araştırma sonuçlarında %54’leri bulan parti, son yapılan anketlerde %39’lara gerilemiş görülüyor. Buna karşılık, Akp’ye desteğini çeken halk muhalefet partilerine gitmeyerek, ‘kararsızlar’ hanesine yazdırıyor kendini. Yani SAVşallıklara gene pirim yok!

555K olayını bilenler bilmeyenlere anlatsın desem olmaz. Bilmeyenler bilenlere sorsun yoksa kim kimin ne bildiğini nereden bilsin değil mi? Bu olay sırasında Deniz Baykal adında bir öğrencinin Rahmetli, zamanın Başbakanı Adnan Menderes’in yakasına yapışıp, sallayarak “özgürlük istiyoruz, özgürlük” dediği ve rahmetlinin kendise “evladım bu ülkenin başbakanının yakasından tuttup, sallayabiliyorsan daha ne özgürlüğü istiyorsun” cevabını verdiği rivayetini duymuşluğunuz vardır. Başka bir ülkedede Yargının en üst kademesi ardarda hükümeti, iktidarı, birinci partiyi “eleştirirken bağımsız yargıdan” dem vuruyorsa bu komik değilmidir? Siz hiç Avrupanın herhangi ülkesinde yargının anayasa çalışmalarına müdahale ettiğini, yürütmeye muhalif açıklamalar yaptığını duydunuz mu? Bence böyle ülkelerde Yürütme ve Hükümetler çıkıp, “Bağımsız, müdahalesisiz icraatlar yapmak istiyoruz. İktidar yetkilerinin hükümetimize tam davrini istiyoruz. Demokrasilerde halk kendisini yönetme yetkisini ve sorumluluğunu sandıkla verir, oyla alır” diye bağırmalıdır.

Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.