10 Ağustos 2007

AKP Yola: Yukarı veya Aşağı Devam Eder

AKP Yola: Yukarı veya Aşağı Devam Eder

Cumhurbaşkancılığı adayı konusunda AKP de kafalar karışık, 22 Temmuz seçimlerinde iyice çuvallayan egemen medyamızın abarttığı kadar olmasa bile parti içinde ciddi kırılmalar yaşanıyor. Seçim meydanlarında Sayın A.Gül’ün mağduriyetini de dile getirerek, “Abdullah kardeşimin seçilmesini engellediler. 367 diye tutturdular. Bende size aziz milletime sesleniyorum: verin 367’yi…” şeklinde konuşmalar yapan sayın başbakanın, cumhurbaşkanlığı konusunda sesinin çıkmaması çok ilginçtir. Buna karşın A.GÜL’ün, bir basın toplantısı düzenleyerek, “meydanların sesini görmezden gelemem…” açıklaması cumhurbaşkanlığı adaylığının sürdüğüne işaret etmektedir. Krizlerden beslenen egemen medyanın bunun üstüne atlaması ilginçtir. Evet! başbakan ve kardeşim dediği A.GÜL arasında milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecinden beri iyice açılan boşluk yeni su yüzüne çıkıyor. Başbakan eğer seçimden hemen sonra “biz aynı yerdeyiz. Halkımız bize doğru yoldasın dedi. Kardeşim Abdullah Gül partimizin Cumhurbaşkanı adayıdır” şeklinde bir açıklama yapsaydı buna kimse karşı duramazdı. Sanki başbakan Gül’e saldırılması, krizin depreşmesi için yol veriyor. Tüm bunlara karşın MHP Lideri Devlet Bahçeli çok ustaca bir manevra ile bu çatlağı gördüğünü ispatladı ve oyuna dâhil oldu. Böylece hem CHP’ye demokrasi dersi verdiler (Deniz Baykal’ın Bahçeli’yi görmezden gelen, selam vermeden yanından geçişleri neden sanıyorsunuz?), hem de Erdoğan’ın istediği hamleleri atması yönünde sürdürdüğü süreçte manevra alanını daralttılar.
Başbakan Erdoğan’ın bugün siyaseten önünde hiçbir rakip bulunmuyor. Ne muhalefette nede parti içi dengelerde aslında tek adamdır. ALLAH vergisi bir karizması olduğu muhakkak ama gözlerden kaçan en önemli şey Tayyip Erdoğan hayatında siyaseti meslek olarak yapan ve ortaokul yıllarından beri siyasi teşkilatların içinde yoğrulmuş, siyasetin her kademesinde bir fiil bulunmuş bir liderdir. Karşısında bu özelliklerle baş edebilecek siyasi tecrübeye sahip rakip yok. Muhalefet liderleri, Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal akademik kariyerleri olan çekirdekten siyasetçiler değildir. Aynı şekilde AKP içinde de durum farklı değildir.
22 Temmuz seçimlerinde Erdoğan partisinin vekillerinin 3/2’sini değiştirdi. Elenen vekilleri kategorize edersek iki ana özellikte toplayabiliriz:
1- Milli Görüş kökenli ve Milliyetçi – Muhafazakâr adaylar elendi.
2- 1 Mart teskeresinde ABD askerlerinin topraklarımızı geçiş üssü ve harekât merkezi olarak kullanmasına ‘hayır’ oyu verenler ayıklandı.
Elenenler içinde Mehmet Elkalkmış gibi tüm siyasi partiler ve sivil çevreler tarafından Refah Partisi döneminden beri saygınlık kazanmış, takdir edilen TBMM İnsan Hakları Komisyon Bşk.lığını hakkıyla yapmış isimler bile var. Tüm bunlara karşı Amerikancı yapıları ile bilinen, ismi başbakan danışmanı sıfatı ile ABD yetkililerine Erdoğan’ı kastederek, “bu adamı harcamayın, kullanın…” dediği öne sürülen Cüneyt Zapsu ve Eğemen Bağış gibi isimler yerlerini korudukları gibi onlardan daha Amerikancı tanımlanan Mehmet Şimşek gibi, karikatürist Salih Memecan’ın eşi Nursuna Hanım vb. yenileri eklendi.
Asıl önemli olan parti içi, dengeleri oluşturan gruplar dağıldı veya Erdoğan tarafından dağıtıldı. Bülent Arınç ile birlikte hareket eden Milli Görüş kökenliler dışarıda bırakıldı. A.latif Şener ile birlikte ekibi tasfiye edilmiş oldu. A.GÜL’e ise neredeyse Kayseri dışında inisiyatif bırakılmadığı, arkasında 341 vekilden 25-30 kadarının şahsıyla hareket edebileceği söyleniyor. Yani Erdoğan’dan ötesi yok AKP de…
Seçim öncesi ve hemen sonrası Bülent Arınç ve ekibi üzerine yıpratma ve karalama organizasyonu başlatan tekel basın grubunda bu işin liderliği Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan Çoşkun tarafından çekiliyordu. Arınç, TBMM başkanlığı için aday olmadı. Sırayı A.GÜL’e getirdiler. Ben A.H.Çoşkun’un doğrusu başbakanlık sözcüsü Akif Beki ile günde kaç kez görüştüğünü merak ediyorum. Geçen hafta AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısından ayrılırken Başbakanlık Sözcüsü Beki ile karşılaşan Gül’ün bazı MKYK üyelerinin önünde Beki'ye tepki gösterip, medyada aleyhinde çıkan yazı ve haberlere değinerek, "Çıkan yazılar rezalet. Neden müdahale etmiyorsun, açıklama yapmıyorsun?" diye azarlamasını nasıl değerlendireceğiz?
Uzlaşı diye milletin verdiği oyu görmezden gelen gözler var. Bu şımarık ve şaşırmış güruh şimdi seçim öncesi dillendirdikleri “oy oranı % 20’lere gerilemiş bir partinin (AKP) 7 yıl görev süresi olan c.başını seçmesi kabul edilemez” halktan kopuklukları 23 Temmuz sabahı salt gerçeklerle buluşunca farklı bir saldırı yöntemi geliştirdiler; ‘aslında A.GÜL cumhurbaşkanlığı için yeterli özelliklere sahiptir. O makamı hak etmiştir. Seçim sonuçları kendisini desteklemektedir. Fakat milleti ve devletim kurumlarını germemek adına fedakârlık yapmalıdır.’ Şimdi gel de sorma! AKP’nin Tayip Erdoğan değil de A.GÜL’ü aday belirlemesi, A.Gül’ün Anayasa Mahkemesi kararından sonra c.başkanlığı seçimi diğer turlarına devam etmeyeceği açıklaması ile çekildiğini söylemesi, Bülent Arınç’ın TBMM Başkanlığına tekrar aday olmayacağını açıklaması birer fedakârlık değil mi? Peki ana muhalefet CHP ve Baykal nerede? Gene ‘çatışma çıkar’ söylemi ile bence yersizliğe devam. Bu medya bozguncuları acaba ana muhalefet liderine “Sayın Baykal ülkeyi germenin anlamı yok. Halkımız tercihini göstermiştir. Buna uymanız gerekir. Hatta fedakârlık yapın ve istifa edin” türü yazılar kaleme almaları daha doğal olmaz mı? Hatta ve hatta bu seçim tahminlerinde çuvallayan, milleti abuk sabuk düşünceleri ile yönlendirdiğini sanan köşe fikirsizleri “biz bu işi kotaramadık. Ağzımızın payını aldık. Bir fedakârlık yaparak köşelerimizi bırakalım” kampanyası başlatsa gene mantıklıdır. Ama aynı adamlar sanki bu ülkede seçim olmamış, halk genel seçimle cumhurbaşkanı adayını onaylamamış gibi davranarak, A.GÜL’ün şahsına saldırıya geçmek tek kelimeyle: ahlaksızlıktır.
Peki A.GÜL’ü aday göstermeyen bir AKP bunu seçmenine halka nasıl anlatır? Adaylıktan çekilen Gül aynı zamanda kendisi hakkında söylenen ‘demokrasi ve cumhuriyete sözde bağlı’ dâhil tüm sözleri kabul etmiş sayılmaz mı? Bunları kabul etmiş bir kişinin siyasi ikbali olabilir mi? Halkın tüm desteğine rağmen cumhurbaşkanı adayını değiştiren egemenlerin AKP, egemenlerin ve silahı olanların önünde diz çökmüş, iktidar olmuş, muktedir olamamış havasını pekiştirir. Bu durumda seçim sloganı “yola devam” olan AKP belki yola devam eder ama yukarı değil aşağı doğru bir gidiştir bu istikamet. Bu halk oy’unun çarçur edilmesini kabul etmez.
Şimdiye kadar yazdıklarımızdan bir şey çıkaramayan ve aklı karışanlara şunu belirtelim ki, eğer muhalefet gerçekten kendi projeleri, programları ve düşünceleri ile AKP’ye alternatif oluşturmak yerine, gayri ahlaki yöntemler, askeri vesayet özlemleri, haksız ve halk karşıtı söylemler takındığı sürece muhalefetten öteyi bu halkın oylarıyla sadece hayal eder. AKP’ye gelince A.GÜL’ü aday göstermeyen, Tayip Erdoğan’ın tek karar mercii ve otorite olduğu parti artık düşüş trendine girmiş demektir. A.GÜL’ün adaylığını özellikle dış dinamiklerin istemediğini, 1 Mart teskeresinin reddinde Gül’ün başbakan olduğunu, birilerinin gurup kararı almak için uğraşırken A.Gül’ün “ya erteleriz isteyen gelir geçirir. Yoksa ben işi meclis iradesine bırakmak taraftarıyım” dediği dışarıya sızmıştı. AKP milli duruş ağırlığını kaybediyor. Bu sonun başlangıcıdır. Hala anlamayanlar ne olur gayret edin bana Tayip Erdoğan ve A.Gül arasındaki farkları yazdırmayın!
Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.