5 Haziran 2008

Darbecilerin Ekonomik SAPLAMALARI

Darbecilerin Ekonomik Saplamaları
Aslında saçma sapan ve evrensel hukuk kurallarını utandıracak düzeysizlikte olduğunu düşündüğüm konuya girmeyecektim. Bunu iyi insan nasıl olunur? Kurtarıcı nasıl bulunur? Sorularına cevap vermeye çalışan ABD Konut Krizini bize aktaran hukukçu köşe yazarlarımızdan bekledim. Mesela: İyi Yargı Nasıl Olmalı? Yargının Siyasallaşmasının Doğuracakları? gibi sorulara belki cevap verirler diye...

Gelelim yazımıza, bu konuda yazmaya kısaca Ak Partide üst düzey siyaset yapan bir arkadaşımla konuşurken karar verdim. Kendisi halkın dertlerini ve sıkıntılarını dert ediniyor ve Genel Başkanından, parti üst yöneticilerine kadar ciddi sitemlerini aktarıyordu. Verdiğim bir kaç örnek sonrasında “müthiş tespitler..!” demekten kendini alamadı. Genel olarak şuanki durumu ve verdiği sonuçları ve ekonomik etkilerini ve gidişatın memnuniyettekilerini irdeleyeceğiz.

Kapatma davasının açıkmasıyla borsada ciddi düşüşler yaşandı. Hatır sayılır oranda ülkemizden para çıkışı oldu. Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sıkıntılarından birisi cari açık veya yüksek enflasyondur. Akp ekonomiyi iyi yönetiyordu, taki kapatma davasına kadar! Şimdi birileri çıkıp, Akp öncesi dış borç ile şimdikini karşılartırır ve rakamda verebilir. Okurken yanındakilere sinkaflı eklemelerle yanlışlığımızı aktarır. Lakin bunu söylerken ihracat rakamlarındaki artışı ya bilmiyordur yada işine gelmiyordur söylemek. Olay kaba örnekle şöyle:
siz bir iş kurdunuz. Bunu kredi çekerek yaptınız ve kazancınız iyi. İşin önü açık ve boşluğa başkaları gelmeden yada doldurmadan büyümek istiyorsunuz. Bu durumda yeni krediler (borç) çekerek, piyasadaki konumunuzu güçlendirme yolundasınız.
Şimdi birisi size biri "başta 5 lira kadar borçun vardı şimdi 50 lira oldu. Sen batıyorsun" dese! Siz ona, ürettiğinizi kalemlerdeki artışı, satış rakamlarındaki yükselişi, yeni yesislerinizi, çalışan sayısında var olan kalabalıklığı gösterseniz yeterli cevabı vermiş olursunuz. Aynı şey bankacılık sektöründe yaşanır. En basit kredi kartı kullanıcıları bunu bilir. Siz kredi kartınızın limitinin en az 3/1 oranında 4-5 ay düzenli harcama yaparsanız size bonus kazancı daha yüksek bir kart gönderirler ve kredi limitinizi arttırırlar. Aynı şeyi ülke ekonomisine şablonlayın yeter. İthalat ve ihraçat rakamlarınız karşılıklı yükseldikçe güvenirliliğiniz artar, krebiliteniz yükselir. Türkiye cari açığını dış yatırımlar ve özelleştirmelerle debgelemeye çalışan bir ülkeydi.

Kapatma davasının ardından özellikle Türk Şirketlerine para yatırarak, (kredi vererek) borsada hisse senetleri, tahvil senetleri, hazine bonoları ile nakit getiren yabancı sermaye ürktü. Ülke dışında “Yargı Darbesi” olarak görünen olay global sermayeyi ürküttü. Cari açık hiç beklenmeyecek şekilde hızlı artmaya başladı. Zaten dünyada başgösteren kriz dalgasını en az zararla atlatmayı planlayan hükümet, 2007 sonlarından beri Merkez Bankası aracılığı ile nakit biriktirmeye ve gelen para olan ihracatın yolunun bozulmaması için döviz kurunu sabit tutmaya gayret gösteriyordu. Dolayısıyla piyasada para sıkıntısı hissedilmeye başlamıştı.Kapatma davasıyla birlikte piyasada daralma hızlandı. Nakit sıkıntısı çekilmeye başlandı. Hükümet, piyasadan eline geçen parayı daha inisiyatifli kullanabildiği yerde biriktirmeye çalışırken, para kontrolünde çetrefilli sayılacak müdahale imkanı bulduğu özel ve devlet bankaları eliyle piyasaya para çıkışı yapmaya çalışıyor. Ucuz kredi yarışı yada çılgınlığına birazda buradan bakalım! Gerçekten bu bir darbe çalışmasıysa yargı süreci mümkün mertebe uzatılmaya çalışılacaktır. 2008 başında araştırmalar Akp oylarının %54 civarında olduğunu söylerken bugün yapılanlar %39’lara gerilediğine işaret etmekteler.

Demekki iktisadi gidişatın faturası iktidara kesiliyor. Bu durumda askeri, askersiz, mahkemeli, muhakemeli darbe haveslilerinin nihayi hedefi zaten AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak değil mi? Aptal olmadıklarına göre, CHP SAVŞALlıkları ortadayken normal demokratik bir seçimde muhalefetin “tıs” diyeceğini ve her darbe sonrası halkın darbecilerin istemediklerini seçerek, “oyumu hiçe sayanı, ben hiç takmam” tavrını deneyimle biliyorlar. Süreç tam istedikleri gibi işliyor! Çünkü belirsiz süreç hem ekonomiyi kıstırıyor ki bu kısılma aniden olmadığından (anayasa fırlatmadaki gibi A.N.Sezer) kimse harici suçlu aramaya girişmiyor. Sonuçlar, süreci uzatanlardan çok ekonomiyi yönetenlere mal ediliyor. Yani haltı başkası yiyor, hesabı AKP ödüyor!

Siyasi istikrarsızlık ve belirsizliği ortaya çıkaran harbiciler! Halkın ekonomik kötülük faturasını AKP’ye kestiğini gördükçe 4 köşeler. Lakin CHP’nin ŞAPSAVlıkları yüzünden tedirginler. Öyle ya "Akp’yi gönderecez" derken aradan MHP çıkabilir! Çünkü araştırmalar CHP oy oranı düşerken MHP'nin %17'yi geçtiğini söylüyor. Sonra sindirim sorunlarıyla uğraşmak, tatil yapamamak, sıtmadan kaçarken vereme tutulmak uğraşlarının boşa gitmesi var sonuçta... İktidarın gücünü kapatma davası zayıflatıyor, bürokratik itaatsizlikleri arttırıyor, ekonomide halk nezdinde itibarını düşürüyor.

Bu yıl yıllık enflasyon 4.5 olarak açıklanmıştı, daha altıncı ayda 4'ü buldu 2007 kaybedilmişti 2008 de gidiyor! Süreci akp kurmayları nasıl okuyor bilmiyorum ama siyasallaşmayı, her kurumdaki halkla paylaşmadan üstesinden gelmeleri zor. Sen bir duvar ustasısın, ördüğün duvarda (ekonomi) dışsal sebepler yüzünden yükselmesi yavaşlamış durumda (global bir ekonomik kriz var sonuçta) yani demir, çimento, kum, çakıl fiyatları senin inisiyatifin dışında yükseliyor diğer taraftan duvarı birileri durmadan sabote ediyor, sen bir taraftan yaparken onlar alttan tuğla çekiyorlar bu durumda sen hala duvarı yükseltmeye çalışırsan alttan sökülen tuğla boşlukları yüzünden her yükselişte alttaki (köylü, işçi, alt gelir gurupları) bu yükü kaldıramayacak duruma gelir. Duvarı yıkılmadan yükseltmeye, bunun kendisine oy devşireceğini yada kaybını önleyeceğini düşünmekte özellikle yükseltme ekonominin üst kesiminin (ki bu da TÜSİAD, MÜSİAD vb.) işine geliyor. Büyük sermayenin karşı tarafın sesleriyle konuşmaması yada pasif kalması için yapılıyor, Başbakanın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde yaptığı konuşmada sermayeyi demokrasiden ve evrensel hukuktan yana pasif kalmakla suçlamasını, taraf olma çağrısı yapmasını doğru okumak lazım. İşin garibi Başbakan ekonominin tepesine zelal getirmeyecek uygulamalarla hem zevahiri kurtarayım hem elimi güçlendireyim düşüncesiyle avunurken, medet beklediği kodamanlar için İsveç’in eski Ankara Büyükelçisi “Bazı TÜSİAD üyelerinin AK Parti’nin kapatılması için kulis yaptıklarını duyup inanamıyoruz” demiş.

Sonuç olarak; Ak Parti şimdi asıl meselenin (Y- Darbe) çözümüne yönelik çalışmıyor sonuçlarına (ekonomi) yönelik çalışıyor, ama mesele devam ederken yani duvarın altından oyulmuş yer mevcut ve büyüyüyorken bunu başarmak imkansız. Ekonomik gidisat konusunda suçu zanlıya atmak, halk tabanında müsebbiyi işaret ederek, mazereti belirtmek, senin davanı gören SAVcılara karşı ekonomik davanın savcısı olmak, siyasal krizin faruta adresini yüksek sesle bağırmak, belki bir çözüm olabilir kanaatindeyim.

Günün Sözü: “Eğitim ‘eğim’ kökünden gelir. Ancak hayvanlara ve totaliter devletlerde tebaya reva görülebilir. Öğretim ise ‘öğret’ kökünden gelirki, daha demokratik, yumuşak, insanca bir yöntemdir.C.S

Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.