14 Mayıs 2009

BBP Genel Başkan A. Yalçın Topçu Röportajı

Büyük Birlik Partisi

Genel Başkan A.

Yalçın Topçu Röportajı

Cenk Sarıgöl; Muhsin Yazıcıoğlu hem genel başkanınızdı ham de bir dostunuzdu. Muhsin başkan ile ilk nerede, ne zaman ilk tanıştınız?
YALÇIN TOPÇU; 1975 yılının başlarında Genel Başkan Yıldırım Beyazıt yurdundaydı. Ülkü ocakları ikinci başkanıydı. Hatırladığım kadarıyla yurdun da başkanıydı. Zaten başkan olmasa da Muhsin Yazıcıoğlu idi.

Yetkin Yıldız; Muhsin Başkan sizin için ne ifade ediyordu?
YALÇIN TOPÇU; Lisedeyiz, karakola düşmüşüz. Gelmiş, elimizden tutmuş, nezaretten çıkarmış, bize ülkü ocaklarında köfte-ekmek ısmarlamış, evimize gideceğimizi düşünmüş. Ocağa gittiğimiz zaman O'na başvururuz. Muhsin abi diyoruz. Abimiz o bizim. Parasız kalınca bize para verir, bir derdimiz olunca hallederdi. İlişkilerimiz böyle başladı. 1974'ün sonları, 1975'in başlarıydı. Genel Başkan Abidinpaşalılara özel bir itimam gösterirdi. Kendileri bizden 3 – 4 yaş büyüktü ama o zaman 3-4 yaş çok büyük birşeydi. Neticede siz lise 1. sınıftasınız o üniversitede. O yüzden bizim gözümüzde dağdı. Seninle ilgileniyor seni koruyor, kolluyor. Sana misyon yüklüyor. Mesela annenin babanın yanında sen sadece bir çocuksun ama o sana bir misyon yüklüyordu.

Cenk Sarıgöl; Kazayı ilk nasıl öğrendiniz?
YALÇIN TOPÇU; Seçim öncesi İHA ile anlaşmıştık. TGRT’den bir muhabir verdiler. Genel Başkanım helikoptere binmeden önce televizyonda canlı yayındaydı. Orada "Hadi sizi Allah’a emanet ediyorum" deyince ben hemen telefona sarıldım. Genel Başkan telefonunu hiç kapatmazdı. Hem televizyondan izliyordum hem de konuşuyorduk.
Dedim ki "Efendim rahatsız etmiyorumdur inşallah"
Telefonda bana, "Evet miting güzel geçti ama yine yayınlamayacaklar." dedi.
Ben de " Efendim şu an yürüyorsunuz. Sizi görüyorum" dedim. Sonra canlı yayını kestiler. "Sonunu çok iyi bağladınız. 'Adaylarımı size, sizi Allah’a emanet ediyorum' sözü güzel oldu" dedim.
"Evet, şimdi inşallah Yerköy'e gideceğiz oradan da bir haber alalım. Hakkı'lar da oraya geçiyorlar. Orada çok kalabalıkmış. İnşallah orayı da verirler" dedi.
Bana "Ne yaptınız" diye sordu. Neticede biz yardım alan bir parti değiliz, arkadaşlarımızın, dostlarımızın ufak tefek yardımlarıyla ayakta duran bir partiyiz.
Genel Başkan'a "15’e yakın para toparladık. Bizim genel başkan yardımcımız Remzi Çayır da yanımızda" dedim.
O gün "Göksun ve Elbistan’a ikişer lira gönderelim." dedi.
Mustafa Yazıcı da aradı, yoldan geliyor. O da nihayet şu kadar var. Sivas’ta kurdurduğumuz platform içinde şu kadar lazım." diyor dedim.
Genel başkanım güldü. "Anlaşıldı, bunlar senin elinden hepsini alacak. Bak sen genel sekretersin. Senin cebinde yinede biraz para dursun ne olur ne olmaz. Senin karizma çizilirse partinin karizması çizilir. Ben anladım; bunlar senin elinden o parayı alacak" dedi ve güldü böyle. Aradan saatler geçti, beni Anadolu Ajansı haber geçmiş, genel başkanın helikopteri düşmüş diye aradılar. Hemen özel kalemi aradım ve durumu sordum. Abi heralde abartı bir durum, helikopterin rota gereği inip benzin falan alacağı yerdir belki dedi. Ben hemen Kayseri Valisi'ni Kahramanmaraş Valisi'ni aradım. İlk önce Maraş Valisi çıktı ve bir kaza olmuş, ambulansları yola çıkarttık dedi. Bir bilginiz var mı diye sordum. Korkulacak birşey yok gibisinden lbirşeyler söyledi.


Yetkin Yıldız; Kazayı duyduğunuz anda ne düşündünüz?
YALÇIN TOPÇU; Hiç birşey düşünmedim. Çünkü böyle birşey daha aklımdan bile geçmiyor. Çünkü benim kulağımda hala o kahkahaları var. Aradan fazla bir sürede geçmemişti. Aklıma kötü birşey gelmedi. Sonuçta Genel Başkan ilk defa kaza geçirmiyordu ki. Beraber yaşadığımız bir sürü kazalarımız var. Bu işler böyle. Çok gezince insan kaza ile karşılaşıyor. Biz helikoptere Kosova’da, Makedonya’da, Bosna’da birçok yerde bindik. Ondan aklıma böyle birşey gelmedi. 22 Temmuz seçimlerinde de yine helikopter tutmuştuk. Bir sürü yeri dolanmıştık.

Yetkin Yıldız; Kazadan birkaç gün sonra, Muhsin Başkan'ın helikopter kiralanmasına yönelik tekliflere, ‘ya beni öldüreceke misiniz?’ diye yanıt verdiği basında genişçe yer buldu. Genel Başkan böyle birşey söyledi mi?
YALÇIN TOPÇU; Asla böyle bir şey yok. Genel başkan hep arkadaşlarımıza ücret biniyor, sıkıntı oluyor, neticede bunlar derlenip toparlanan paralar diyordu. Genel başkan, herkese ulaşmak, herkesle olmak, herkese dokunmak istiyordu. Zaten kendisi Divan'da "bir helikopter olsa da dolaşsak bütün her tarafı" demişti.

Cenk Sarıgöl; Peki ne zaman anladınız Muhsin Bey’in kaza yaptığı?
YALÇIN TOPÇU; Bilgi almak için Vali'yi aradım. Vali, aynı bilgileri doğruladı. Ayağı kırıkmış dedi. 15 dakika sonra Erciyes Üniversitesi'nin başhekimi aradı ve "Efendim bizim hazırlıklarımız tamam. Var mı gelen giden, kim gelecek kim gidecek" dedi. İşte o zaman tutuştum. Bunlar kesin bilgi almadan bir kaza olmuş diyorlar sadece. Yani haberi bizden bekliyorlar. O zaman tutuştum. Çünkü sürekli genel başkanı arıyorum ama cevap vermiyor. Mutlaka benimle, yenge hanımla bir irtibat kurar. Anladım ki bu iş farklı. Burada bir sıkıntı var.

Cenk Sarıgöl; Ne yaptınız o zaman?
YALÇIN TOPÇU; Hemen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü aradım. Bunu yapmam gerektiğini düşündüm. Aradım ve bir anda bir duygusallık çöktü içime. Sanki bir anda birşey koptu içimden. Cumhurbaşkanlığı ile konuşurken nerdeyse şuurumu kaybettim.

Yetkin Yıldız; Ne dediniz Cumhurbaşkanı'na?
YALÇIN TOPÇU; "Genel Başkanımın helikopterinin düştü bilgisi geldi. Ama kimsede bir bilgi yok. Ben Genel Başkanımın hayatından şüphe etmeye başladım. Ben netice istiyorum efendim" dedim.

Yetkin Yıldız; Cumhurbaşkanı ne dedi?
YALÇIN TOPÇU; Cumhurbaşkanım "aman birşey yapma. Yok olur mu? Allah muhafaza, hiçbirşey olmamıştır" dedi. O da yurt dışına gidiyormuş. "Ben gerekli talimatı verip size döneceğim" dedi size.

Yetkin Yıldız; Sonra?
YALÇIN TOPÇU; Aradan 20 dakika geçtikten sonra Cumhurbaşkanı aradı. "Evet, helikopter düştü ve yerine ulaşılamadı." dedi. Bu arada özel kalem müdürümüz, yardımcımız Üzeyir Tunç Bey, İHA Muhabiri İsmail ile telefonda görüştüklerini söylediler.

Cenk Sarıgöl; Ne söyledi size İHA Muhabiri?
YALÇIN TOPÇU; İsmail bize "Şu anda Genel Başkanı göremiyorum." dedi. Bu sırada bize değişik bilgiler geliyordu.

Cenk Sarıgöl; Nasıl mesela?
YALÇIN TOPÇU; Helikopter yumuşak iniş yaparsa sinyal vermez gibi... O zaman aklımdan şöyle şeyler geçmeye başladı. Genel başkan atletik bir insan. Tek eliyle şınav çeken bir insan. Kendi kendime helikopter yalpalamaya başladı; genel başkan da helikopterin düşeceğini anladı ve aşağı atladı. Atladı ama nereye düştü? 3 km mi 5 km mi? Nereye? O atlayışta da mutlaka bir hasarı vardır. Helikopterin olduğu yere ulaşması da zaman alır diye düşündüm. Kazadan 2 saat sonra yaptığım basın açıklamasında "sabrımız tükeniyor" diyorum ama bu arada bir sürü rivayet geliyor.

Cenk Sarıgöl; Peki bu süre içinde öldüğünü hiç düşünmediniz mi?
YALÇIN TOPÇU; Hayır, öldüğünü düşünmüyordum. Çünkü gelen rivayetler de Başkanın yaşadığı yönündeydi. İşte Genel Başkan'ın bir mağaraya çekildiği, bir görenin olduğu... Çaresiz olunca her gelen bilgiye inanıyoruz. Cumhurbaşkanı'ndan sonra helikopterin düştüğü kesinleşince Başbakanı aradım. Aklıma hemen kriz masası kurulması geldi. Kriz masası oluşturuldu. Genel merkezi ikiye böldük. Bir kısmı orada bir kısmı burada. Biz burada arkadaşlarla Başbakanlıktaki kriz masasıyla süreci takip etmeye başladık ama süreç duvar gibi. Çok büyük bir hava muhalefeti vardı. Kasa uçaklar, NASA, uydu, herşey çaresiz. Kazadan sonra helikopterin nasıl düştüğü şeklinde yapılan incelemelerde de bir sürü bilgi kirliliği ortaya çıktı. İşte Alman uzmalar pervane çarptı dedi, bizimkiler kızak çarptı dedi. İlk önceki gibi bir bilgi kirliliği de ortaya çıktı. Sonuçta helikopterin anteni kırılmışta olsa da yine çalışması gerekirdi. Demekki antenin içinde bir sorun var.

Yetkin Yıldız; Genel Başkanınızın vefat ettiği haberi kesin olarak size ne zaman geldi?
YALÇIN TOPÇU; Ekip, Genel Başkanımızın şehadetinin olduğu yeri görünce bana döndüler. Onların içinde bizim partililerimizde vardı. Çünkü ben hep şöyle dedim: "O süreçte Genel Başkanımızı bizim arkadaşlarımızdan birisi görürse inanırız. Biz duygularımızı muhavaza ediyoruz, dua ediyoruz." Çünkü sonradan da anlaşıldı ki işte İsmail Genel Başkan yok diyor. Ben zaten en başından beri oraya takıldım.

Cenk Sarıgöl; Peki şu an aklınızda suikast şüphesi var mı? Bu kazanın tamamen aydınlandığına inanıyor musunuz?
YALÇIN TOPÇU; Hayır kesinlikle aydınlanmadı. Bu dosya milletin mahşer-i vicdanında açık duruyor. Partililerin önünde açık duruyor.

Yetkin Yıldız; Nedir bu mahşer-i vicdan?
YALÇIN TOPÇU; Mahşeri vicdan benim anam. Benim anam diyorki kendi ifadesiyle; ‘Oğul oğlanı yediler yediler’ aynen dediği bu. Senin de ne hayın var otur evinde diyor. Mahşer-i vicdan bu. Çünkü tarihe not düşmüş insanların kazaları dürülüp bükülüp öylece bir kenara atılabilir mi? Ki bu adam Muhsin Yazıcıoğlu. Muhsin Yazıcıoğlu ömrü hayatında devlete ebed demiş, millete esas demiş, bununla alakalı devletin ebedi noktasındaki düşmanlarla, milletin esası noktasındaki düşmanlarla siyaseten mücadele etmiş. Böyle bir şahsiyet. Tarihe not düşmek isteyen bir lider. Türk-İslam dünyasının tanıdığı, diğer milletlerin tanıdığı, Kuzey Irak'tan bir kürt liderin kendisini arayıp konuştuğu, fikirlerine başvurduğu, öbür taraftan Çeçenistan, öbür taraftan Bosna-Hersek, öbür taraftan Kosova. Kosova'nın bağımsızlığı için yapılan seçimlerde büyük çalışmaları oldu. Türkiye’de seçim çalışmaları yapar gibi yaptı. Aksiyon adamı aynı zamanda. Şimdi bunda suikast mi var? Genel Başkan barış diyordu, birlik diyordu, adalet diyordu, sevgi diyordu. Bunu bütün dünya için istiyordu.

Cenk Sarıgöl; Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Ergenekon’un gizli tanığı olduğu yönünde bir takım haberler çıktı. Böyle bir şey var mı?
YALÇIN TOPÇU; Bu tamamen bir grubun çamur at izi kalsın çalışmasıydı. Türk dünyasının, İslam dünyasının, Anadolu coğrafyasındaki büyük Türk milletinin bu ilgi ve alakası bir yerleri rahatsız etti. Ne yaptı Genel Başkan'ın şahadeti? Kürt ile Türkmen’i, Alevi ile Sünniyi, Lazla Arabı, Çerkezi v.s. Hepsini bir araya getirdi. Burada rahatsız oldular. Genel Başkan'ın ömrü hayatında neresi gizli kalmış. Mamak zindanlarında gizli bir şey mi kalmış? Neyi gizli olacak? 28 Şubat'ta gizli mi durmuş Genel Başkan? O gizli tanığı aile bilmiyor, ben bilmiyorum, parti bilmiyor. Bunun için kanuni yollara başvurduk. O yayını yapan zevat, o büyük televizyon kanalının zevatı "efendim ben böyle demek istemedim. Böyle deniliyor" dedi. Çünkü ben hemen devletin ilgililerini göreve çağırdım. Hemen açıklayın bunu dedim. Zaten sonradan yapılan açıklamalar da böyle birşey söz konusu olmadığı yönündeydi.

Cenk Sarıgöl; Genel Başkan Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'le hiç görüştü mü?
YALÇIN TOPÇU; Bizim bilgimiz dahilinde hiç görüşmedi. Peki Genel Başkan Savcı Öz ile görüşemez mi? Milletvekili, Genel Başkan. Ama böyle bir şey olsa kesinlikle bizim bilgimiz de olurdu.

Yetkin Yıldız; O dönem çıkan iddialardan biriside şu idi: 'Genel Başkan Türkiye'nin yeni bir 12 Eylül'ün yaşanmasını istemiyordu. O dönemin gizli kalmış ilişkilerini açıklayacaktı' yönündeydi!
YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan’ın 12 Eylül dönemi öncesiyle, Mamak Cezaevi'nde verdiği ifadeler bir adam boyu kadar. 12 Eylül öncesi ile ilgili gizli ne kalmış? Genel Başkan'ın, "biz evde buluştuğumuzu sokakta, sokakta buluştuğumuzu Meclis'te, Meclis'te buluştuğumuzu milletle paylaşırız" diye meşhur bir sözü vardı. Genel başkan, daha hasas konuları bile dostlarıyla, arkadaşlarıyla paylaşan biriydi. Üzeyir Garih ile olan görüşmesinde, -ben neticede bu partinin kurucusuyum- bu tür önemli gördüğü şeyleri her insanla paylaşırdı. O zaman bana bile böyle bir görüşme talep ediliyor diye soran Genel Başkan, böyle şeyleri Parti'nin genel sekreterine söylemez mi?

Cenk Sarıgöl; Genel Başkan'ın geçirmiş olduğu şüpheli diyebileceğimiz birçok kaza oldu. Sizce Genel Başkan'ın geçirdiği kazalarda suikast şüphesi olabilir mi?
YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan aksiyon adamıydı. Dostluk, barış, sevgi diyordu. Çok net fikirleri vardı. AB’ye karşı idi. AB’ye gelin sizle ticaret yapalım diyordu. Bizi zaten AB’ye almayacaksınız niçin uğraştırıyorsunuz diyordu. Yüzümüzü Türk dünyasına, İslam dünyasına dönmemizi istiyordu. Onlarla küsmeyelim diyordu. Bizim burada üzerinde durmamız gereken nokta şu olmalı: Hiçbir şeyi yabana atmamalıyız. Ama yabana atmadığımız şeyi de alıp, onu ulu orta heryerde tartışarak toplumda bir kaos, bir moral çöküntüsü meydana getirmemeliyiz. Eğer bir şüphe varsa yerinde, ilgilisiyle üstüne gidip aydınlatmak lazım. Bizim yaptığımız da o zaten. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu süreci böyle yönetmeye çalıştık. Allah muhafaza, Kazanın olduğu o ilk günlerde ben tabanın hassasiyetlerine rağmen o hassasiyetleri kaşıyacak, onun önünü açacak, bir şey yapsam ne olurdu memlekette? Büyük facialarla karşılaşırdık. Ama bu şüpheler neyse, mahşer-i vicdanın şüphesi neyse, anamın şüphesi, sokaktaki insanın şüphesi neyse, bu iş ile ilgilenenler; yazarı, çizeri, gazetecinin şüpheleri v.s. Bunların hepsi raptu zapt altına alınarak incelenmelidir. Biz de bu doğrultuda incelemeler yapıyoruz. Arkadaşlarımızla bir rapor hazırladık ve bazı şüpheleri kamuoyu ile paylaştık. Genel Başkan da aynen bunu yapardı. Bu işlerin açıklıkla hallolacağını söylerdi. Milletten korkmayın, millete herşeyi açıkça anlatın derdi. Bizde öyle yapıyoruz. Milletin gözünde bu kaza şüpheli. Bunu zaten millet söylüyor. Partililer öyle diyor. Devlet kendisi öyle diyor. O zaman ne yapmalıyız? Hep beraber, hep birlikte karga çıkarmadan, devlete millete zeval gelmesine mahal vermeden, ilgilisiyle bu işi çözmeliyiz.

Cenk Sarıgöl; Helikopter kazasıyla ilgili yurtdışından teknik ekip getirttiniz. Yapılan incelemeler sonunda tutulan raporlarda ne çıktı?
YALÇIN TOPÇU; Bunlar ön raporlardı. Bizim heyetin gazdan, benzinden, helikopterin parçasından aldığı numuneler üç yabancı ülkenin laboratuarlarına gitti. Bunlar oradan dönüp gelecek. Ben Meclis'e, Meclis Başkanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na, Başbakanlığa, Ulaştırma Bakanlığı'na, İçişleri Bakanlığı'na, bunların hepsine tıpkı bir avukat edasıyla konum, durum, isteklerimiz. Bunların hepsini içeren, bir çalışma yaptık. Şuanda bekliyoruz. Bu doğrultuda Meclis bir adım attı. Komisyon kuruldu. Biz yine arkadaşlarımdan müteşekkil bir heyet kurduk. Bu heyet Meclis araştırmasını takip edecek. Teknik bilgisi olan, hukuki bilgisi olan arkadaşlarımızı oraya gönderdik. Kaza mahalinden şüphe toplayan arkadaşlarımız var mesela. İl başkanı koymuşuz oraya. Çünkü tabanla temas olan her türlü komplo işleri 20 yılda ortaya çıkıyor. Bunları yabana mı atacağız? Vatandaşın bu konu ile alakalı yorumu da bizim için önemli. Vatandaş ne diyor?

Yetkin Yıldız; 11 Eylül 2007 tarihinde Sıhhıye katlı otoparkında bomba yüklü minibüs ele geçirildi. Helikopter kazasından sonra da bu bombanın hedeflerinden birisinin Muhsin Yazıcıoğlu olduğu iddiası ortaya atıldı. Bildiğimiz kadarıyla Muhsin Başkan Cuma namazlarına genelde otoparkın altındaki mescide gidiyormuş. Bu konuda ne diyorsunuz?
YALÇIN TOPÇU; O zaman bu bombanın çapının Kızılay'a kadar gittiğini söylediler. Ben de o zaman "Başkanım adamlar bunu buraya acaba bilerek mi koydular?" Sonra bir takım bilgiler geldi bombayı burdan dağıtım yapacaklarına dair. Ama bir partinin burada yeri açılınca Genel Başkan "Heralde kendimizi şimdi sağlama aldık. Partileri de burada yapmazlar". Fakat Genel Başkanım bunları, şimdi birisi karşıdan birşey konuşunca ikna ediyim mi yoksa bırakayım diye mi baktı? Ama ciddi manada bunu oturup bizimle tartışmadı. Genel başkanım çok rahat biriydi. Bir akrabası için, bir yakını için, bir de bakmışsınki terminalde bilet alıyor. Öyle suikaste kurban gidecekmiş düşüncesi yoktu onda. Sabah pastaneye gider evine pohaça alırdı. Çok rahattı. Hatta bir gün arabasına kamyon çarpıp kaçıyor ve arabadan inerek yolun kenarında duruyor. Eğer suikast girişimi olsaydı çarpan kamyon sonuç alamayınca onun arkasında gelen bir araba veya kişi bu sonucu alabilirdi. Eğer gerçekten Muhsin Yazıcıoğlu’na suikast düzenlenmek istenilseydi bu şansa bırakılmazdı. Ama neticede tedbir almak lazım. Sonuçta bu kişi Muhsin Yazıcıoğlu.

Cenk Sarıgöl; Kaza 25 Mart’ta oldu ve cenazesine 46 saat sonra ulaşıldı. Siz bu süre zarfında bir zaafiyet olduğunu düşünüyor musunuz?
YALÇIN TOPÇU; Şimdi benim ifade ettiğim gibi, biz sayın Genel Başkan'ın geride bıraktığı bu siyasi emanetlere sahip çıkacak kadrolarız. Genel Başkan'ın sağlığındaki misyonu neydi? Bize emanet ettiği misyon neydi? İfade ettiğim gibi Devleti ebed, milleti esas almaktı. İşte kaderin bizi bıraktığı bu noktada ben o misyona layık davranmak zorundayım. Ben gönlümden geçenleri, içimden geçenleri söyleyecek durumda değilim. Sorumluluklarımı bilerek hakeret edeceğim. Neticede ihmal varsa zaten hepsini daha önce ifade ettiğim gibi 15 maddeyle açıkladık. Arkadaşlarıma talimat verdim, vatandaştan alınan bilgilerle, arama kurtarmaya katılan partililerden, bölge insanından alınan bilgilerle arama kurtarma çalışmalarıyla ilgili her zaafiyet, tatmin olunamayan her konu alındı, bir merkezde toplanıldı ve arkadaşlarımız bunu bir rapor haline getirdi. Bunu hem kamuoyu ile paylaştık hem de Meclis Araştırma Komisyonu ile paylaşacağız.
Devlet henüz milletin mahşer-i vicdanını rahatlaşmış değildir. Halkın yorumları çığ gibi gelmektedir ama kimse bu iddialara cevap verememektedir. Kazanın gerçekleştiği anda hastaneye kaldırıldığı ama daha sonrasında hala bulunamadığı ortaya çıktı. İşte bunlar bizim şu an yapmaya çalıştımız, milletin mahşer-i vicdanını rahatlatmak için yapmaya çalıştımız şeylerdir. Bunlardan yola çıkarak bir takım gerçekleri ortaya çıkarma peşindeyiz.


Yetkin Yıldız; Genel Başkan'ın Tacettin Dergahı'na defnedilmek gibi bir vasiyeti oldu mu?
YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan'ın ne bana ne de ailesine Tacettin Dergahı'na gömülmek istemesi gibi bir vasiyeti olmamıştır. Bununla ilgili bir çok iddia ortaya atıldı. İşte Mehmet Akif’in veterner olması, Tacettin Paşa’nın bir tarikata bağlı olması gibi nedenlerden dolayı Genel Başkan'ın buraya defnedilmesi gibi bir takım haberler çıktı. Hatta Genel Başkan'ın Akif gibi veterner olmak istediği ama okulu yarıda bıraktığı için olamadığı, bunun da içinde bir ukte olarak kaldığı şeklinde haberler çıktı. Genel Başkanım veternerlik fakültesini bitirmiştir. Ayrılmamıştır.

Yetkin Yıldız; Sivas'a defnedilecek denildi bir ara...

YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan'ın meşhur bir lafı vardır: "Sivas benim, ben Sivas'ım" Tabiki Genel Başkanı ilgilendiren diğer insanlar da vardı. Türk-İslam coğrafyasını ilgilendiriyor. Onun için merkezi bir yer olması gerektiği, benim ısrarla üstünde durduğum, Genel Başkanımızın sağlığında ortaya koyduğu misyonla ilgili bir mekan. Tacettin Dergahı’na gömülmesi fikrini ortaya atan benim. Ailesi ile de konuşuldu. Aile de bunun üzerinde mutabık kaldı.

Cenk Sarıgöl; Ertuğrul Günay’ın imzalamamasını nasıl karşılıyorsunuz?
YALÇIN TOPÇU; Sonuçta bu bir siyasi karar olacaktı. Sayın Bakan bunu çok kaşıdı. Ben onun için çok üzgünüm. Camiamız üzgün, mahşer-i vicdan üzgün. Büyük Türk Milletini üzdü. Bu açık. Bazıları bu durumu ideolojik kırıntı kalmış, onaylamıyor diye yorumladı. Sayın Bakan Genel Başkan'ın sağlığında konuşan, O'nunla sohbet eden ve onu bilen bir insandı. Genel Başkanımızın ona olan tutumunu ve tavrını çok iyi bilen bir insandı. Beraberlikleri ve birliktelikleri vardı. Sayın Bakan'a sormak lazım. Kendileri bu durumda olsa Yazıcıoğlu acaba ne yapardı? Onu vicdanına sorması lazım. Yani ben üzgünüm. Durup durup kaşıyor. Neticede bu siyasi karar tamamlandı. Ama Sayın Bakan durup durup bir yerlere demeç veriyor, ben imzalamadım diye. Yani bir yerlere kendini aklamaya mı çalışıyor? O hassasiyet devam mı ediyor? Yani bu ideolojik kırıntının bulunduğu yerlere cevap vermek gibi bir kaygı mı taşıyor? Bilemiyorum. Ama durup durup açıklamalar yapıyor. Halbuki bakanlar kurulu kararlarının ne şekilde alınacağı, onun prosedürünün ne olacağı bellidir. Orada ona muhsus birşey mi oldu? Asla. Bakanlar Kurulu'nda o gün karar imzalanırken yedi bakan görevliydi. Ertuğrul Günay'da o yedi bakandan biriydi. Yedi bakanın yerinde diğer bakanlar imzalıyor. Prosedür bu. Milletin iradesiyle erki elinde bulunduranlar, millete rağmen bir tutum ve davranış içinde olurlarsa millet onu kendi vicdanında karalar. Bu doğru değil. Buna da öyle bir gerekçe bulmuşki Sayın Bakan. Milli hassasiyetmiş. Sadece Sayın Bakan düşünüyor milletin hassasiyetini.

Yetkin Yıldız; Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünden sonra Alperen Ocakları'nın olaylara karışmaması için yaptığınız bir çalışma var mı? Taraf Gazetesi Yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'nın başına gelenler malum.
YALÇIN TOPÇU; Alperen Ocakları elde avuçta tutulabilecek bir oluşum değildir. Alperen Ocakları bir sivil toplum kuruluşudur, bir gençlik kuruluşudur. Alperen Ocakları ALP ve EREN olma noktasında kendilerine has eğitimleri olan, bununla iştikal eden gençlerin bulunduğu yer. Milli, manevi değerlerle gelişmeye çalışan bir yer. Bence ülkemizin gözbebeği. Alperen Ocakları toplumun milli manevi refleksleri olan gençlerin toplandığı, milletin, vatanın, devletin, bayrağın, manevi değerlerin yaşaması, yeşermesi, kapsama alanını genişletmesi ile ilgili çalışma yapılan bir yer. Dediğim gibi Parti olarak bizim bunlarla hukuki bir yaptırımımız yok. Bizim gönül bağımız var. Biz bu memleketteki bütün gençlerin o çerçevede yetişmesini arzu ediyoruz. O gençlerde buna yönelik çaba sarf ediyorlar. Bizde bulunduğumuz noktadan onlara yardım etmeye çalışıyoruz. Toplantılarını yaparlar, bizi çağırırlar, gider konuşuruz. Gelirler bir yazıları varsa, bir makaleleri varsa, yazarız ederiz. Ve gerçekten toplumun ihtiyacı olan bu tip değerleri yaşatmaya, yeşertmeye çalışan gençliğimizi hep birlikte korumamız lazım, kollamamız lazım. Alperen Ocakları'nda sistem şimdi daha iyi. Artık üyesi olacak bu ocaklara giren kişiler. Eskiden öyle değildi. Eskiden kimin girdiği, kimin çıktığı belli olmuyordu. Giren kişi üye olacak. Kim giriyorsa, kim çıkıyorsa o giren çıkan kişiden o yönetim sorumlu olacak. Bu çok güzel oldu. İnşallah iyi hizmetler verirler.

Cenk Sarıgöl; Eski Alperen Ocakları Başkanı, Tuna Koç Bey 24 Mayıs'ta yapılacak olağanüstü Kurultay'da aday oldu...
YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan adaylarımızdan Tuna Bey’e genel merkezimizde bir oda verdik. Tuna bey bizim ocaklarımızda yetişmiş bir insandır. Orada genel başkanlık yapmış bir kadeşimiz. Kendisi yüksek mühendis aynı zamanda. Bizim kıymetli bir kadromuz var. Bu çerçevede zaten kendisi, kendi uslubu ile bir yol belirledi. O da doğru bir üsluptu. Biz diyorduk ki bu olağanüstü kongeredir, olağanüstü hale göre davranalım. Neticede 17 ay sonra kurultay var. O zaman herşey normal olur. Bu bizim uslübümüzdü. O da bunun uslübüydü. Ben diyordum ki "neticede içimizden birisi olacaksa eğer; bu milletin töresi, İslamın ahlakı neyse, demokrasinin şartları neyse şuanki mutfağımızda yaşansın, hepimizin üstünde mutabık kaldığı, mutfağımızda demokrasinin gereğini yapıp birimizin üzerinde mutabık kalalım, millet yası bitirmeli, oraya çıkalım prosedürür tamamlayalım, 17 ay sonra zaten olağan kongre var." Ama bu da bir uslup. Tuna bey çıktı, ben adayım dedi. Şimdi inşallah kurullarımız zaten bu işi tartıştı, görüştü, neticede ben kadrodaki iyilerin yarışı olacağı kanaatindeyim. Halihazırda yine tek adayla gidilmesi kanaatini taşıyorum. Bu benim şahsi kanaatim, tecrübelerimin getirdiği bir kanaat. Tuna Koç bu işi benim kadar iyi yapabilir. Bana vereceğiniz oyla Tuna Bey’e vereceğiniz oyun arasında hiç bir fark yoktur. Bu kardeşimde en az benden fazla bu işe layıktır ve becerir. Bunu laf olsun diye mi söyleyeceğim? Hayır buna inandığım için söyleyeceğim. Tuna Koç bizim çok kıymetli bir kadromuz. Çünkü olağaüstü kongrenin kendine has hassasiyetleri var, milletin bize bakışı var. Yani Genel Başkanımızın şehadetiyle, millet alevisiyle, kürdüyle, çerkeziyle, lazıyla, vuslat kurultayında toplandı. Ben bunu siyasi emanetini devralmak kurultayı diyorum. Vuslat kurultayındaki şekle uleman denilsin istedim.

Cenk Sarıgöl; Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı sonrası MHP'nini taziyesi ne düzeydeydi?
YALÇIN TOPÇU; MHP’nin Genel Başkanı, CHP’nin Genel Başkanı yanı sıra SP’nin Genel Başkanı, DP’nin, bütün siyasi partilerimizin genel başkanları, genel başkanımızın şehadet sürecinde, gerçekten bizim acımızı paylaştılar. Bizimle beraber oldular. Burada Allah’a hamdediyorum. Millet işte böyle olmalı. Bizim üslubumuz farklı olabilir ama sonuçta kimse bu devletin, bu milletin düşmanı değil. Kanunlarımız, kurallarımız çerçevesinde kurulmuş partilerimiz. Tabiki MHP ile farklılık olacak. Sonuçta MHP bizim şerefi mazimiz. Orası bizim şeref duyduğumuz bir mazi. Şu an itibariyle siyasi görüşlerimiz arasında farklılıklar olabilir. Bunların hiçbir önemi yoktur. Sayın Bahçeli ile Genel Başkan beraber siyaset yapmışlar, aynı divanda yer almışlar. Sayın Bahçeli’nin genel sekreter olduğu dönemde ben de bir ilçenin ikinci başkanıydım. Ankarada bir ilçe olması hasebiyle tüm işleri ben yürütüyordum. Bizim dostluklarımız var, mazimiz var. Tabiki ortak inandığımız bir davanın bir denini kaybetmişiz.

Cenk Sarıgöl; Peki bu durum MHP ile bir yakınlaşma getirir mi? Birleşme söz konusu mu?
YALÇIN TOPÇU; Bu tür işleri bugün böyle konuşmak hiç birimize fayda getirmez. BBP, Genel Başkanı'nın sağlığında koyduğu siyasi bir iradedir. Bu siyasi emanetini bize bırakmış. Genel Başkanımızın bize bıraktığı bu siyasi emanete uygun davranmak. Bize yakışan budur. Bunun neticesi ne olur? Neticesini zaman gösterir. Bizim mazi paylaştığımız arkadaşlarla asla ve katta hiç bir husumetimiz olamaz. Dün birçok acıyı sıkıntıyı paylaştımız arkadaşlarımız orada görev yapıyorlar. Biz de buradayız. Siyaseten inşallah onlarda biz de çok başarılı oluruz. 75 milyonluk Türkiye’de ne biz fazlayız ne de onlar fazla. Herkes kendi üslup ve usulü ile şuan bir çizgide yürüyüp gidiyor. Genel Başkanımızın iradesini de biz devam ettireceğiz.

Cenk Sarıgöl; Mardin’deki katliam ve akabinde koruculuğun kaldırılması tartışmaları hakkıda ne düşünüyorsunuz?
YALÇIN TOPÇU; Tabiki memleketin bölücü terörle ilgili sıkıntıları bitmiş değil. Yangın var. Buna körükle gitmeye gerek yok. Herşeyi kendi mecrasında, devlet adabına uygun yapmak gerek. Devlet yönetimine de bu yakışır. Böyle zamansız, gereksiz laf söz etmenin gereği yok. Burada eksik kanun, nizam varsa bunların tedbiri alınmalı. Ama şu anda bölücü terör tehlikesi önlenebilmiş değil. Neticede şöyle bakılamaz mı olaya? Ülkemizin bir şeye ihtiyacı var. Töre denilen hadise, bugün bu büyük milletin töresi nasıl anlaşılmalı, bunun eğitimi ne olmalı? Bizim töremizde, bu milletin töresinde bir yaşındaki çocuğa kurşun sıkmak var mı? Hamile kadına kurşun sıkmak, camide dini görevini yerine getiren Kazım Ozan’a kurşun sıkmak var mı? Orada her çocuk mezarın başında kuran okuyor. Bu kimin sayesinde Kazım Ozan sayesinde. Buradan da babasına başsağlığı diliyorum. Şimdi demekki toplumun norm değerleri dediğimiz değerler topluma iyi öğretilmeli. Bu bizim norm değerlerimizde hamile kadına, bir yaşındaki çocuğa, kim olursa olsun dini vecibelerini yerine getirenlere kurşun sıkmak diye bir şey yok. Bu farklı birşey. Bu bir cinnet gibi adeta. Bu adı konulamayacak bir vahşet ve bu vahşetin olay şeklide bir cinnet gibi bir şeydir. Bunu bir kere doğru okumak lazım. Psikologlarıyla, sosyolaglarıyla, neyse bunun ilgilileri doğru okumak lazım. Şimdi koruculuk kaldırılsın deniliyor. Peki kardeşim o zaman sana demezler mi bunu yaparken niye bunu raptu zapt altına almadın? Niye bunu doğru yapmadın? Yani sen şimdi 50 bin tane sahipsiz silah mı var diyorsun? Bu devlet ciddiyetine yakışmaz. Bu olacak şey değildir. Onun için tabiki korucularla alakalı, özlük hakları dahil olmak üzere, onların silah kullanma yetkileri, silahları bulundurmaları v.s. neyse nizamnameleri, kanunu hukuku, hepsi tabiki bir eksik varsa gözden geçirilsin. Ama bir vahşet bir cinnet var iken bunun neticesini direk korucuya atmak çok ucuz. Bunun gerçekten sosyolojik, psikolojik, çoğrafi şartlar neyse bunun adı neyse derinlemesine bakılmalı ve incelenmeli. Bu çok önemil bir şey. Bizim toplum olarak ne noktaya geldiğimizin neticesi. Bizim bu olaylar olunca aklımız başımıza geliyor. Yani adam çıktı bir yerden 5-6 il geçerken insanları öldürüyor. Ne dedi? Canım sıkıldı öldürüyorum dedi. O günkü şartlarda hep birlikte ayağa kalktık unutuldu gitti. Öbürü çıkıyor 1.5 yaşındaki çocuğun ırzına geçildi ve unutulmadı mı? Allah aşkına devlet ucuza kaçmasın. Canım sıkıldı adam öldürdüm. 1.5 yaşındaki çocuğun ırzına geçiliyor. Hamile kadını sokakta kapkaç terörü tarafından karnı deşiliyor. Olay olduğu zaman feryat, bittiği zaman birşey yok. Hemen bir yerlere suç atılıyor. Korucu. Gücünüz buna mı yetiyor? Toplumsal sıkıntılarımız var. Eğitimle alakalı sıkıntılarımız var. İşte bu norm ve değerlerin doğru öğretimemesi tartışılması lazım. Gerçekten sosyologlar ve psikologlar, bu işin ehilleri tek tek bu işi ele alıp toplum ne noktaya geldi bunun yeniden bir haritasını çıkartmaları lazım bence. Bizim ebeveynli ailelerimiz vardı. Şimdi ebeveynli ailelerimiz yok. Dedelerimizle ninelerimiz yok. Kimsesizler yurdu, yaşlılar yurdu dolup taşıyor. Devlet olduğunu iddia edenler, devletin hükümeti olduğunu iddia edenlerin önce bunlara bakmaları lazım. Bunlara ciddi bakmaları lazım.

Yetkin Yıldız; Genel Gaşkanın sağ iken bu kadar çok sevildiğinin farkında mıydı? Çünkü bütün Türkiye çok derin bir üzüntü içine düştü ve cenazesinde mahşeri bir kalabalık vardı. Bir de bu kadar seveni olmasına rağmen genel başkan sağ iken çok az oy alıyordu BBP. Genel başkanın vefatı sonrası BBP’nin oylarının artması bir ahde vefa örneği miydi?
YALÇIN TOPÇU; Genel Başkan'ın vefatıyla gerçekten siyasete barış getirdi. Büyük birlik millet meclisinde oldu. En zıt kutuplar bir araya geldi. Bunların hepsi genel başkanımızın sağlığında ne iz bıraktıysa toplum bunu ifşa etti. Demekki toplumun gerçekten birliğe, saygıya, sevgiye, adalete ihtiyacı var. Şimdi gelinen bu noktada, Genel Başkan şehadetiyle topluma son görevinide yaptı gitti. Zaten biz bu sevgiyi biliyorduk. Bunu görüyorduk. Bu seçimde artık gönüller sandığa yansıyacak diyorduk. Biz buna uygun strateji belirleyemiyoruz diyorduk. Bizim politikalarımızda eksiklik var. Biz mi milletimize anlatamıyoruz? Medyaya dayanıyoruz gidiyoruz. Ev ev dolaşalım, sokak sokak gezelim, köy köy gezelim, işte genel başkanda bunları yapıyordu. Ve neticede ön görüsüde tutacaktı. Bu şehadet bazı yerlerde ters tepti. Hepimizin alehimizde kullanıldı. Şuanda 21 belediye kazandık diğer belediyeler 3 oy, 5 oy 8 oy 18 oy 21 oy kaybedildi. Biz Mamak'ta üç seçim 1800, 2000 oy almışız benle birlikte 8000 oldu. Şehadet olmasa daha artacak. Genel Başkanımızın verdiği, gösterdiği o hedef bu sefer tutacaktı. Çünkü bu defa gerçekten doğru bir metod belirlendi. İşte deniz yıldızı klibimiz... Sabahın köründe eziyet ettik. Götürdük o Akçakoca'ya...

Yetkin Yıldız; Muhsin Yazıcıoğlu eğer vefat etmeseydi mayıs ayında Türkiye’deki liberal yazarlar Ahmet Altan, Ali Bayramoğlu, Etyen Mahçupyan gibi liberal yazarlarla biraraya gelecekti. Nelere konuşulacaktı bu toplantıda?
YALÇIN TOPÇU; Türkiye konuşulacaktı, coğrafyamız konuşulacaktı, komşularımızla ilişkilerimiz konuşulacaktı, dünyanın geldiği nokta konuşulacaktı. Adamın biri 44 kişiyi nasıl katlediyor, ne oluyor, toplum nereye gidiyor bunlar konuşulacaktı. Neticede büyük Türk milletinin refahı, barışı, birliği, beraberliği konuşulacaktı. Neden? Çünkü durumu bu hale Genel Başkanımız veya BBP’liler getirmedi. Biz daha evel Çırağan Otel'de böyle bir toplantı yaptık. Ama çağırdığınız kesimlerin hepsi bir araya gelmiyor. Sonra Metropolitan Otelde bir toplantı yaptık. Yine çağırdığınız kesim biraraya gelmiyor. Demek ki bunlara mahsus birşey yapmak lazım. Bizim bütün derdimiz ve meselemiz BBP nedir, gerçeği nedir? Bunu anlatmak. Deniz Yıldızı klibini on yıl önce yapmışız ama herkesin dilinde. Yani şu acı başımıza gelmeden oturup konuşamaz mıyız bunu? Mesele bu kadar basit. Genel Başkanımız bunu her zaman söyledi: "Sokakları paylaşamadık, okulları paylaşamadık ama 3 metrekare hücreyi paylaştık. Bunu böyle olmadan yapamaz mıydık? Mesele bu. Bundan dolayı da o kesimi davet edecektik. BBP’nin düşüncelerini, fikirlerini, ülke için ne düşündüğünü, çoğrafyamız için ne düşündüğünü, dünya için ne düşündüğünü yüz yüze daha yakın temas halinde anlatma ihtiyacı duyuyorduk. Bunu da anlatacağız. Bizde devam edeceğiz. Genel Başkanın bize bıraktığı herşey toplu iğne başı kadar bile olsa takip edilecek. Bütün kadrolarla bunu zaten kabul etmiş, belirlemiş durumdayız. Hepimiz onun bize geride ne emanet bıraktıysa ne varsa hepsini takip edeceğiz.

Cenk Sarıgöl; Son olarak sizin söylemek istediğiniz birşey var mı?
YALÇIN TOPÇU; Ülkemizin gerçekten barışa, birliğe, kardeşliğe ihtiyacı var. O'nu tanıyanlar bilir. Hayatının her evresinde o böyleydi. Eller silah değil, kalem tutsun diyen Muhsin Yazıcıoğlu idi. Bunu afiş yapıp yapıştırın diyen o idi. O günkü şartlarda Cumhurbaşkanı'na O'na buna yazan Genel Başkandı. Okulu paylaşamadık, 3 metrekare hücreyi paylaştık. Anadolu coğrafyası gerçekten herkese yetecek bir coğrafya. Bizler Selahattin Eyyübi’de bir olmuş insanlarız. Selahattin Eyyübi’nin ordusunda hep beraber olmuş ecdadımız. Kimin ecdadı? Aleviyim diyenin, sunniyim diyenin, kürdüm diyenin, Türkmenim diyenin, çerkezim diyenin, lazım diyenin, arabım diyenin. Alparslan'da bir olmşuz, Fatih’te bir olmuşuz. Gazi Mustafa Kemal'le Çanakkale!de, Sakarya'da, Dumlupınar'da bir olmuşuz. Bir olunca çok şeyi yapmışız. Ayrılmamızın gerekçesi yok. Biz Anadolu kazanında etle tırnak, ne etle tırnağı, yumurta ikizi hale gelmişiz. Kız almışız, kız vermişiz, cephede kanlarımız birbirine karışmış, böylece bir yumurta ikizi olmuşuz, Anadolu coğrafyası bizi ikiz hale getirmiş. Hani o yumurta ikizlerinden birinin başı ağrısa öbürünün de ağrır. O vaziyetteyiz. Onun içn hep beraber, hep birlikte yine birlikteliklere ihtiyaç var. Bu fitne tohumlarını, bu coğrafyamızda gözü olanların gözlerini terse çevirmek, yine bu coğrafyanın çocuklarıyla olur. Ecdat bunu yapmış. Ecdadamıza layık olmalıyız. Yine ülkemizin geleceği noktada Hasan ile Haso yanyana yatacak. Bu çok net. Hepimiz bu idrakte olmalıyız. Bu coğrafyanın kıymetini bilmeliyiz. Ecdadın bize bıraktığı toprakların kıymetini bilmeliyiz. Tam bağımsız, bölgesinde güçlü, üzerinde yaşayan fertleri başı dik, karnı tok, ileri ülkeler seviyesindeki insanlar gibi yaşam standartlarında, doğduğu yerde doyan şehirdekilerin imkanlarını almış olan bir toplum. Bütün hedefimiz bu olmalı. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman inşallah yakın coğrafyamıza da bu yansıyacaktır. Bu aynı zamanda dünyaya da barış getirecektir. Anadolu coğrafyası huzurlu ve sakin olursa, buradan bu işle ilgili hesap kitap yapanlara sesleniyorum: Anadolu coğrafyasını kanattığınız zaman sizler plazalarda oturamazsınız. Anadolu coğrafyasını rahat bırakın. Anadolu coğrafyası rahat olursa yakın coğrafyalar rahat olur. Bunları medeni ilişkiler içinde yapın. Birakın bu kan dökmeyi. 1.5 yaşındaki çocuğu öldürdünüzde elinize ne geçti? Bitiremiyorsunuz. Yapamazsınız. Çünkü zulüm yapıyorsunuz. Adalet yapmıyorsunuz. Kazanamazlar. Öncelikle Anadolu coğrafyasını rahat bırakmaları lazım. Bu katliama son vermeliler. Bizim camiamız hep beraber ebedi siyasi liderimiz Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun geride bize misyonun emanet bıraktığı kadrolarız, bu kurultayda her ferdimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun ahlakı ile siyasete bakışı ile yüreği ile gönlü ile hareket edecektir. Toplumda bunu görecektir inşallah. Tabi bu vesile kurultaydaki sunumumuz tarihi bir şey olacak. Nasıl ki vuslat kurultayında 1 milyon iyi insan var idiyse bu emaneti teslim alma kurultayında da o insanları bekliyoruz. Gerçekten iyi bir şey olacak.
Yazıcıoğlu’nun gerçekten müthiş bir hayat tarzı vardı. Kavga etmeyin, kavgaya sebebiyet vermeyin diye sık sık tembihlerdi. Bunu onunla aynı hücreyi paylaşanlara bile sorabilirsiniz. Gidin sorun Yazıcıoğlu nasıl biriydi diye. O'nun için inşallah hep beraber hep birlikte gelecek nesillerin doğru referanslara ihtiyaçları var. Muhsin Yazıcıoğlu gelecek nesiller için doğru bir referans. Bu referansı unutturmamak lazım. O'nu gelecek nesillere doğru bir şekilde anlatıp doğru bir şekilde O'nun ellerine almalarını sağlamak lazım.


Not; "Yalçın Topçu Kimdir?" merak edenler için daha önce yayınladığımız link, Yalçın Topçu'nun kendi anlatımıyla özgeçmişi ve biyoğrafisine buradan bakabilirsiniz; http://cenksarigol.blogspot.com/2009/05/bbp-genel-baskan-ayalcn-topcu-kimdir.html Röportajı ben (Cenk Sarıgöl) ile Stratejikboyut.com portalı ve dergisi Genel Yayın yönetmeni Yetkin Yıldız birlikte gerçekleştirdik. Röportajda, BBP Genel Başkanı ve genel başkan Adayı Yalçın Topçu sorulara içtenlikle cevap verdi. BBP merhum genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazası, ardından yaşananlar, dostlukları, BBP, Kurultay süreci...

1 yorum:

İnsanlık konuşma ve yazıyla yani iletişimle birlikte teknolojik gelişim sağlayabilmişlerdir. Medeniyet ise bu hasletleri hoşgörü, sevgi ve ahlaklı kullanmakla olur.