15 Kasım 2009

Demokratik Açılım Hataları I

Demokratik Açılım Hataları I
İlk önce Başbakanın kendi ağzından 3 kez söyleme gafleti ve hatasında bulunduğu “Kürt Açılımı” ülkenin batısında ciddi bir yanlış anlamaya meydan verdi. Batıdaki algıya göre,
- Kürtlerin öyle abartılacak sorunları bulunmuyor! Devlet erki içinde yeterlilikleri oranında istedikleri mertebeye ulaşabiliyorlar. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, memur olmalarına bir engel yok!
-Ticaret ve üretimde ciddi sermaye sahibi olmalarının önü açık.
-Zenginlik ve seçkinleşmede (Beyazlaşma) konusunda daha önce Kürt siyasal hareketleri içinde ırkçı ve ayrılıkçı söylemlere katıldığı düşünülenler bile kabul edilebiliyor (Mustafa Erdoğan gibi sanatçılar). Kürt olduğunu sürekli belirten sanatçılar ve ünlülere sevgi azalması, ayrımcılık yapılmıyor.
-Ülkenin istedikleri bölgesinde yaşama, mülk edinme hakları bulunuyor.
-Memleketin her yerinde kendi dillerini konuşmalarına bir mani yok (en azından halk kendi nazarında böyle biliyor) vb.
Bu algılama, sürecin “Kürt Açılımı” olarak ilk adlandırılmasının açıklanmasının ardından, “acaba Kürtler bizden daha fazla haklara mı sahip olacak?” endişesi ve bölünme paronoyasını körükleyen resmi veya gayri resmi muhaliflerce istismara açık kaldı. Sanal ortamda “Türk Açılımı İstiyoruz” metinleri dolaşmaya çıktı. Kürtlerin, özelliklede bölgede bedava elektrik, su kullanımı, yeşil kart kullanım oranı ve ortak bütçeden ödenen aile ve bireysel destekler gündeme getirilerek, “daha ne istiyorlar?” sorusu, kalplere şüphe tohumu serpmek için kullanıldı.
Üstelik siz ismine Kürt Açılımı dedikten sonra, süreci PKK odaklı bir hedef doğrultusunda yürütmeye kalkarsanız “ayrıştırılıyor muyuz?” vehmi doğması tabiidir. Eğer işi geniş tutup, tüm DTP’ye oy verenleri PKK sempatizanı olarak düşünseniz bile, Kürtlerin ancak 4/1’ini tarif edebilirsiniz. Öyleyse bu PKK eksenli hareketlerin dışında kalan Kürtlere büyük bir haksızlık ve saygısızlık yapıldığı izlenimi hortlar. Hükümet bu hatasından çok çabuk döndü ve süreci, “Demokratik Açılım” ismiyle ifade etmeye başladı.

Halkın anlamadığı nokta ve AKP hükümetinin kestiremediği olgu, toplumların sert virajlar gereken siyasi değişikliklerde esneklik, kıvraklık, uyum konusunda katı veya daha yavaş olabileceği gerçeğidir. Halklar, bugüne kadar bunca terör, ölüm, kan, yıkım, araya sokuşturulan iç-dış kışkırtmalara rağmen dünyada eşi benzeri görülemeyecek bir kardeşlik bağının varlığını, toplumsal şiddettin oluşmamasıyla ispatlamıştır. Maalesef halklar arasında olmayan ayrımcılığı devlet uygulamıştır. Kürtler dışındaki halkımızın anlamadığı husus budur. Yıllarca devletin ayrımcı uygulamaları (mahkemede, kışlada, devlet dairesinde vb.) neticesinde devlet politikalarına yaklaşan ve garipsemeyen Türk Halkı, şimdi demokratik açılım ile önündeki devletin hızlı ve köklü makas değişikliğini anlamlandıramadı. Devlet lokomotif olarak makas değiştirdi (hem de halkın kendi arasındaki hoşgörüsü nispetinde) lakin toplumda ciddi kafa karışıklıkları ve şaşkınlık oluştu. Bu şaşkınlık ve muhalefetin arkadan tutmasıyla lokomotif başka yöne çekmeye çalışsa da, çeşitli katmanlardan oluşan halk katarları ani makas değişikliği karşısında frene basmış gözüküyor. Türk halkı şunu biliyor ki, her zaman ki rayın üzerinde gitmek, onları sadece acıya, şiddete, kardeş kavgasına, ölümlere, çözümsüzlüğe götürecek...

Muhalefetin statükoculuğu yüzünden süreç siyasal aklın makul seviyede birlikte yürümesini engelliyor. Muhalefet şunu biliyor ki, terörün bitmesi durumunda sürece kendilerinin katkısı hangi oranda büyük olursa olsun, meyveler (oy) AKP sepetine gidecektir! Hatta bu konuda DTP’nin bile ciddi kaygılar taşıdığını söyleyebiliriz. Siyasi varlığını İmralı’ya endeksleyen DTP, süreç konusunda bile kendisinin muhatap kabul edilmesini istemeyerek, adayı işaret etti. Böylece süreç ve süreçten sonra gerçek siyasi hareket olma yetilerini devretmiş görünüyorlar.

Çözüm önerme konunda sıkıntılı, eski (yaptırdıkları raporlar) çalışma ve önerilerine bile sadık kalamayan ana muhalefet partisi, sürece katılmayı, öneri getirmeyi bırakın, köstek olmak için çalışmaktadır.İşin garibi, kaba muhalefetimiz ortada bir sorun olduğunu kabul ediyor. Mamafiğ hiçbir çözüm önerileri yok. PKK siyasi talepleri olan bir terör örgütüdür. Dünyanın en büyük taşeron örgütüdür üstelik. Turgut Özal dışında AKP’ye gelinceye kadarki geçen tüm hükümetler bu sorunu askerin üzerinde bırakmak kolaycılığını seçmiştir. Yaptıkları da sadece MGK Toplantılarında askerin tüm maddi taleplerini onaylamak olmuştur. Oysa siyasal talepleriyle taban bulan, militan devşiren bir terör hareketinin sonunu ancak siyasi operasyonlar getirebilir. Asker, sorunları yok etmek üzerine çözmek için eğitim alır ve uygular.

Evet ,“bataklık kurutulmadan sivrisinek bitmez” sözü doğrudur. Ama MHP’nin terör başı teslim edildiğinde ve iktidarları dönemi PKK’nın bitmiş olduğu yalandır. Öncelikle o süreçte terör başının yakalanması örgütte şaşkınlık ve şaşkınlığın oluşturduğu durgunluk ve yeniden yapılanma süreci yüzünden eylemsizliği getirdi. Üstelik bugün dağ kadrosunu oluşturan teröristlerin %65’inin terör başı yakalandıktan sonra katılanlardan oluşuyor olması bunu teyit ediyor. Askeriniz dağdaki teröristi imhada ne kadar başarılı olursa olsun, siz dağa çıkışları engellemede başarılı olamıyorsanız terörü bitiremezsiniz. Eğer ülkenin yıllardır can, mal kaybına yol açan, dış politikada prestij kaybettiren, toplumsal yapıyı bozan, ekonomik programları yeri yekzan eden en büyük sorunu konusunda söyleyecek yeni bir öneriniz, çözüm teklifiniz yoksa size dünyanın her yerinde statükocu denir. Hele siyasi bir parti olduğunuzu iddia ediyorsanız, karşınızda sadece gülen insanlar görürsünüz.
Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.