31 Aralık 2007

Benzeşme, Benzeştirilme


Benzeşme, Benzeştirilme

Yeni yıl başladı bugün atacağımız tarihlerde artık 2008’i kullanacağız. Bu yazım ise yeni yıl kutlamaları üzerine olacak. Okurlarımdan ricam lütfen bu köşeyi bügün sadece müslümanlar okusun. Halkın arasına kin ve düşmanlık tohumları felan serpmek için değil ama bir özeleştiri yapmak için dini islamlara seslenmek istiyorum. Başka din mensuplarına söyleyecek bir sözüm yok. Lakin onların Noel ve Paskalyalarını kutlamaları yönünde karşılaştıkları engeller, mevzuatlar, yönetmelikler, toplumsal baskılar, kanunlar varsa onlarada ilk karşı çıkacak olan benim.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’de geçirdiğim ilk yılbaşı (1993) beni hayretler içinde bırakmıştı. Ramazan Bayramı Hicri Takvim ile Miladi Takvim arasındaki gün farkından dolayı 3 ay sonra yani Mart ayına gelmişti. Yılbaşı öncesi sokaklar alışveriş yapan insan seli olmuştu. Şehir merkezlerinin, çarşıların sokakları Noel Babalar ile doluydu. Hemen hemen her dükkanın önünde bir noel baba ve vitrinler yıldızlar, çam ağaçları, kar yağmasını sembolize etmek için pamuklarla süslenmişti. Alt katta oturan ev sahibimiz bize boyalı yumurta bile getirmişti. Bu nasıl olurdu? Dini ve etnik bir savaştan (müslüman-hristiyan, türk-rum) çıkan bir toplum düşmanını taklit etmekte bu kadar mı pervasız olurdu? Çok geçmedi 8-9 yıl sonra aynı görüntüler Türkiye’nin tüm büyükşehirlerinde zuhur etti. Geldiğimiz nokta artık durup düşünmemiz, kendimizi hesaba çekmeyi gerektirecek bir hal aldı!
Dedik ya bu yazı sadece ‘müslümanım’ diyenler için kaleme alındı. Kimsenin kutlamasını boğazına düğümlemek istemediğim için bir gün sonra yazdık. Biliyormusunuz? Eskiden “biz noel’i değil yeni yılı kutluyoruz” diyerek kendince savunma yapanlar çok masum kaldı. Şimdilerde sosyetik aşüfteler, dönme reziller artık “Noel, Paskalya Tatili” diyor. Televizyonlarda, gazetelerde, dizilerde arada bunlar işlenerek bizi alıştırıyorlar. “bir şeyi 40 kez söylersen olurmuş” diye bir halk kabulümüz vardır bizim. Bize bunu hergün tekrar ettiriyorlar. Hadi sayalım bize kakalanan Hıristiyan adetlerini:
-Hindi dolması,
-Çam Ağaçı süsleme,
-Noel Babaların ellerinde çanlarla sokaklara salınması,
-Noelde kar yağmasının uğur getireceği inançı gereği vitrinlerin pamukla süslenmesi,
-Yeni yıl için İslamca haram olan şeylerin sıradanlaştırılması (içki, israf, kadın-erkek münasebetleri) v.s
Eğer bu saydıklarım size tuhaf gelmiyorsa durun ve düşünün. Öyle bir zihni kırılma halindeyiz ki, Hicri hangi yılda olduğumuzu bilmiyoruz. Kutlu Doğum Haftası kutluyoruz ama Resullullah (sav)’in kaçıncı doğum yılı olduğundan haberimiz yok. Dindaşlarımız Alevi (Bektaşi) kardeşlerimizin Muharrem Oruçlarını ne zaman tutuğundan, aşure kaynattığından bihaberiz. İşte toplumsal ayrışma budur! Kardeşinizin kutsalını bilmez ama elin kutsalını taklit ederiz. Bu hal hal değildir. Yol yol değildir.
Zaten son yıllarda zihinsel alt yapımızı Hristiyan erkek ve müslüman kızların aşklarını anlatmqaya, meşrulaştırmaya adayan sinema ve dizilerimiz bol bol tedavülde... örnek mi? Diziler:
Elveda Rumeli, (Bulgar gençi ile Türk kızı üstelik Bulgar çeteleri Türk kızının ablasının düğününü basmış ve katliam yamışken)
Yabancı Damat (Yunan gençi ile Türk kızı), Tatlı Hayat (İstanbul Rumu ile Türk kızı),
Hatırla Sevgili (İstanbul Rumu ile Türk Ortağının kızkardeşi),
Kırık Kanatlar (Anadolu Rumu ile Türk Kızı hemde İstiklal savaşı sırasında) vb. daha aklıma gelmeyen bir çok dizi ve sinema filminde 1000 yıllık Türk – İslam tarihinde (Selçuklular ve Osmanlı) hiç görülmemiş bir şey, Müslüman Türk kızının, islamlaşmadan bir hıristiyan erkekle evlendiği, birlikte yaşadığı, aşk yaşadığı kurgulanıyor.
Sanki “AŞK” kelimesi herşeyi olağanlaştırıyor! Zihinlerimiz buna alıştırılıyor. Sinema içinde bu geçerli örneğin:
Çılgın Türk Düğünü (Türk kızı Alman gençi ile),
Bir Tutam Baharat (Evli Tük Kadını İst. Göçmeni Rum aşcı ile) bunlar benim aklıma bir çırpıda gelenler, eminim biraz düşünsem daha onlarcası buraya yazılabilirdi. Hele bir cips reklamı varki halen gösterimde beni deli ediyor. Konuyu biraz anlatayım hemen hatırlarsınız! ‘Dede evin önünde uyuklamaktadır. Rum genci küreklere asıla asıla karasularımızı ihlal eder. Kızla tam el ele diz dize sevişme moduna girdikleri zamanda Rum kızın cipsinden almak ister. Kız çığlığı basar dede bastonuyla Rum genci kovalar.’ Yani "Rumlar Türk – Müslüman kızlarına askıntı olursa bunda şaşılacak bir şey yok ama Türk – müslüman kızınında namusunun cips kadar kıymeti yok." Abarttığımı düşünebilirsiniz. Peki siz ne anlıyorsunuz? Tuğce Kazaz gibilerin nasıl kolayca din değiştirmeleri nasıl oluyor sanıyorsunuz? Bence bu konu düşünmeye değer. Bizi benzetmeye çalışıyorlar ama neye?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.