28 Ekim 2008

Geç Gerekçeler

Gerekçelendirilemeyenler
Demokrasi bir uzlaşma ve ortak, müşterek doğrularda karar kılmaktır. %100 uzlaşma bir hayal, ütopya olduğu için seçim, çoğunluk görüşünün doğruya en yakın hüküm olduğu ön kabulü, uzlaşının temelini oluşturur. Cumhurbaşkanlığı seçiminden beri evrensel hukuku ve geçmiş teamülleri yok sayarak (eğer 367 kararını geriye işletirseniz özal, Demirel ve Sezer şaibeli seçimlerle iş başına gelmiş sayılır) ve kendi yetki sınırlarını zorlayarak, kararları eleştirilen yargı maalesef kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Hatta otamatik silahla taradı.
AKP, MHP ve BBP anayasanın 10. ve 42. Maddelerini ortak bir kararla değiştirdi. Değişiklikte başörtüsü yada türban kelimesi geçmiyor bile... Anayasa Mahkemesi (AYM) bunu esastan görüşerek, iptal etti ve yok hükmünde saydı. Anayasa'nın 6. maddesi bakın ne diyor: "Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almadamn birşey uygulayamaz. İşte bu yüzden her işlem, her karar, her uygulama anayasaya dayanmalıdır. Anayasaya dayanmayan hiçbir karar anlam taşımaz, hiçbir yetki kulanılamaz. Anayasaya göre anayasa mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler.”
Şimdi gene anlamayacak, işine geldiği gibi aynı aleti, aynı ton ve notada çalacaklar olacaktır.
“Bir futbol maçında kurallar bellidir. Hakem bu kurallara göre maçı yönetir. Diyelim penaltı var. Topun nerede duracağını, kalecinin ne kadar öne çıkabileceğini, atış düdüğünden sonra penaltı atan oyuncunun ne kadar süre bekleyebileceğini kontrol eder ve kurallar yönünden (şekil) inceler. Gelip kendisi topa vuramaz. Kalecinin sağ veya sol kale direği dibinde durmasına, penaltı kullanan oyuncunun topa hangi ayağıyla vuracağına göre kanaat geliştirerek, atılan gol yada kurtarılan penaltıyı ‘YOK’ hükmünde sayamaz.”
MADDE 148. – “Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.”
Devam edelim: “Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.”
Tüm bunlara rağmen birileri yetki aşımı olmadığını söyleyebilir mi? söylerler! Çünkü onlara söz bitmiştir. Fakat ben bu olup, bitenden umutluyum. Zira Anayasa Sorgulanacaktır. Anayasa Mahkemesi, işleyişi, yapısı, görev alanı, yetkileri tartışılacak. Demokrasilerde en büyük uzlaşı Anayasalardır. Anayasalar genel manada toplumsal barışın ortak paydalarını belirleyen yazılı metinlerdir. Aynı zamanda devletlerin şeklini, dünya nezdinde rejimini betimler. En özelde ise Anayasa devletin vatandaşları ile sınırını, sorumluluk ve yetkilerini belirlediği gibi müşterek mutluluklarını tesis edecek şekilde oluşturulur. Yani bir Anayasa toplumsal çoğunluğun mutsuzluğuna yol açıyorsa tartışmalı hale gelmiştir.
Diğer önemli nokta ise, bugüne kadar Anayasa Mahkemesi, Anayasa ilişkili mahkeme sonuçlarını ‘gerekçeli karar’ ile birlikte açıklardı. Açıklamamasının sebebi ne ola ki? Acaba “önce açıklayalım. Gelecek eleştiri, yerme ve karşı çıkışlara bir bakarız. Onlarıda kapsayacak bir gerekçe hazırlarız” işgüzarlığına kaçmak için yapmamışlardır.
“367 ayıbındada aynı şey oldu” diyeceklere baştan belirteyim ki, o Anayasa değişikliği ile ilgili değildi. Bu mahkeme 1961 de Menderes ve bakanlarını şehit eden darbeciler tarafından kurulmuştur. Yürürlükteki Anayasada 12 eylül darbesiyle yüzbinleri bulan genç vatandaşını işkenceden geçirenler tarafından yapıldı.
411 oy gibi muazzam bir meclis uzlaşması ile kabul edilen (Doğan Grubu Gazeteleri ardından ‘411 El Kaosa Kalktı’ başlıkları atmıştı. Ve bu gazete küpürleri AYM’ye muhterem savcımız tarafından delil olarak sunuldu. Oysa zaten 549 milletvekili var mecliste, uzlaşma için daha kaçtane lazım mahkeme onu belirtmemiş) değişiklik Anayasa Mahkemesinin yetkisini aşarak esasa ilişkin kararı tartışılırken. Hala “uzlaşma” aramadı hödüklüğü ile AKP’yi suçlayan sivil darbeseverler. Size soruyorum: AKP, MHP, BBP uzlaşmış. Meclise CHP ve onun kuyruğuna takılarak girebilen DSP hariç parlemento tam mutabakata varmış. Bu %65 meclis çoğunluğu demektir. Bugüne kadar Başörtüsünün Üniversitelerde serbest olması yönünde yapılan tüm anketlerde, serbet olmalı diyenler en az %75 olmuş. Daha ne uzlaşmasıdır bu? CHP ve DSP Ülkenin yarı iline yakınından vekil çıkaramamış, Güney Doğu ve Doğu Anadoluda tabela partisi olmakta bile zorlanan partiler mi uzlaşmaların olmazsa olmazlarıdır? Peki 28 Şubat Postmodern Darebesine kadar serbet olan başörtüsüne ses çıkarmayan Anayasa Mahkemesi görevini ihlal mi etmişti? Yada bu yetki aşımlı olduğu söylenen kararda AYM ,CHP ve DSP başvurusu olmasaydı değişikliği nasıl görüşecekti?
Kimseye evrensel hukuk normlarından, AB, Venedik Kriterlerinden bahsedecek takatim yok. Çünkü, anlayış kabızlığı, bağcıyı dövmek istemelerinden. Üzüm dertleri yok! Hödüklüklerine haklı gerekçeler arıyorlar, kimisi bunu bile bulmakta zorlanıp, erteleyecektir. “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” sözünü duymadıklarından değil, işlerine gelmediğinden salağa yatıyorlar. Uzlaşmaymış, soluyayım uzlaşmanıza...
Birde şöyle bir eğreti düşünce dolaşıyor ortalıkta; “meclisi cumhuriyetin temek nitelikleriyle çelişen kominist, faşist, dinci çoğunluk ele geçirirse onları denetleyecek bir mekanizma olmayacak mı? Anayasa Mahkemesi böyle bir oluşum değil midir?” 1961 darbe mahsulünü, 150 yıllık tarihi olan parlementonun denetçisi ilan etmek en başta saflık yada kötü niyettir. 4 parti 411 milletvekilinin yanlışa düşeceğini kabul ederken, 11 üyeli mahkemenin aynı hatalara meyletmeyeceğini söylemek garabettir. Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri birbirlerinin sınırlarını ihlal ederse, devlet mekanizması işleyemez hale gelir.
Danıştay cinayetinden, terör saldırısından sonra Kocatepe Camii avlusunda Yürütmenin bakanlarına (şimdilerde kutsanan Abdullatif Şener dahil) saldıran, ağır sözler sarfe eden, terör odağının istediği söylemlerde bulunup, sokak gösterilerine cübbeleriyle koşanlar yanılmadı mı?

Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.