10 Ocak 2009

Gazze ve Celile


Gazze ve Celile

Celile, siyonist bombalarında kolu bacağı kopan bir Filistinli kız çocuğu değil! Ama kimse emin olamaz “böyle bir kız çocuğu yoktur” demek için yeterli bilgimizde yok. Celile bizim Gazze’ye verdiğimiz isimdir. O bölgenin ismidir. Daha çok Gazze’nin dayandığı Akdeniz sahiline “Celile Denizi” denilir. Bu günlerde biri bana “yeni doğan kızımıza ne isim verelim? Bir kaç isim tavsiye edermisiniz?” diye sorsa tereddütsüz “CELİLE” derdim. Belki bu bağlantıyı kurmamın sebebi babamın bana isim koyarken “Kıbrıs Barış Harekatının II. Bölümünün başladığı sıralarıda doğmam” sebebiyle, savaş manasına gelen “Cenk” de karar kılmasıdır...

Filistin 30 bin vatan evladının yattığı yerler... 1 ve 2’inci Gazze Muharebelerinde geri püskürttüğümüz İngiliz ve Şerif Hüseyin birliklerini, 3’üncü saldırılarında çevredeki siyonist köylerinden gelen yoğun katılımla durduramamışız. Aynı çatışmaya dair, İngiliz Cavuş Whatley anılarında en şiddetli çatışmaların yaşandığı Tire Köyü’ne bir kaç günde 3 bin top mermisi attıklarını yazmış... Bu öyle bir savaş ki üzerinden 90 yıl geçmesine rağmen tarihi süreden başka hiçbir fark yok! İngilizin yerine sadece ABD’yi koyun yeter. Bu savaşlarda Cemal Paşa cephe komutanıdır. Mustafa Kemal buradadır. Bunu niye yazdım? Kimse “Onlar Osmanlı biz Cumhuriyetiz” gibi gerzeklik yapılmasın diye..! çünkü cephelerde Mustafa Kemal’den İsmet İnönü’ye, Rauf Orbay’dan Fevzi Çakmak’a tüm Cumhuriyet kurucu kadrosu mevcut.Atatürk, ölümüne kadar bu muharebeler sırasında tanıştığı, evlerinde kaldığı insanlarla dostluğunu sürdürür. Hatta 1930 yılların sonlarına kadar Atatürk Filistin politikasını, Türk kökenli Kudüs Müftüsü Emin Hüseyin koordineli yürütür...

Aynı muhaberelerde atalarımızında anıları var. Şehit neferlerin üzerinden toplanmış, gönderilmeyi bekleyen, kimisi bitirilememiş sevgiliye, anaya, bacıya, babaya ulaşmamış nameler, şiirler, dilekler, temenniler, teminatlar... yani sevdalar, hasretler, inançlar, burukluklar, özlemler... Bunlardan birisi Mehmet Hüseyin Çavuş not defteri. 3. Gazze Muhaberesi, Birbişa Cephesinde yazılmış;
Akşam saat altıya çeyrek kala, bir İngiliz tayyaresinden atılan bomba, Ahmed Çavuş komutasındaki topa isabet etti. Yekdiğerini takiben Kozanoğlu Mehmed, Bandırmalı Ömer, Ödemişli Kazım, Lüleburgazlı Halil şehid oldu. Marangoz Abdullah, Kilisli Musafa ağır yaralandı. Sıhhiye arabalarıyla Mesvke'deki sıhhiye bölüğüne gönderilmişlerse de birisinin şehid olduğu anlaşıldı. İşte, bugünün sabahı, sekiz aslan neferin elimden gasbedilmesiyle başladı. Şimdi her tarafta bir musalib harb var. Bakalım… İstikbal… Mehmed Hüseyin: 6/5

İstiklal Marşımızda Mehmet Akif,
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı/ Düşün altında binlerce kefensiz yatanı” derken,
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli/Ebedi yurdumun üstünde benin inlemeli” derken,
Acaba hangi yurttan bahsediyor sanıyorsunuz? Sadece Edirne ile Kars arasından mı?

Atatürk, “Yurtta sulh, Cihanda sulh” derken aynı zamanda “Bize 100 yıl lazım” diyordu... 100 milyon olmadan maceraya atılmamamızı öğütlüyordu. Biz 1914 – 1918 yılları arasında sadece 4 yılda Yemen, Kanal (Süveyş), Filistin, Kafkasya, Çanakkale, Irak, Hicaz, Balkan cephelerinde 1.5 milyon evladını Allah’ına şerefle uğurlamış bir milletin çocuklarıyız. Unutacağımızı mı sanıyorlar? Gazzede o bombaların mechul askerlerimizin kanlarıyla suladığı aziz toprağı dövdüğünü anlamadığımızı mı düşünüyorlar? Lozan’dan sonra bize 100 yıl lazımdı, o da doluyor.

Hey yalaka, satılık, hain, işbirlikçi İngiliz, ABD uşakları! Ey gerici Arap rejimleri! Ey petrol şeyhi taslakları! Ey HAMAS’ı, Filistin’i ezsin diye Siyonist Katillere ellerini ovuşturarak, Bel’am duaları eden entarili saray mollaları, kraliyet soytarıları, kanlı diktatörler! Toprağın altı nasıl kaynayacak, toprağın üstü nasıl gürleyecek, o zaman gelince göreceksiniz. Gazze ile İstanbul’un, Diyarbakır’la Hicaz'ın’ün, Gaziantep ile Bingazi'nin, Kırım’la Yemen’in, İzmir ile Saraybosna’nın, Urfa ile Keşmir’in, Erzurum ile Cezayir’in, Konya ile Semerkant’ın, Afyon ile Kabil’in nasıl görünmez hatlarla birbirine bağlı olduğunu, bunun çelik hatlardan daha sağlam ve tek bir ruhun nasıl bedenleşeceğini o zaman anlayacaksanız..!

İnanmayanlar mı var aranızda? İhsan Hocamın tabiriyle,
Geldikleri gibi giderler” dedik birazı kurtulmadı mı?
"Aldıkları gibi verirler” var sırada.
Yıktıkları gibi yıkılırlar” var sonra...

Yazımı Mehmet Hüseyin Çavuş’un şehit olduğu gün yazdığı son cümle ile noktalayayım;
Ne bir dua, ne fatiha isterim sizden. İntikam... Ah! İntikam..!

Not 1:Tekbir küffarın suratına tokat olur” demişti bir gönül ehli... doğruymuş, İsraile gidince basketçiler “bize saldırdılar, darp ettiler” diye beyanat vermişler gazetelere... demek ne kadar içten söylenirse etkisi o kadar ağır oluyormuş, tokat değil dayak olmuş tekbirlerimiz. Kardeşlerimizi öldürürken bizimle dalga geçer gibi Ankara’ya Telekom ile maç yapmaya gelen Siyonist İsrail takımı Bnei Hasharon oyuncularını ‘Allah Büyük’ nidaları evire çevire dövmüş meğer! Herkes ordaydı; Ülkücü, Milli Görüşçü, Alperen kardeşlerim hatta Ankaragücü taraftarı bile..

Not 2: Beni Filistin konusunu yazmam için arayan ve bir saate yakın duygularını dile getiren başta Ertan Türegün, Zülküf Güldoğan ve onlarca mail atan değerli okurlarıma hassasiyetlerinden dolayı çok çok teşekür ederim. En azından Siyonist ve destekçilerinin mallarını almamak
http://cenksarigol.blogspot.com/2008/12/cihan-krizine-yerli-mal-869.html noktasında herkesin hemfikir olması çok güzel.







Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.