5 Nisan 2009

Muhsin Yazıcıoğlu'na Veda

Muhsin Yazıcıoğlu'na Veda

Geçen hafta salı günü Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı ve Eski Ülkü Ocakları Başkanı Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu ebediyete uğurladık. Kendi yazdığı şiirinde dediği gibi ‘sonsuzluğa’ yolculadık. Ankara - Kocatepe Camiini ve çevresini bilirmisiniz? Böylesine bir kalabalığı ben ilk defa gördüm. Bilenler aynı kalabalığın Turgut Özal ve Alparslan Türkeş’in cenazelerinde toplandığını, ancak onlarla karşılaştırılabileceğini söylediler. Ağlayan, başını elleri arasında sıkan, cenazeye çiçek atmak için bekleyen, pankart, fotoğraf taşıyan yüzbinler... Kocatepeye bırakın içine, avlusuna 100 metre çevre yollara yaklaşmak mümkün değil. Bir daha yaşamam mümkün olur mu bilmem ama cenaze namazını Meşrutiyet Caddesinin Mithatpaşa Caddesi ile buluştuğu trafik ışıklarının önünde kılabildik. Yazar - düşünür Abilerim Adnan Boynukara ve Ahmet Özcan ile ki biz yinede ortada sayılırdık. Anadolu, Yazıcıoğlu’na veda için akmış. Türki Cumhuriyetlerden, Balkanlardan soydaşlar gelmiş saf saf olmuşlar.

Cenaze Namazının ardından tekbir sesleri göğü inletmeye başladı. Ülkücüler dizi dizi, sıra selviler gibi durdu. Alperen Ocakları, Ülkü Ocakları mensubu ülküdaşlar kimisi şahadet parmağı havada, kimisi bozkurt işaretleri ile bildik tüm sloganları atıyordu. Bildik ama etkili, içten, sevgi ve gurur dolu ağız dolusu... Bir pankartta yazılanlar gözüme çarptı; “Seni Beklemek Güzeldi”. Türk Siyasetinde onca siyasetçi geldi geçti ama çok azına bu sevgi nasip olmuştur. Rahmetle yıkanıp, resmi törenlerin dışında milletin kucakladığı, sarıldığı, ardından ağladığı çok az politikacımız var.

Kalabalık Kocatepe’den Mithatpaşa Caddesinin Sıhhiye’ye yakın yerinde bulunan Büyük Birlik Partisi Genel Merkezine kadar doldurmuş her yanı. Cenaze kurucusu olduğu partisinin önünde Kuran okuyarak, ve salavat getirerek bekleyen kalabalığa ulaştığında gözyaşları artık duramaz olmuştu.

Büyük Birlik Partisi Genel Sekreteri Yalçın Topçu, bitkin, yorgun, çökmüş halde güzel bir ayrılık konuşması yaptı. Yaptı ama sözlerini bitirinceye kadar tuttuğu dermanı o an bitti ve bayıldı. Yoldaşı, ülküdaşı, arkadaşı, dava arkadaşı, başkanına “güle güle, rahmetle kal” demek çok kolay değildi.

Tacettin Dergahı, Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşımızı yazdığı yer. Tam Muhsin Yazıcıoğlu’na yakışacak bir mekan... Anlam ve ilahi bütünlük olarak, çok iyi seçilmiş. Dev bir Türk Bayrağı gerildi, inşaallah cennet bahçesi olacak çukur üstüne... Aziz insanın naaşı, o vatan diye ömrünü harcadığı, bir avucu için ölmeye hazır olduğu kara toprakla buluştu. Üstüne yurdun dört tarafından, Mekke, Medine, Saraybosna, Kosova, Üsküp, Kerkük, Musul, Bakü, Almata, Bişkek, Gorozni, Doğu Türkistan vb. getirilen topraklar serpildi. Uğurladık Koca Reis’i... Tekbirlerle, dualarla, Fatihalarla, rahmetle...

Ben ise bir bardak çaya takıldım. Tek bardak çay! Daha kaza olmadan 8 gün önce beraberdik.
http://cenksarigol.blogspot.com/2009/03/muhsin-yazcoglu.html Fazla konuşma fırsatımız olmamıştı öğle yemeğinde ki ayrı masalarda oturmuştuk. Birazda geç gelmişti Rahmetli, Diyarbakır’dan gelecekti ve uçağı az rötarlı kalkmıştı. Morali biraz bozuktu, yüz hatlarından sezmiştim. İnsanları bekletmeyi hiç sevmezdi çünkü... Yemek bitimi ve aday, proje tanıtımlarından sonra kalkmıştım. Sessizce ayrılmayı planlıyordum. Basın Sekreteri Başak Karsak Hanfendinin Başkanı uyarması ile ayakta bir kaç lafladık. “Şu arkadaşlarla görüşeyim bir çay içelim Cenk!” dedi.

Allahım nerden bilirdim? Bunun son birlikte içtiğimiz çay olacağını, bilsem, “İşlerim var biraz başkan, başka zaman muhakkak, affet” dermiydim. Dilimi eşek arısı sokmasını, yer yarılıp içine girmeyi istemez miydim?

ÇAY! Çay neden önemli biliyormusunuz? 12 Eylül Darbesinden sonra Ülkücü ve Ülkücü Kuruluşlar Davası ile hakkında belirtilen, bariz hiçbir suçlama olmadan bu sevdalı insan 7.5 yıl zindanlarda kaldı. Türlü işkencelerle bu yılların 5 yılı tecrit hücresinde hemde... Birgün protesto, ya da onurlarının kırılmadığını göstermek için, varlıklarını bir şekilde haykırmak için günde bir bardak, bulaşık suyu gibi tencerede kaynatılan çayı içmeme kararı alırlar. Koca Reis “içilmeyecek” demiştir. Yanlız çayı çok seven, düşkün bir ülküdaşı, “Oldu mu be reis, bir çayımız vardı. Onuda yasak ettin!” diye sitem eder. Koca Reis onu, sesini yükselterek, uyarır. Sonrasında kalbini kırdığını düşündüğü arkadaşından özür diler. Fakat bunu yeterli görmez. Kendine ceza verir! Bir bardak çay’a bir gönül kırılmazdı onun kitabında... Tam 2.5 yıl. Mamak Askeri Cezaevinde tek lüks görülen günde bir bardak çayı 2,5 yıl içmez.

Ya ben? Böyle ulu gönüllü birisinin çay içmeme değil, içme davetine vakit öne sürdüm... Affet beni reisim! Özür dilerim. Hakkını helal et, yüz çevirme benden, gene nebevi bir gülümseme at ben anlarım...

Not1; Seçim ve Seçim sonuçlarının değerlendirmesini Perşembe günü yapacağım. Bu arada fena çuvalladım. Torbalıda öyle 6.500 fark felan değil, 10.000 fark! Eh! ben 3500 Mahmut Atilla Kaya farkı beklerken, 6.500 Ramazan İsmail Uygur fark atarsa, yanılmamıza 3500 dediğimiz öngörümüzüde eklememiz gerekir. Yinede İzmirde seçmen davranışlarını ve Akp karşıtı cephenin aynı sandığa yönelmesini anlamayıp, sonucu şahsi başarı görenler çıkacaktır. Ne diyelim, daha önce söylemiştik; Hayırlısı Neyse...

Not2; Seçim öncesi (26 Mart 2009 Perşembe) yazdığımız fakat merhum Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazası sebebiyle kaleme aldığımız yazılarımızın önceliği nedeniyle gazetede yer veremediğim yazımıza şahsi blog sayfamızdan erişebilirsiniz. “Temenni Olmayan Gerçekler
http://cenksarigol.blogspot.com/2009/03/temenni-olmayan-gercekler.html



Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.