22 Mart 2009

Genel Güdümlü Yerel Seçim

Genel Güdümlü Yerel Seçim
Yerel Seçim önce muhalefet tarafından genel seçim havasına sokuldu. Bunun üstüne iktidar partisi balıklama (yok BALIKLAMA başka partiye aitti) atladı. Görünen o ki bu işten Akp fazlasıyla avantajlı çıkacak. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal,
Akp % 52 oy almazsa, oylarını 5 puan arttırmazsa başarısız olmuş sayılır” diyerek, kendisinin ikinci parti olacağını ilan etmiştir. Bir siyasi parti liderinin böyle bir açıklama yapması acizliğinin, düşkünlüğünün, çaresizliğinin göstergesidir. Rakip siyasi partinin oy oranını ve çıtasını % 52 olarak görmek, geriye kalan partilerin % 48’i paylaşacaklarını söylemektir. Yazık çok yazık!
Düşünün ki 2009-2010 Futbol sezonu ilk idmanında Fenerbahçespor başkanı Aziz Yıldırım şöyle bir açıklama yapıyor;
Bu sezon rakibimiz Beşiktaş şampiyonluğu en az 5 puan ile kazanamazsa başarısız sayılır! Bizim ikinciliğimiz garanti..
düşünün bir spor kulübü başkanı sezon açılışında böyle açıklama yapsa şampiyonluk iddialı bir futbol takımının başında kalabilir mi? Teknik direktör olsa bonservisi eline tutuşturulmaz mı? İşte CHP’de durum budur.

Akp için kıstas 2004 yerel belediye seçimlerinde % 42, il genel meclisinde % 41 aldığı oy oranıdır. Bence bu oranı rahat rahat koruyacaktır. Bunda iktidar partisine ve liderine alternatif muhalefet geliştirilememesi kadar liderlerinin sönük kalmasının payı büyüktür. Evet, bir kesimim kafasında soru işaretleri var. Lakin Akp hükümeti özgürlükler, demokratik açılımlar, Avrupa Birliği süreci, dünya ile bütünleşme, dış politikadaki muazzam ivme sayesinde bu şüpheleri önemli bir kesim için gidermektedir. Tüm bunların aksine muhalefet daha fazla özgürlük, kamu ve anayasal reform isteklerinin karşısında durmaktadır. Statükocu, değişime kapalı, hukuk devletine nazaran kanun devletini önceleyen bir dil kullanıyorlar, eleştirilerini bu yönde serpiştirmekteler.

Elbette iktidar ve muhalefetin dili halk tarafından değerlendiriliyor. Öncelikle muhalefet eleştiri diline Türkiye gerçeklerini ciddi şekilde analiz ederek, halkla ve bu gerçekliklerle paralel ayniyet kazandırmalıdır. Bugün yasa dışı yollarla çıkanlar dâhil yurtdışında (özellikle Avrupa) 10 milyon civarında Türk vatandaşı olduğu tahmin ediliyor. Yani her 7 kişiden neredeyse biri ülke sınırlarımız dışında hayatını idame ettirmektedir. Dolayısı ile 2-3 kuşak ailesi içinde birkaç fert yurtdışında olmayan neredeyse kimse yok. Anadolu Kaplanları diye tanımlanan, TÜSİAD dışında ki orta ölçekli sanayicilerimiz geçen yıl itibari ile 180’in üzerinde ülkeye ihracat yapmış…

Dolayısı ile özellikle AB başta olmak üzere dünya ile uyumlu bir Türkiye’nin karşısındaki siyasi söylemler halkımız tarafından makul karşılanmamaktadır. En basitinden İzmir - Torbalıda ki bir susam işletmesi 3 ülkeye ihracat yapıyor, tekstil fabrikası Avrupa’ya fasonda olsa mal üretiyor. Bu fabrikada çalışan işçide, nakliyesini yapan şoförde AB sürecinin hayati önemini biliyor. Kızı, oğlu, kardeşi, yeğeni, torunları Avrupa ülkesinde çalışanlar sürecin sekteye uğraması durumunda en basitinden telefon fiyatlarının nasıl olacağını hesap edebiliyor.

Aynı şekilde etnik, mezhebi asabiyetleri hassas olan kesimlerde AB sürecinin mensubiyetlerine katkılarını görmekteler. Dinsel özgürlükler, Kürt vatandaşlarımızın dil ve kültürel kimliklerini rahatça ifadeleri bunun göstergesidir. DTP’nin bile son açılımlarla nasıl bir faşist dil tutturduğunu kısmen bunla açıklayabiliriz. Ekonomik sıkışıklık ve işsizlik elbette çok büyük sorun. Dünde sorundu, bugünde artarak devam ediyor. Fakat ‘işsizlik’ üzerinden yaptıkları eleştirilerle iktidarı yıpratacağını düşünen muhalefet oldukça yanılmaktadır. Onların halkın çoğunu cahil görür gibi işsizliğin tek müsebbibi olarak Akp’yi gösterme çabalarının seçmende çok fazla karşılığı yok! Dünyanın nasıl bir iktisadi buhran içinde olduğunu vatandaşımız zaten görüyor. Yazının başında bahsettiğimiz her ailenin yurtdışındaki yakınlarından bu bilgiler geliyor. Bankalar batmış, dünya devi (General Motors) firmalar can çekişiyor, üretimlerini durdurmuşlar, ücretli-ücretsiz işçi çıkaranlar, üretime ara verenler var.
Ülkemize baktığımızda batan banka yok. Pembe tablo çizmeyelim ama üretimin büyük kısmı devam ediyor. Dünyada ekonomik küçülme rakamları ortalama %18’lerde seyrederken bizim %7.5 dolaylarındadır. Tüketimi (869 Türkiye üretim barkrot kodu başlangıçı)
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/cihan-krizine-yerli-mal-869.html yerli üretime kaydırmayı %70 başarabilirsek, küçülmeyi % 9.5’larda durdurabiliriz. 2010 sonunda biteceğine kesin gözüyle bakılan bu dünya krizinden uluslar arası bir aktör olarak Türkiye çıkacaktır.

Bir yanda Türkiye’nin yönünün Rusya, Çin, İran eksenine çekmeye çalışan Er – Gene – Kon oluşumu dururken, tonla silah, mühimmat, ceset, suikast ve planı ortaya saçılmışken, darbecilik heveslileri kol gezerken, halkın ne yönde bir eğilimi olabilir? Akp’nin ANAPlılaşacağı yönünde söylemler pek muteber değildir. Çünkü Akp lideri Recep Tayyip Erdoğan, rahmetli Turgut Özal’ın aksine ve Süleyman Demirel’in, “her fani bu makamı kolay kolay elinin tersiyle itemez” dediği Cumhurbaşkanlığı Koltuğuna oturmayı tercih etmeyerek, aktif siyasete yön vermeyi seçmiştir. Muhakkak ki bir gün Akp düşüşe geçecek, söylemi kalmayacak, iktidarda olması halkla arasındaki kodları soğutacaktır. Bu tüm demokrasilerde siyasi oluşumların başına gelen doğal bir süreçtir. Yoksa tek parti yönetimi değil ki bu, sonuçta herkes iktidar vizesini sandıktan alıyor.

Ben bu seçimde ana muhalefet lideri her ne kadar kendilerini es geçerek, iktidarın öngörülen başarı çıtasını yükseltip, Akp’ye başarısızlık de factosu oluşturmaya kalkıyor. Oysa 36 Osmanlı Padişahının 32’sinden fazla süredir CHP yönetimine damgasını vuran Deniz Baykal, söyleminin kendisi içinde geliştirilerek, bumerang etkisi olabileceğinin farkında değil. Akpde ise kati sürükleyici ve ivme kazandırıcı etkisine rağmen Recep Tayip Erdoğan için parti genel başkan yardımcısı şöyle açıklama yapıyor; “Bu seçimde başarısız olursak, genel başkanımız dahil tüm yönetim kadrosunu tasfiye ederiz...

Peki aynı demokratik söylem ve cesaret CHP ve MHP için dillendirilebilir mi? Hayır! Öyleyse değişen bir şey yok demektir! O zaman bu seçimden taşları yerinden edecek bir sonuç beklemek gafilliktir.!


Cenk SARIGÖL

1 yorum:

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.