8 Kasım 2008

Torbalı Yörükleri


Güney İzmir ve Torbalı Yörükleri

Çocukluğumun bir kısmının geçtiği Bayındır – Ödemiş arasında Göçer Yörükleri sık sık görme imkanım oldu. Sondan bir önceki diye adlandırabileceğim bu yaşam toplulukları çoğunlukla hayvancılık, kekikçilik, şifalı bitki toplayıcılığı, armutçuluk ve zeytincilik yapardı. Zeytincilik derken, zeytin yetiştiriciliği değil! Deve sürüleri olan Yörükler Bayındır, Tire ve Ödemiş Bozdağlarında zeytincilik yapanların hasat zamanı topladıkları zeytinleri dağlardan develerle indirirlerdi. Çuval başına para alırlardı. O dağlara motorlu makinaların çıkması için henüz yol ve imkan yoktu. Sonra sonra mümkün olan yerlere yollar yapıldıkça develerini, tarım arazileri çoğalıp, zeytinlikler dağlara genişledikçe karınlarını doyurmayan bu iş yapılamaz hale geldi.
Arslanlar Köyü, Balık Dağı meralarıda Bursadan gelen yörüklere kiralanırdı. Kışın Uludağa kar düşende, trenlerla binlerce koyun getirirler, Aslanlarrın çevresinde çadırlarda yaşarlardı.
Zamanla yaşam alanları kısıtlandı. Sessizce biz yerleşiklerin arasına karıştılar. Biz farketmesekte onlar için kolay olmadı yerleşik yaşam. İlk nesil mobilyaya anlam veremedi. Kullanmadı. Küçüçük balkona 5-6 kişi oturdular. Duvarlar üstlerine üstlerine geldiğinden, yayla rüzgarlarını özlediklerinden evlerinin en önemli mekanı balkkonları oldu. Çocuklarına daha az karıştıkları, hoplayıp, zıplamalarına fazla aldırmadıkları için alt – üst komşularıyla sorunları oldu. Çadırdan dışarıya sofra bezi, halı, kilim silkmeye alışkın insanlar aynı şeyi yıllarca oluşmuş bir gelenekle balkonlarından aşağıya yapmaya başladılar. Biz yerleşikler bunu görgüsüzlük, cahillik, kıroluk, hanzoluk diye tanımladık. Oysa onlar bugüne kadar bildikleri şeyi yapıyordu. Alıştıkları, göçerlikten gelen davranışlarını devam ettiriyordu. Bir nesil sonra aramızda kaynayıp gittiler.
Torbalı Yörükleri konusunda zaman zaman Sevgili Hocam Nejat Çetin arşivlerden değerli bilgiler aktarıyor gazetelerimizde... Küçükmenderes Ovasının bir kısmını oluşturan Torbalı’ya baktığımızda çevre dağ köyleri Yörük / Türkmen, ova köyleri ise Macır / Çerkez ağırlıktadır. İlçemizde özellikle II. Abdülhamit Han döneminde iskana mecbur edilen Yörük Obalarını köy adlarımızda görebiliriz;
- Özbey
- Hamitbey (Yeniköy)
- Kaplanbey (Kaplancık)
- Ahmetbey (Ahmetli ve Pancar Ahmetbeyli)
Emin değilim ama belki Naime (Naimbey) gibi köylerimizde ovada iskan edilen Yörük / Türkmen köylerimizdendir.
İlçe Orman Şube ve Tarım Komisyonumuz ve yetkililerimiz yöremizde genelde Araplı Yörükleri, Kazancı Yörükleri olarak adlandırılan göçerlere keçilerini satmaları için Kurban Bayramına kadar süre verdi. Aksi takdirde keçi başına 50 ytl. ceza kesilecek ve bu belli sürelerle tekrar edilecek. Hatta sürülere el bile konabilir! Göçerlikleri Uyuzderenin ağzı ile Zeytinköy’ün kuzeyi ile sınırlanan bu insanlara yaşam alanı bırakılmıyor. Nesillerdir aynı yaşam tarzını sürdüren bu insanlara haksızlık ediliyor. Hemde doğruluğu bilimsel olarak kesinleşmemiş bir gerekçeyle, keçiler ormanlara zarar verir!” denilerek. http://cenksarigol.blogspot.com/2008/11/yrklere-ormanlar-kanunlar.html
Bu tezin yanlışlığını dile getiren, çürüten binlerce bilimsel araştırmaya rağmen. Hadi daha gerçekçi sorular soralım;
-Ormanlarımıza keçiler mi, kaçak inşaatlar mı daha çok zarar veriyor?
-Ormanlarımıza keçiler mi yoksa Orman yangınları mı daha çok zarar veriyor?
-Ormanlarımıza keçiler mi, tarıma açılan yapılar mı daha çok zarar veriyor?
-Ormanlarımıza keçiler mi, yazlık, turistik kompleksler mi daha çok zarar veriyor?
-Ormanlarımıza keçiler mi, günübirlik yayla turizmine gelenler mi daha çok zarar veriyor?
- Ormanlarımıza keçiler mi, sanayi kuruluşlarının havaya, suya bıraktıkları zehirli maddeler, gazlar mı daha çok zarar veriyor?
Bu soruları böyle uzatıp gidebilirsiniz. 1000 yıldır çeşitli devletler (Selçuklu, Osmanlı, Menteşoğulları, Aydınoğulları ve şimdi Türkiye Cumhuriyeti) altında aynı yaşam tarzını sürdüren bu insanların suçu ne? Okuma yazmaya düşkün olmamaları, devlet tapu dağıtırken kapısına birikmemeleri mi? 1000 yıldır bu insanların oba oba, aşiret aşiret, boy boy, beylik beylik sahiplikleri belli olan dağları nasıl yasaklayabilirsiniz? Devlet ne ki? Bu insanlara ne veriyorda şimdi yaşam tarzlarını, hayvanlarını istiyor onlardan... mecbur olmasa okula gitmeme yüksek olur! Su getirmezsin, yol istemezler, elektriğe ihtiyaçları yok! Ama göçerlerin bir talebi olmayan devlet onlardan hayvanlarını istiyor.
En ağır olan ise göçreliği bırakalı birkaç nesil olan Yörük / Türkmen kökenli köyler ve insanlarımızın bu haksız uygulamaya hiç seslerinin çıkmamasıdır. Siyasetçileri anlarım zira çoğunlukla bu insanların gündeminde seçim, siyasi parti, oy kullanmak yoktur. İlgisizlikleri normal! Ben en azından MHP’den bir kaç cümle beklerdim. Çok övündüğümüz Selçuklu ve Osmanlı’nın kurucu bakiyesi bu insanların yaşam tarzlarının sürdürülebilirliğini savunmaları gerekirdi. Göçebe Kültürümüzün kodlarının saklı olduğu bu göçerlik konusunda sesleri çıkmalıydı. Tarım İlçe Müdürlüğümüz veya Orman Şefliği bu insanların hayvanları ellerinden alınınca ne yapacakları yönünde bir plan yaptı mı? Mesela Kutlutaş’tan boşalan araziler yada Kabaçakırı OSB arazileri bu insanlara verilemez mi? Hem bakın ne kadar iskan sağlanmış olur ilçemizde?
Orman denince aklına Çam ağacından gayrı birşey gelmeyen zavallı düşünce yüzünden Ovayı zeytin ağaçlarıyla doldurur olduk. Allah vergisi çömert dağlarımıza ise çam ekiyorlar. Neden kafaların zeytinden orman olabileceğine yer yok çünkü! Tıpkı göçebelerin kuş, böcek, tavşan, tilki, kurt gibi ormanın bir parçası olduklarını anlamadıkları gibi... Aynen onlar gibi göçebe Yörük / Türmenlerde orman varlığı içinde korunmalıdır. Korumalıyız. Kendine Yörük diyenler nerdesiniz. Son temsilcilerinizde kovuluyor dağlardan! Keçilerini ellerinden alıp, onları sürecekler 4 duvar aralarına, fabrika köşelerine...

Cenk SARIGÖL

1 yorum:

  1. Yörüklüğün korunması gerekir. Keçilerin yetişmiş ağaçlara ve ormanlara zarar verdiğini düşünmüyorum. yanlış bir karar. insanlara zarar veriliyor. düşünmeden kanunlar çıkarılıyor. haksızlık yapılıyor. yörüklüğü bitirecekler. kalmadı desek yeri. olanıda bitirecekler. iş işten geçtikten sonra yanlış yaptık derler artık.

    YanıtlaSil

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.