30 Nisan 2009

Ekonomik Kriz, Yanlışlar, Yapılasılar

İktisadi Buhran II

Ekonomik rakamlar her ne kadar Türkiye’nin durumunu iyi göstersede, piyasadaki güvensizlik iç tüketimi oldukça yavaşlattı. İhraçat yapan ve dış tüketime çalışan işletmeler ise kendilerine alternatif pazar arayışlarına çıktı. Ülke ihraçatının neredeyse %60’ı Avrupa ve Amerika’ya yapılmaktadır. Küresel Ekonomik Krizin kaynağına bu derece bağımlı olan ticaretimizi ister istemez küçülüyor, işsizlik artıyor. Bazı iktisatçılar için kriz artık dibi buldu ve bundan sonra yükselişe geçecektir! Ben bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Kriz 2010 yılı başı yada ortasına kadar sürecektir. Rakamlarda görülen hem mevsimsel iyileşmedir, hemde tüketim ve üretim rakamlarının birbirine doğal endekslenmesinin yaklaşmasındandır. Mevsimsel iyileşme yaz gelmesi demektir. Açmak gerekirse dünya ekonomisinin %85’i ekvatorun kuzeyinde döner. Kuzey yarımkürede üretilir, tüketilir, alınır, satılır. Şu sıralar kuzey yarım küre yaz başını, ilk baharı soluklanıyor. Bunun ekonomiye etkisi şöyle; yaz aylarında tarımsal üretim artar ve çeşitliliği arttığı gibi fiyatları düşer. Mevsimlik işler özellikle hizmet sektöründe ve tarımda artar. Bu durum rakamları biraz iyimser hale getirse, işsizlik oranlarını süreli düşersede “yalancı bahar” olarak niteleyebiliriz. Kış aylarınnın aksine ısınma, barınma, yiyecek giderleri yazın düşer.

Kapitalist ekonomi bilimi insan merkezli değil, istatistik ve rakamlara bakar! Kişi başına şu kadar gayri safi milli hasılası olan ülkelerde toplam ülke kazancı nüfuza veya haneye bölünerek sonuç çıkarılır. Oysa bu oranın en yüksek olduğu ABD’ye baktığımızda 1.5 milyon kişinin evsiz (homeless) olduğunu ve sefalet yaşadığı gerçeğini görürüz. Sadece Newyorkda 80 bin evsizden bahsediliyor. Ekonomik kriz ve Mortages sisteminin çömesi neticesinde Amerika'da icra yoluyla el konulan ev sayısı 3 milyon. Çok büyük olasılıkla bankalar tarafından el konulacak ev sayısı 12 milyon. Etti mi sana 15 milyon? Bütün Türkiye'deki toplam ev sayısının 18 milyonken bunun bir milyonunu İstanbul'daki konut sayısı oluşturur. Demek ki Amerika'da üç tane İstanbul dolduracak kadar insan evsiz kaldı. Dünya ekonomisinin 3/1’ini ABD oluşturduğuna göre, ABD düzelmeden dünya düzelmez diyenler, aynı sistem içinde düşündüğümüz sürece doğrudur. Yeni bir sistem kurulup, alternatif oluşturulmadığı sürece ne yazakki gerçek budur. Ya ABD düzelecek ve düzmeye devam edecek. Yada dünyanın geri kalanı “bu kangren olmuş” diyerek kanserli uzuv gibi ABD’den (çok zor olsada) ilişik keserek, soyutlayarak, kendi mecrasını oluşturacak...

Küresel kriz deyince çoğumuzun aklına döviz, borsa, altın geliyor. Oysa krizin kaynağında insanların tükenmiş umutları ve çektikleri sıkıntılar var. Türkiyedeki durum yani gelir seviyesi dengesi diğer kapitalist beşiği ülkelerden farklı değil. Bu ülkede toplam gelirin %80’ini nüfusun %20’si harcar. Geri kalan %20 değeri nüfuzun kara kalabalığı! %80 paylaşır. Hani Üstad N.Fazıl’ın “Destan” şiirinde belirttiği gibi,
“..Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa..!

Ülkemize ve hükümetin durumuna bakarsak, yerel seçim aslında güven ortamını sarstı. Muhalefetin global ekonomik krizi es geçerek, iktidara yüklenmesi siyasi olarak haklı olsada, piyasalara güven ortamını oldukça sarstı. Buna medyanında olağandan fazla çanak tutması tuz biber oldu. Oysa bir önceki yazıdada belirttiğimiz gibi kapitalist ekonomi TÜKETİM üzerine oturtulmuştur.
http://cenksarigol.blogspot.com/2009/04/ekonomik-kriz-ve-kapitalizm.html Güvensizlik ise harcamayı, tüketimi öldürür. Piyasaları daraltır. Hükümet hiçbir ver olmamasına rağmen bu güven sorununu en az yaşayacak kesime yani Kamu Personeline rast gele para aktarmak için KEY ÖDEMELERİ yaptı. Doğru gözüksede bu icraat istenen sonuçu vermedi. Ardından konut ve taşıtta kdv ve vergi oranlarında azaltmaya gitti. Bence kalem olarak otomotiv çok çok yanlış bir tercihti. Eğer böyle bir uygulamaya gidilecekse en azından yerli üretim model ve markalar için düzenlenmeliydi. Çünkü milletin yastık altı birikimi bu yolla ithal arabalara ve Türk işçisinin üretmediği, dolayısıyla ona iş güvencesi oluşturmayacak sınırdışına gönderildi (gerçi burada ülkemizin en fazla vergi aldığı ithal ürünlerin başında otomotiv’in geldiğini unutmamak lazım).

Sonuç olarak biz vatandaşlar olarak, kardeşimiz, arkadaşımız, hısım, akrabamız, komşumuz işsiz kalmasın, ülke ekonomimiz, üretimimiz daha az etkilensin istiyorsak, ülkemizde üretilen ürünleri kullanmaya, tüketmeye özen göztermeliyiz. Kendi işçimizin ürettiği ürünlerin tüketilmesi, üretimin durmamasını, üretenlerin çalışmasını getirir. Ülkemizin barkrot kodunun 869 ile başladığını unutmadan, aldığımız en küçük ürüne kadar mamüllerin, malların, eşyaların üzerinde bu kodu aramalıyız. Eğer üzerinde 869 ile başlayan bir şey alma ihtiyaçımız doğarsa mudailine yönelmeliyiz. Böylece işsizlik için bizlerde küçük önlemler almış oluruz.



Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.