20 Eylül 2007

Demokrasi İçin İçimizdekiler

Demokrasi İçin İçimizdekiler

E-Muhtıra’ya kadar kafamda oluşan AKP eleştirilerini benim gibi birçok insan, muhalefetin durumu ve o sanal müdahaleden sonra içinde tutmaya devam etti. Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün ilk seçilme serüveninde yapılan haksızlıklar, hukukun eğilip, bükülme, siyasetin üstüne askeri gölge gayretleri bizleri eleştirmekten alıkoydu. Belki yeni Anayasa taslak taslağı hazırlıkları karşısında ülkemin tatlı su sosyalistlerinin ve kaba Kemalist grupların, ulusalcı şaşkınların tavırlarına bakarak bu sürdüre bilir mi? Belki ama bu muhalefetsiz ve hatta siyasetsiz rakipleri karşısında özgürlükçü gözükmesi AKP’ye bu imtiyazı vermemizi gerektirse de bir yerden başlamak gerek.

AKP hükümetinin ilk 5 yılına baktığımızda hızlı bir kalkınma hamlesi görmekteyiz. Bu daha çok ekonomidedir. Gel gelelim bu ekonomik veriler halkın kesesine pek yansımadı. Önümüzdeki 5 yıl en fazla bunun üstünde durulması gerekiyor. TÜSİAD gibi elit zenginler ve MÜSİAD gibi Anadolu sermayesi mal varlıklarını ve gelirlerini 2 bilemediniz 3 katladı. Fakat üretici sınıfı yöneten bu güç gelirini üretici sınıfla (işçi) hiç paylaşmadı. Doğrusu hükümette buna pek teşvik etti denilemez. Yazıyı temel başlıklar halinde devam ettirmek istersek, ekonomik istikrar var. Lakin var olan iktisadi veriler çok kırılgan bir zeminde gelişmeye devam ediyor. Cari açık almış başını son sürat seyretmektedir. Yılsonunda 33 milyar dolar olması düşünüyor. Yani ithalat – ihracat dengemiz yılı bırakın her ay açığı büyütüyor. Şimdi bu güne kadar yazdıklarımızı görmezden gelen AKP fanatikleri önce “hayda” çekip sonra bize sinkaflı selam edebilir! Önce şöyle bir soru sorup cevabını beklemeleri daha hoş olur: “Peki öyleyse bu büyüme hızını nasıl yakalıyoruz?” cevap basit “yabancı yatırımlar ve özelleştirme” ile sağlıyoruz. Cari açık büyürken yabancı sermaye girdisi tarafından yapay olarak kapatılmaktadır.

Yılsonu cari açık beklentisi 33 milyar doları bulacak dedik ama aynı şekilde ülkeye girmesi beklenen sıcak para girdi tahminleri 25milyar dolar civarındadır. Böylece açık makul seviyelerde kalabilmektedir. Yabancı sermayenin bir ülkeye gelmesi için gerekli şartların başında siyasi istikrar gelir. Eğer yabancı işadamı parasının güvenli olmayacağını, götürmeyi düşündüğü ülkede askeri darbe, mezhep, etnik, ideolojik kargaşaların olabileceği ihtimalini görürse gitmez. Bu yüzden AKP dışındaki bir partinin bu istikrarı sürdürebileceği ve tek başına iktidara gelmeyeceğini gören seçmen iktidar partisine yöneldi. Siyasi istikrar yabancı sermaye girişini çekmeye devam edecektir. Bu durum ülke ekonomisinin büyümesini sürdüreceği anlamına gelse bile sağlıklı bir ekonominin oluştuğunu ifade etmez.
Bunun iki ana sebebi var:

1- Yabancı sermaye bu ülkeye az emekle çok para kazanmaya geliyor. Dolayısı ile en küçük bir kaos, tedirginlik bu akışı bıçak gibi kestiği gibi kalmaz gerisin geriye dönmeleri iktisadi batağa sebep olur. Kısa vadede büyük girdiler olarak piyasaları rahatlatan bu dış sıcak para çoğunlukla borsaya inmektedir. Bu yüzden ilk 5 yıl içinde zaten kar eden sermaye büyümesini katladığı halde küçük ve orta ölçekli işletmelerde pek kıpırdanma olmadı. Elbette doğrudan üretime dönük gelmeyen sıcak para işsizlik konusunda pek bir iyileşme sağlamadı. Özetle üretimin en önemli göstergesi işsizlik hala hem iktisadi hem sosyal en büyük yaramızdır.

2- Cari açığı diğer dengeleyen en büyük etken “özelleştirme” ve yabancıya satılan yerli yatırım ve şirketlerdir. Her ne kadar AKP’nin ekonomi patronları “elimizde yeterli döviz rezervi var” deseler de kaba bir örnekle bir benzetme yapalım: “Köylü Mehmet Ağa eskiye nazaran daha az üretim yapıyor ve ürettiklerinden daha az kazanıyor olmasına rağmen daha fazla harcamaktadır. Bu durumun sağlıklı olmadığını, uzun vadede sonuçlarının kötü olacağını söyleyen dostlarına ise cebindeki paraları göstererek, ‘cebimde eskisinden fazla para var siz ne diyorsunuz?’ karşılığını vermektedir.” Mehmet Ağa aslında daha fazla parası olmasına rağmen öz sermayesinden yemektedir. En verimli ve sulak tarlalarını satmakta ve kendisini eleştiren köylülere ise bu satışlardan elde ettiği paraları göstermektedir.
Türkiye’nin özelleştirme macerası aynen bu örnekteki gibidir. Bir farkla ki oda çok önemli bir nüans oluşturur. Türkiye özelleştirmelerinde yabancıya satılan resmi ve özel kuruluşlar, şirketler için ilk etapta ciddi sermaye girişleri yaşanmakta ve bu ekonomik dengeleri korumada yardımcı olmaktadır. Uzun vadede ise bu durun cari açığın büyümesini tetikleyecektir. Şimdi büyük sermaye girişleri ile ülkemizde özellikle en fazla kar getiren bankacılık, telekomünikasyon, petrokimya, maden ve perakende sektörlere yatırım yapan yabancı sermaye elbette ki yatırımını tamamladıktan sonra elde edeceği kazancı ülkemizde tutmuyor, tutmayacaktır. İşte bu durumda özelleştirme veya satış nereye kadar sürebilir. İşte bizi bekleyen uzak tehlike ve AKP eleştirilerinin en büyüğü budur. Öyle bir tehlike ki uzun vadede tüm tehlikeleri tetikleme gücüne sahiptir. Düşünün ekonomik olarak yeterli refahı sağlayamamış, gelir dağılımını sadece ezilen ve emekçi guruplar arasında sağlamış bir ekonomide sosyal istikrar nasıl muhafaza edilebilir?

Burada AKP eleştirilerimizde sadece birisinin küçücük uçundan tuttuk. Oysa daha özgürlüklerin genişletilmesinden demokratik açılımlara, eğitimden işsizliğe, oradan sosyal projelere o kadar çok konu var. İşte AKP başarısı esas burada! Siyasi rakipleri ne mevcut durumu okuyabildi nede bu durumu siyasi propagandalarına yansıtma becerisi gösterdi. Mazotu 1 ytl’nin altına indirmek ile ekonominin, K.Irak’a operasyon yapmakla sosyal güvenliğin sağlanamayacağını halk muhalefetten daha iyi gördü ve kanmadı. Eleştirilerimizi diğer başlıklarla sürdüreceğiz.
Cenk SARIGÖL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.